Meral Akşener: Erdoğan yine geri vites yaptı
İktidarın ülkede hiçbir sorun yokmuş gibi davrandığını belirten İYİ Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doktorlar konusundaki açıklamasından da 'geri vites' yaptığını söyledi.
DUVAR - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada iktidarın halkın hiçbir sorunu yokmuş gibi davrandığını söyledi. "Ekonomimiz can çekiyor" diyen Akşener, "Yeni ekonomi modeli neydi, faizi düşür, ihracatı artır, cari fazla oluştur. Milletimize kurtuluş reçetesi olarak pazarlanan bu reçetenin üzerinden 6 ay geçti. Bir tek Merkez Bankası faizleri düştü, diğer faizler göklere çıktı. İhracatımız arttı ama ithalatımız daha fazla arttığı için bu hiçbir işe yaramadı. Cari fazla verip enflasyonu düşürdük mü, son 4 yılın en yüksek cari açığını verdik, enflasyon da düşmedi. ÜFE yüzde 100'ün üzerinde, TÜFE yüzde 50'nin üzerinde. Ekonomik büyümeye ne oldu, yavaşlama sinyalleri veriyor. Ezcümle, Bay Kriz ve arkadaşlarının bu formülü sonrası iyiye giden tek gösterge yok. Ekonomik modeller geliyor geçiyor ama ikna siyaseti tam gaz sürüyor" dedi.
Akşener'in açıklamalarından başlıklar şöyle:
KIRIMOĞLU İÇİN KARAR ALINMALI: Konuşmama başlarken, hepimizi gururlandıran bir gelişmeyi, sizlerle paylaşmak istiyorum: Polonya Parlamentosu; dünya Türklüğünün ve Kırım’ın sembol ismi, ömrü sürgünlerde, zindanlarda, mücadeleyle geçmiş değerli büyüğüm, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun, Nobel Barış Ödülü’ne, aday gösterilmesi için karar aldı. Polonya parlamentosunun aldığı kararı, İYİ Parti olarak, büyük memnuniyetle karşılıyoruz. İstiyoruz ki; biz de, Türk Milleti’nin yegâne hafızası, milletimizin kutsal çatısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alacağımız, benzer bir kararla destek olalım. Kahramanımızı, Nobel Barış ödülüne aday gösterelim. Bu vesileyle; bizim için siyaset üstü olan böyle özel bir konuda, tüm siyasi partilerin desteğini bekliyor, grup başkanlıklarını, gerekli adımları ivedilikle atmaya davet ediyorum.
İYİYE GİDEN GÖSTERGE YOK: AK Parti iktidarının, akıl ve bilimden uzak, cumhuriyet değerlerimizle de sorunu olan yönetim anlayışı, artık iyice hastalıklı bir hâl aldı. Makyavel’i gururlandıracak türden bir bakış açısına sahip, üstün liyakatli AK Parti kadrolarının elinde, ekonomimiz can çekişiyor. 6 aydır öve öve bitiremedikleri rekabetçi kur masalı, gelinen noktada, âdeta bir korku filmine dönüştü. “Beştepe Sokağı’nda Kâbus…” Gelin hafızamızı birlikte tazeleyelim: Sayın Kruger ve arkadaşlarının, “yeni” ekonomi modeli neydi? Politika faizini düşür. Türk Lirası’nın değerini düşür. İhracatı arttır. Cari fazla oluştur. Ve bu şekilde enflasyonu düşür. Model buydu değil mi? Üstelik; Bay Kriz’in, Nobellik teorisini temel alan bu model, hem nass ile, hem de ittifakın minik ortağının, hayallerini süsleyen, Çin görünümlü Bangladeş modeliyle de uyumluydu, değil mi? Peki ne oldu? Milletimize kurtuluş reçetesi olarak pazarlanan, bu