Michael Burawoy: Trump bilinçsizce sosyalist programa geçişi yönetiyor
Amerikan toplumu ırkçı bir toplum mu? Salgın akademide önceliklerin yerini nasıl değiştirdi? Başkaldırı nasıl bir sona doğru evrilecek, hukuki düzende radikal değişiklikler yaratacak mı yoksa gerçek bir değişime yol açmadan sönüp gidecek mi? Marksist sosyolog Michael Burawoy’le birlikte bu soruların yanıtını aradık.
Sadece muazzam bir sayıya ulaşan ırkçılıkla ilgili Amerikan
filmleri bile, aslında ABD’de siyahlara karşı ayrımcılığın
toplumsal boyutlarını gözler önüne serer nitelikte. Linçten yakmaya
kadar uzanan vahşetin izlerini George Floyd’a ya da son yıllardan
ondan önce öldürülen insanlara yönelik polis tutumunda da sürmek
mümkün. İşçi sınıfına ilişkin yaptığı çalışmalarıyla Amerikan
toplumuna ayna tutan Berkeley Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael
Burawoy’le ABD’de sistemsel değişiklik ihtimalini, polis
teşkilatına ilişkin radikal reform önerilerini, protestoların
geleceğini konuştuk.
Berkeley Üniversitesi Öğretim
Üyesi Michael Burawoy
POLİS ŞİDDETİ GÖSTERİLER PATLAK VERENE KADAR ÇOK DİKKAT
ÇEKMEDİ
Irkçılığa karşı gösterilerin toplumsal boyutu hakkında
ne söylemek istersiniz? Ne tür dönüşümler yaşanmasını
öngörüyorsunuz? Bu protestoların ırkçılığı zayıflatmasını beklemeli
miyiz?
Elbette herkes bunu soruyor! Bu, bir süre devam edip sonra
sönümlenen “Black Lives Matter Hareketi”nin zirvesine ulaştığı 2014
yılı gibi mi olacak yoksa sivil haklar protestosunun hukuksal
alanda değişikliklere yol açtığı 1960'lar gibi mi olacak? Ve eğer
bu gösteriler hukuk düzeninde bir değişikliğe yol açarsa, ne tür
bir değişiklik olacak? Sivil Haklar Hareketi, hakları, sadece oy
verme hakkını ve pozitif ayrımcılık politikalarını
Afro-Amerikalılara ve diğer etnik azınlıklara kadar genişletecek
şekilde ikmal etmedi aynı zamanda çok sayıdaki Afro-Amerikalıların
yoksulluğunu azaltmak yerine siyah orta sınıfı güçlendirdi. Bu
haklarda yaşanan gerileme kamuoyunun epeyce dikkatini çekerken
yoksulluğun azaltılması ve daha az polis şiddeti gibi temel
sorunlar -en azından kitlesel protestoların patlak vermesine kadar-
daha az dikkat çekti.
SİYAHLARIN EYLEMLERİ GÜNEY AFRİKA ÜNİVERSİTELERİNDEKİ
SÖMÜRGE KARŞITI HAREKETLE BENZEŞİYOR
Akademide bu gösterilerin sosyal ve politik boyutlarının
değerlendirilmesi konusundaki genel eğilim nasıl? Salgın ve
protestolar akademiyi hangi yönde etkiledi?
Bu, ilginç bir durum! Önce salgını ele alalım. İster özel ister
devlete ait olsun araştırma üniversitelerinde araştırma esas,
öğretim ayrıntıdır, ikincil öneme sahiptir. Her zaman özgün hocalar
vardı, ancak ödülleri, övgüleri ve terfileri alan araştırmalardı.
Covid-19 ile birlikte her şey ters yüz oldu, ayrıntı görülen şey
esasa tealluk etmeye başladı. Üniversite idareleri bu süreçle
birlikte, üniversitenin maddi temelinin öğrencilere -okul harcı ve
eğitim ücretleri, yurtlar, yemek tesisleri, futbol ve diğer
yardımcı fonksiyonlardan alınan ücretlere- dayandığının çok fazla
farkına vardı.
Artık öğretimin uzaktan olması gerekecek; öğrenciler özellikle
de pahalı olan bu bozulmuş, yabancılaştırıcı eğitime geri dönmekte
tereddüt ediyorlar. Bazı idareler, özellikle pahalı özel üniversite
yönetimleri öğrencileri sonbaharda geri dönecekleri umuduyla
fakültelerini "yüz yüze" öğretime geri dönmeye zorluyor.
