Metin Kılavuz: Amedspor barış kervanı olacak
İki binden fazla lisanslı oyuncusu ve üst üste kazandığı maçlarla adından söz ettiren, uzun yıllar kentin ikinci büyük takımı olan Amedspor küllerinden doğuyor. OHAL kapsamında atanan kayyım döneminde yaşanan kurumsal tahribattan payını alan Amedspor, yıldızının parladığı zamanlara dönmek için taraftarıyla birlikte çaba sarf ediyor.
Bircan Değirmenci
DİYARBAKIR - Her görüşten insanın buluştuğu bir mecra olarak bilinen, hatta apolitize edilmiş bir arena olan yeşil sahaların Amedspor üzerinden verilen kararlarla siyasi bir alana çekilmeye çalışıldığını, tribünlerde yöneticilerine fiziki saldırılarda bulunulduğunu hatırlarsınız. 2016’da Ziraat Türkiye Kupası’nda karşılaştığı Bursaspor’u 2-1 mağlup eden Amedspor’un sevinmesine bile izin verilmedi. Bursa’da oynanan maçı kazanarak adını çeyrek finale yazdıran kulüp, Türkiye’nin en prestijli ikinci kupasında ilk sekiz takım arasına adını yazdırarak, büyük bir başarı elde etti.
Ancak maç boyunca ilginç enstantaneler akıllardan gitmedi. ASpor spikerinin takımın Türkiye Futbol Federasyonu tarafından tescilli Amedspor adını ağzına almaması, futbolculardan “onlar” diye söz etmesi, Amedspor’un gollerinde sesinin kısılması ötekileştirmenin ve hazımsızlığın göstergesiydi. “PKK dışarı” sloganları ve cinsiyetçi küfürlere kulaklarını tıkayarak, seyircisiz oynayan Amedspor’a maç sonrası 'ideolojik propaganda yaptığı' gerekçesiyle yüksek meblağda para cezası ve seyircisiz oynama cezaları verildi.
Kürt illerinde yaşanan sokağa çıkma yasakları böylece tribünler için de uygulanmaya başlamış oldu. Galibiyetin ardından “özgürlük kazandı” diyen Amedspor’u bilinçaltlarında hükmen mağlup ilan edenler, takımı neredeyse galip olduğuna pişman ettirdi.
Ankaragücü ile oynanan maç sırasında demir çubuklarla Amedspor’un yöneticilerine yapılan linç girişimi de ‘sporda centilmenlik’ tarihine geçmiş oldu.
Kitle iletişim araçları aracılığıyla; şoven, ırkçı, milliyetçi bilinçaltı mekanizması devreye girince her ne kadar ‘futbol siyasete malzeme edilmez’ denilse de Simon Kuper’in deyimiyle “futbol asla sadece futbol değildir” sözü ete kemiğe bürünmüş oldu.
Son 3 yılda yaşananlarla darbe alan kulüp, taraftarları ve yöneticilerin verdiği emekle ayakta kalmayı başardı. Kulübün başkanı Av. Metin Kılavuz ile Amedspor'un geleceğini, kısa ve uzun vadedeki hedeflerini ve 'Amedspor Sensin!' kampanyasını konuştuk.
Öncelikle hayırlı olsun, sizin kulüpteki yöneticiliğiniz ilk değil. Ama sizi hukukçu kimliğinizden, yerel yönetimlerden, insan hakları derneğinden, sivil toplum örgütlerinden de tanıyoruz. Kısaca kendinizi tanıtsanız. Kimdir Metin Kılavuz?
Ben Diyarbakır’da doğdum. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1996’da mezun oldum. 2002 yılına kadar İnsan Hakları Derneği’nde insan hakları mücadelesi yürüttüm. Ki o dönemki çalışmalar model niteliğindeydi. Dernek olmadan avukatlık büromuzdan çalışma yürütüyorduk. AİHM süreçlerine müdahil oldum. O dönem bölgede büyük hak ihlalleri yaşanıyordu ve bunun tutanaklara bağlanması gerekiyordu. O süreçlerde bulundum. Daha sonra parti meclislerinde yer aldım. 2004-2014 arasında yerel yönetimlerde; Yerel Gündem 21 Kent Konseyi, kültür sanat faaliyetleri ve diğer alanlarda hizmet yürüttüm.
