Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) bu yılın ikinci toplantısını 19.02.2020 tarihinde yaptı ve politika faizini 0,5 puan indirdi. Bu indirim ile banka, her ne kadar indirim temposu giderek azalsa da, 2019 yılından bu yana toplam 13,25 puanlık faiz indirimi yapmış oldu. Bu yazıda Şubat ayı itibariyle TCMB’nin faiz indirimlerinde yolun sonuna geldiğini ve bunun 2018-2019 krizi sonrasında önemli bir dönüm noktası olduğunu ileri süreceğim. Yazıda, sürecin genel gidişatı ile ilgili kısa bir hatırlatma sonrasında, 19 Şubat açıklamasının önemli gördüğüm yanlarını dört maddede ele aldım.
KISA ARKA PLAN
PPK’nın 19 Şubat kararını değerlendirmeye geçmeden önce, kısaca arka planı hatırlatayım. Şu soru aklımızda olsun: 2019 yılında ne oldu da, Erdoğan yönetimi sadece sert bir ekonomik daralmanın yaşanmasını ertelemedi, aynı zamanda bunu bir IMF programı uygulamadan yapabildi?
Yanıt çok karmaşık değil. Küresel ekonomik konjonktür açsından 2019, 2018’in bir tekrarı olsaydı, Türkiye ekonomisinde çok daha derin bir ekonomik krizden bahsediyor olacaktık. 2018 ile 2019’un farkı neydi? 2018, ‘yükselen piyasalar’ olarak adlandırılan geç kapitalistleşen ülkeler açısından 2013-2018 arasındaki küresel finansal daralma çevriminin son yılı idi. Farklı dinamiklerle de olsa Türkiye ve Arjantin, bu daralma çevriminin son yılında krize yakalandı.
2019 ise, dünya ekonomisinde senkronize bir yavaşlamanın yaşandığı ve bunun simetrik karşıtı olarak küresel finansal çevrimin genişleme aşamasına geçtiği bir yıl oldu. Bunu ABD merkez bankası Fed ve Avrupa Birliği Merkez Bankası para politikası kararlarından anlıyoruz. Bunun sonucunda, Türkiye ekonomisi için 2018 yılı, net sermaye çıkışlarının yaşandığı bir yıl olurken, 2019 yılında bu gerçekleşmedi.
KREDİ GENİŞLEMESİNİN SONUNA GELİNİYOR
Bu kısa hatırlatmadan sonra, TCMB’nin 19 Şubat’taki faiz kararına dönersek, açıklamada en çok kredi genişlemesinin sonuna gelinmiş olunabileceğine değinilmesi dikkatimi çekti. Zaten geçtiğimiz günlerde, makro ihtiyati tedbirlerle kredi genişlemesinin sınırlandırılabileceğini ekonomi yönetimi tarafından açıklanmıştı.
Bu eğilim PPK açıklamasına da yansımış: “… kredi büyümesi ve kompozisyonundaki gelişmelerin dış denge ve enflasyon üzerindeki etkileri yakından takip edilmektedir.” (son üç kelimeyi vurgulamak için italik yaptım). Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin bağımlı finansallaşma modelinin de içsel sınırlarını gösteriyor. Kredi ile canlandırma bir yere kadar sürebiliyor.
CARİ AÇIK GERİ DÖNDÜ
Açıklamada dikkatimi çeken ikinci unsur, TCMB’nin cari açık konusundaki endişelerini ifade etmesi oldu. Bildiğiniz gibi ekonomi yönetimi, Ağustos 2018’de patlak veren döviz krizi sonrasında, sanki kendilerinin önceden planlayıp hayata geçirdikleri bir politika varmış izlenimi yaratan ‘yeniden dengelenme’ söylemini, bir propaganda mekanizması olarak sıklıkla kullanmıştı. Bu propagandanın en önemli bileşeni de, AKP hükümetleri dönemindeki birikim modelinin yapısal bir unsuru olan cari açığın, 2019 itibariyle cari fazlaya dönmüş olmasıydı.
Oysa ekonomik toparlanma emareleri görülmeye başlandığı anda, yukarıdaki grafikten de izlenebileceği gibi, cari açık yeniden artmaya başladı. TCMB bu duruma dikkat çekmiş: “Son dönemde belirgin bir iyileşme kaydeden cari işlemler dengesinin önümüzdeki dönemde ılımlı bir seyir izlemesi makro politika bileşimi açısından önem arz etmektedir” (son beş kelimeyi vurgulamak için italik yaptım).
SERMAYE GİRİŞLERİ YAVAŞLAYABİLİR
Açıklamadaki üçüncü önemli nokta, sermaye hareketleri ile ilgili. Her ne kadar, kriz nedeniyle kapanan cari açık sonrasında Türkiye ekonomisinin sermaye girişlerine olan ihtiyacı -dönemsel olarak- azalsa da, Erdoğan yönetiminin beklediği türden bir yüksek büyüme için, dış kaynak girişinin artması gerekiyor.
Ancak TCMB bu konuda temkinli olunması gerektiğine işaret etmiş: “Öte yandan, son dönemde küresel büyümeye ilişkin artan belirsizlikler gelişen ülke finansal varlıklarına yönelik talebin ve risk iştahının dalgalı seyretmesine neden olmaktadır. ” (iki kelimeyi vurgulamak için italik yaptım).
ENFLASYONDAKİ 'İYİLEŞME' SONLANDI
Son olarak, kur krizinin etkisinin geçmesi, Türkiye ekonomisindeki durgunluk ve baz etkisi nedenleriyle yavaşlayan enflasyonla ilgili yapılan değerlendirme önemli. PPK metninde enflasyondaki hızlı inişin durduğu ima edilmiş. Bunu 16 Ocak 2020’deki PPK metninde olan şu ifadenin, 19 Şubat açıklamasından çıkarılmasından anlıyoruz: “Enflasyon görünümündeki iyileşme devam etmekte, enflasyon beklentilerindeki genele yayılan düzelme sürmektedir.” Bu da enflasyondaki gerilemenin, en azından 2020’nin ilk yarısı için durduğunu ifade ediyor.
MERKEZ BANKASI YOLUN SONUNA GELDİ
Bu dört maddeyi birleştirdiğimizde karşımıza çıkan sonuç şu: Merkez Bankası, faiz indirimlerinin sonuna geldi. Bundan sonra, geçtiğimiz yıl olduğu gibi 3-5 puanlık indirimler görmeyeceğiz. Geldiğimiz nokta, aynı zamanda, faiz indirimleri ile ekonomiyi canlandırmanın da sonunu işaret ediyor. Bundan sonra, ekonomik büyümenin canlandırılması tamamen ekonomi yönetiminin maharetine kalmış durumda. Otoriter konsolidasyon girişimi, buna bağlı olacak.