Irak Kürtlerinin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) kanadının
kurucu tarihsel iki lideri Celal Talabani ve Nuşirvan Mustafa yakın
zamanda rahmetli oldu. Şimdi KDP kurucusu Molla Mustafa Barzani’nin
oğlu Mesut Barzani de çekildi. Mesut Barzani, 1 Kasım’da
yapılacakken (fiilen süresiz) ertelenen Irak Kürdistan Bölgesi
(IKB) başkanlık seçimlerinde aday olmayacağını ve zaten uzatılmış
görev süresinin yenilenmesini de talep etmediğini, siyasi hayatını
başladığı gibi sıradan bir peşmerge olarak sürdüreceğini
açıkladı.
Bu durumda Mesut Barzani’nin başkanlık yetkileri IKB meclisi
üzerinden bakanlar kuruluna yani Başbakan Neçirvan Barzani’ye
devredilmiş olacak. Neçirvan, Mesut Barzani’nin ağabeyi İdris’in
oğlu. İdris, Molla Mustafa’nın ikinci eşinden olan tek oğlu ve
1987’de kalp rahatsızlığından henüz 43 yaşında vefat etmişti. Molla
Mustafa’nın ilk eşinden olan üç oğlu da Saddam döneminde
öldürülmüştü. Mesut Barzani’nin büyük oğlu Mesrur ile yeğeni
Neçirvan arasında bir iktidar mücadelesi eşyanın doğası gereği
yaşanabilir. Yaşanır demek güç zira bugüne dek Barzaniler ailenin
ötesinde bir kurum gibi bu tür sınamaları aşmayı bildi.
Irak’ta zamanında yapılırsa 2018 Mart ayında seçim var. 2003
sonrası Irak’ta hep seçim ittifakları kuruldu. KYB ve KDP
aralarındaki kamuoyuna açıklanmayan “ortak strateji belgesi”
uyarınca Bağdat’taki ulusal meclise girmek konusunda birlikte
hareket etti, kurulan hükümetlere de bu doğrultuda katıldı. Irak’ta
nüfus çoğunluğu Şii Araplarda ve şimdiye dek hep kimlikçi siyaset
baskın oldu. Diğer bir örnekse Dohuklu bir Kürdün programını
beğendiği için bir Şii partiye, yahut Basralı bir Şii Arap'ın kendi
yahut ülkesinin çıkarına olur düşüncesiyle gidip bir Sünni Arap
liderliğindeki partiye oy vermesi tasavvur edilemezdi.
Irak Başbakanı Abadi seçimden galip çıkmayı, Maliki gibi bir
iktidar adayını bertaraf etmeyi, örtük İran destekli milis
güçlerini hizada tutmayı, ABD ile İran etkileri arasında denge
kurmasını zemin sağlayan kamuoyu desteğini almayı, IŞİD’i Irak’tan
atarak ve IKB’yi 2003 sınırlarına hatta daha gerisine itip, Kerkük,
petrol sahaları, petrol ihracatı, sınır kapıları ve IKB
havaalanlarında Bağdat otoritesini yeniden kurarak güvence altına
aldı. Abadi bunları yaptı ama seçime Kürtleri bir bütün halinde
içeren bir ittifakla gidemezse ve Sünni Arapların Bağdat’la
ilişkilerinin nasıl düzenleneceğini belirleyen bir ortak gelecek,
ortak vatan tasavvuru ortaya koyamazsa Irak’ı bir arada tutmayı
nasıl garanti edecek?
İyi tarafından bakarsak, Irak’ta kimlikçi siyasetin sonunun
geldiğini, IŞİD’le mücadeleye Şii ve Sünni farklı inanç gruplarının
ve Arap, Türkmen, Kürt, Asuri farklı etnik gruplarının düzenli ordu
birlikleri içinde katılmasıyla ulusal birliğin temellerinin de
kendiliğinden atılmış olduğunu söyleyebiliriz. Hatta ham petrol
varil fiyatının 60 ABD doları dolaylarına yükselmesinin de bütçeyi
42 dolardan yapmış Abadi’ye tam seçim arefesinde göklerden gelen
bir destek olduğunu ekleyebiliriz. Buna karşılık Kürtlerin “dahi”
birliklerini koruyamadığı bir Irak’ta Abadi’nin hükümet etmesinin
olanaksız olacağını ve KDP-KYB arasında ve her iki tarafın kendi
içlerinde de yeniden silahlı çatışma ihtimalinin belirdiğini de
kaydedebiliriz.
