Mesele aslında temiz kalmak mı, kötü olmak mı?

Herkes benzer şeylerden şikayetçi: zorbalığa maruz kalmak, anlaşmamak, anlaşılmamak, ortaklaşamamak gibi durumlar. İş hayatının şartları son yıllarda değişmeye başladı.

Abone ol

Bahar Göçer*

İnsan işini sevmediği zaman, çalışmak ıstırap haline gelir. Her gün bu çileyi çekmek omzunda ağır bir yük taşımak gibidir. Uzmanlara göre bu tür streslere sürekli maruz kalmak, insan ömrünü kısaltan bir şeymiş. Çalışma hayatım boyunca pek çok farklı işte çalıştım, farklı deneyimler yaşadım. İş yerlerinin hiçbiri çok iyi değildi, ancak çok kötü de değillerdi, bir denge vardı ve birbirlerine benziyorlardı. İyiye ve kötüye dair aşağı yukarı neler yaşanacağı bilinirdi ve sanırım bunlar kabul edilebilir seviyelerdeydi.

Ancak son zamanlarda durum hiç iç açıcı değil. İnsanlarla konuştuğumda çoğunluğu işlerinden nefret ediyor ve genellikle sebep olarak insanlarla çalışmanın ve iletişim kurmanın çok yorucu olduğunu gösteriyorlar. Yoğun çalışmak zorlamıyor, tempolu çalışmak ağır gelmiyor, insanları yıpratan şey çevresindeki insanlarla kurdukları ilişkiler. Herkes benzer şeylerden şikayetçi: zorbalığa maruz kalmak, anlaşmamak, anlaşılmamak, ortaklaşamamak gibi durumlar. İş hayatının şartları son yıllarda değişmeye başladı, insanların bir kısmı olumsuzluklara maruz kalıyor bir kısmı da bu olumsuzlukları yaratıyor.

Yıllardır İzmir'de yaşayan ve çalışan biri olarak söylüyorum, şehrin kendine özgü değerleri ve ilkeleri vardı. Bu değerlere göre yaşamak oldukça keyifliydi. İnsanlar birbirlerine önem verir ve yardımcı olurlardı. İş hayatında da, yazılı olmayan ancak herkesin uyduğu kurallar vardı. Bu kurallar bir şekilde bilinir, saygı gösterilir ve uygulanırdı. En aymazlar bile bu kurallara saygı gösterir ve uyum sağlardı çünkü toplumsal baskı hissederlerdi. Ancak son zamanlarda işler değişmeye başladı. Bu yazılı olmayan kurallar artık sık sık ihlal edilir, göz ardı edilir ve önemsenmez oldu. Aslında, bir kısım insanlar bırakın yazılı olmayanları, yazılı kurallara bile uymamaya başladılar.

SAYGISIZLIK YAPARKEN HİÇ YÜZLERİ KIZARMIYOR

Birkaç yıldan beri tuhaf sorunlar oluşmaya başladı. Şu sıralar etrafta öyle olaylar yaşanıyor ki, değme film konularına taş çıkarırlar. Film izlerken "Yok artık!" dediğimiz olaylar iş hayatında bizzat yaşanıyor. Bir kısım insanlar bu anormal hikayeleri yazarken, bir kısmı da bunlara maruz kalıyor. İnsanlar ikiye bölünmüş durumda, kendi kurallarını uygulayanlar ve bunlara maruz kalanlar. Bu kendi kurallarını uygulayanlarla iletişim kurmak neredeyse imkansız, kendinizi ifade edemiyorsunuz. Dünyanın en bilgili insanları olduklarını sanıyorlar, her şeyi kendilerinde hak görüyorlar. Saygısızlık yaparken hiç yüzleri kızarmıyor. Öylesine büyük bir iktidar hırsı var ki, onun dışındaki bütün insanları böcek gibi görüyorlar. Gerçekten bu derece uç karakterler yeni oluştu. Kültürel erozyon denilen şey bu olsa gerek.

