Menderes Havzası’ndaki kirlilik ölüm oranlarını artırıyor

Büyük Menderes Nehri’nin kollarından birisi olan Banaz Çayı, kirlilik nedeniyle son günlerde kahverengi akmaya ve etrafa yoğun bir koku yaymaya başladı. Duruma tepki gösteren Avgan Banaz Çayı Yaşatma Derneği Başkanı Ufuk Gökmen, “Uşaklılar kirli suya mecbur kalıyor” derken, Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Metin Aydın, “Menderes Havzası’nda, ülke geneline göre, erkekler yüzde 31, kadınlar yüzde 16 daha fazla kansere yakalanıyor” ifadelerini kullandı.

Abone ol

Osman Çaklı

UŞAK - Menderes Havzası ile ilgili faaliyet yürüten çevre dernekleri ve Uşaklılar, kahverengi akmaya başlayan ve etrafa koku yayan Banaz Çayı’nda artan kirliliğe tepki gösterdi. 2017 yılında kurulan Avgan Banaz Çayını Yaşatma Derneği Başkanı Ufuk Gökmen, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün gerekli önlemleri almadığını söylerken, Murat Dağı Yok Olmasın Platformu sözcüsü Funda Öz Akcura, Banaz Çayı’nın, Murat Dağı’nda temiz doğduğunu, sonradan kirlendiğini söyledi. Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Metin Aydın da, nehirdeki kimyasal kirlilik ile bölgedeki kanser vakaları arasında bağlantı olduğunu vurguladı.

'UŞAKLILAR HASTALIKLI SUYA MECBUR'

Bölgede tarım ve hayvancılığın önemli bir geçim kaynağı olduğunu söyleyen Avgan Banaz Çayı Yaşatma Derneği Başkanı Ufuk Gökmen, Uşaklıların kirli suya mecbur kaldığını belirtirken, “Normalleşmenin hemen öncesi suda kirlilik oranı gözle görülür şekilde arttı. Biz dernek olarak üç yıldır burada temiz su kaynakları için mücadele ediyoruz” diye konuştu. Suyun kahverengi aktığını söyleyen Gökmen, “Durumu Çevre Şehircilik İl Müdürlüğüne bildirdik; ancak ‘Doğada dengesizlik oldu. Uzun süre kuraklık oldu. Biriken bir kirlilik vardı ve yağışlar artınca akıntıyla Banaz Çayı’na ulaştı’ yanıtını aldık” diye belirtti. Ufuk Gökmen, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Halk Sağlığı Birimleri, Tarım İl Müdürlüğü gibi kurumların koordineli çalışmamalarını eleştirerek, “Kurumların kirlilik kriterleri farklı; ama bir tek Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün yaptırım gücü var. Böyle olunca sorun oluyor. Banaz Çayı’nda son zamanlarda artan kirlilik için somut adımlar istiyoruz” dedi.

Banaz Çayı'ndan bir görüntü.

'MENDERES HAVZASI’NDA AĞIR KİMYASALLAR ÖLÜME NEDEN OLUYOR'

Avrupa Birliği ile Türkiye’nin 2016’da ortak hazırladığı “Havza Koruma Planının Nehir Havzası Yönetim Planlarına Dönüştürülmesi İçin Teknik Yardım” raporunda Banaz Çayı’ndan alınan örneklerde kimyasal durumunun “iyi olmadığı” tespit edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2017 incelemelerinde ise Banaz Çayı’nın üçüncü, yer yer dördüncü sınıf (kullanılamaz) su olduğu saptandı. Havzada tespit edilen arsenik, kurşun, nikel, antimuan, krom gibi 20’ye yakın ağır kimyasal atığın tarımsal ürünlerin genetik yapılarını değiştirdiğini söyleyen Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Metin Aydın, “Kimyasal kirlilik su yaşamının genetiğini bozuyor ve bu kirli suyla üretilen gıda ürünleri kansere neden oluyor. Adnan Menderes Üniversitesi, havzada yaptığı araştırmada sazan balıklarını inceledi ve iç organlarda yoğun kimyasal tespit etti. Bu kimyasallarla kanser arasında doğrudan ilişki var” dedi.

