Mezuniyet: ODTÜ mutlaka eleştirecektir
Kısacası dünyanın ve memleketin parlak olmayan gidişatı içerisinde, faydalandığı değerleri üretmekte kendini sorumlu gören bir ODTÜ’lü sistemi, devleti, hükümeti, politikaları ve üniversitelerdeki yürütücülerini mutlaka eleştirecektir.
Aşkın Kızılarslan
ODTÜ Türkiye toplumsal muhalefeti açısından her daim kutup yıldızı değeri atfedilmiş önemli bir hakikat yuvasıdır. Bu atfedilen değerin ODTÜ’nün bu gününden çok tarihiyle bir ilgisi vardır. Ama bu günün ODTÜ’lüsü, benim fikrim o ki makul bir şekilde bu değerin bir parçası olarak algılanıyor ve ülkenin kritik dönüşüm evrelerinde gerek bu dönüşümü olumlayanlar gerek olumsuzlayanlar tarafından mutlaka kulak kabartılan, üzerine tartışmalar yapılan ve ne yapacağı merakla beklenen bir toplam. Dolayısıyla tarihsel anlamıyla ODTÜ’lü değerlerin yarattığı eleştirel etik ve özgürlük anlayışlarının oldukça önemli faydalarından yararlanan bir ODTÜ’lü, kendini bu değerleri yeniden yeniden üretmekle sorumlu tutuyor.
Bu sorumluluğu yerine getirmekte pek çok farklılık gözleniyor tabii ki, pek çok farklı ideolojik çerçeveden ele alınıyor bu sorumluluk. İdeolojisiz ve dolayısıyla egemen neoliberal/muhafazakar ideolojinin taraftarı olan bir birey dahi ODTÜ’lü pratikleri içinde özgür eyleyişler yerine getirmenin bireyin toplumsal varlığını güçlendirici etkisini yaşayarak tanıyor.
ODTÜ mezuniyet törenleri sırasında mezunların taşımış olduğu pankartlar bu sorumluluğun bir parçası olarak görülüyor ODTÜ’lüler tarafından. Bu pankartlar üzerinden dünyanın ve memleketin gidişatına dair eleştirilerini mizah içeren ifadelerle anlatan mezunlar, bir yandan da geçirilen yılın kısa bir projeksiyonunu yapıyorlar gibi düşünülebilir. Dolayısıyla memleketin ve dünyanın içinde olduğu dönüşüm sürecinin üniversiteye yansımasının bu kadar net gözden geçirildiği bir törenin, üniversitede bunun yürütücüsü olan rektörün eleştirilmeyeceği bir tören olması beklenemez. Kısacası dünyanın ve memleketin parlak olmayan gidişatı içerisinde, faydalandığı değerleri üretmekte kendini sorumlu gören bir ODTÜ’lü, sistemi, devleti, hükümeti, politikaları ve üniversitelerdeki yürütücülerini mutlaka eleştirecektir.
2018 ODTÜ mezuniyet töreni de tam olarak bu beklentiyi karşılayacak biçimde gerçekleşti. Memlekette öne çıkan çocuk istismarı, kadın ve işçi cinayetleri, sınav ve seçimlerdeki usulsüzlükler, yönetilemeyen ekonomik ve siyasal kriz, hukuksuz işten atmalar, gelecek kaygısı ve tüm bunların OHAL süreciyle hızlanmasına dair söylenebilecek her şey vardı pankartlarda. Ayrıca, aşağıdaki cümlelerimde özenle hatırlatacağım olumsuzluklardan sorumlu bir rektör, bizzat ODTÜ'lü öğrencilerin, mezunların ve velilerin katkılarıyla istifaya çağrıldı. Rektörlük, kendisini istifaya çağıran büyük toplamın pankart tutarak temsilini gerçekleştiren altı öğrenciye ve pankartlarına, daha önce öğrenci etkinliklerini engellemek amacıyla da çok kullanışlı bulduğu özel güvenlik birimleri (ÖGB) eliyle müdahale etti. Bunu bütün mezun ailelerinin gözünün önünde yaptı ama mezun cübbeleri ile arkadaşlarını ÖGB’den korumak için koşan onlarca öğrenci güldürmüş olacak yeniden ailelerin yüzünü. Bu beklemediği dayanışma karşısında bir konuşma yapamayacak kadar incindi sanıyorum seçilmeyen ama cumhurbaşkanlığı tarafından rektör atanan Verşan Kök. Ama törenin hemen devamındaki gece ve ertesi gün evlerinden gözaltına alındı arkadaşlarımız. Ve hem de cumhurbaşkanlığı savcısı istemiyle ve rektörlüğün şikayeti üzerine.
Bu durum rektörlük ve cumhurbaşkanlığı makamını aynı anda harekete geçiren şeyin ne olduğunu düşündürüyor. Ya da memleketin tek adam rejimi altında geçirdiği dönüşümün üniversiteye yansımaları arasındaki benzerliği açıkça ortaya koyuyor.