Üniversitelerin iflas edeceği ve birçoğunun hayatta kalamayacağı
konusunda genel bir panik var. Bunun doğruluğundan şüpheliyim ama
öğrencilerin önde gelen üniversitelere dönmelerini de bekliyorum.
Başka ne yapacaklar? İş yok, bazı koşullar gerçekten zor olabilir.
Üniversite bir eğitim kurumundan daha fazlası, bir sosyal merkez.
Artık öğretim öne çıktı ve araştırma arka koltukta. Bunun kalıcı
bir miras olacağını umuyorum.
Protestolara gelince, George Floyd ve diğerlerinin acımasızca
öldürülmesi, ülke çapında protestoları tetikledi ve bu
üniversiteleri de etkiledi. Her idari birim, birçok departman,
birçok organizasyon ırkçılığa karşı dayanışma beyanında
bulundu.
Öğrenciler şimdi polisle işbirliği, yetersiz temsil edilen
azınlıklar gibi ırkçı eylemlerine bir son vermesinin yanı sıra
Afro-Amerikalılara finansmanda pozitif ayrımcılık ve destek gibi
üniversiteden militan taleplerde bulunuyorlar. Özellikle
Afro-Amerikalılar, ders programlarını değiştiriyor. Bu durum biraz
Güney Afrika üniversitelerindeki sömürge karşıtı harekete
benziyor.
Üniversitenin kendi polis kuvvetlerini finanse etmesini kesme
yönünde acil bir talep oldu - sonuçta Avrupa'daki birçok ülkede
üniversitelerin kendi polis kuvvetleri yok. İronik bir şekilde,
normalde kampüsteki polis güçlerinin görevi öğrencileri korumaktır,
ancak daha sonra öğrencileri düzene sokmak ve tutuklamak için
görevlendirildiler. Protestoların ne kadar ileri gidebileceğini ve
yönetimlerin değişime direnip direnemeyeceğini göreceğiz ve sadece
doğru şeyleri söyleyeceğiz.
Son gösterilerde şiddet ve yağma konusu çok konuşuldu.
Amerikan toplumunda, polis kontrolü ortadan kaldırılıp
zayıflatıldığında yağma ve şiddet olaylarının başladığını
görüyoruz. Bunun sosyolojik nedenleri hakkında ne söylemek
istersiniz?
Polis kontrolünün kalkmasının şiddet ve yağmaya yol açtığını
düşünmüyorum. Bence polis şiddeti hiddet ve öfkeyi tetikledi, bu da
şiddet ve yağmaya yol açtı. Birileri ‘peki neden şimdi’ diye
sorabilir. Bunun çok karmaşık olduğunu düşünmüyorum. Covid-19,
zaten hastalığa yakalanmak, hayatını ya da işini kaybetmek gibi
salgından orantısız ölçüde etkilenen Afro-Amerikalılar üzerinde
yıkıcı bir etkiye yol açmıştı. Bu yüzden, hemen hemen her şey
sosyal patlamalara yol açan kıvılcım görevini yerine getirebilirdi.
Her zaman Afro-Amerikalıların memnuniyetsizliklerinin temelinde,
kökenleri linç edilmeye ve sıkıştırılmaya kadar inen mevcut polis
vahşeti olduğu ortaya çıkıyor.
AŞIRI ŞİDDET YÜKLÜ TOPLUMUN ŞİMDİYE KADAR PATLAMAMASI
ŞAŞIRTICI
Covid-19 sürecinde Amerikan toplumunun bireysel
silahlanmasındaki patlamayı nasıl yorumluyorsunuz? Bunun toplumsal
arka planı neydi?
Tabii ki, 1791'de kabul edilen Haklar Yasası'nın bir parçası
olan Amerikan Anayasası’nın vatandaşlara silah taşıma hakkını veren
ikinci değişiklik (Second Amendment), 19'uncu yüzyıla kadar
uzanıyor. Orada yeni bir şey yok. Ancak sorunuz, kendilerini
silahlandıran bireylerdeki son artışla ilgili. İnsanlar devlete,
devletin yasal ve zorlayıcı kolluk görevlilerine olan güvenlerini
kaybettiklerinde kendilerini silahlandırırlar. Mevcut yönetimin
kararnamelerinde çok kaotik ve mevzuatında (kötü niyetli) çok
itiraza uğradığı bu nedenle politikaların yürürlüğe koyulması
noktasında savunmasız hissettirdiği insanların kendilerini
silahlandırma olasılıkları daha yüksektir. Birileri iç savaşın
yayıldığını hissederken sağ hareketler başkan tarafından
cesaretlendirildiğinde insanlar nefs-i müdafaa gerekçesiyle
silahlanacaklardır. Bu aşırı şiddet yüklü toplum, -sadece sembolik
şiddeti değil aynı zamanda maddi şiddeti kastediyorum- halka karşı
eşitsiz bir şekilde konuşlandırılmakta. Bunun şimdiye kadar
patlamamış olması şaşırtıcı.
