On yıl önce bir kaza geçiren ve beyin hasarından muzdarip şekilde gözlerden uzakta yaşayan Michael Schumacher’in “yeni” röportajı Almanya’da ses getirdi getirmesine de… Röportajı yapay zekâ yapmıştı. Gazetecilikte ilginç ve tatsız bir yere gidiyoruz. Napolyon’un dış haberler, Einsten’in teknoloji yorumcusu olduğu, Halide Edip Adıvar’ın politika, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kültür sanat muhabiri olduğu günlere ramak kaldı. Kaldı da iyi mi oldu
1.
Kapakta kocaman puntolarla “ilk röportaj” yazıyor. İlk röportaj… Yüzlerce röportajdan sonra uzun bir sessizlik ve sonrasında ilk röportaj. Yeni bir dönem…
Bunun “dünya çapında bir sansasyon” olduğu da kapaktan duyuruluyor. Nasıl olmasın? Eski günlerdeki gibi böyle ferah ferah gülümseyen kişi, çok değil on küsur yıl önce dünyanın en büyük sporcularındandı. Kimine göre bir numaraydı. Sonra Fransız Alplerinde kayak yaparken bir kaza geçirdi; bitkisel hayata girdi ve onu bir daha görmedik. 2013’tü. On sene olmuş… Sessiz sedasız bir on sene.
Alman Die Aktüelle dergisinin geçen haftaki kapağı bu yüzden rüya gibiydi işte. Formula 1’in efsane pilotu Michael Schumacher yıllar sonra yeni sözlerle aramıza dönmüştü. Hem de öyle güçsüz bir selamla ya da zoraki gülümseyişle değil, ayrıntılı bir röportaj vererek. Dergi buna ayrıca dikkat çekiyordu; “bizim yaptığımız röportaj yakınlarının ağzından yuvarlak laflar almaktan ibaret değil” diyordu. “Sorularımızı bizzat Michael Schumacher cevapladı.”
Röportaj, kaza ve iyileşme süreci üzerineydi. Okurlar, Schumacher’in “hayatım tümüyle değişti” dediğini okudular. Formula 1 ikonu, tüm ailesinin ne kadar zor bir süreçten geçtiğini anlatıyordu. Daha bir sürü ayrıntı… Müthiş bir röportaj. İnanılmaz!
2.
İnanılmaz hakikaten. Bu ifadeyi bazen bir şeyin ne kadar büyük, görkemli veya önemli olduğunu anlamak için kullanırız. O şey o kadar sıradışıdır ki inanılmaz gelir.
Cuk oturmuş bu sefer. Birinci anlamıyla cuk oturmuş. Röportaj inanılmazdı, çünkü gerçek değildi. Die Aktüelle’ciler röportajı “Schumacher’miş gibi yaptırdıkları” yapay zekâdan türetmişti. Bu “gerçek” de ancak iç sayfalarda küçük puntolarla sunulmuştu.
Tatsız… Hakikaten tatsız. Okur açısından tatsız, meslek açısından tatsız, en önemlisi Schumacher ailesi açısından tatsız.
“Röportaj” geçen hafta yayımlanmıştı. Arkası hızlı geldi. Basında ve sosyal medyada tepkiler büyüdü. Aile, yasal haklarını arayacağını bildirdi. Yayıncı şirket Funke, bir özür metni yayımladı ve Die Aktüelle’in genel yayın yönetmeninin işine son verdiklerini duyurdu.
Tuhaf bir konu da böylece kapanmış oldu.
Şimdilik…
Gelecekte bu röportajları daha çok okuyacağız. Bugün aramızda olmayan sporcularla, sanatçılarla, yazarlarla, siyasilerle yapılmış röportajlara daha çok rastlayacağız. Bunun için bu röportaj kişilerinin daha önce röportajlar vermiş, görüşler bildirmiş veya kitaplar yazmış olmaları yetecek. Onların yapay zekâya yüklenmiş belleklerine yeni koşullara, yeni yaşamlara, yeni zamanlara göre yeni laflar ürettirilecek.
Üstelik bunlar metinlerin içine küçük puntolarla saklanmayacak. İlk zamanlar biraz mahcubiyetle, sonra belki gösterişli bir iddiayla ve nihayet bu tuhaf zamanlarda hiç fark etmeyeceği için omuz silker gibi öylesine, “bu bir yapay zekâ metnidir” denilerek yayımlanacak.
Socrates’in yapay zekâ hakkındaki değerlendirmesini okuyacaksınız.
Napolyon’un Putin ve Ukrayna seferi hakkındaki yorumlarını okuyacaksınız.
Virginia Woolf, yeni çıkan bir roman hakkında görüş bildirecek.
Bunları tüm insanlık birikimiyle çarpın, bölün, toplayın, çıkarın. O kadar fazla örnekle karşılaşacaksınız. Tatsız örnekler olacaktır çoğu. İçlerinden belki birkaç ilginç fikir de çıkar, o kadar.
Sonra bu da tavsayacak. O kadar çok örneği olduğu, artık bir yenilik getirmediği için tavsayacak. Böyle bir röportajı bir gazetecinin kotarmasına ve bunu bir gazetede, dergide yayımlamasına gerek kalmayacak. Socrates’in, Aristoteles’in veya Nietzsche’nin herhangi bir konu hakkında herhangi bir görüşünü merak ediyorsanız, onu gidip Socrates bot’una siz soracaksınız. Eski metinlerle ve olasılık hesaplarıyla beslenmiş yapay zekâ bunu mümkün kılacak.
Zaten ileride belki sizler de birer bot olacaksınız. Ama şimdilik burada duralım.
4.
Bugüne geri dönelim.
Az önce böyle bir röportajı bir gazetecinin kotarmasına ve bunun bir gazetede, dergide yayımlanmasına gerek kalmayacak demiştim.
Esası elbette şudur: Bugün de buna gerek olmamalıydı. Ama olmuş. Peki neden olmuş?
Bu işin bir nedeni, gazetecilerin yeni oyuncaklara merakı… Bir yenilik gördüler mi illa ki denemek isterler. Bu test sürüşü sırasında, yaptığının öncesini ve sonrasını düşünmeyen biri illa ki çıkar ve zarını atar. Karar alıcıların çevresinde “yahu bu da yapılır mı” diyecek makul biri yoktur, izansızlık bir ekip işidir. Hatta bir ortam işidir. Bugünün ortamı da buna müsait. Emin olun, “Schumacher röportajı” çıkmasaydı; bir başka acar gazeteci bir başka imkânsız röportajla gelecekti.
Bir başka neden, meslektaşlarım da dahil birçoğumuzun zihninde hakiki ile sahte arasındaki sınır çizgilerinin silinmiş olması. Bazılarımızda topyekûn silinmiş, bazılarımızda da ara ara, duruma ve çıkara göre silinebiliyor. Hakikat-sonrası dönemin, gazeteciler açısından sürekli imtihan ürettiği bir dönemdeyiz. Bu imtihanlar iyi geçmiyor.
Ama bir sebep daha var. Bana kalırsa, esas sebep de bu: Gazetecilerin yenilikler bahsinde genellikle ortamı okuyamaması…
Yapay zekâya röportaj yaptırmak isteyen elbette yaptırır, elini tutan yok da, bu akışı hızlandırmaktan başka bir şey değil.
Akış veya gidişat, bugünlerde gazeteciler arasında da tartışılıyor. Klasik soru: Yapay zekâ işimizi elimizden mi alacak, yoksa bize süper ve yeni güçler mi verecek?
Geçen hafta Perugia, İtalya’daki Uluslararası Gazetecilik Festivali’nde de en çok konuşulan konubuymuş.
Bir yerlerde gazetecilerin gazetecilik hakkında konuşması kadar sıkıcı az şeyin olduğunu ve bu tür ahkâmın başkası tarafından pek okunmadığını okumuştum; bu yüzden (şimdilik!) bir gazetecilik tartışmasına girmeyeceğim ama yapay zekâ herkesi ilgilendirdiği için yine de bir iki şey söylemek isterim.
Perugia’da yapay zekânın zaten gazetecilikte bir ölçüde uygulandığı ve bunun güçlenerek gelişeceği fikri de elbette dillendirilmiş. Ama işin yine insanda bittiği “insan-makine-insan” dizgesiyle ilerlemek gerektiği söylenmiş: İnsan bir fikirle çıkacak, makine geliştirecek, insan kontrol edecek. Katılmamak mümkün değil.
Şunlardan da bahsedilmiş: Yapay zekâ araştırma yapıyor, bant çözüyor, veri doğruluyor, daha bir sürü hizmet… Perugia’da bunu “bir tür süperstajyer” diye tarif eden gazeteciler var.
Güzel temenniler tabii…
Ama benim bildiğim, gazetecilik, bir laboratuvar ortamı değildir. Normal şartlar altında, ideal koşullarda yaşanmaz. Hemen her yerde ve hemen her örnekte “patronla” icra edilen bir meslektir. Patron ise her fırsatta masraf azaltmak isteyen bir insan türüdür. Masraf dediğin, patronun gözünde, en çok sigortadan, bordrodan, yani “kanlı canlı” insandan kısılır. Birisinin “süperstajyer” gördüğü yerde bir patron “bordrosuzluk imkânı” görür.
Ben bunca yılda başka türlüsünü görmedim. “Başka türlü gazetecilik de icra ediliyor” diyenler varsa onlara da esenlikler dilerim ve bu türlüsünün egemen olmasını canı gönülden istediğimi bildiririm.
Ama şunu da yinelerim: Neticede gazeteci milleti, ortamı okumada çok da iyi değildir. İyi olsa, “Schumacher gazeteciliği” örneklerini görmezdik.
İlerisi için de durum aynı.
Napolyon’un Putin hakkında ne düşüneceği belki ilginçtir ama esas ilginç olan halen Putin’in Napolyon hakkında ne düşündüğü… Biraz gerçek işlere kafa yoralım derim!