MESEM'de biten hayatlar-5: Ulaş Dumlu iç mimar olacaktı, arıtma havuzunda öldü
Ulaş çalıştırıldığı elektrik arıza şirketinde ölmeseydi, 18’ine girdikten sonra belki de hayallerine giden yolculuğun ilk adımlarını atacaktı. Mermer ustası Mehmet Dumlu’dan oğlunu dinliyoruz...
İSTANBUL - Mermer ustası bir babanın, Mehmet Dumlu’nun oğluydu Ulaş Dumlu. Konya’da doğmuştu ancak ailesi Erzurum Hınıs'lıydı. 2006 yılının 17 Şubat’ında geldiği dünyaya 17 yaşında veda etti. Aralık 2023’te Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) kapsamında ‘staj’ yaptığı fabrikada çıkartıldığı elektrik direğinden, arıtma havuzuna düşerek can verdi. Baba Mehmet Dumlu’nun oğlunu anlatırken sesi bazen gururlu, bazen hüzünlü. Onun ne kadar saygılı bir çocuk olduğunu, “Ben onu atletle hiç görmedim, karşıma öyle çıkmazdı” diye anlatıyor.
'ULAŞ' İSMİ İÇİN ASKER ARKADAŞINA SÖZ VERMİŞ
Mehmet Dumlu ilk başlarda konuşmakta isteksiz. “Sen istersen” diyor “Hiç açma bu konuyu.” Acısının tarifi olmadığından söz edip, “Ne diyeyim? diye ekliyor. Bazen duygular tarif edilemez. Mehmet Dumlu da hislerini anlatmak için gerekli kelimeleri bulmakta güçlük çekiyor. Daha sonra “Yaşayan bilir, Allah düşmanımın başına vermesin” diyerek susuyor.
Kendisinden bir kez daha Ulaş’tan söz etmesini istediğimizde ise önce isminin öyküsünü anlatıyor. Mehmet Dumlu, Ankara’da askerliğini yaparken adı 'Ulaş' olan bir asker arkadaşına, “Oğlum olursa ismini Ulaş koyacağım” diye söz vermiş. Askerden döndükten sonra evlenmiş. 10 yıl boyunca çocukları olmamış. Sonra bir kızları, ardından da oğulları olmuş. Mehmet Dumlu da verdiği sözü yerine getirip oğluna Ulaş adını koymuş.
‘GÖLGESİ BİLE ÇOK AĞIRDI’
Mehmet Dumlu, oğlunun diğer çocuklara göre ne kadar ağırbaşlı ve olgun olduğunu şöyle anlatıyor: “Gölgesi bile çok ağırdı. Onu gördünüz mü etkilenirdiniz. Sanki 50 tane adam var sırtında. Lider özellikleri vardı. Hareketi, hayası, edebi çok başkaydı. Beni kahreden de bu. Düşünün ben onu atletle görmedim. Hayatta çıkmazdı öyle karşıma. Olgun bir çocuktu. Sanki 45-50 yaşındaymış gibi konuşur, davranırdı. Benim kopyam gibiydi, siması bile aynı ben. Okulda da müdürüyle görüşürdüm. Müdürü de diyordu, 570 kişi vardı okulda. Saygıda sevgide, hal ve hareketlerde tekti.”
Başta çekinerek konuşan Dumlu, oğlunu anlattıkça açılıyor, kelimeler ağzından daha hızlı dökülüyor. Ulaş’ın tıpkı kendisi gibi Galatasaraylı olduğunu anlatıyor. Beraber sık sık futbol maçları izlediklerinden söz ediyor: “Dünyada ne kadar futbolcu varsa bilirdi. Kim nerede oynuyor, ne yapıyor biliyordu.”
KALBİ YÜZÜNDEN FUTBOL HAYAL OLDU
Pek çok çocuk gibi onun hayallerini de futbolcu olmak süslüyordu. Hatta babası, Ulaş’ı Konya’da bir spor kulübünün alt yapısına yazdırmayı düşünmüştü ancak ‘üfürüm’ hastalığı olduğu için yorulmasını istemedi. Çocuklarda sıklıkla görülen bu kronik kalp rahatsızlığı, çoğunlukla tehlikesi olmayan bir hastalık aslında ama işte sırf 'yorulmasın' diye... Ulaş’ın kalbinin çok kısa bir süre sonra tamamen duracağını kim bilebilirdi ki...