Diskispor’la yollarınız nasıl kesişti? Kulüp başkanlığı döneminde ne gibi faaliyetlerde bulundunuz?
2010 yılında Diskispor kulüp başkanı oldum. Kulübün isminin su ve kanalizasyonla anılmaması gerektiğini düşünerek, kulübün adını Diyarbakır Büyükşehir Belediye Spor yaptık. Aslında oradaki amacımız Amedspor’un alt yapısını oluşturmaktı. Kamuoyuyla, halkla, diğer spor bileşenleriyle bunun tartışmalarını yaptık. Üç sezon kulüp başkanlığı yaptım.
Spor bölgemiz açısından çok önemli bir aktivite. Diyarbakır’da spor faaliyetini yürütürken; sporun bilimsel, felsefik yönüne de dikkat çekme açısından beş tane spor konferansı yaptık. O da Türkiye’de ilktir. Sporun sorunlarına ortak akılla çözüm bulmak için tüm spor bileşenlerinin içerisinde yer aldığı Spor Meclisi’ni kurduk. Hatta o dönem Spor Bakanlığı düzeyinde aranıp, “Bu çalışmayı Türkiye’nin diğer yerlerine aktarabilir miyiz?” denildi. Bir yürütmesi ve Genel Kurulu vardı. Spor sorunlarını Genel Kurul tartışıp kararlar alırdı, yürütme de onun planlayıcısı ve yürütücüsüydü. Mecliste eşbaşkanlık tartışmaları olmadan önce orada eşsözcülük uygulamasına geçmiştik. Orada eşsözcülük ilkti.
Çünkü kadının da sporda olması çok önemli. Genel anlamda spor dendiği zaman akla ilk erkek geliyor. Eril bir anlayış var. O nedenle kadının olmasını çok önemsiyoruz.
2010 yılında şu anda birinci ligde olan kadın futbol takımımızı o zaman kurduk. 7 kişiyle başladık. Çok zorlandık. Kadın futbol oynar mı, ne işi var? gibi sorulara maruz kaldık. Toplum bile önyargılı. Bugün gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki o sayılar bugün yüzleri buldu.
Kadınları maçlara çekebilmek için nasıl bir politikanız var?
Kulübümüzün baştan beri bu konudaki yaklaşımı, anlayışı, politikası nettir. Biz şunu diyoruz: Şiddet ve hakarette bulunacaklar lütfen maçlarımıza gelmesin. İstemiyoruz da. Kadın boyutu toplumsal anlamda çok önemlidir. Eğer bir toplumun özgürleşmesinden bahsediyorsak o toplumun özgürlüğü kadının özgürleşmesinden geçer. Kadın toplumun yarısıdır. Bu kesimin bir yerlere gelmesi önemlidir. Vitrin olarak değil içerik olarak düzey ve yaklaşım şeklinde bir bakış açımız var. Yeni yönetimde 4 kadın arkadaşımız var. Onlardan Dilan ve Zelal arkadaşımızın hikayesi önemlidir. 2010 yılında çok zor şartlarda kurduğumuz kadın futbol takımına futbolcu olarak başladılar. İyi işler yaptılar ve üniversite kazandılar. Bu iki genç kadın gelip emek verdikleri kulübün yönetiminde söz ve karar sahibi olarak yerlerini aldılar.
Kadınların yönetimde olması sizin bakış açınızı da etkiliyordur sanırım. Pozitif yansımaları nasıl oluyor?
Tabi ki etkiliyor. Biz buna inandığımız için yapıyoruz zaten. Kadının gözünün, elinin değdiği her yer daha da güzelleşip, değişiyor. Bu bakışın kurumun yönetim kademesinde olması, karar süreçlerinde olması önemli ve değerlidir. Kulüp olarak önemsiyoruz.
Toplumun her kesiminden çok pozitif bir etkileşim alıyoruz. Bunu da büyüterek devam ettireceğiz. Sadece statlarda kadının maça gelmesi boyutuyla değil, sporun birçok alanında faaliyetlerimiz kadına yönelik olacaktır.
Büyük başarılara da imza atıldı...
