Melisa Önel: 'Reyhan özgürlük bu mudur sorusunun peşinden gidiyor'

Aniden’in yönetmeni Melisa Önel, Reyhan’ın hayatı bildiğinden farklı bir şekilde deneyimlemeyi denediğini ve yolda karşısına çıkan kişilerden başka nasıl olunur sorusunun cevabını aradığını söylüyor.

Abone ol

ANKARA – Melisa Önel’in yazıp yönettiği ‘Aniden’, 34. Ankara Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yaptı. Festivalde Defne Kayalar, filmdeki Reyhan karakteriyle En İyi Kadın Oyuncu, Öner Erkan da Ömer’le En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerine değer görüldü.

Önel’in ikinci uzun metraj filmi, koku alma duyusunu kaybeden Reyhan’ın hayatla yeni bağlar kurmak için çıktığı yolculuğu beyaz perdeye taşıyor.

Reyhan’ın koku duyusunu kaybetmesinin geçmişi ve kendi bedeniyle yaşadığı bir kayba işaret ettiğini, kendisi ve aidiyetleriyle yaşadığı bu kopukluğun üzerinden tanımlı kimliği ile gelemeyeceğini hissettiğinde ise bu kimliği ve aidiyetleri kenara koyduğunu belirten Melisa Önel, "Kimsenin annesi, kızı ve eşi olmamayı seçiyor ve özgürlük bu mudur sorusunun peşinden gidiyor" diye konuştu.

Fotoğraf, kısa film ve belgesel çalışmalarının ardından ‘Aniden’, ikinci uzun metraj projeniz. Film fikri nasıl ortaya çıktı?

İlk filmim Kumun Tadı biteli birkaç yıl olmuş ve ardından yine Feride Çiçekoğlu ile birlikte yazdığımız bir projemiz çekim aşamasına yakın bir zamanda finansman sebebiyle durmak zorunda kalmıştı. Dolayısıyla sinema üretmek konusunda zorlayıcı bir zamandı. Aniden’in ilk fikri, görünmez olan bir kadının hikayesini anlatmak; kişisel bir hikayeye dönmek belki de bu sebeple, çok cezbediciydi. Bir insanın, bir kadının kendini görünür kılması, görünenin kendisini temsil edip etmediği, anonim olmanın bir kadına neler kazandırıp kaybettireceği, tüm bunları sorgulamak, konuşmak, senaryoyu yazmak özgürleştirici bir süreçti.

‘REYHAN NEREYE VARACAĞINI BİLMİYOR AMA YÜRÜMEYE DEVAM EDİYOR’

Reyhan, koku alma duyusunu kaybettiğini öğrendikten sonra kaçmayı, saklanmayı ve özgürleşmeyi seçiyor. Reyhan’ın hikayesini neden koku duyusu ve engelli bir karakter üzerinden anlatmayı seçtiniz?

Koku duyusu, duyularımız arasında hafıza ile en bağlantılı duyumuz. Belleğimizi harekete geçiren kokular görsel veya söze dökülebilen bir hatıra gibi değil de bize kendimizi ve yaşadıklarımızı hatırlatan ani aydınlanmalar gibi olduğunu düşünüyorum. Yani insanın bütünlük algısı ile birebir ilişkili bir duyu. Duyu hiyerarşisinde görmek, duymak ve dokunmak gibi şeylerin altında olduğu düşünülse bile geçmişimiz ve etrafımızla bizi derinden ilişkilendiren bir tarafı var. Dolayısıyla Reyhan’ın koku duyusunu kaybetmiş olması, geçmişi ve kendi bedeniyle yaşadığı bir kayba işaret ediyor diye düşünebiliriz. Kendisi ve aidiyetleriyle yaşadığı bu kopukluğun üzerinden tanımlı kimliği ile gelemeyeceğini hissettiğinde ise bu kimliği ve aidiyetleri kenara koyuyor. Kimsenin annesi, kızı ve eşi olmamayı seçiyor ve özgürlük bu mudur sorusunun peşinden gidiyor. 

