Mezarlık ya da hukukun boy ölçüsü

Kadına yönelik şiddeti önleyecek İstanbul Sözleşmesi gibi anlaşmalar terk edilince 'Mezarlık' gibi dizilerde boyu ölçülen hukuka önce uygun bir mezar eşiliyor ardından üstüne kirli toprak atılıyor.

Abone ol

DUVAR- Netflix'in yerli polisiyesi 'Mezarlık' her biri uzun metraj film uzunluğundaki dört bölümüyle seyirciye sunuldu. Kadın cinayetlerini konu alan diziyi Abdullah Oğuz yönetirken başrolleri Birce Akalay ve Olgun Toker paylaşıyor.

ÖZEL SUÇLAR, ÖZEL ELEMANLAR

Diziyi değerlendirmeye geçmeden konusunu kısaca anmakta yarar var. Her bölüm farklı bir cinayetin üzerine düşüldüğü dizide olaylar “özel suçlar” biriminin başına getirilen Önem Özülkü'nün (Birce Akalay) etrafında geçiyor.  Özülkü kadın cinayetlerini çözmek için kurulan, adı da kendi gibi olan özel bir birimin başına getirilmiştir. Büyük umutlarla kurulup basına parlak bir kampanyayla duyurulan birimin emniyetteki ağırlığı ise kamuoyuyla paylaşıldığı gibi değildir. "'Mezarlık'" olarak anılan arşive sürülen birim, göz yoran bir dosya dağı gölgesinde, baş ağrıtan havasız koşullarda ve 90'lardan kalma Toros otomobillerin, hurdaya çıkmış askeri ciplerin yanı başında çalışmaya koyulur. Önem bir yandan kendine ekip kurmaya bir yandan emniyetteki kariyer çatışmaları ve iç çekişmeleri idare etmeye çalışmaktadır. Emniyet müdür yardımcısı Haluk'un (Hakan Meriçliler) oğlu Serdar (Olgun Toker) başta pek gönüllü olmasa da ekibe katılır. Uzun ve gereksiz açıklamalarıyla meşhur olay yeri uzmanı Berk (Baran Güler) ile başına buyruk hacker Sofia (Berna Öztürk) özel suçların "özel" elemanlarıdır. Elbette arşivde emekliliği bekleyen Hasan (Şehsuvar Aktaş) bu ekibi tamamlar ve her bir vakada daha çok kaynaşan, kenetlenen polisler kadın katillerinin peşine düşer.


SOSYAL POLİSİYELERDE ÇARK-ÇOMAK İLİŞKİSİ

Polisiyeler artık var güçleriyle sosyal meselelere eğiliyor. Hangi platformu açsak dahası fonu süsleyen hangi ülkeye uzansak aynı çerçeve, aynı şema ve benzer malzeme. Üstelik sorun işleme kaygısı bazen türün önüne dahi geçmekte… Çevre sorunları, yine iç meseleler olarak nitelendirebileceğimiz, ülkelerin siyasal ve toplumsal açmazları polisiyelerin çıkış noktası olabiliyor. 'Mezarlık'da (bizdeki) siyasi iktidarın gerileme döneminde ayyuka çıkan kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti ele alıyor. Dizi tür sınırlarında oluşu bakımından klasik anlatı çatışmalarından hareket edip tipik bir ekip çalışması ve alt-üst çekişmesine dayanırken verdiği mesaj ile adalet terazisinin şaştığına savlıyor. Ancak siyasi açmazların polisiyelerde işlenmesi -niyet ne olursa olsun- fantazya lehine göz boyayıcı bir sonuç çıkarıyor. İdealist polislerin varlığı gibi... Sosyal polisiyelerde esas çatışma adaletsizliğin çarkına kast eden idealist polis yahut müdür vs. tarafından yürütülüyor fakat bu şablonlara sıkışıldığı için çark yeterince ifşa olmuyor, önü sonu diziler gündemdeki sorundan faydalanan bir konuma geriliyor. Bu değerlendirme 'Mezarlık' için de geçerli. Kadın sorununun anlatıya gerilim unsuru olarak katıldığı dizide eleştirel söyleme karşın düzenle barışıldığı, düzendeki çürümenin hafife aldığı görülüyor.


TABUT KADAR KARANLIK VE DAR BİR DİZİ OLARAK 'MEZARLIK'