sözüm ona modele geçişin üzerinden, 6 ay geçti... Faizler düştü mü? Düşmedi. Bir tek, Merkez Bankası faizleri düştü, diğer tüm faizler göklere çıktı. Faiz lobileri bayram etti. Peki Türk Lirası değersiz hâle gelince, ihracatımız arttı mı? Doğrudur arttı. Ama ithalatımız daha da fazla arttığı için, bu hiçbir işe yaramadı... Üstelik daha az miktarda malı, daha fazla para ödeyerek ithal ettik. Peki cari fazla verip, enflasyonu düşürdük mü? Bırakın cari fazlayı, son 4 yılın en yüksek cari açığını verdik. Peki enflasyon düştü mü? Maalesef o da hayır… Hatta AK Parti’nin, iktidarı devraldığı zamankinden, daha yüksek bir enflasyonla, karşı karşıyayız. Üretici fiyat enflasyonu, yüzde 100’ün üzerinde. Tüketici enflasyonu da, yüzde 50’nin üzerinde. Üstelik TÜİK’e göre… Peki ekonomik büyümeye ne oldu? Yavaşlama sinyalleri veriyor. Yani; hem cari açık yükseldi, hem enflasyon arttı, hem de büyüme yavaşladı. Maşallah üçü bir arada… Ez cümle; Bay Kriz ve arkadaşlarının bu dahiyane ekonomik modelleri sonucunda, iyiye giden, tek bir ekonomik gösterge bile yok.
HARİRİ'YE TEK LAF ETMEDİLER: Milletimiz böyle ibretlik bir tabloyla karşı karşıyayken; bu arkadaşlar hâlâ bizleri, ısrarla, her geçen gün ağırlaşan sorunlarımızın, aslında var olmadığına, ikna etmek için uğraşıyorlar. Yani ekonomik modeller gelip geçiyor, ama ikna siyaseti tam gaz sürüyor… Nitekim geçtiğimiz günlerde, Bay Kriz çıktı; “Bizim Ayçiçek yağı, zeytin yağı gibi sorunlarımız yok” dedi. Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Çünkü, kendisine göre, ülkemizde zaten; evine ekmek götüremeyen de yok. Akaryakıt kuyruğu da yok. Ekmek kuyruğu da yok. İşsizlik de yok. Yoksulluk da yok. Yolsuzluk da yok. Hatta Türkiye’de hiçbir sorun yok, milletçe Şirinler Köyü’nde yaşıyoruz… Bu arkadaşımıza göre, bizler nankörlük ediyoruz. Milletçe toplanmışız, kafamızdan sorun uyduruyoruz. Hiç sorunumuz olmamasına rağmen; sırf üşendiğimizden, evimize ekmek götürmek istemiyoruz. Her şey güllük gülistanlık olmasına rağmen; biz tembeliz, milletçe iş beğenmiyoruz. Aslında, herkes çok mutlu ama; sırf onu gıcık etmek için, milletçe mutsuzmuş gibi yapıyoruz. İşte Sayın Erdoğan’ın fantastik dünyasında, her şey bu sistemle işliyor. Yani, bırakın sorunlarımızı çözmeyi, daha sorunlarımızın varlığını bile, kabul etmiş değiller. Bu kafayla attıkları her adım da, maalesef, milletimizin ve memleketimizin zararına sonuçlanıyor. Nitekim, bunun son örneğini, Cumhuriyet tarihinin, en büyük vurgunlarından biri olan, Türk Telekom’da gördük. 90’lı yılların ortasında, 25-30 milyar dolar arasında, değer biçilen Türk Telekom’un, yüzde 55’ini, ailece muhabbet kurdukları, Lübnanlı Hariri’ye, “Özelleştirme yapıyoruz, yabancı sermaye giriyor” tezahüratları eşliğinde, 6 buçuk milyar dolara sattılar. Hariri, gözlerinin önünde Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkarmadılar. Sözleşme gereği söz verdiği hiçbir yatırımı yapmadı. Dönüp tek bir laf etmediler.