Baba Mehmet Dumlu bu rahatsızlık nedeniyle oğlunu altyapıya daha sonra yazdırmayı düşünmüş. Bu kararından duyduğu pişmanlığı anlatırken “Artık iş işten geçti” diyor. Sonra oğlunun yemek yemesini övüyor: “Ulaş bambaşka bir çocuktu. Yemek ayırt etmezdi, önüne taş da koysan itiraz etmezdi...”
‘İÇ MİMAR OLMAK İSTİYORDU’
Ulaş’ın futbolculuktan sonra hayalindeki ikinci mesleğin iç mimarlık olduğunu anlatan Dumlu, “Küçük yaştan beri bana da dükkanda yardım ediyordu. Önüne baksın, ayakları üzerinde dursun istedik ama kısmet olmadı” diyor.
Ulaş, çocukluğundan itibaren eli ‘iş’ tutanlardan oldu. Lise son sınıfa geldiğinde, MESEM projesi kapsamında staja başladı. Ereğli'de staj yaptığı elektrik firması ile gittiği Bahri Dağdaş Şeker Fabrikası'nda arıza gidermek için çıktığı elektrik direğinden arıtma havuzuna düşüp öldüğünde tarih 6 Aralık 2023’dü.
‘KİMSE ÇOCUĞUNU SOKAKTA BULMADI’
Babası, konuşmasının bir yerinde “Vadesi o kadarmış” dese de iş güvenliği önlemlerinin alınmamasından şikayetçi olduğunu da anlatıyor. Ulaş’ın yaşına göre iyi bir usta olduğunu da ekleyerek, “Böyle bir çocuk ne bu okula geldi ne de başka yerde var. Ulaş öldükten sonra mahkemelik olduk. Bir havuzun üstüne çıkartıp oradan düşmesi, olmaz. İş güvenliği sorunları vardı. Kimse çocuğunu sokakta bulmadı. Ben gittiği yere kadar gideceğim. Ulaş öldükten sonra tutuklamalar oldu. 40 gün sonra serbest bırakıldılar. Mahkeme devam ediyor” ifadesini kullanıyor.
‘ÇOCUKLAR YİNE İSKELEYE ÇIKARTILIYOR’
Ereğli’de benzer sorunların devam ettiğini de anlatıyor baba Dumlu: “Burada yine görüyorum, çocuk stajyerler yine iskeleye çıkartılıyor. Para vermiyorlar, hamal gibi kullanıyorlar. Böyle bir ahlak olmaz. Devletin verdiği yaklaşık 2 bin lira gibi ücretin dışında bir şey yok. Zaten paraları batsın, Ulaş’ı geri getirsinler malımı mülkümü satarım. Ama yok, yapamazlar.”
‘BİZİM HAYATIMIZ ÇOK UCUZ’
İnançlı biri olduğunu söylerken, “şükür” diyor Mehmet Dumlu ve sözlerini şöyle tamamlıyor: “Allah için söylüyorum, elimden ne geliyorsa yapacağım. Çocuğumun hakkını arayacağım. Çocuğumu özlüyorum, tarif edilmez bir duygu. Benim kaderim, Ulaş’ın kaderi. Allah’ın takdiri. Oraya gitmeseydi bir şey olmazdı diyemem. Benim yanımda da başına başka bir şey gelebilirdi. Ama iş güvenliğini sağlamak lazım. Orayı görseniz aklınız durur. Koca havuz, hiçbir koruma ve güvenlik yok. İnsan hayatı çok ucuz. O da Türkiye’de ucuz. Bizim hayatımız çok ucuz.”
Futbolcu değil herhalde ama Ulaş Dumlu, MESEM'de ölmese, belki de iç mimar olacaktı...
YARIN: Murat Can, 'hayat okulu' mezunuydu, ölüm onu 'okul'da buldu