Hariciye’de geleneksel sağlamcı amirler “biz fotoğrafı çekelim gönderelim, Ankara değerlendirsin şekerim” derler. Çoğunlukla da sizin genç memur heyecanıyla (veya kendinizi adam sanarak) eklediğiniz o son paragrafın üstünü çizip öyle paraflarlar çekilmek üzere telgrafı.
O üzeri çizilecek son paragrafı ben bu defa başa yazayım: Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumu bölgenin başkanı Mesut Barzani’nin duyurduğu gibi 25 Eylül’de yapılacak. Referandumda yüzde yetmişten az olmamak kaydıyla “evet” oyu çıkacak. Pekiyi 26 Eylül günü ne olacak? Gelin biz bunu konuşalım.
IKB hükümeti referandum sonucunu kayıt altına aldıracak. Bu sonucu cebine koyup Bağdat’a gidecek. Brexit’te olduğu gibi çetin geçecek “dostane boşanma” müzakereleri başlayacak. Müzakere süreci birbuçuk ila iki yıl sürecek. Müzakerelerde su, petrol gibi belli başlı konular ele alınacak.
O arada IKB’nin (Dr. Arzu Yılmaz’ın ifadesine göre adı “Federal Kürdistan Cumhuriyeti” olacak) yeni devlete dönüşmesine yönelik yapılanma süreci başlayacak. Kerkük’e özel statü, Şengal’den Hanekin’e idari birimlerin birliği, milis ve istihbarat teşkilatlarının birleştirilmesi, Kürtlük yerine ikame edilecek Kürdistani kimliğin altyapı inşası, dinsel, mezhepsel, etnik azınlıkların durumu gibi konularda çalışılacak.
Hiç de kolay olmayacağı baştan belli bu paralel müzakere ve inşa süreçlerinin ardından bağımsızlığın ilanı gelecek. Bağımsızlık ilanı, tanınma demek değil. Hatırlayalım, Kosova referandum yapmadan kendi meclisinde bir bildiri okuyarak bağımsızlığını ilan ettiğinde, saatler içinde ilk olarak ABD, hemen ardından Türkiye Kosova’yı tanımıştı. KKTC’nin durumu ise malumunuz.
Zaten görev süresi dolmuş olan Mesut Barzani bağımsızlık ilanından sonra yalnız kendinin değil Barzani soyadı taşıyan kimsenin başkan adayı olmayacağını açıkladı. Böylece hem Mesrur ile Neçirvan arasındaki olası halefiyet mücadelesinin önünü almış, hem bağımsızlığı kendi için istemediğini kanıtlamış oldu. (İlginçtir: Irak’ta başbakanlık, IKB’de başkanlık sistemi var.)
Yukarıda yazdıklarımın oldukça “pembe” bir tablo çizdiğinin farkındayım. Buna “ceteris paribus” (normal şartlar altında) senaryo diyelim. IKB Başbakanı Neçirvan Barzani’nin daha ben Erbil’de görev yaparken dile getirdiği “bağımsızlık ancak iki komşu ülkeden en az birinin desteği ve bir küresel gücün (yani ABD) rızasıyla başarılı olur” öngörüsünü pek çok kez paylaşmıştım.
Beyaz Ev’den yapılan 15 Eylül 2017 tarihli açıklamada ABD açıkça referandumun ertelenmesini talep etti. ABD Bağdat Büyükelçisi Silliman, IŞİD’den Sorumlu Özel Temsilcisi McGurk, Britanya Büyükelçisi Baker ve BMGS ÖT Kubis’ten oluşan heyet keza aynı gün Dohuk’ta görüşebildikleri Mesut Barzani’ye benzer doğrultuda erteleme ve Bağdat’la arabuluculuk teklifi iletti.
IKB’ne gelip de bu defa Barzani’yle Erbil’de görüşme imkanı bulamayan bir diğer yetkili de İran DMO Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani’ydi. Süleymani’nin de referandumun yapılmamasını teminen gayet tehditkar ifadelerde bulunduğu bölgeden buraya yansıdı.
Mesut Barzani, üzerindeki bu baskıyı diplomasi salonlarından çıkıp, Akre, Dohuk ve Zaho’da binlerce kişilik mitingler düzenleyerek göğüsledi. Tüm erteleme tekliflerinin reddedildiğini, referandumun tarihinde yapılacağını ve tercihin “özgürlük ile kölelik” arasında olduğunu vurguladı.
Şimdiye dek oldukça ılımlı gözüken Cumhurbaşkanı Erdoğan ise aynı gece yayınlanan TV söyleşisinde “bizim bu konudaki hassasiyetimizin ne denli ileride olduğunu ayın 22’sindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve Bakanlar Kurulu toplantısından sonra kendi (Barzani) çok daha net, açık görecektir” dedi.
Bu bağlamda akla gelebilecek önlemler: Ankara’daki KDP temsilciliğinin kapatılması, Habur’un kapatılması, petrol boru hattından akışın durdurulması, THY Erbil-Süleymaniye seferlerinin kaldırılması, Erbil Başkonsolosluğu’muzun kapatılması veya Başkonsolos’un geri çekilmesi, nihayet askeri harekat.
