Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı ile fethe niyetlendiği Menbic etrafında birden bire çok sayıda bayrak dalgalanır oldu. Küçük bir alanda Amerikan, Rus, Suriye, Türk ve milis güçlerin bayrakları!
“Şu Boğaz Harbi nedir; var mı ki dünyada eşi?” diyecek halimiz yok ama küçük Sacur nehrinin kıyılarındaki gürültüler büyük bir harp varmış gibi dikkatleri celp ediyor. Harpten ziyade bir harbe özgü 'restleşmeler' diyelim.
“Hayırdır asla bir araya gelmez denilen bayraklar birlikte dalgalanıyor” diye iğnelediğim bir PYD’li temsilci gülerek “Ortadoğu’da oyun oynamak zordur, ustalık ister. Sonunda biz de bir şeyler öğrendik!” dedi.
El Bab’a girdikten sonra Fırat Kalkanı’nın yeni komutu “İstikamet Menbic” olunca Kürtlerin altyapısını oluşturduğu Menbic Askeri Konseyi, Rusya ile anlaşarak Türkiye destekli grupların ateş hattına çevirdiği bir bölgeyi Suriye ordusuna bırakacağını açıkladı. Bu hamleyle mesaj verilen taraf sadece Fırat Kalkanı güçleri değil YPG ile ortaklık kuran Amerikalılardı. Yani ABD’ye de denildi ki “Türkiye’yi Rakka operasyonuna dahil etme adına Menbic’i yem edersen biz de başka ittifaklar kurarız!”
Kürtlerin 2012'den beri izlediği ‘Üçüncü Yol’ stratejisinin mantık bütünlüğüne ve pragmatik çerçevesine uygun bir taktik. Tabii Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye anılan gruplara hamilik yapan taraflar, bunu, "YPG'nin rejimin maşası olduğunun resmidir" diye gördü.
Resme baktığımızda Kürtler şu anda tarihin muayyen bir mekân ve zaman diliminde gülen taraf gibi duruyor.
Nedir muayyen ve muvakkat olan?
Türk hükümeti, ABD Başkanı Donald Trump yeni Suriye siyasetine karar verinceye kadar sahada en uygun koşulları oluşturmaya çalışıyor. Bunu yaparken Rusya ile ABD arasındaki denge unsurlarını kullanıyor. Rakka’da ortaklık önerdiği Trump yönetimine Rojava savunmasının kırılgan ve YPG’nin de sağlam bir müttefik olamayacağını göstermek istiyor. Bir NATO üyesiyle alenen savaşa girdikleri takdirde Kürtlerin ABD’yle ortaklığının bozulacağı hesabı güdülüyor.
Bu hesaplar karşısında Kürtler de “Çaresiz değiliz” dercesine kendi oyununu oynuyor. Suriye ordusunun hızlı bir hamleyle El Bab’tan Rakka’ya inen güzergâhı kapatıp Fırat Kalkanı’nın önünü kesmesinin ardından Türkiye iki yönlü bir hareket geliştirdi:
İlki Menbic ile El Bab arasında kalan Arima üzerinden Rakka istikametine koridor açmaya yönelik bir hamle.
İkincisi Güney Kürdistan’da eğitilen Suriyeli Kürtlerle (Roj Peşmergeleri) Rojava’yı güneydoğu istikametinden markaja almaya yönelik Şengal hamlesi.
***
Fırat Kalkanı’nın Menbic’i hedef aldığını söylerken aslında asıl taarruza geçtiği yer, savunması daha zayıf olan El Bab’ın Arima nahiyesi oldu. Türkiye’nin baskısının artması üzerine Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesindeki Menbic Askeri Meclisi, Suriye ordusu ile işbirliğine gitti. Suriye ordusuna açılan alan Menbic merkezi değil Arima bölgesi.