EV KADINI KİRASINI ÖDEYEBİLMEYİ HAYAL EDİYOR... Ev ekonomisinin temel direği olan ev kadınları… İktidar tarafından, çantadaki keklik görülen, ve o nedenle, AK Parti’nin umursamazlığından, en fazla muzdarip olan, ev kadınları… İşte o nedenle, ben de; bir yandan, ilçe ziyaretlerimize devam ederken, bir yandan da, iktidarın yolunu unuttuğu, o evleri ziyaret ediyorum. Öyle şeyler dinliyor, öyle şeyler öğreniyor ve öyle şeylere şahit oluyorum ki. Bir süre sonra, artık kalbim ağrıyor… Geçen hafta, Sultanbeyli’deydim. İsimleri bende saklı, ama bu kardeşlerimin hikâyelerine, hepiniz şahit olun istiyorum. Mesela; eşini Covid’den kaybetmiş, yarım gün tekstil işine giderek, günde 50 lirayla geçinmeye çalışan bir kardeşim diyor ki, “Görüp de canları bir şey ister diye, çocukları markete götüremiyorum. Akşama yayla çorbası yaptım. Gücümüz yetip de, bir tavuk alamıyoruz artık. Fırın yakamıyorum, ütü yapamıyorum. Ona rağmen, elektrik faturamız 200 lira geliyor.” Mesela; başka bir evde, malulen emekli bir ablam diyor ki; “Akşama sadece makarna yaptım, hiçbir şey pişiremedim. Alamıyorum ki pişireyim. Fırına gidince, daha ucuz olsun diye; önceki günden kalan bayat ekmeği, 1 buçuk liraya alıyorum. Artık taze ekmek bile yiyemiyoruz.” Eşi asgari ücretle çalışan, 4 çocuklu bir ev kadınımız diyor ki; “Doğalgaz 900, elektrik 400 lira geldi. Çocuklara harçlık veremiyoruz.” Mesela; ev kirasını ödeyebilmeyi, hayal ettiğini söyleyen bir kardeşim. Evet, yanlış duymadınız. Ülkemizde bir kadın, kirasını ödeyebilmeyi, hayal ediyor. Böyle bir rezalet olabilir mi?
ERDOĞAN'IN DALGALANMALARINA AYAK UYDURAMIYORUZ... Cumhuriyetimizin yetiştirdiği değerli doktorlarımız; büyük fedakârlıklarla, özveriyle ve zorluklarla çalıştığınızı, biz biliyoruz. Kıymetli mesleğinizin, hak ettiği saygınlığı göremediğinizi, biz biliyoruz. Çalışma saatlerinden, şiddete kadar, türlü haksızlığa maruz kaldığınızı, biz biliyoruz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi; bir de anlayışsız, düşmanca ve şımarık tavırlarla karşı karşıya kalıp nasıl yıpratıldığınızı, biz biliyoruz. Ama biraz daha sabredin, çok az kaldı! Mutlu ve huzurlu günler görmenize, emin olun çok az kaldı! İYİ Parti iktidarında; sizin daha fazla hor görülmenize, müsaade etmeyeceğiz. Hiç merak etmeyin. Bugün maalesef; yandaşlarına ihale ettikleri bol camlı binaların içerisini, garantili hastalar ve sipariş usulü doktorlarla doldurmayı düşünen, sağlığı da ticaret gören, bir garip anlayışla karşı karşıyayız. Nitekim bu anlayışın, ibretlik bir yansımasına, geçen hafta şahit olduk. Sayın Erdoğan, kadınlar gününde, kadın muhtarlara, jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde, marabası gördüğü doktorlarımıza hitaben, “giderlerse gitsinler” dedi. Peki sonra ne oldu? Aldığı tepkilerden sonra, son dönemde sıklıkla yaptığı üzere geri vites yaptı ve 14 Mart’taki konuşmasında, daha bir hafta önce, kapıyı gösterdiği doktorlarımız için, “Rabbim onlardan razı olsun. Eksikliklerini göstermesin.” dedi… Sayın Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara, inanın ne biz, ne de kendi partilileri, artık