Ülkemiz açısından bakıldığında ise, kıdemli Ortadoğu uzmanı
Cengiz Çandar’ın belirttiği
üzere Bağdat’ta Kürtlerin ağırlığının azalması ve IKB içinde
KDP’nin, KDP içinde Neçirvan Barzani’nin konumunun sıkıntılı duruma
gelmesi, Ankara’nın olan etkisi ne kadarsa onun da aşınması demek.
Başbakan Abadi 2018 Mart ayındaki seçime odaklı giderken,
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2019 Kasım ayındaki seçimi önceleyen bir
siyaset izliyor. Sahadaki gelişmeler, 2002’de iktidara geldiğinde
Erdoğan’ı siyaset dışına itmek için her türlü kemeraltı vuruşu
deneyen kurulu düzenin hayal ettiği gibi.
Son MGK’dan çıkan hava sahasını kapatma kararı o kafanın adeta
nadide bir nişanesi. Zira diplomatik açıdan Bağdat zaten IKB’ye
inişleri engelleyecek biçimde hava sahasını kapatmışken, üzerine
bir düğüm daha atıp Erbil ve Süleymaniye’nin yedek pist olarak
gösterilmesini yasaklamanın hiçbir getirisi, anlamı yok. Oysa İran,
bir yandan Dışişleri Bakanı Zarif’i merhum Talabani’nin cenaze
törenine, DMO-Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani’yi keza adı
geçenin kabrine gönderdi. Aynı zamanda İran-Irak Savaşı'ndan beri
silahlı direnişi örgütleyen isimler üzerinden Haşd-ı Şabi
üzerindeki eliyle askeri harekatı da kendi çıkarları doğrultusunda
yönlendirdi. IKB ile sınır kapılarını kapattı, kısa süre sonra
yeniden açtı.
Ankara ise 90 model “çakılı topçu” siyasetine geri döndü.
İran’ın hamleli, proaktif oyunu karşısında hantal, reaktif hatta
reaksiyoner kaldı. Üstüne, İran ile birlikte Bağdat’la anlaşıp Irak
Kürtlerini tepelerken, aynı İran’ı ABD’nin hedef tahtasına koymakta
olduğunu gözden kaçırdı. Aynı ABD, Suriye’de Fırat’ın doğusunu
Ankara’nın PKK’nin doğrudan uzantısı gördüğü YPG/YPJ eliyle
IŞİD’den temizliyor. Bağdat’ın silahı çekip KDP’nin şakağına
dayamasına Ankara’nın desteği, herhalde KDP’nin Kandil’e husumetini
en azından kısa vadede geri plana iter. Irak-Suriye sınırında Haşd
hakimiyetinin YPG/YPJ’ye lojistik desteği aksatmasına ABD izin
verir mi, göreceğiz.
Özetle, Ankara tekrar edegeldiğim üzere sınır ötesi Kürtlerle
sağlıklı, somut zemine oturan, karşılıklı çıkara dayalı, akılcı
ilişkiler kurmadan bölgesinde etkin dış siyaset izleyemez. Ayrıca
Irak ve Suriye’de kamu düzeninin yeniden tesisi ve görece istikrar
ulusal çıkarlarımıza uygun olmakla birlikte, haddinden fazla güçlü
Bağdat ve güçlü Şam'ın ulusal çıkarlarımıza ne denli uygun olduğu
sorgulanmalıdır. Bir adım sonrasını düşünmeden biteviye koşuşturmak
etkinlik değil, demir attım yalnızlığa diye bayrağı dikip milim
kıpırdamamak da tutarlılık değil. Akılcı, uzgörülü, sağduyulu,
öngörülebilir bir bölgesel siyasetle itibarı barışın inşasında
aramak en doğrusu.