Belki de kendini tamamlamak için çıktığı yolda karşısına çıkan kişilerden başka nasıl olunur sorusunun cevabını arıyor. Bir engeli, kayıp değil de farklılık olarak yaşayan Ömer’le tanışıyor. Hayatla yeni bağlar kurmanın tek bir yolu olmadığını, bir mekanı ve kişiyi sadece gözlerimizle değil başka duyularımızla da ‘görebileceğimizi’ / duyumsayabileceğimize dair ipuçları öğreniyor. Reyhan da kanımca hayatı bildiğinden farklı bir şekilde deneyimlemeyi deniyor, nereye varacağını bilmiyor ama yürümeye devam ediyor.

‘ŞEHRİ FLANEUSE OLARAK TECRÜBE ETMENİN NE OLDUĞUNU HİSSETMEK İSTEDİK’

Filmin aynı zamanda “faillik ve kimlik, kadınlık, kadın arzusu ve özgürlük” ile ilgili olduğunu söylüyorsunuz. Filmde birçok tema var, kadın olmakla ilgili pek çok şey görüyoruz…

Kadınlar için kamusal alanda var olmak ve bu varlığın şekilleri hep sorgulandı, sorgulanmaya da devam ediyor. Şehirleşme ile birlikte edebiyatta ve filmde kendini bulmak için şehirde dolaşan, bir sürü farklı tecrübe yaşayarak dönüşen erkeklere dair birçok hikaye var. Bu defa şehri, kadın gözünden tecrübe etmek, onun büyümesi ve bireyselleşmesi için bir alana dönüştürmek, bir flaneuse olarak sokakları tecrübe etmenin ne olduğunu hissetmek istedik. Bu sokaklar her saatte bizim var olmamız için de var. Dolayısıyla ‘Aniden’ aynı zamanda bir şehir filmi benim için. Bir şehrin kişisel belleğimizdeki yerini sesler ve kokularla aramayı seçiyor ve bunu Reyhan gibi kendisinin peşine düşen bir karakter üzerinden İstanbul’da yapıyor.

İnsanın şu güne kadar doğup, büyüdüğü kimliği dönüştürmek için her şeyi geride bırakması ve önüne gelen her şeye açık olma durumu güçlü bir faillik gerektiriyor bence. Bu failliğin arkasında kendini tanımak, kendi arzularını eşelemek gibi motivasyonlar varsa da gerçekten özgürleştirici olabilir. Kadın arzusunun tehlikeli veya ahlak dışı görülmesi her ne kadar dönüşüyorsa da yine de bir sürü tabu var bu konuda. Reyhan da koku duyusunu kaybedip ciddi bir hastalık riski ile karşılaşıncaya kadar bu tabuların içinde varlığını sürdürebiliyor. Sonra kokunun gitmesiyle çatırdamalar başlıyor.

‘FİLM KAYIPTAN ZİYADE ARAYIŞIN HİKAYESİ’

Reyhan rolünde Defne Kayalar çok başarılı bir performans sergiliyor. Oyuncu seçimine nasıl karar verdiniz?

Cast direktörümüz Ezgi Baltaş’ın rolü büyük. Filmi ve karakterleri çok konuştuk ve tartıştık. Senaryo aşamasından itibaren film bittikten sonra konuştuğumuz temalar hep bu tartışmalara ilham veren şeyler oldu. Berfin Elif Binbay’ın da katkılarıyla oyuncu kadrosunu belirledik. Defne Kayalar’la ilk görüşmemiz sonrasında çok net bir hissimiz vardı. Bu rol için Reyhan’ı anlamak ama var olan tüm temaların yüküyle değil, Reyhan’ın her anı gözlemleyen, değerlendiren, merak eden ve hissetmeye çalışan açıklığıyla hayata geçirmek önemliydi. Çünkü film kayıptan ziyade arayışın hikayesi. Aniden, seyirciden Reyhan’la özdeşleşerek onunla keşfetmeyi ve Reyhan’ın temposuna teslim olarak filmi izlemesini istiyor. Defne, role hazırlanırken bir yandan tango, Almanca, buz pateni gibi şeyleri öğrenmesi diğer yandan başka insanlar tarafından görünmeyen koku duyu kaybını, ayağındaki aksaklığın bedenine getirdiği tutukluğu ve çevresiyle kurduğu gözlemci açıklığı tüm bir filmde taşıması gerekiyordu. Defne’ye Reyhan’a hayat verip, bir sürü kişiyi onunla yürümeye davet ettiği için teşekkür ediyorum!

