Kaldırımlarda bantlar oluyordu. Paket bantları. Çoğunlukta saydam olanlardan. Yere iyice yapışmış ve çok sık. Çok manasız gibi ama ekmek parası. Seyyar satıcı izleri. Üzeri kum tutmayan örtüler için bunlar, Afrikalılar satıyor. Büyük kaldırımlara seriliyor, rengarenk ve uçmasın diye köşelerinden bantlanıyor. Sonra toplayınca bantlar orada kalıyorlardı Yara izi gibi belki ama dedim ya şeffaflar bir şeyi kapatabildikleri yok.
Hafta sonları evi kiraya verip sağa sola gidiyoruz. Barselona merkezde bir evin iki günlük kirası bizi gezdiriyor. Araba kiralıyoruz mesela, bir çadır var arkada. Issız bir koy bulup kuruyoruz. Pek kolay değil ama bu. Çadır kurulmayacak yerlere çadır kurduğunda ceza kestiklerini söylediler. Bu yüzden biraz geç saatte kuruyoruz. Sabah kalktığımızda etrafımız çıplaklarla çevrili olabiliyor. Fakat onlardan önce güneş gelmiş oluyor ve çoktan denize girmiş, çadırı toplamış oluyoruz zaten. Şikayetimiz de yok çıplaklardan ya giyinikler, yani üniformalılar, smokinli devlet başkanları ya da kareli ceketli, o büyük kareli olanlardan giymiş olanlar gelmiş olsa ve geçmiş travmalarından bahsetseler bize, mesela masalcı teyze sendromundan filan korkunç olurdu değil mi? Yok, çıplakların kimseye zararı yok. Eğer çok istemiyorsan fantezilerin zedelenmesin diye bakmayabiliyorsun…
Bilal’le konuşuyorum bazen. Denize girdiğim yerde satıyor o örtülerden. İlk gördüğümde kumsala bir küçük çukur kazıp taş gömüyordu. Bildiğiniz taş işte, deniz kıyısında olanlardan, dalgaların yuvarlaklaştırdığı, ıslakken çok güzel renkli, parlak ama kuruyunca sadece yuvarlak, boşuna eve taşımayın yani. Kumsalda bant işi yapıyordu taşlar. Yere serili örtülerin uçmasını engelliyor. Kumsalda taş bulmak zor olduğundan her gün bir yere gömüyor taşları Bilal. Gömdüğü yeri gözüme kestiriyorum bir gün gerekirse çıkartırız diye. Yok seyyarda örtü satmak için değil burada da polis var o yüzden. Belki taş lazım olur. İnsan hazırlıklı olmalı. Hayat bu.
Bazen de başka ülkeye gidiyoruz. Şu anda Portekiz’e giderken yazıyorum mesela. Yok ev bizim değil. Başkasının evini kiralıyoruz. İllegal. "Neyimiz legal ki zaten" dedi bir arkadaş. Her cuma ev topluyoruz. Çarşaflar yenileniyor, siliyoruz evi filan. Bu temizlik için de para alınıyor. Garip geliyor bana kendi evimizi temizlemek için para almak ama adet böyleymiş. Hem biz olmayınca temizleyen arkadaş alacak. Sonra eve dönünce bir temizlik daha kendimiz için bu sefer. Kendi eşyalarımızı çıkartıyoruz ortaya, zaten çok eşyamız yok ya, Zeyno’nun bisikleti, kaykayı, biraz giysisi ve sahaftan aldığım kitapları sayıyorum hemen ve plaklar, kimse alacak olsa da bir şey diyeceğimiz yok ya. İşte…
Eğer kaldırımda gözlük ya da Barcelona forması satıyorlarsa genellikle Messi ya da Real Madrid'se Ronaldo forması bunlar, bir örtü üstünde oluyor. Dört tarafında köşelerinde ipler var ve bunlar tek bir ipe bağlı. Polis gelince tutup, kulaklarından ipi çekip toplanıyor tezgah, formalar hızla defansa geri dönüyor. Birden bir bohça oluyor Messi, Ronaldo ve gözlükler. Gözlükler de örtüye takılı zaten, defans derinliğinde dağılmıyor yani.
Bilal bazen kumsalın daha ortasına, daha derin çukurlar kazıyor. Bir kulaç kadar derinlikte. Denize yakınız ya bu yüzden ölçü kulaç yazdım. Bilal’in ne yaptığı anlaşılamıyor önce. Sonra o çukurların içine, büyük paketler halinde örtüleri gömüyor. Polis gelince diğerlerini toplayıp kaçıyor ama büyük paket gömülü olduğundan onu kaptırmıyor. Üstünde güneşlenen, -genellikle üstsüz- birkaç kişi oluyor zaten. Onlar da bilmiyorlar suç ortaklıklarını. Güneş, deniz ve Instagram dünyasındalar daha çok. Sonra Bilal onları biraz kenara çekip alıyor örtüleri ya da sattığının yerine ekliyor oradan çıkarıp. Çeşit görmek istiyor alıcı diyor Bilal, ne kadar çok çeşidin varsa o kadar satma şansın var.
Portekiz’de tamamlıyorum yazıyı. Her hafta sonu başka bir yerde olmak. Bizim yerleşikliğimiz de ancak bu kadar işte…