ABD TOPLUMU IRKÇI BİR TOPLUM
.
Amerikan toplumunun hâlâ ırkçı olduğunu düşünüyor
musunuz? Avrupa'da ırkçı ya da aşırı sağ hareketleri de konuya
dahil ettiğimizde Batı'daki ırkçılığın boyutları hakkında ne
söylemek istersiniz?
Elbette ABD ırkçı bir toplum. Ve birçok ırkçı eyleme karşı
körleşmişiz. Birçoğumuz ırkçılığa karşıyız ama yine de
çoğaltılmasında suç ortağıyız. Başkalarına karşı saygılı davranmaya
çalışıyoruz, hatta ırkçılığa karşı gösterilere bile
katılabiliyoruz, ancak ırkçılık kurumlarımızda yerleşiktir. Yani
"sistematik ırkçılık" kelimesi, her geçen gün daha fazla etrafta
dolaşıyor ve bu da olup biteni gözlerden gizleyen bir etkiye sahip.
"Anti-ırkçılık" güçlü bir ideolojidir, ancak "ırkçılığı" kendi
bileşenlerine ayırmamız gerekir. Orta sınıfların genellikle sosyal
ve coğrafi hareketliliği üzerindeki kısıtlamalar, nerede
yaşayabilecekleri, hangi pozisyonları işgal edebilecekleri ile
ilgili olarak yaşadığı bir ırkçılık var.
Ve Afro-Amerikalılar sosyo-ekonomik merdivenin basamaklarından
yukarı çıktıklarında, içerilmeyle gelen her türlü marjinalleşmeyle
karşı karşıya kalıyorlar. Ayrıca kendilerini polisin düşmanca
tutumuyla karşı karşıya bulan, kendilerini küçük suçlara mahkûm
eden, iş bulamayan Afro- Amerikalıların büyük çoğunluğunu etkileyen
bir ırkçılık da var.
Devah Pager'ın meşhur sözlerindeki gibi, siyahlık bir işin
reddedilmesi için sabıka kaydından çok daha etkili bir öngörücüdür.
Belgesiz göçmenlerin tedavisi hakkında hiçbir şey söylemedim, ama
bu başka korkunç bir hikâye. Avrupa'daki sağ kanat hareketleri
hakkında bir şey söyleme noktasında tereddütlüyüm.
POLİS TEŞKİLATINI LAĞVETME YALNIZCA EŞİTSİZLİKLERİ EN
AZA İNDİRECEK GERÇEK BİR DEVRİMLE MÜMKÜN
Liberallerin büyük çoğunluğunun meseleyi bireysel bir
dava olarak gördüğü, sistem değişikliğine sempati duymadığı ve
katil polisin en ağır şekilde cezalandırılması halinde sorunun
çözüleceğine inanıldığı söyleniyor. Bir sistem değişikliğinin
gerekli olduğunu düşünüyor musunuz? Ve ne gibi bir değişiklik
olmalı?
Evet, liberal görüşlere sahip insanların önemli bir bölümünün
ırkçılığın bireysel önyargının bir işlevi olduğunu düşündüğü
söylenebilir, ancak sosyal bilimler, çoğumuzun kontrol edilmesi zor
bilinçsiz önyargılara derinden gömüldüğünü ve aynı zamanda
kurumların renk körü görünmekle birlikte aslında çalışma
biçimlerinde ırkçı olduklarını ortaya koymakta. Yukarıda da
söylediğim gibi üniversite bu konuda suçlu. Bununla birlikte
Covid-19, birçok eşitsizliğe dikkat çekti ve bu eşitsizlikleri
büyüttü ve hatta çocuk sahibi olan hane halkları ile olmayanlar
arasındaki eşitsizliklere de yenilerini ekledi! Ancak, elbette
büyük eşitsizlikler, evden çalışabilen, geliri garanti altında
olanlar, genellikle profesyonel orta sınıflar ile işlerini veya
küçük işletmelerini kaybedenler arasındadır. Ekonomiyi devam
ettiren bu temel işçiler, yani tarımdaki göçmen işçiler, gıda
endüstrisindeki işçiler, hastane ve huzur evlerindeki çalışanlar
işte bunlar, genellikle sınırlı bir ücretle zorla
çalıştırılmaktadır ve Covid-19’la her gün karşılaşmaktadırlar.