Dizinin anlatısına geçersek 'Mezarlık'’ın başarılı bir polisiye olduğunu görüyoruz. Türün sınırlarında kalan dizi dinamik bir tarza sahip. Karanlık görüntü tercihine rağmen dış sahneleri dengeleyerek seyirciyi yormuyor. Burada aslında iki noktadan söz açmak gerekir: olayların seyri ve dizide vurguyu artıracak teknik altyapı. Her bir bölümü uzun metraj filmine denk gelip farklı bir vakayı ele alan ancak ekipteki ilişkiyi ve kişilerin hikâyesini de sürdüren 'Mezarlık', siyasi hırgürü de dozunda tutarak odağı dağıtmıyor, başka bir deyişle konseptin dışına çıkmıyor. Hem türü hem belirlediği konseptle iyi ilişki kuran dizi kolay tüketilir bir formda sunuluyor. Diğer yandan ise renk ve ışık seçimiyle Netflix'e uygun bir yapım izlemekteyiz. Boğucu, adeta "kazandık" derken kaybın ayırdına vardığımız, içimize oturan, karabasan gibi çöken bir görüntü bu. Aydınlık yok, içimizi aydınlatacak hiçbir tercih yok. Siyasi mesajın sertliğini ve teori-pratik arasındaki kapanmaz açıyı pekiştiren bu tutum sosyal polisiyelerin kaidesi haline gelmiş.

Yine de mekân kullanımına dair birkaç şey söylemeliyiz. 'Mezarlık' olarak nitelenen mekânda geçirilen süre iyi ayarlanmış. Ne az ne fazla. Bununla birlikte diğer iç mekân çekimleri çoğunlukla Önem'in ve adli tabip Feriha'nın evine kaydırılmış. Ayrıca suç mahalleri ve soruşturmaların sürdüğü açık ve kapalı ortamlar diziye serpiştirilerek anlatının çizgisinden sapılmamış. Karanlık bir çizgi ve doğalında karanlık tercihler söz konusu. Ancak sanat yönetiminde ve devamlılıkta ufak tefek bazı özensizlikler göze çarpmakta. Örneğin arşiv diğer adıyla 'Mezarlık' bir yanıyla garaja mı bağlanıyor da sakil bir dekor kullanımı ile karşılaşıyoruz? 90'lardan (hatta 80'lerden) kalma Toros, hurdaya çıkmış delik deşik bir cip 'Mezarlık' ifadesinin hakkını verirken bir inandırıcılık sorunu doğuyor. Orada bu eski araçların işi ne? Dosya dağını anlıyoruz ama (aslında onu da anlamıyoruz) "eski Türkiye" havası estirmek için bu türden bir dekora gerek var mıydı?

Bir devamlılık hatası ise son bölümde dikkat çekiyor. Vergif şirketinin güvenlik çalışanı göründüğü ilk sahnede şivesiz konuşurken sorgu odasında şiveli konuşmaya başlıyor. "Karakolda söyler, mahkemede şaşar" dediklerinin yeni yorumu olsa gerek... Maden sahasında söyler, sorguda şaşar!


TÜRÜN İZLERİNİ KAYBETMEDEN GÜNDEMİ YAKALAMAK

'Mezarlık''ın artılarına geçersek şunları söyleyebiliriz. Az evvel değindiğimiz üzere içerik biçim ilişkisini doğru kuran bir dizi izliyoruz. İç karartıcı meselelere iç karartıcı bir atmosfer yaratılmış. Dizinin herhangi bir iddiası yok; yenilik getirmek, ses getirmek gibi amaçlardan uzak, dolayısıyla alabildiğine basit bir denklem sunulmuş. Bu haliyle "Çözümü arka sayfadaki bulmaca"yı andırmakta... Örneğin "çevreci polisiyeler" arasında sayabileceğimiz Yarım Kalan Aşklar sıcak bir sanat çalışması ve renk kullanımı ile karşımıza çıkmıştı. Göğe kıvrıla kıvrıla yükselen kirli dumanın sebebi bacalar ne kadar griyse eksantrik mafya İsmet karakteri o kadar renkliydi. 'Mezarlık''ta renkli bir karaktere ihtiyaç duyulmamış, kalıplardan yararlanılmış. "Hazır giyim" bir dizi 'Mezarlık'! Dokuma tekniğini, kumaşın cinsini şöyle bir elden geçirelim. Travma yaşayan aile, anne-kız çatışması, baba-oğul çatışması, babasını gözleri önünde yitiren adam, kızını yitiren çaresiz baba, “namussuz” gösterip ters köşe yapan savcı, siyasi çıkar güden ama son anda "hizaya gelen" müdür yardımcıları... Öte yandan mizojinist tepkiler, korku ve kaygıyla şiddete yönelen zayıf kişilikler, cinsel sapkınlar, seri katiller... Bununla birlikte son bölümde çevre kirliliğine değinilmesi dizinin gerçek gündemi yakalamasını da sağlıyor. Birkaç haftadır "siyanürle kirlenen nehir" haberleri izliyoruz. Fabrika atığı kimyasal maddeler, başta su kaynakları ve toprak olmak üzere doğal yaşamı zehirliyor ve tüm ekosistemi tehdit ediyor. Önem ve ekibinin kadın cinayetini çözmeye çalışırken çevreyi yağmalayan uluslararası bir şirketi karşısına alması ve mücadelenin bir anda bu başlığa kaydırılması dikkate değer... Ayrıca cinayetin birkaç yönden aileyi koruma güdüsüyle ilişkilendirilmesi, kadını ezen "kutsal aile"ye işaret etmesi bakımından ilginç bulunabilir. Tabii deneme kaygısı taşımayan dizi esasen platform polisiyelerine bağlılığını bildirerek, diğer bir deyişle oyunu kuralına göre oynayarak hedef kitlesine ulaşıyor.