Neden Arima? Çünkü Arima, SDG ile ABD arasındaki pazarlıklarda koalisyonun koruma garantisi vermediği bir yer. Haliyle Fırat Kalkanı Arima’ya girdiğinde koalisyonu karşısına almış olmayacağı düşünülüyor. Kürtlerin Rus kartına oynadığı nokta da burada başlıyor. Bir YPG’li komutan izlenen stratejiyle ilgili bana şunları söyledi:
“Menbic’i kurtarma hareketi başlattığımızda kent merkezini özgürleştirdikten sonra El Bab istikametinde devam ettik. Yaklaşık 19 kilometre El Bab topraklarına girmiş olduk. Bu alanda El Bab’a bağlı Arima yer alıyor. Koalisyonla yaptığımız planlamanın dışında kalan bir yer. Biz operasyonu El Bab’a kadar götürmek için El Bab Askeri Meclisi’ni ilan ettik. Ancak koalisyon güçleri bu işe hazır değildi. Yani plana sahip çıkmadılar. Bu yüzden El Bab Askeri Meclisi havada kaldı. Şimdi Fırat Kalkanı’nın saldırıları bu alana yönelik. Arima’ya bağlı 11 köy saldırıya uğradı. Biz de koalisyon güçleriyle oturup net konuştuk; ‘Eğer korumaya almayacaksanız biz de başka güçlerle ittifak geliştiririz. Ya kendiniz sahip çıkın ya da başka güçler (Rusya-Suriye) gelip burayı korusun’ dedik. Suriye ordusunun Arima bölgesine girmesi bu temel üzerinde gelişti. Amerikan güçleri de Menbic’i koruma taahhütlerine bağlı olduklarını yinelediler. Bölgede iki günde bir yaptıkları devriye turlarını daha görünür hale getirdiler. Bu devriyeler epey zamandır yapılıyordu. Ama Menbic hattındaki askeri araçların fotoğraflarının yayımlanmasına imkân verdiler. Bizim stratejimiz şudur: Amerikalılar ile ittifak oluşturduğumuz alanlarda başka güçlerle ittifak yapmayacağız. Ama Amerikalıların ittifak kurmak istemediği alanlarda başka güçlerle farklı formüllere açık olacağız.”
Ruslar üzerinden sağlanan anlaşma ile Arima bölgesine Suriye ordusu girip bayrağını dikti. Oradaki Menbic Askeri Meclisi’ne bağlı güçler çekilip bir yere gitmedi. Farklı noktalarda konuşlanan iki güç arasında bir koordinasyon var. Rusya da bölgede Ummu’l Kehf gibi köylere insani yardım ulaştırdı. Haliyle Rus bayrakları da sahneye çıkmış oldu. Menbic’in tamamen Suriye ordusuna bırakıldığına dair çıkarımlar üzerine Menbic Askeri Meclisi kent merkezinin başka bir güce bırakılmasının söz konusu olmadığını açıkladı.
Arima’da Rusya ve Suriye bayraklarının Menbic Askeri Meclisi bayraklarıyla birlikte görüntüye girmesi Fırat Kalkanı’nın önüne set çeken gelişmenin bir boyutu. Sacur nehrinden Fırat’ın kıyısında eskiden Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu bölgeye kadar olan alanda Amerikan bayrakları ile verilen pozlar da o settin öteki yüzünü oluşturuyor. Bunlar, Fırat Kalkanı karşısında Kürtler için belli bir mekân ve zaman diliminde durumu avantaja çeviren iki karşı ağırlık.
Rusya ve Suriye’nin araya girdiği Arima bir kenara Fırat Kalkanı güçleri, ABD’nin bayraklı mesajına rağmen Menbic’e yürürse bunun iki sonucu olabilir:
Birincisi Kürtler Amerikan koruması kalktığından Menbic merkezini de Ruslarla koordinasyon içinde Suriye ordusuna bırakabilir.