2012-2013 sezonunda üçüncü ligden ikinci lige çıkarttığımız zaman kulüp başkanıydım. Türkiye’de en iyi başlangıç Beşiktaş’taydı. Biz 15 maç üst üste galip geldik. Yine sportif başarının yanında hep şunu önemsedik. Sporun evrensel tanımı bize göre dini dili, etnik kökeni farklı olan grupları biraraya getiren ve evrensel barışa hizmet eden etkinlikler bütünüdür. Sporun gerçek ruhu budur. Bu tanım bölgemiz açısından da önemlidir. Bölgeden spora dair bir tanım olacaksa bunun olması anlamlı ve değerliydi. Bize göre spor demek sadece sportif bir faaliyet değildir, aynı zamanda tarihtir, kültürdür. 'Bıre' denilen bir oyun var, halen köylerde doğal ortamda oynan bir oyundur. Aslında birçok sporun da ana kaynağıdır. O dönem bıreyi yazılı hale getirdik, sporun ana kaynağı saldırı ve strateji üzerinedir. Bırenin de mantığında bu var. Saldırı, savunma ve zeka üzerine kuruludur. İlk başlarda iki takımla başladık ama daha sonra Kürtlerin yoğun yaşadığı ülkelerde de gelişti.
Lisanslı sporcu sayınız da fazlaydı.
O dönem biz branşlar ve lisanslı spor açısından Fenerbahçe’den sonra ikinci büyük spor kulübüydük. Satrançtan tutun halk oyunlarına, voleybol, basketbol, karateye kadar 2 binden fazla kadın-erkek lisanslı sporcumuz vardı. Başkanlığımın ikinci evresinde 2014’te bir takımın şampiyon olup, geldiği ligde play off oynaması futbol ortamında zordu. Biz o dönem Alanya ile play off oynadık. Alanya bizi eledi. Alanya’daki maçta bizim takımın ciddi bir mücadelesi oldu. İkinci yarı 40 dakika Alanya’nın tek topu bizim tarafa gelmedi. Şu andaki dışişleri bakanının ağabeyi de Alanya’nın kulüp başkanıydı. Takımı ne kadara finanse ettiğimizi sordu. “Parasal ölçmüyoruz” dedim, çok ısrar edince “2 milyon” dedim. Kendi takımlarının transfer bedelinin 15 milyon olduğunu söylemişti. Biz 2 milyonluk bir takımla, 15 milyona kurulan bir takıma karşı kafa kafaya mücadele ettik. Aslında üstün de geldik ama şanssız bir golle elendik. Ekonomik boyut önemlidir ama her şey para değildir. Onu da göstermiş olduk. O dönem Türkiye liglerinin en centilmen kulübü bizdik. Düşünün mücadele içerisinde şampiyonluğa oynayacaksınız, sizin takımınız 22 ay boyunca kırmızı kart görmeyecek.
Siz centilmen olabilirsiniz ama takım çoğu zaman ırkçı saldırılara da maruz kaldı.
Bizim dönemimizde çok fazla değildi. Tek tük saldırılar oluyordu. 2014’te Amedspor ismini aldıktan sonra deplasmanda Amedspor’a yönelik ciddi baskılar oluştu. Fakat biz bundan vazgeçmedik. Oradaki uygulamalar ne kadar olumsuz olsa da sporun gerçek ruhuna uygun duruşunu asla kaybetmedik. Ne pahasına olursa olsun, bedeli ne olursa olsun devam ettireceğiz.
Bir de kayyum döneminde epeyce bir yıpranma süreci yaşadı. Bu dönemin üstesinden nasıl geldiniz?
Amedspor’un bugün tabelası burada asılı durabiliyorsa bu çok anlamlı ve değerlidir. Düşünün bir şehirde savaş, yıkım yaşanıyor. Onun üzerine halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanları derdest ediliyor, onunla yetinilmiyor, memur atanıyor, kıyım politikası hayata geçiriliyor. O dönem tabi ki kulübümüz çok zorlandı. O zorlu süreci yönetmede tüm olumsuzluklara rağmen o dönem görev alan yönetici kadroların ciddi katkıları oldu. Bugün bu kulüp ayaktaysa o dönem ki yöneticilerin emeğine ve taraftar desteğine borçludur. Arkasındaki milyonlara borçludur.
Şimdi toparlanıyor mu?