‘ANTALYA’DA BİRLİKTE HAREKET ETMEMİZ BİR KAZANIM’

Aniden, Türkiye prömiyerini Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapmaya hazırlanırken festival sansür tartışmalarının ardından iptal edildi. Festivalin iptal edilmesi ve sansür tartışmaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

2014 yılında ilk uzun metrajım Kumun Tadı’nda da benzer bir süreç yaşamıştık. Bu defa 2014’ten farklı olarak jürinin de hızlı hareket etmesiyle ulusal film yarışmacıları olarak birleştik. Birlikte hareket etmemiz bir kazanım. Süreçte festival yöneticileriyle de iletişimde kalarak festivalin gerçekleşebilmesi için yapıcı adımlar atmayı denedik. Çünkü festivalin bu şekilde yapılamamış olması kimse için bir kazanım değil.  Yıllar süren emeğin sonunda yaptığımız filmleri paylaşmayı, tartışmayı, seyirciyle buluşmayı hayal ediyorduk. Fakat baskının büyüklüğü ve sonuç ortada. Festival bu yıl yapılamadı ama belki bundan sonraki yıllar için birlikte hareket etmek adına bir şey öğrendik.

‘ANKARA SEYİRCİSİ HARİKA’

Yine sizinle birlikte Antalya’da prömiyer yapacak 3 film Ankara Film Festivali yarışma seçkisinden çekilme kararı aldı. Siz Ankara’dan vazgeçmediniz. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Her filmin bir festival ve vizyon planlaması oluyor. Antalya’nın iptal edilmesiyle birlikte birçok film Türkiye festival stratejisini gözden geçirmek zorunda kaldı. Dediğim gibi filmler uzun yıllar ve fedakarlıklarla yapılıyor. Vizyon şansı olmayan veya kısıtlı gişe şansı olacak “sanat” filmleri yapıyoruz genelde. Bu sebeple film seçkisi açıklanmadan önce festivalle teyitleşilerek ilerlenmesi sağlıklı bir ilerleme şekli oluyor. Çekilen filmler için bu süreç nasıl olmuştur bilemiyorum. Antalya’da yaşanan karışıklık herkesi olumsuz etkiledi. Çekilen filmlerin de Ankara Film festivaline yansıyan olumsuzluktan hoşnut olmadığını tahmin edebiliyorum.

Bizim açımızdan ise; biz geçtiğimiz yıl; yani Ekim 2022’de, Tokyo Film Festivalinde Dünya prömiyerimizden sonra Türkiye’de Antalya Film Festivaline başvurmaya karar verdik ve dolayısıyla neredeyse bir yıl boyunca Antalya’yı bekledik. Ankara Film Festivali bizim takvimimiz açısından içinde mutluluk duyarak olduğumuz bir festival oldu. Ayrıca seyircisinin de harika olduğunu söylemeliyim.

‘15 ARALIK’TA VİZYONDA’

Dünya prömiyerini Tokyo Film Festivali’nde yaptınız. Ardından Rotterdam, Vancouver ve Ankara… Filmin festival yolculuğu devam edecek mi? Vizyon tarihi belli oldu mu?

Ankara’dan birkaç gün önce Almanya’da 65. Nordic Film Festivalinde Almanya prömiyerimizi yaptık. Aralık başında yine Öner ve Defne ile Berlin’de bir gösterimimiz olacak.  Festival katılımlarımızla ilgilenen dağıtımcımız Antipode bizi festival davetleri ile ilgili bilgilendiriyor. 

Vizyonumuz ise 15 Aralık’ta. Başka Sinema dağıtımcılığında Türkiye’de vizyona giriyoruz. Gösterimler ve özel gösterimler aracılığıyla ben de Aniden seyircisi ile bir araya gelmeyi umuyorum.