ayak uyduramıyoruz. Milletçe, adeta Doktor Jekyll ile Bay Hyde’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz… Sayın Erdoğan ve Bay Kriz, birlikte ülke yönetmeye çalışıyorlar. Bay Kriz öfkeleniyor, ertesi gün Sayın Erdoğan geri vites yapıyor. Bay Kriz kovuyor, ertesi hafta Sayın Erdoğan hayır dua okuyor. Bay Kriz kırıp döküyor, Sayın Erdoğan günü kurtarmaya çalışıyor. Memleketi kim yönetiyor belli değil. Tüm bu şizofrenik türbülansın içinde ise, olan milletimize oluyor…
HASTANELERE 25 YIL GARANTİ VERİLDİ: Bay Kriz’in, doktorlarımıza haksız ve mesnetsiz saldırısının temelinde, aslında, sağlık sektörünü, yabancılara ve rantçılara, peşkeş çekmiş olduğu gerçeğini, saklama çabası var. Bugün milletimiz, eczaneye gittiğinde, ya ilaç bulamıyor, ya da fahiş zamlarla karşılaşıyor. Bunun başlıca nedeni de, ilaçta tamamen dışa bağımlı hale gelmemiz. Çünkü AK Parti iktidarı, cumhuriyetin kurduğu ve Türk milletine ait olan, bütün değerleri elden çıkardığı gibi, geçmiş hükümetlerin, 1979 yılında açtığı, SSK İlaç Fabrikası’nı da, 2005 yılında kapattı. Bu fabrika, ağrı kesiciler, ateş düşürücüler, antibiyotikler ve antiseptikler gibi, memlekete en çok ve en sık tüketilen ilaçların, kendi bünyesinde üretimine önem veriyordu. Kapatılmasıyla da, vatandaşlarımız, yabancı ilaç üreticilerinin insafına mahkum oldu. Yani insanlarımız, yabancı tekellerin elinde olan ilaç firmalarının kârı için, adeta kurban edildiler. Bir diğer gudubet uygulama da, şehir hastaneleri. Şehir hastanelerini inşa eden ve işleten yandaş şirketlere, her yıl milyarlarca lira kira ödüyoruz. 2021 yılında, 14.3 milyar lira ödendi. Ayrıca bu hastanelere, tam 25 yıl garanti verildi.
YOLSUZLUĞU SİGORTALAMIŞLAR: Üstelik bu garanti ödemeleri, döviz kurundaki değişikliklere göre güncelleniyor. Yani, Türk lirasında bu sene yaşanan ciddi değer kaybıyla birlikte, kira ödemeleri birkaç kat artacak. İşin acı tarafı da ne biliyor musunuz? Şehir hastanelerinin 3 yıllık kiralarıyla, yatırım maliyetleri karşılanabiliyor. 22 yıl boyunca ödenen kiralar da, şehir hastanelerini yapan ve işleten şirketlerin kârı oluyor. Yani, Türk doktorunun özlük hakları için kullanacağımız kaynağı, Türk Milleti’nin ilaç harcamalarını desteklemek için kullanacağımız bütçeyi, Sayın Erdoğan’ın rantçılarını zengin etmek için kullanıyoruz. Bitmedi, dahası var. Rantın 5 atlısı, bir de gidip, utanmadan, Dünya Bankası’nın, yatırım sigortası birimi, MIGA’ya, sözüm ona yatırımları için, siyasi risk sigortası yaptırmışlar. Bu vesileyle, yolsuzluğu da sigortalamak mümkünmüş, onu da öğrenmiş olduk… Sigortada tarif edilen siyasi risklerden biri de kamulaştırma. Yani bu fevkalade zeki arkadaşlar, AK Parti iktidarı sona erdiğinde, yaptıkları onca usulsüzlük ve yolsuzluk açığa çıktığında, yeni gelen hükümet, kamulaştırmaya başvurmasın diye, bu yola başvurmuşlar. Yalnız maalesef kendilerine kötü bir haberim var: İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için hiç fark etmez. Yolsuzluk, her yerde yolsuzluktur. Usulsüzlük, her yerde usulsüzlüktür. Hırsızlık, her yerde hırsızlıktır. Hiç kusura bakmayın. (HABER MERKEZİ)