Kulüp bu zorlu süreçten yara alarak çıkmış. Öncelikli hedefimiz o yaraları sarmak acil, kısa, orta vadeli planlamalar şeklinde çalışıyoruz. Özellikle maddi anlamda belli sıkıntılar var. Bu sıkıntıları aşabilmek için yönetimimiz yoğun bir çaba içerisinde. Tabi ki bu dönemde yerel yönetimlerin yeniden halkın iradesine geçmiş olması da kulübümüz açısından bir avantajdır. Sürdürülebilir ekonomik kaynakları şu an planlıyoruz, tartışıyoruz, kısmen somutladığımız başlıklar var.
Kulüp bünyesinde hangi spor dalları var?
Bizde ikinci ligde futbolda profesyonel erkek A takımı var. Yine Türkiye’de profesyonel birinci ligde kadın A takımımız var. Engelli basket, bir de bunların alt yapıları var. Bireysel sportif faaliyet önemlidir ama önemli olan toplumun sporu bir yaşam biçimi haline getirmesi sorusuna cevap vermektir. Başarılı toplumların tarihçesine baktığımız zaman o toplumların spor ve sanatla olan yakınlıkları başarılarını ortaya çıkartıyor, bireyle birlikte topluma özgüven kazandırıyor. O yönüyle de bu tür faaliyetler hayati önemdedir. Amedspor da bugün bütün olumsuzluklara rağmen buna cevap olmaya çalışıyor. Bunun emek mücadelesi içerisinde.
Transferlerle ilgili nasıl bir yol izliyorsunuz?
Transferlerle ilgili politikamız şudur. Biz Türkiye’de sporcu emekçi kavramını kullanan tek kulübüz. Futbolcuları emekçi olarak değerlendiriyoruz. Çünkü hayatlarını oradan kazanıyorlar. Bu önemli bir bakış açısıdır. Bu bağlamda da futbolcu emekçi arkadaşlarımızın sportif başarılarının yanında spor kültür ahlakına sahip olup olmadığına da bakıyoruz. İkisini eşdeğer tutuyoruz. Çünkü bu bizim için önemli bir nokta. Bu yıl transferler mütevazı bir bütçeyle gerçekleşiyor ama bu yıl Amedspor sevenleri ki Amedspor sadece Amedlilerin değil, Vanlıların, Siirtlilerin, Arapların, Kürtlerin, Türklerin Lazların takımıdır. Biz böyle bakıyoruz. O nedenle geniş bir kitleye hitap ediyoruz. Bu yıl sahada mücadeleci bir Amedspor izleyeceklerinin müjdesini sizin aracılığınızla verebilirim.
‘Amedspor sensin!’ kampanyası nasıl gidiyor?
O aslında ortaya atılmış kuru bir slogan değil. Başarılar tekil gelmez. Siz bir alanda ne kadar çoğulu yaratırsanız o kadar çok başarılı olursunuz. Bu süreci bir yönetimin, başkanın tek başına karşılamayacağını çok iyi biliyoruz, bunun farkındayız. Biz bunu doğru temelde halkla ve halkın tüm kesimleriyle buluşturmak istiyoruz. Siyasi aidiyeti ne olursa olsun Amedspor’u bir çatı yapı haline getirmek istiyoruz. O nedenle diyoruz ki “Amedspor Sensin”. Aslında herkestir. Buna ilişkin ciddi dönütler gelmeye başladı. Bu slogana karşı taraftar grupları, meslek grupları artık yüksek sesle diyorlar ki Amedspor Benim. Bizim yaratmak istediğimiz bu. Bütün projelerimizi, bütün planlamalarımızı bu şiyar altında planlayacağız. Amedspor sensin, herkestir.
Kısa ve orta vadede hedefleriniz neler?