Benim fikrim şu ki, toplumsal muhalefete aydın karakterini vermekte çok önemli bir rol üstlenen üniversitenin, tek adam rejimi altında baskılanacak ilk yerlerden biri olması beklenir iktidar açısından. Tıpkı Barış İçin Akademisyenler’i ve onurlu pek çok akademisyeni hukuksuz bir biçimde ihraç etme aracılığıyla iktidarın hoşlanmadığı görüşleri dile getirmeye cesaret eden herkese gözdağı vermesi gibi, Verşan Kök de gözdağı araçlarına başvurmaktadır. Ayrıca, yine aldığı her eleştirel tepki sonrası arkadaşlarımızın bir kısmını cezalandırırken, bir kısmını da çeşitli "indirimlerle" ödüllendiriyor tıpkı RTE iktidarının yaptığı gibi. Yani bir yandan özgür akademik bilimsel çalışmaların olmazsa olmazı, özgür ifade, örgütlenme ve tartışma imkanlarını çalarken, otopark ve yemekhane ücretlerinin düşmesi ile "ödüllendiriyor" bizleri. Kantinler, çarşı ve yurtlar gibi özelleştirilmiş pek çok yerde ihaleler fahiş fiyatlarla açılırken, buraların ve tekno kentte dolar üzerinden kiralanan arazilerinin gelirlerinin yani döner sermayenin okulun hangi hizmetlerine harcandığı konusu düşündürücü iken, ek olarak YÖK tarafından üniversitelere ayrılması gereken araştırma bütçesinin "ADIM ODTÜ" projesiyle özelleştirip mezun ve öğrencinin sırtına yüklenmesi gerçekleştirilirken, Verşan KÖK’ün "indirimleri" hak ettiklerimizin yanından geçemez ve asla kaybettiğimiz özgürlüklerimizle ikame edilemez. Bu durum memlekette yaşananların, üniversitedeki yani adeta küçük ölçekteki örnekleri.
Memlekette artan çocuk istismarı, kadın ve trans cinayetleri, tecavüzler gibi utanç verici insanlık suçları tek adam rejimi tarafından aklanıyor; çocuk istismarcısı ve tecavüzcüsü olduğu açığa çıkan kurumlara "değerler eğitimi" müfredatı hazırlatılıyor. Ahlaksız pek çok şey KHK’ler aracılığıyla yasallaşıyor. Ama cinsellik gibi doğal bir durum edepsiz ilan ediliyor. Biz ODTÜ'lüler ise bu gidişattan duyduğumuz endişe dolayısıyla yaptığımız etkinliklerde Verşan Kök’ün ÖGB’yi kullanarak engellemeye çalışmalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Toplumsal cinsiyet ve cinsel özgürlük konularında yapılan çalışmalar içerik olarak sakıncalı bulunmakta, cinsel içerik hayatın dışında ve edepsiz olarak tanımlanmakta. Ama rektörlük ekibinin üniversite döner sermayesinden yüzde 25 oranında pay alabileceğini öngören, hırsızlığı yasallaştıran YÖK düzenlemesi üniversite senatosundan vicdan rahatlığıyla geçirilebilmekte. Buna karşı çıkan senato üyesi erdemli hocalarımızı tenzih ederek söylemek gerekir ki, tek adam rejiminin ahlaki yozluğu Verşan Kök eliyle ODTÜ’ye bulaştırılmaya çalışmakta.
Bunun gibi daha sayabileceğimiz pek çok gerici hamle tek adam rejiminin üniversitedeki yansımalarıdır. Lakin ODTÜ bu sistemli delilik karşısında ODTÜ’lü değerlerinin hâlâ önemli bir kısmını koruyabildiği için ayrı bir yerde durmaktadır. Bu nedenledir kamusal alanda hakikatten yana onurla söyleyebilecekleri tek sözü olmayan insanlar, hakikati onurla haykıran arkadaşlarımızı özel alanlarında ve güç araçlarıyla gözaltına alıyorlar. Kendi öznel gücümüzü fark etmemiz açısından burasını çok önemli buluyorum. Onlara bunu kamusal alanda, ailelerin ve diğer öğrencilerin önünde açıkça yaptırmayan güç oradaki dayanışmadır, dolayısıyla bu dayanışmanın artmasıyla özel alanlarımız da daha güçlü hale gelebilir. Göz altına alınan arkadaşlarımız ODTÜ’lü olma sorumluluğunu yerine getirmiş arkadaşlarımızdır, memleketin her yanına sirayet etmiş ahlaksızlığa karşı ODTÜ’lünün eleştirel karşı etiğini kurmaya davet etmişlerdir herkesi; haysiyet ve onura davet etmişlerdir. Ben kişisel olarak bu çağrıya ODTÜ mezuniyet töreni pankartlarından biriyle cevap vermek isterim:
"Homo erectus oldu bir kere, durmak yok direnişe devam"