Metin Lokumcu’nun davasına ortak olmak

O gazların ve şiddetin yarattığı zehirli ortam Metin Lokumcu’yu öldürdü. Bu suçtan görülen zarar da kişisel değil, toplumsaldır. İşte Metin Lokumcu’nun davası da kavgası da bunun içindi.

Abone ol

Cömert Uygar Erdem

Hopa’da 31 Mayıs 2011’de yaşanan ve Metin Lokumcu’nun hayatına mal olan süreç çevre ve ekoloji örgütleri tarafından da sahipleniyor. Biber gazı olarak tanımlanan kimyasal gaz kullanımının ölüme neden olduğunu belirten raporlara dayalı ilk dava olma özelliği taşıyan Lokumcu davasından çıkacak kararın emsal teşkil etmesi bekleniyor.

31 Mayıs 2011’de Hopa Meydanında, aynı anda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarını kullanmak isteyen iki farklı kitle arasında yaşanan haklar çatışmasına tanıklık edildi. Bir yanda HES projelerine ve çay üretimine ilişkin devlet politikalarına karşı basın açıklaması yapmak isteyen Hopalılar, diğer yanda ise seçim çalışması kapsamında miting düzenleyen dönemin Başbakanı. Hukukun ne olduğunu çok iyi anlatan da işte bu. Aynı hakkı kullanmak adına alanda olan iki farklı kitleden birine hak olan diğerine yasak oldu. Üstün olan, hukuksuz bir biçimde alanın hâkimi olmaya çalıştı. Hukuk, üstün olanın her kapıyı açacak maymuncuk anahtarı olamaz diyen Hopalılar doğa ve emek temelli bir sömürüye karşı taleplerini, kimyasal gazlı, şiddetli hukuka yedirmemeyi tercih etti. Metin Lokumcu, bu eşsiz demokrasi (!) gününde canından oldu.

1 Temmuz’da Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın 7. Duruşması yapıldı. Sanık kimyasal gaz saçan silahın kullanma usullerini rahatça anlatırken, bu gazların insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bihaberdi.

Duruşmada, Metin Lokumcu’nun başına gelen, çevre ve ekoloji hareketi üzerinde “ibretlik” etkisi yaratmasın diye TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) ile Karadeniz Bölgesinde çevre ve ekoloji mücadelesi yürüten Yeşil Artvin Derneği, İkizdere Çevre Derneği, Ordu Çevre Derneği, Hemşin Yaşam Derneği ve Sinop Nükleer Karşıtı Platform Derneği davaya katılma başvurusunda bulundu. Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ise dava süreçlerini izleyeceklerini Mahkeme heyetine bildirdi. Mahkeme ÇMO ile Karadeniz’deki ekoloji örgütlerinin davaya katılma başvurularını, suçtan doğrudan zarar görme ihtimallerinin olmadığı gerekçesiyle reddetti.

EKOLOJİ HAREKETİNİN DAVA EHLİYETİYLE İMTİHANI

Türkiye’deki ekoloji hareketinin ömrünün bir kısmı mahkemelerde geçti. Geçmeye de devam edecek gibi görünüyor. Sonu gelmez, birbirini takip eden işlemler bin bir emek ve özveri ile mahkemelere taşınıyor.

İdari davalarda mahkeme, davacı birey yönünden çevresel, kültürel değerlerle ilgili dava açabilme ehliyetine sahip olabilmesi için çevresel ya da kültürel değerleri tehdit eden unsurun etki sahasında ikamet etme ya da taşınmaz sahibi olma koşulunu kovalıyor. Tüzel kişiler için ise, tüzüğünde bu yönde bir faaliyet amacı düzenlenip düzenlenmediği araştırılıyor.

Ceza davalarında ise suçtan zarar görme ihtimali üzerinden ehliyet değerlendirmesi yapılıyor. Lokumcu Davasında yapılan da bu oldu. Ehliyet yönünden verilen ret kararlarının temelinde, herkes her davayı açamasın mantığı yatıyor gibi bir görüntü çizilse de bu tarz davalarda davanın politikleşmesini, toplumsallaşmasını engelleme amacına da hizmet ediyor.