Çevremde, iş hayatında yaşanılan kötü deneyimlerle ilgili öylesine çok hikaye var ki. Bu yaşananlardan bir kısmı insanları şaşkın bırakırken, bir kısmı da bu şaşkınlığın sınırlarını zorlayarak dengesiz davranışlara devam ediyor. Tek başına çalışan bir elektrik ustası, Z kuşağı bir patronun işini yapıyor. Ustanın eskiden gelen bir iş kültürü var. Çalışma hayatında bir sürü kez ahlaksızlık ve aymazlık görmüş ama böylesi yoktu diyor, anlatırken yaşadıklarına inanamıyor. Bu kişinin para için her şeyi yapacak durumda olduğunu, bütün karakterinin paraya endeksli olduğunu söylüyor. Önce beni aşağıladı, yaptığım işi yerden yere vurdu diyor. Öylesine aşağıladı ki, şaşkınlıktan verecek cevap bulamadım, arada bir kendimi savunabildim, o kadar diyor. İş insanının derdi, vereceği parayı eksik vermek ve bir kısmını kırmakmış. Onca şamatanın amacı, meğerse buymuş diye anlatıyor. Ardından iş insanının ustaya işi düşüyor. Açıyor telefonu, sanki o konuşmalar hiç olmamış gibi inanılmaz öven ve yücelten bir konuşma yapıyor. Usta yine şoka girdim ve verecek cevap bulamadım diyor. Eskiden insanların yapabileceği dengesizliklerin bir sınırı vardı diyor. Kötüyse kötü olduğunu bilirdik, şimdilerde yapabileceklerini kestiremiyorum diyor.

YALAN OLDUĞU ORTAYA ÇIKINCA ALDIRMIYORLAR

İş hayatında yalan söyleme alışkanlığı da yaygınlaştı, çok kolay yalan söyleyen bir güruh var ve yalanı ortaya çıksa dahi umursamıyor. Yalanı ortaya çıkınca normal bir davranış gibi hiç rahatsız olmuyorlar. Eskiden kim olursa olsun, yalanı ortaya çıksa utanır, telafi etmeye veya yalan olmadığına dair kanıtlar sunmaya çalışırdı. Ancak şimdilerde bunlar umursanmıyor.

Küçük bir esnaf anlatıyor: 200 çalışanlı büyük bir şirketin borcu varmış. Büyük şirket, paranın ödeme tarihinde hiç parası olmadığını, şirketin ciddi sıkıntıda olduğunu söylemiş. 200 çalışanlı büyük bir şirketin, böyle bir parayı ödememesi hiç mantıklı görünmemiş esnafa ve normalinde o iş nakit çalışılan bir işmiş. Çalışanlar da işveren de öylesine ısrarlı ve tutarlı konuşmuşlar ki, küçük esnaf, şirketin durumunun iyi olmadığına inanmış ve alacağını ertelemiş. Birkaç gün sonra iş yerine tekrar gittiğinde, iş yerinde yeni ve pahalı makineler görmüş. Yıllar içinde "paramız yok" diyenlerin ertesi gün lüks arabalar aldığını da gördük ama bu farklı bir durum diyor. İş insanı ve tüm çalışanlar, yalan olan durumla ilgili öyle inandırıcı konuşmuşlar ki, esnaf, "Kabul ediyorum çalışana böyle söyletmiş olabilirler ama bu inandırıcılık için böylesine organize ve ikna edici davranmaları beni çok rahatsız etti bu çok acayip bir durum" diyor

İş hayatında yaşanan kültürel erozyon, çalışanlar için ciddi bir sorundur. Tabii onlarda aralarında absürt hikâyeler yaratıyorlar.

Şirket çalışacak eleman arıyor. Bir genç işi kabul ediyor, şirketle sözleşme yapıyor, ertesi gün sabah işe gelmiyor. İş yeri öğlen vakti zorla uyandırıyor ve işe öğlen saatlerinde gidiyor. İkinci gün çok fazla alkol aldığı için iş yeri çalışanı hastanede buluyor ve alıp işe getiriyor. Böyle böyle 1 hafta boyunca her gün işe öğlen saatlerinde geliyor ve sonunda iş yeri dayanamayıp işten çıkarıyor. Üstüne, bu eleman işten çıkarıldı diye fırça atıyor.

Bir şirketin muhasebecisi çevre mühendisini çağırıyor. İşini iyi yapmadığını söyleyip bayağı azarlıyor. Mühendis çok rahatsız oluyor işverene gidip istifa etmeye çalışıyor. İşverenin durumdan haberi yok, sonra anlaşılıyor ki muhasebeci mühendis üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyor.