Dokuzsele ve Banaz sularına yakın olan yerlerdeki ölüm oranlarının yüksek olduğunu söyleyen Aydın, “TÜİK verilerine bakıldığında Uşak’ta nüfus başı en fazla ölümün Dokuzsele ve Banaz çayına en yakın yerleşim yerleri olan Ulubey-Karahallı-Banaz ve Sivaslı’da olduğu saptanmıştır” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm hastalıkların yüzde 80’inin ve kanserin de yüzde 90’ının çevre kirliliğinden kaynaklandığını tespit ettiğini belirten Aydın; “Türkiye’de anne-bebek-çocuk ölümlerinin en fazla olduğu yer Büyük Menderes Havzası çevresi” dedi ve, “Bölgemizdeki tiroit, solunum yolu, mide, mesane hastalıklarına bağlı kanserler en fazla Menderes Havzası etrafında yaşanıyor. Türkiye geneline göre, erkekler yüzde 31, kadınlar yüzde 16 daha fazla kansere yakalanıyor” diye konuştu.

Murat Dağı Yok Olmasın Platformu Sözcüsü Funda Öz Akcura

'MURAT DAĞI’NA SAHİP ÇIKMAK, MENDERES HAVZASI’NA SAHİP ÇIKMAKTIR'

Öte yandan Murat Dağı’ndaki altın-gümüş madenciliğine karşı mücadele yürüten Murat Dağı Yok Olmasın Platformu Sözcüsü Funda Öz Akcura ise Murat Dağı’na sahip çıkmanın, Banaz Çayı’na dolayısıyla Menderes Havzası’na sahip çıkmak olduğunu açıkladı. Bölgedeki çevre problemlerinin bütünlüklü değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen ve Banaz Çayı’nın Murat Dağı’ndan temiz doğduğuna dikkat çeken Öz Akcura, “Banaz Çayı, Dokuzsele ve Ulubey Dereleri’nin ortak özelliği, sistematik bir şekilde endüstriyel, evsel, tarımsal ve maden ocakları tarafından kirletilmesidir” dedi. Öz Akcura, son 4-5 yıldır kirliliğin arttığını dile getirerek şu ifadeleri kullandı; “Atıklar, doğrudan Menderes Havzası’nı kirletiyor. Sadece havza değil Ege Denizi de kirleniyor. Bugün Banaz Çayı özelinde yapılması gereken, kirliliği kanıksama duygusunu yok etmek ve bölge halkının topyekun tavır koymasını sağlamaktır” ifadelerini kullandı.

Funda Öz Akcura, Murat Dağındaki mücadeleyi sadece altın-gümüş madeni karşıtlığı olarak ele almadıklarını, kaynağında temiz doğan suyun ovalarla da temiz buluşmasını sağlama meselesi olarak değerlendirdiklerini söyleyerek, “Akar sularımızdaki kirlilik ile mücadele aynı zamanda su ve gıdaya sahip çıkma mücadelesidir. Çünkü bu kirlilik susuzluk ve kuraklığın da nedeni” dedi.

'SU KALİTESİNİN İYİLEŞTİRİLMESİNDE DEĞERLENDİRMELER EKSİK'

İzmir Çevre Mühendisleri Odası da, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, evsel, sanayi, madencilik ve tarımsal faaliyetlerin bölgede ki su havzalarını kirlettiğini belirtti. Çevre Mühendisleri Odası, “Havzanın bütününde su kalitesinin iyileştirilmesine yönelik tedbir ve önlemler değerlendirilmiş, ancak bölgede yapılacak planlamaların getireceği etkiler ve alınması gereken önlemlere ilişkin değerlendirmeler eksik kalmıştır” dedi. Çevre Mühendisleri Odası, eylem planları uygulama süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde de önlemlerin uygulanması halinde su kalitesindeki iyileşmenin standartları sağlamasının mümkün görülmediğinin raporlarda ifade edildiğini belirtti. Ayrıca suyun alternatifinin olmadığının dile getirildiği açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Suyun, canlı tüm yaşam için vazgeçilmez doğal bir hak olduğu unutulmadan, su kullanımı ve korunması ile ilgili kararlarda yöre, bölge, ülke insanının yok sayılmadan ivedilikle toplumsal projeler oluşturulmasını bir kez daha vurgulamak isteriz.”