İkincisi Fırat Kalkanı doğuya yönelirse Afrin’deki YPG güçleri de batıdan cephe açabilir. Yani güneyde Suriye-Rusya ittifakının önünü kestiği Fırat Kalkanı doğu ve batıdan ikili baskıyla karşı karşıya kalabilir. Elbette bu Rojava kantonlarından biri olan Afrin açısından son derece tehlikeli bir seçenek. Ancak Suriye’de ‘olmaz’ denilen ne varsa oluyor.
***
Fırat’ın batısındaki Menbic’e odaklı harekâtın mantık haritasını Roj Peşmergelerinin Şengal’e gönderilmesi planı tamamlıyor. O hareket henüz Dicle Kalkanı adını almadı ancak özü itibariyle hedef tanımlaması aynı: Rojava’yı kuşatıp özerklik projesini bitirmek.
Roj Peşmergeleri eğer Şengal Direniş Birlikleri’ni (YBŞ) bertaraf edip Hanesor’da kontrolü ele alabilirse yapacağı ilk iş Rojava-Şengal arasında bağlantıyı kesmek. YPG’nin 2014’te Ezidileri kurtarmak için açtığı bu hat fiili olarak abluka altındaki Rojava’yı Şengal’e yani Irak’a bağlıyor. Barzani yönetimi Feşhabur-Semelka ve Rabia geçişlerini kapattığı için Rojava/Suriye’ye giriş-çıkışlarda potansiyel olarak Hanesor hattı önem kazandı. Irak güçlerinin Musul ve Tel Afer’i IŞİD’den tamamen temizlediğinde bu güzergâh da kritik bir kart haline gelecek. Tel Afer’den Suriye sınırına giden anayol Hanesor’un az altından geçiyor. Buradan Rojava’ya işlevsel bir kapı açılacağı beklentisi söz konusu. Bu beklentiyi büyüten şey de Bağdat yönetiminin Barzani’nin bütün itirazlarına rağmen YBŞ’yi meşru savunma gücü olarak tanıması ve Rojava’daki aktörlerle işbirliğine açık bir pozisyonda durmasıdır. Haliyle Ankara’nın Musul ve Tel Afer kaygıları sadece Musul ve Tel Afer’in müstakbel statüsüyle sınırlı değil.
***
Özellikle Suriye sahnesindeki bütün hesaplarda frenleyici ya da bozucu faktör olarak Rusya’nın benimseyeceği siyaset çok önemli. Dün Rus ve Türk genelkurmay başkanları Antalya’da durum değerlendirmesi yaptı. Türk-Rus ortaklığının kaderini tayin edecek asıl buluşma 10 Mart’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin arasında gerçekleşecek. Tabir caizse altının karatı liderler zirvesinde belli olacak. Sadece Menbic’e yönelen harekât değil El Bab’ın Suriye ordusuna teslimi, Amerikan planına karşı Rakka’ya yönelik alternatif seçenekler ve Selefi örgütlerin kümelendiği İdlib’in temizlenmesi de masada olacak.
***
Peki, günün sonunda ne olacak? Türkiye’nin oyun planı nedir? Fırat Kalkanı’nın IŞİD’den aldığı yerleri Suriye ordusuna bırakıp çekilmek mi? Fırat Kalkanı’na geçit veren Ruslar karşılığında ‘devrim projesi’ni söküp temiz bir teslimat bekliyor. Strateji, Kürtler üzerinde baskıyı artırıp bölgenin Suriye ordusuna bırakılmasını sağlamak mı? Amerikalılarsa SDG’yi IŞİD’den sonra Suriye yönetimine karşı bir silaha dönüştürmeyi düşlemiyorsa ABD’de devrim oldu demektir.
El Bab’ın sokaklarında mehter marşıyla asker dolaştıran bir düşünce biçiminin öngörülebilir hiçbir yanı kalmadığından “Türkiye yarın ne yapacak” sorusunun yanıtı da muallakta. Türkiye’nin Şengal ve Menbic’i yakın plana alan müdahaleci çizgisi “Osmanlı’da oyun bitmez” mottosuyla dallanıp budaklanıyor.