TSK askeri mevcudiyeti ve irtibat timlerinin durumu ne olur bu takdirde, bilemiyorum. İki üst düzey MİT görevlisinin Kandil’de rehin tutulduğu dikkate alınırsa istihbarat işbirliğinin aksaması tam da bu dönemde göze alınır mı onu da kestiremiyorum.
O arada Irak Meclisi, Kerkük Valisi Necmettin Kerim’i görevden alma kararı aldı. Pasif kaldığı gerekçesiyle KYB’li Cumhurbaşkanı Fuat Masum’a da benzeri bir uygulama yapılabileceği yönünde rivayetler var.
Kerkük petrol sahası olmadan IKB’nin bağımsızlığı anlamsız. IKB bağımsızlığını “satın almış” gözükse de Bağdat’ın Kerkük petrolünün IKB’ne bırakması da güç ya da imkansız. Kerkük Vilayeti’nin Sünni Arap nüfuslu Havice yöresi IŞİD’in Irak içindeki son havzası. Buranın IŞİD’den peşmerge desteği olmadan geri alınması da zor.
Diyeceğim bugün, yarın olmasa da son kıyamet herhalde Kerkük petrol sahası üzerinden kopar. O güne dek IKB’nin kendine kolay diş geçirilemeyecek denli sert bir savunma kabuğu örmesi gerekecek. Mesut Barzani’nin bilinmeyen bir özelliği çocukluğunda pilotluk hayali kurduğu ve havacılık konusunda çok derin bilgi sahibi olduğu. Irak Kürtlerine bütün belaların havadan geldiğini son derece iyi bilir.
Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa’dan tevarüs ederek içselleştirdiği bir başka yönü ise varkalma mücadelesinin nasıl akılcı biçimde yürütüleceğidir. 1991 ve 2003’deki ABD askeri müdahalelerinden sonra açılır gibi olan bağımsızlık pencerelerinin, IŞİD’le mücadelenin sonuna gelinirken belki son bir defa açıldığını gayet iyi görmektedir.
Molla Mustafa’nın Barzan’daki kabrini ziyaretimi önceki bir yazımda aktarmıştım. O ziyaret sırasında kendi adı da Abdüsselam olan muhatabımla sohbet ederken söz Molla Mustafa’nın ağabeyi Şeyh II. Abdüsselam’a geldi. “Ne olmuştu ona” diye sorduğumda, tebessümle “siz astınız” yanıtını vermişti. Sonradan araştırınca onu 1914’te asan Musul Valisi Süleyman Nazif Paşa’nın da Kürt olduğunu öğrendim.
Velhasıl tarih döngülerle de olsa bir biçimde yarığını bulan su gibi ileri doğru akıyor. Bizim sormamız gereken ise ülkemizin bir Kürt siyasetinin mi yoksa ulusal çıkarlarına dayalı bir dış siyasetinin mi olması gerektiği. IKB’nin bağımsızlığı neden korkutsun bizi? Kürt yurttaşlarımıza ve hatta Suriye Kürtlerine ayrılıkçılık esini verirlerse diye öyle mi?
Bugün Öcalan da, Kandil de böyle bir hedefleri olmadığını açıkladıklarına göre Türkiye’de hangi Kürdün halen ayrılıkçılık yaptığını bilemiyorum. Bu sav doğru olsa bile günün birinde Irak’tan kopacak sınırları belirli bir Federal Kürdistan Cumhuriyeti bir bölgesel istikrar unsuru olmaz mı? Hatta öyle ki IKB Meclisi’nde oylamaya katılmayanlardan bazıları tam bu nedenle referandumun Türkiye ve İran’ın bir oyunu olduğu görüşünde.
Ülkemizin ise dış siyaseti Başkanlık Seçimleri’ne endeksli. Hem AKP destekçisi Kürt hem milliyetçi oyları Erdoğan nasıl bir arada alacak? 22 Eylül’deki MGK ve Bakanlar Kurulu toplantılarını bekleyip göreceğiz ama o silinecek paragrafı yine koyayım yazının sonuna: Söylem sertleşir, eylemde fazlaca kalıcı, uzun dönemli farklılık olmaz. IKB bağımsızlığı ülkemizin çıkarlarına aykırı değildir.
Aksine Kerkük petrolünün Ceyhan’dan küresel pazarlara erişir hale gelmesi, IKB ile zamanında imzalanan doğal gaz anlaşmasının hayata geçirilmesi bizim de çıkarımızadır. Sınırlarımızın hemen dışındaki Kürtlerle (Suriye dahil) karşılıklı çıkarlara dayalı sağlıklı ilişki kurmamız Türkiye’nin dışarıda bölgesel güç içeride demokrasi olmasının ön koşuludur.
*İsmail Beşikçi’nin 28 Şubat 2017 tarihli “Üç Kürd” makalesini tamamlayıcı okuma önerisi olarak ekliyorum: http://www.zazaki.net/haber/uc-kurd-2177.htm
**ArtıTV’de referandum konusunda Dr. Arzu Yılmaz ve Hediye Levent ile 13 Eylül Çarşamba gecesi yaptığım Dünya ve Biz programının linkini de daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okurlar için buraya koydum:
[embed]https://www.youtube.com/embed/DlYkTEg3OZg[/embed]