Birincil hedefimiz kulübümüzü tekrar eski yapısına kavuşturmak. Elbette sportif anlamda başarılar da hedeflerimiz arasında. Biz şunu sevmiyoruz. Kamuoyu önüne çıkıp yapamayacağımız vaat veya konuşmaları yapan bir kulüp değiliz. Micaz olarak da böyle bir yapıya sahip değilim. Kamuoyuyla her paylaşımımız yapabileceklerimiz üzerinden olacaktır. Amed şehri, kurulduğu yıl belli olmayan ve yaşamın binlerce yıl kesintiye uğramadığı kadim bir şehirdir. Bu şehirle yaşıt yerlerde şimdi arkeolojik koruyucu kazılar yapılıyor. Anka kuşu misali hep kendi küllerinden var olabilmiş bir şehir. Bizim de bütün çabamız bu kente layık olabilmek bu faaliyetleri ona göre yapabilmek. Mahcup olmamak ve ettirmemek üzerinedir. En büyük önceliğimiz kısa vadede yaptığımız işlerle bu kulübün artık kimseye borcu olmadığını göstermek olacaktır. Orta ve uzun vadede yeniden Amedspor’un eski 2 bin sporcu belki onu da aşan lisanslı sporcu sayısına ulaşabilmek. Amedspor’un her ülkede sınırları aşmış bir taraftar kitlesi var. Bu potansiyelle kulübü buluşturabilmek, kulübün kurumsal inşasını buna uygun hale getirip, sürdürülebilir bir şekilde planlayabilmek hedeflerimiz arasında. Günü kurtaran çözümlerle değil, sürdürülebilen politikaların adımlarının zeminini de sağlam tutarak, belki küçük olacak ama güçlü adımlarla bu süreci yürütmeyi planlıyoruz.
Taraftara ne söylemek istersiniz?
Bütün olumsuzluklarda taraftarın rolü büyüktü. Taraftarlarımız adeta bizim barikatımız, direnişimiz gibi oldu. Bu yönüyle de kendileri, çok vefakar ve cefakardırlar. Bu süreçte taraftarlarla daha güçlü buluşmaları yapacağız. Örneğin kadınların, gençlerin, engellilerin statlarda maçlarımızı izlemesi için taraftarlarımızla ortak projelerimiz var. Dünyada hiçbir kulübe uygulanmamış hafta sayısını bile unuttuğumuz taraftar yasağı var. Gerekçe olarak da il veya ilçe güvenlik kurulları oturarak karar alıyorlar. Peki bu kararı alırken hangi Amedspor taraftarı bir deplasmanda olay çıkarttı, sizi bu karara götüren nedir? Biliyoruz ki merkezi bir karardır. Bunun da değişmesi lazım. Türkiye’nin artık kaba şiddeti reddeden, sporla, kültürle daha bağdaşır ve daha bütünlüklü bir yapıya kavuşması gerekiyor. Spor da o anlamda önemli bir rol ve misyona sahiptir. O yanıyla da Amedspor olarak Türkiye’nin barış kervanı olacağız. Bu dili oturtacağız. Bunun için diyalog dilini esas alacağız. Çatıştıran, geriye çeken, zorlaştıran değil diyalog esaslı, anlatabilen, dinleyebilen bir formatta götüreceğiz.
İşiniz zor gibi...
Kolay değil, çünkü Amedspor üzerinde çok ciddi bir algı yönetimi var. Örneğin bir paylaşım yapıyoruz. Hemen altına İstiklal Marşı ile ilgili yorumlar yapılıyor. Amedspor’un hiçbir maçında İstiklal Marşı ıslıklanmamıştır. Amedspor hiçbir zaman halkların değerlerine saygısızlık etmemiştir, etmez de. Tüm Türkiye halklarının değerleri Amedsporun değeridir. Ama maalesef öyle bir algı yönetimi var. Tabi ki burada tek başımıza yetmeyeceğiz. Bu konuyla ilgili olup olmadığına bakmadan sanatçısına, aydınına, herkese “Amedspor Sensin” çağrısı yapıyoruz. Bu sürece herkesin sahip çıkması gerekiyor. Amedspor benim diyerek bu baskı ve algı yönetimini böyle bertaraf edebiliriz. Amedsor Türkiye’nin bütünlüğünden, demokratikleşmesi ve normalleşmesinden yanadır. Biz bir an önce Türkiye’nin her alanda kaba şiddeti reddeden ve önüne normalleşmeyi hedef koyan politikalar üretmesini istiyoruz. Bu konuda da üzerimize düşen neyse yapacağız. Bu emek süreci içerisinde olacağız.
Kulübümüzün bir sloganı var. Sporun olduğu yerde hayat var. Bu yıl herkesi Amedspor’la daha güçlü kenetlenmeye ve destek olmaya davet ediyoruz.
Gelin hep beraber Amedspor hikayesini romana dönüştürelim. Herkes gücü oranında yazılacak romana bir harf taşıyıcısı olsun. Yolumuz uzun ve zor ama ne kadar çok biz olursak o kadar başarabileceğimize de inanıyoruz.