Evet, elbette sistemsel değişim gerekli. Sistemsel bir
değişiklik olmazsa insanlık hayatta kalamaz. Esas soru, ekonomik,
sağlık ve politika alanındaki krizlerin bunu mümkün kılmak için
yeterli olup olmadığına ilişkindir. Kuşkusuz bu üç alandaki kriz
birçok konuyu gündeme getirdi. (Geçtiğimiz dönemin solcu başkan
adayı) Bernie Sanders, herkes için tek ödemeli sağlık hizmetleri
olan Medicare for All’u sürekli vurguluyordu. Ancak sağlık
sisteminin fay hatları ortaya çıktığından sağlık hizmetlerinin
reformu veya dönüşümü için baskı şimdi daha yoğun. Ama köklü
sigorta şirketlerini alt edebilir misin? Kolay değil.
Polisin öyküsü oldukça ilginç. Genelde polis vahşetine yönelik
suçlamalar teşkilatın birkaç haydut üyesiyle sınırlı kalır. Bu
söylem bitti ve bunun yerini şimdi polisin kurumsal dönüşümü için
artan talebin aldığını görüyoruz. Bu bakımdan, polis belediye
bütçelerinin bu kadar yüksek oranını tükettiğinden, finansmanın
sona erdirilmesi, çok cazip bir çözümdür. Öte yandan bütçenin
kesilmesinin bir tehlikesi de, polis teşkilatındaki en insani
departmanların lağvedilmesine ve teşkilatın zorba özünün
güçlendirilmesine yol açması ihtimalidir. Sıkı gözetim olmadan
finansal kaynağı kesmek aslında işleri daha da kötüleştirebilir.
Polis gücünün kaldırılması daha radikal bir tutumdur! Toplulukların
kendilerini savunması için alternatif yollar düşünmeliyiz ve tabii
ki polis teşkilatı icat edilmeden önce böyle bir koruma tarihi
var.
Gerek teşkilatın bütçesini kesmek gerek onu ortadan kaldırmak ya
da gözetim altında tutmak olsun, ülkenin güçlü bir militarist
ideolojiye sahip birimlerinden biri olan polis teşkilatının bu tür
değişikliklere baştan ayağa karşı çıkacağından emin olabilirsiniz.
Teşkilatı lağvetme yalnızca eşitsizlikleri en aza indirecek gerçek
bir devrim ile mümkündür, ama bildiğimiz gibi devrimler genellikle
yeni politikaların icadı ile birlikte gelir. Bu noktada önemli olan
şu konuların açıkça tartışmasıdır: Bu, ABD'de son 50 yılda hiç
olmamış bir şeydir. Ve elbette, Minneapolis'teki polisin siyasi
olarak dağıtılmasına dair yaşanmış örneklerimiz var.
TRUMP, İSTEMEDEN SOSYALİST BİR PROGRAMA DOĞRU GEÇİŞİ
SAĞLIYOR
Trump’ın seçimlerde kaybetmesi ABD'de bir şeyleri
değiştirecek mi sizce?
İşler, ancak yeterli kolektif seferberlik varsa değişecektir.
Hiç şüphe yok ki Trump ABD toplumunda, Anayasa Mahkemesi'ne aday
göstermesinde de açıkça görüldüğü gibi gerçek bir değişime neden
oldu, fakat çoğu alt mahkemelere hâkim atanmasında olduğu gibi bu,
el altından gerçekleşti. Ama bir şeyleri değiştirme kapasitesini
abartmamalıyız.
Covid-19 ile birlikte Trump, toplumsal hareketlerle karşı
karşıya geldi, eğer bu hareketler devam ederse bu hareketlerin
ütopik gibi görünen ama yine de bir ‘Green New Deal’* ya da ‘Temel
Gelir Hibeleri’ne doğru gerçekten önemli değişimleri
zorlayabileceklerini ortaya koydu. Trump’ın fonları havayolu
sektöründe faaliyet gösteren büyük şirketlere orantısız şekilde
aktardığından eminiz fakat Keynesyen fonlama fikri yaygınlaşabilir
ve çok daha geniş bir refah devletine yol açabilir.