DAVANIN EKOLOJİ HAREKETİ İÇİN ÖNEMİ 

Metin Lokumcu’nun başına gelenler, benzer taleplerle sokakta olan bireyler ve topluluklar üzerinde "ibret” etkisi yaratabilir. Protesto hakkını kullananın başına bunlar gelebilir mesajını içeriyor. İnsan yaşamını zorlaştıran, sonlandıran kimyasal gazı kullanmanın “cezasız” kılınması, kolluğun bu tarz eylemlerini daha da pervasızlaştırabilir.

Şiddetin demokratik toplum üzerindeki “yıldırma, vazgeçirme” aracı olarak kullanılmasına karşı tepkinin yanı sıra, söz konusu şiddete maruz kalan Hopalıların o gün HES’lere ve çaydaki kota sorunlarına karşı talepleri de ekoloji hareketi için önem taşıyor.

Çay üretimine yönelik politika ve uygulamalara karşı tepki, emek sorununa olduğu kadar ekolojik yıkıma karşı da mesajlar içeriyor.  Çay üretimine yönelik kota ve kontenjan uygulamaları, üreticileri yoksulluk tehdidiyle daha fazla çay üretmeye zorluyor. Bundan dolayı da daha fazla kimyasala dayalı tarım yaygınlaşabiliyor. Daha geniş alanların çay tarımına ayrılması, bölgedeki ormanlık alanların vasfının bu nedenle yok edilmesi tehdidi taşıyor.  Çay bahçelerinin sel ve heyelanlarda gördüğü zarar Metin Hoca’nın ölümünden 4 yıl sonra Hopa’da acı bir şekilde deneyimlendi.

Duruşma günü, Hopa sahilinde yaşanan heyelan da bunu bir kez daha anlattı. Bu nedenle, Lokumcu davası, ilk bakışta bir insan öldürme suçunun yargılandığı dava gibi gözükse de köklerinde ekolojik yıkımla mücadele açısından da anlam ifade ediyor.

Ekoloji örgütleri bu taleplerini mahkemeyle paylaşarak, davanın hattını daha geniş bir perspektife bükmeyi istedi. Ancak, ekoloji örgütü temsilcilerinin kendilerini ifade etmelerine izin vermeyen mahkeme, katılma talebini sunmaya ilişkin usulü hatırlatmayı dahi yapmadan hızlıca dernek tüzüğü ve yönetim kurulu kararlarına ait belgeleri ellerinden alarak süreci oldu bittiye getirdi. Katılma nedenlerini öğrenmeye çalışmadan, taleplerini hızlıca reddetti.

BÜTÜN SOLUNUM ZORLUKLARI KARDEŞTİR  

Anayasa’da yer alan sağlıklı bir çevrede yaşam hakkından temellenen talepler ile kimyasal gaz gibi silahların kullanılması nedeniyle insanların sağlıklarını, yaşamlarını yitirmesine karşı öne sürülen talepler kardeştir. Kimyasal gazın atıldığı ortamda yurttaşların yaşadığı solunum zorluğu ile bir termik santral bacasının zehirli gazı sonucu yaşanan solunum zorluğu kardeştir. Hal böyle iken, Hopa’nın dar sokaklarında, meydanlarında atılan gaz bombaları, uygulanan şiddet, bireye yönelik değil, topluma karşıdır.

Polisiye yaklaşımla yaşanan olay toplumsal ise, bu olaya müdahalenin kendisi ve sonuçları da toplumsal olmalıdır. Zira ölümcül tehlike taşıyan kimyasal gazın kullanılması o gün orada olabilecek herkese karşı işlenmiş bir suçtur. Davayı bu bağlamdan koparan ve suçtan bizzat zarar görmeyi kriter sayan Mahkeme, Metin Lokumcu’yu öldüren gazın hangi kapsülden çıktığını tespit etmeye çalışıyorum demek istiyor. Yani davayı zor denklemden çıkarıp, adli bir vakaya dönüştürmek istiyor.

O gazların ve şiddetin yarattığı zehirli ortam Metin Lokumcu’yu öldürdü. Ancak, sadece Metin Lokumcu’ya değil, Lokumcu ile ortak taleplerle aynı meydanda bulunan herkese yönelik bir eylemdi. Bu suçtan görülen zarar da kişisel değil, toplumsaldır. İşte Metin Lokumcu’nun davası da kavgası da bunun içindi.