Bir şirketin bölüm müdürü, asistanını sürekli olarak aşağılıyor, küçümseyici ifadeler kullanıyor. Kızcağız artık canından bezmiş. Sonunda başka bir iş buluyor ve müdüre durumu bildiriyor. Müdür ne dese beğenirsiniz, "Buradan rahat iş yeri mi bulacaksın”.

ŞİRKETLERİN ÇOĞUNDA GÖRÜNMEZ BİR BASKI VAR

Şirketlerin içi kaynayan bir kazan gibi, iş bilmeyen liyakat sahibi olmayan insanlar iş yerlerinde yetkili pozisyonlarda çalışıyor, insanlar birbirinin ayağını kaydırıyor, birbirlerine psikolojik şiddet uygulayanları var. Şirketlerin çoğunda görünmez bir baskı var. Çalışanlar sürekli bu baskı altında, yaşıyor. Tabii bu baskı acayipliklerin gelişmesini pekiştiriyor.

Benzer örneklerden bir sürü var. Hepsi birbirinden absürt. Eskiden de iş hayatı zorluydu ve birçok olumsuz durum vardı, ancak günümüzde yaşananlar farklı bir seviyede. Bunlar insanların akıl sağlığını etkiliyor ve ciddi anlamda güven sarsıyor. Güvensizlik öyle üst boyutta ki düzgün çalışmak da işe yaramıyor, çünkü düzgün çalışanlar da en küçük bir hatada aynı kategoriye konup aynı muameleye tabi tutuluyor. Sapla saman birbirine karışıyor çoğu zaman. En ufak bir hatada işini iyi yapanlar da suçlanıyor ve eleştiriliyor. Bu durumlardan etkilenmeyen yok gibi. İnsanlar birbirine karşı fazlasıyla ön yargılı. Herkes potansiyel yalancı ve potansiyel hırsız muamelesi görüyor. Diğer taraftan gemisini yürüten kaptan. Bunca birbirine bağlı iş yapan kurum ve organizasyonun birbirlerine karşı hiç güvenleri yok.

Eskiden sözlü yapılan işler için artık sözleşmeler, noter onayları ve diğer yasal belgeler kullanılıyor ki taraflar kendini garanti altına alsınlar. Çünkü evrak olmadan iş yapıldığında sonucun hüsran olacağı düşünülüyor. Bu haklı bir endişe, zira evrak olmadan parası ödenmeyen ve batmış iş yerleri ve insanlar var. Bu olumsuzluklardan en çok etkilenenler kuşkusuz öncelikle çalışanlar, sonrasında ise küçük iş yerleri. Örneğin, inşaat sektörü şu dönemde en kârlı sektör. Müteahhitler işlerini genellikle taşeronlara yaptırıyor. Taşeronlar küçük şirketler ve çok paraları yok. Taşeron patronları da aslında çalışanlardır. Müteahhitler, taşeronların parasını ödemiyor. Taşeronlar, küçük oldukları için kendi yağlarıyla kavruluyorlar ve ihtiyaçları olan paraları alamayınca batıyorlar. Büyük şirketler, parayı çoğaltmayı iyi biliyorlar. Parayı geç ödeyerek başka yerde değerlendirirken küçük şirketler zor durumda debeleniyor. Büyük şirketlere baktığınızda, üç kuruşun bile hesabını yapıyorlar. Çalışanın sigortasını 1 gün geç yapmayı kâr sayıyorlar.

Para kadar değerli olan bir başka şey de koltuk sevdası, insanları fazlasıyla etkisi altına alıyor. Koltuğa oturan ayrıcalıklı olduğunu sanıyor. Bir kısmı da liyakatsiz bu koltuk sahiplerinin. Hem işten anlamıyorlar hem de ahkâm kesiyorlar. Aynı şekilde büyük şirketler, küçük şirketleri ezme konusunda oldukça başarılılar. Bu hırs, beraberinde bir sürü olumsuz durumun yaygınlaşmasına neden oluyor. O koltuk hırsı bazen para hırsından bile daha yüksek oluyor. İş hayatı ikiye bölünmüş durumda, bu duruma karşı duranlar, kendilerini temiz tutmak için uğraşanlar var bir tarafta. Ama bu zor bir denge çünkü herkes birbirine karşı savunma geliştirmeden yaşayamıyor. Gün geçtikçe, sarmal yayılıyor. Sanki bulaşıcı bir hastalık gibi, çalışma hayatındakileri yavaş yavaş etkisi altına alıyor.