OYUNCULUKLAR: BİR MEZARLIKTA YATAN ZAMANLI-ZAMANSIZ ÖLÜLER GİBİ

Yazıyı sonlandırmadan oyunculuklara değineceğim. 'Mezarlık', iyi ve kötü performansların dağıldığı bir dizi. Bir 'Mezarlık'ta yatan zamanlı-zamansız ölüler gibi... Şehsuvar Aktaş'tan başlayalım. Aktaş oynamaya dahi ihtiyaç duymayan oyunculardan. Dursa yeter! Sahneyi dolduruyor, güven veriyor. Tecrübesinin yanı sıra ifadesi özellikle polisiyelere, gizem anlatılarına yakışıyor. 'Mezarlık''ta da öyle olmuş. Tiyatro kökenli Hakan Meriçliler emniyet müdür yardımcısında iyi, karaktere oturmuş ama rolü etkisiz. Finaldeki duygusal gerilimi de bu etkisizlikten dolayı boşa düşüyor.

Başrollere gelirsek… Dizide belirgin iki başrol var, "olmazsa dizi olmaz" diyeceğimiz tek karakter ise Önem Özülkü komiser. Baskın bir rolü canlandırıyor. Zor günlerden geçmiş, eşini kaybetmiş, büyüme çağındaki kızıyla hayatın ve mesleğin sıkıntılarına göğüs germekte... Öte yandan ilişkileri güçlü. Emniyet müdür yardımcısı Haluk ile arkadaşlık bağı var. Birce Akalay Önem'i canlandırırken ifadesini pek zorlamıyor, yeni bir "baskın iş kadını" rolüne girdiğinden rahat. 'Kuş Uçuşu'nda da başarılı bir televizyoncuydu. Karakterler güçlü ve doymuş olunca iniş çıkışları vermek fazladan oyunculuk istiyor. Akalay 'Mezarlık''ta fark yaratamamış diyebiliriz. Olgun Toker ise yerinde sayanlardan; bir tipi üzerine giyiyor fakat kendini geliştirmiyor. Dizide de sorunlu ama aynı zamanda sorumlu (ekibin kilit görevlisi belki de) evlat rolüyle idare etmiş. Hâlbuki Toker yetenekli bir oyuncu. Daha ayırt edici ve sınırlarını zorlayan roller seçmesi kariyerinin geri kalanı için şüphesiz fayda sağlayacaktır.

İki role daha değinmek niyetindeyim: ekibin olay yeri inceleme uzmanı Berk (Baran Güler) ve bilişimcisi Sofia (Berna Öztürk). Birçok sahnede boy göstermekle birlikte tamamlayıcı role sıkışmışlar çünkü her ikisine de bir misyon verilmiş. Güler'in canlandırdığı Berk ekibin geri kalanını usandıran “nerd” kimliğiyle öne çıkıyor, Sofia ise başta sert ve feminist bir portre çizse dahi öyküsü verilmediğinden zamanla bu yönünü törpülüyor. Berna Öztürk, Sofia'da yetersiz bir performans sergilemiş, bu durumda misyonuna karşın öyküsüz kalmasının payı yadsınamaz. Baran Güler'e ise yükte hafif pahada ağır bir öykü yazılmış ve en uygun an tanınmış köpürtmesi için. Nedir ki tiradı beklenen etkiyi yaratmıyor, gidip bambaşka bir yere bağlanıyor. Yine de Güler'in sahnedeki oyunculuğu güçlü, sıkıntı Şehsuvar Aktaş ile doğru dili yakalayamaması ama daha önemlisi bu sahnenin dizide başka bir amaca (duygusal değil de işlevsel bir sahneye) hizmet etmesi diyebiliriz. 
* *
'Mezarlık' atmosferi boğucu siyasal rengi gri mi gri bir ekip polisiyesi. Dizi baştan sona bazı hassas meselelerde güvenlik ve hukuk mücadelesi verilse dahi yapanın yanına kâr kalma ihtimalini vurgulayarak umuttan ziyade marazalı yanı işaret ediyor. Öte yandan türün geleneksel yollarını izleyip sorun çözme ve sosyal sıkıntıyı teşhir etme yöntemini kullanırken bazı kalıplar ve çatışmalara yaslanarak kadın cinayetlerini ele alıyor. Geldiğimiz noktada polisiyeler kadın cinayetlerinden çağrışımı güçlü malzeme devşiriyor maalesef. Kadına yönelik şiddeti önleyecek, haklarını garanti altına alacak “İstanbul Sözleşmesi” gibi anlaşmalar terk edilince 'Mezarlık' gibi dizilerde boyu ölçülen hukuka önce uygun bir mezar eşiliyor ardından üstüne kirli toprak atılıyor.