Bana çarpıcı gelen Trump'ın otoriter yönetimi dayatmak için
ekonomik, siyasi ve toplumsal krizleri kullanamayacağını ya da
kullanmak istemediğini göstermesidir. Bir diktatör olmayı seviyor
ama otoriter bir yönetim inşa etmek konusunda bilgisiz. Bir
diktatör olamaz, bu yüzden sonuç merkezî olmayan yarı kaotik bir
yönetimdir. Seçimi kazanması imkânsız değil, fakat başka bir ad
altında (muhtemelen adı Trumpizm) sosyalist bir programa doğru
gidişata belki bilinçsizce nezaret ediyor.) Cumhuriyetçi Nixon’ın
sadece uluslararası ilişkilerdeki bir değişimi değil, ABD'nin New
Deal’den** bu yana gördüğü en ilerici refah düzenlemelerinden
bazılarını hayata geçirdiğini unutmayalım. Trump'ın seçilmesinden
daha önemli olan Kongre'nin gelecekteki kompozisyonudur. Her neyse
ülke, tanımı gereği belirsiz olan organik bir krizle karşı
karşıya.
ABD POLİSİNİN İSRAİL’DE EĞİTİLMESİ, KRİZİN KÜRESEL
BOYUTLARINI GÖSTERMEKTE
Minnesota polisinin İsrail'de eğitilmesi hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Yukarıda polis hakkındaki düşüncelerimi aktardım. İsrail
devletinin en gelişmiş gözetim ve terörle mücadele tekniklerini
geliştirdiğini biliyoruz, bu nedenle ABD'deki polis güçlerinin
İsrail'de eğitilmesi şaşırtıcı değil. Ama bu beni konuşmadığım bir
konuya, yani Covid-19 bağlamında küresel ilişkilere getiriyor.
Kuşkusuz, bütün milletlere musallat olan krizler benzer olsa da,
sonuçların ulusal sosyal oluşumlar ve bunların küresel düzendeki
yerleri ile şekilleneceğine inanıyorum. Bu farklı bir tartışma
olabilir, ancak belirli bir ülkede neler olabileceğini anlamak için
önemlidir.
Michael Burawoy kimdir?
Michael Burawoy, Zambiya, ABD, Macaristan ve Rusya’da
endüstriyel işyerlerinin katılımcı gözlemcisidir. İşçi sınıfının
bakış açısından farklı projelerinde postkolonyalizm, kapitalizmin
rıza imalatı, sınıf bilincinin kendine özgü biçimleri ve devlet
sosyalizminde çalışma organizasyonu ve son olarak sosyalizmden
kapitalizme geçişte yaşanan ikilemleri aydınlatmaya çalıştı. Kırk
yıllık araştırma ve öğretim hayatı boyunca, etnografik
araştırmalarından daha kapsamlı sonuçların çıkarılmasını sağlayan
genişletilmiş vaka yöntemini geliştirdi. Aynı yöntemle dokuz yüksek
lisans öğrencisi ile ortak bir şekilde, ‘Global Ethnography'de
küreselleşmeyi deneyimleyenlerin yaşamlarına katılarak
küreselleşmenin nasıl "aşağıdan" incelenebileceğini gösteren bir
kitap kaleme aldı. Sosyolojik kariyeri boyunca yaptığı
çalışmalarında hep yeniden yapılandırılmaya çalıştığı Marksizm ile
uğraştı. Amerikan Sosyoloji Derneği Başkanlığı (2003-4);
Uluslararası Sosyoloji Derneği Başkanlığı (2010-14); ISA dergisinin
kurucu editörlüğü, Global Dialogue başkanlığı (2010-2017)
görevlerini üslenen Michael Burawoy şimdi Berkeley Öğretim
Elemanları Derneği Başkanı’dır.
** Yeşil Yeni Anlaşma (GND), iklim değişikliğini ve ekonomik
eşitsizliği ele almayı amaçlayan ABD’deki bir mevzuat paketidir. Bu
isim, ‘Büyük Bunalım'a yanıt olarak Başkan Franklin D. Roosevelt
tarafından üstlenilen bir dizi sosyal ve ekonomik reform ve
bayındırlık projeleri olan ‘New Deal’a atıfta bulunuyor. Yeşil Yeni
Anlaşma, Roosevelt'in ekonomik yaklaşımını, yenilenebilir enerji ve
kaynak verimliliği gibi modern fikirlerle birleştirmektedir.
*** Franklin D. Roosevelt tarafından ekonomik iyileşme ve sosyal
reformu teşvik için tasarlanmış program.