Psikiyatristler arasında yaygın olan bir söz vardır: 'Bize gerçek hastalar gelmez. Gerçek hastaların hasta ettikleri gelir.' derler. Aslında, psikiyatriste başvuran kişilerin genellikle anormal davranış gösterenlerin hasta ettikleri, bunlara maruz bırakılan kişiler olduğunu söylüyorlar. Gerçekten öyle, bu durumlara dayanamayan bir sürü insan var ve bazıları bununla ilgili yaşadığı şeylerden kötü etkileniyor. Bu karmaşada yaşamak kolay olmuyor ve bazıları daha fazla zorlanıyor. Sonuç olarak, Türkiye'de antidepresan kullanımı ile ilgili veriler Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanmaktadır. Bu verilere göre her yıl antidepresan kullanımı artıyor ve 2023'te de daha da artış göstereceği bekleniyor. Bu artışın bir sebebi de çalışma hayatının stresinden kaynaklanıyor. Eskiden mobbing yaygın olarak gündemdeydi, bir kısım çalışanlara gizli bir şiddet uygulanıyordu ve insanlar bunu kanıtlamak için uğraşıyorlardı. Şimdi şiddet bence gizli değil açıktan yaşanıyor.

ALT YAPI VE ÜST YAPI SORUNU

Sorunun temeli, Marx'ın teorize ettiği gibi alt yapı ve üst yapı sorunlarının ilişkisine dayanıyor; Avrupa'da asla izin verilmeyecek olan bu kültürel erozyon ve çalışma hayatının yaşadığı bu sıkıntılar, ekonominin bozulmasının yansımasıdır. Alt yapının bozulması, üst yapının (kültür, davranış, eğitim vb.) bozulmasına neden oluyor. Sonra üst yapı bozulduğunda, ilkesellikten saparak tekrar alt yapıyı bozuyor. Bir hareket düşünün, sürekli aynı daireyi dönmeye devam ediyor ama dairenin dışına çıkıp yol almayı beceremiyor.

Elbette ki, bu sorunun temel nedeni sistemsel olsa da, bu gerçeği kabul etmek ve duruma ayak uydurmak mantıklı değil. Sistem değişmeyeceğine göre, bu tür kültürel erozyona dahil olmak veya olmamak biraz da kişisel tercihlere kalıyor. Dahil olmamak kuşkusuz daha zor olacaktır, ama doğru yolu seçmek ve ilkeli olmak için çaba sarf etmek önemlidir. Ayrıca, bu döngüye girmeyen ve dışarıda kalanlar en az dahil olanlar kadar çok. Bu dışarıda kalanlar sayesinde aslında iş hayatında birtakım işler hala düzgün yürüyor. Yine bu durumu kabul etmeyenler sayesinde insanlar biraz daha rahat nefes alıyor ve gençlere doğruyu yanlışı gösterme şansı oluşuyor.

Z kuşağını takdir ediyorum. İçlerinden birçoğu son derece duyarlı. Hayvan sevgisi ve çevre bilinci, onların sayesinde ülkede farkındalık yarattı ve değerli kılındı. Bu nesil, hayvan haklarına saygı gösteriyor ve çevreye zarar vermemek için özen gösteriyor. Kendi haklarını savunmayı iyi biliyorlar. İş yerlerinde bile istedikleri her şeyi elde etmek için mücadele ediyorlar. 'Biz buradayız ve taleplerimizi duyun!' diyorlar. Ancak diğer taraftan, bu genç kuşağın bazıları bu olumsuz kültürel değişime daha kolay ayak uydurabiliyor. Para hırsı, ilkesizlik ve şiddet eğilimine kendilerini çabuk kaptırabiliyor. Bazılarında büyük bir gelecek korkusu ve kendilerini güvende hissetmeme durumu, güç, hırs, para vb. gibi insanı olmayan kavramlara daha meyilli olmasını sağlıyor. Özellikle bu gençler için ve onlara daha iyi bir miras bırakmak ve çalışma koşulları yaratmak için, temiz olan tarafta kalmak çok değerli.

Sonuç olarak, ruh sağlığını koruyarak çalışmak ve ilkeleri benimseyerek ayakta kalmak günümüzde oldukça zorlayıcı. Umarım bunu değiştirmek için bir şeyler yapılır ve kültürel erozyona dur denir. Zira bu gidişatı hiç hayırlı değil.

*A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı