Mikail Kırbayır: Berfo Ana'nın yanındaki mezar açık duruyor

"Adetimizdendir. Ölüsü olanların taziyesi olur. Bizim taziyemiz olmadı. Çünkü ortada cenaze yoktu. Devletten bir cenaze alacağım var. Sen ölüden kıskanır mısın? Mezarı olanları kıskanırım."

Abone ol

DUVAR - Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsü son sınıf öğrencisi Cemil Kırbayır 12 Eylül askeri darbesinden bir gün sonra Kars'ın Göle ilçesi, Okçular Köyü'ndeki evinden gözaltına alındığında 26 yaşındaydı. Kırbayır, 8 Ekim 1980 tarihinde işkence ile katledildi. Göle'de memurluk yapan Mikail Kırbayır, kardeşinin akıbetini sorunca sıkıyönetim kanunu ile Göle'den Karaman'a zorunlu iskana tabi tutuldu...

Mikail Kırbayır, Galatasaray Meydanı'na bakıyor...

'KAYIPLARIMIZLA MANEN BULUŞTUĞUMUZ BİR YER'

Mikail Kırbayır ile Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyoruz. Meydan, Cumartesi Anneleri'ne yasaklandığı için 7 gün 24 saat polis bariyerleriyle abluka altında tutuluyor. Cumartesi günü meydana gelmek ve kayıplarının akıbetini sormak isteyen Cumartesi Anneleri, her hafta ters kelepçe ile gözaltına alınıyor. Mikail Kırbayır, uzun uzun meydana bakarken, "Galatasaray meydanında hayattan ayrılanlar oldu. Berfo Ana oradan ayrıldı. Kitle onunla orada helalleşti. Galatasaray, bizim musalla taşımızdır. Galatasaray, manen kayıplarımızla buluştuğumuz, ruhumuzu rahatlattığımız yerdir. Bu anlamda bizim vazgeçilmemizdir. Bu mekan 28 yıldır bizimdir. Galatasaray'a baktığımda, oturma eylemlerimiz sinema şeridi gibi gözümün önünden geçti. Anneler, babalar, aramızdan ayrılanlar… Burası duygu yüklü bir yer" diyor...

SÜRGÜN KARARI: DERHAL TERK ET

“Cemil'in akıbetini sorarken, bir gün Ardahan Göle Kaymakamı Şükrü Kocatepe’nin şoförü bana gelip, kaymakam beyin benimle görüşmek istediğini söyledi. Moralleri bozuktu. ‘Cemil’in durumuna ben hazırlıklıyım, bana gerçekleri söyleyin’ dedim. ‘Konu Cemil değil, sensin. Senin sürgünün çıkmış. Derhal Göle’yi terk etmen lazım’ dedi. Defterdarla görüştüm. Telgraf gelmiş ve bölgeyi ‘derhal’ terk etmem gerektiğini yazmış. 8 Ekim 1980’de Cemil’i katlettiler, 14 Ekim’de beni sürgüne, Karaman’a gönderdiler. Babam ve kız kardeşlerim Göle’de kaldı. Cemil’in katledilmesi önceden hazırlanmış. Benden başka Cemil’in akıbetini soracak biri olmadığı için beni de sürgün ettiler. Diğerlerine de caydırıcı örnek oldu.” 

Mikail Kırbayır, İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyor...

CEMİL KIRBAYIR İÇİN HAZIRLANAN RAPORLA ANAYASA'DA DEĞİŞİKLİĞE GİDİLDİ

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Dolmabahçe Sarayı'nda 5 Şubat 2011 tarihinde Cumartesi Anneleri ile yaptığı görüşmede Cemil Kırbayır'ın 104 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır da vardı. Erdoğan, Berfo Ana'ya oğlu Cemil'i bulma sözü verdi. Bunun üzerine TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu Cemil Kırbayır'ın dosyasıyla ilgili inceleme başlattı. Hazırlanan 250 sayfalık raporda Cemil Kırbayır'ın 'gözaltında işkenceyle öldürüldüğü, yine bu kişiler tarafından cesedinin yok edildiği' sonucuna varıldı. Bu rapor, 12 Eylül Darbesi’nden sonra Anayasa'da değişiklik yapılarak darbeci generallerin yargılanmasının önünü açtı. Hazırlanan komisyon raporunun ve tanık ifadelerinin ardından Kars Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuldu.

'TÜM DELİLLERE RAĞMEN DOSYA ZAMAN AŞIMINA UĞRATILDI'

Mikail Kırbayır, suç duyurusuna ilişkin şunları anlattı: “Bütün bu rapora, delillere, tanıklara rağmen, Kars Savcılığı zamanı çaldı, iddianame hazırlamadı, yedi yıl bekledi ve dosyayı zaman aşımına uğrattı. Zaman aşımı değil, zamanı çaldı. Tıpkı Cemil’in keyfi ve yargısız infaz sonucu katledildiği gibi, davası da yargılanmadan iddianame hazırlanmadan zaman aşımı gerekçesiyle düşürüldü. 43 yıldan bu yana, hükümetler kuruldu, hükümetler düştü. 22 yıldır AK Parti iktidarı var. ‘Biz her türlü darbe ve darbecilere karşıyız’ diyorlar. Madem karşısınız, Cemil’in kimler tarafından öldürüldüğünü tespit etmenize rağmen neden darbecileri korudunuz? Bunları Galatasaray Medyanı’nda dile getirdiğim için koluma kelepçe vuruyorsunuz.”

BERFO ANA’DAN KENAN EVREN’E: UTANMADIN MI?

Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı 12 Eylül Davası'nın müdahillerinden biri olan Berfo Kırbayır, Kenan Evren'e ''Sen benim ocağımı söndürdün, Allah da senin ocağını söndürsün Evren, utanmadın mı?" diye seslenmişti. duruşmadan 11 ay sonra, 105 yaşındaki Berfo Ana 21 Şubat 2013 tarihinde ölmeden önce hasta yatağındayken büyük oğlu Mikail'e ''Cemil'in kemiklerini kucağıma vermeden beni de gömmeyin'' vasiyetinde bulundu.

'HANGİ AÇIĞIMIZI KAPATACAĞIZ? YAŞAYAN ÖLÜ YAPTIN BİZİ'

Mikail Kırbayır, annesinin sözlerini "gerçekleşmesi mümkün olmayan bir vasiyet" olarak anlatıyor: "Berfo Ana ölmek üzereyken, ‘Ben ölüyorum. Cemil’in kemiklerini kucağıma vermeden beni gömmeyin’ dedi. Ana öldü. Otobüslerle gidiyoruz. Kara kara düşündük. Gerçekleşmesi mümkün olmayan bir vasiyet bu... En iyisi ananın mezarının yanına Cemil için bir mezar açtırmak. Telefon açtım. Kardeşim Nihat’a, ananın mezarının hemen yanına Cemil için mezar kazın’ dedim. Bunlar ikinci mezarı kazarken, kaymakamlığa haber gitmiş. Kaymakamlık ikinci bir ölünün olup olmadığını sormuş. Olmadığı yanıtını alınca, ikinci mezarın açılmasına izin vermedi. Kaymakamlığı aradım, 'Anamı da gömmüyorum, vasiyeti var. Cemil’in kemiklerini getirin, anamı gömeyim’ dedim. Beş dakika sonra Ardahan Valisi beni aradı. Kendileri için sakıncalarının olmadığını, mezarın açılacağını, defin sırasında da orada olacağını söyledi.

Cemil için ikinci mezar açtık. Ananın gözleri açık gittiği gibi, kolları da açık gitti. Yanındaki mezar da hâlâ açık. Hangi açığı kapatacağız biz? Sizin aracılığınızla soruyorum. Hem devlet hem kamuoyu vicdanına soruyorum, hangi açığı kapatalım? Bu açık mezar ne zaman kapanacak? Bu bizim için zulümdür. Baba zaten dayanamadı, 1991’de beyin kanamasından göçtü gitti. Abim 1998’de aynı şekilde öldü. Sen sadece Cemil’i öldürmedin. Hepimizi öldürdün. Yaşayan ölü yaptın bizi. Gönlümüz Karacaahmet Mezarlığı oldu. Yüreğimiz Karacaahmet Mezarlığı'dır." 

Mikail Kırbayır ve Gazete Duvar Muhabiri Ferhat Yaşar.
'HANGİ KAPIYI ÇALDIYSAK OLUMSUZ YANIT ALDIK'

"Cemil, gözaltına alındıktan bir ay sonra babam, bana firar ettiğini söyledi. Babama daha dün gözaltındaydı dedim. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde tutuluyordu. Hemen 247’inci Piyade Alayı'na gittim. Alay komutanı ile görüşmek istedim. Çünkü ilk alan onlardı. Komutanı telefonla aradım, endişeli olduğumu söyledim. ‘Benimle görüşemezsiniz. Sen nasıl devlet memurusun. O teröristin ölüsünü veya dirisini devlet size verecektir’ dedi ve telefonu yüzüme kapattı. 7 Ekim’de görüşmek için alaya gittim. Cemil’in orada olmadığını, siyasi şube tarafından alındığını söylediler. Siyasi şubeye gittim, Cemil adında birinin olmadığını söylediler. Tekrar askeri gözetim evine geldim. Tartışmalar sonucu bir rütbeli geldi. Durumu ona anlattım. Zimmet defterini açtırdı. Çetin Elkaş, Çetin Aşure, Cengiz Kaya ve Cemil Kırbayır siyasi şube tarafından alınmıştır. Akşam bunlar geri getirilmiş ancak Cemil Kırbayır’ın yanına kırmızı kalemle 'getirilmedi' yazmışlardı. Tekrar siyasi şubeye gittim. Beni ittiler. ‘Cemil firar etti bizim de başımız dertte’ dediler. Hangi kapıya çaldıysak olumsuz yanıtı aldık.

'BERFO ANA, CEMİL BİR GÜN GELİR VE EVİ TANIMAZ DİYE TADİLAT YAPTIRMADI'

Sadece keyfi ve yargısız infaz sonucu Cemil Kırbayır’ın yaşam hakkını elinden almadılar. Bu yetmedi. Bu devlete 48 ay askerlik yapmış, vergisini vermiş, oyunu kullanmış, fırın emekçisi babasının da 26 yaşındaki evladının tabutu altına girme hakkı elinden alındı. Yetmedi. 9 ay karnında gezdiren, yemeyip yediren, içmeyip içiren, ondan sonraki ömrünü ah-u zarla geçiren Berfo Ana’nın evladının mezarına gidip gözyaşı dökme hakkı elinden alındı. Usuldendir. Adetimizdendir. Geleneğimizdendir. Ölüsü olanların taziyesi olur. Bizim taziyemiz olmadı. Çünkü ortada ceset yoktu. Bize başsağlığı dileyecek toplumun, akrabanın, komşunun başsağlığı dileme hakları elinden alındı. Yetmedi bu zalimlerin yaptığı. Ana, bilmiyordu Cemil’in öldürüldüğünü. Baba biliyordu. 'Firar etmiştir, dışarıdadır' dedi annem. Cemil’in doğduğu, büyüdüğü eve dokundurmadı. Boya, badana, tadilat yapmadı. Niye? Eğer Cemil gelirse, evi tanıyamaz diye. 30 yıl boyunca evinin kapısını açık tuttu. Cemil gelirse dışarda kalmasın diye. Bunlar ızdıraptır...

Mikail Kırbayır, abluka altına alınan Galatasaray Meydanı'na bakıyor...

'EN ŞANSSIZ İNSANLAR BİZİMLE EVLENENLERDİR ÇÜNKÜ GELİNLİKLERİ VE DAMATLIKLARI OLMADI'

Kızkardeşlerimiz evlendi. Hayatında en şansız insanlar, bize damat olan insanlardır. Çünkü Cemil’den sonra evlenenlerin ne gelinliği oldu, ne de damatların damatlığı oldu. Düğünümüz de olmadı. Bu bir devletin yurttaşına ömür boyu çektirdiği işkencedir. Izdıraptan başka ne verdiniz bize? Eğer Galatasaray'a gidiyorsak, devletten benim bir ceset alacağım var. Vazgeçtim. Zaten zaman aşımına uğradı. Ondan kalan kemikleri verin bana. Benim mezarım olsun. Senin ölüye bile saygın yok. Benim sana saygım nasıl olsun? Şimdi bana Türkiye’nin tapusunu verseler, onun cinsine Cemil’in mezarları diye yazarım. Niye? Ülkenin bütünü bu tapu içerisindedir. Sen ülkemi bana mezar yaptın. Edirne’ye gittim. Nerede bir baş tahtası olmayın bir mezar gördüysem, ‘acaba bu mudur?’ diye bakarım. Karaman’da mezarlıklarda yürüdüğümde baş tahtası, kimliği olmayan bir mezarı gördüğümde, ‘acaba bu mudur?’ diyorum. Bu ruh halini bana yaşattınız. Nereye kadar? Senin büyüklüğün bu mudur? Yurttaşına bakışın bu mudur? Suçlu olabilirdin. De ki ‘öldürdüm, al cesedini’. Bizi niye öldürdün? Ben 28 yaşından itibaren artan ömrümü, onun yaşamasına ve yaşatılmasına adadım. Ben öldüm. Yaşama sevincimi götürdün. Bütün zaaflarımı yok ettin. Beni de ailemi de öldürdün. Bu bir zulüm değil de nedir? Başka bir tarifi var mı? Başka bir ızdırap şekli var mı? Bu devlet bize bunları yaşattı. Onun için devletten alacağımız vardır. Ama onun bizden hiçbir alacağı yoktur. Alacaklıyken, davacıyken, her hafta bizi sanık sandalyesine oturtuyor. Bu ne yaman çelişkidir? Bu ne keşmekeşliktir?

'SEN ÖLÜDEN KISKANIR MISIN? İŞTE BU DUYGULARI YAŞIYORUZ'

En çok kıskandığım kimler oldu biliyor musunuz? Her yıl anmasına gideriz. Rıdvan Karakoç ile Hasan Ocak’ın ailesini çok kıskanırım. Onların bir mezarları vardır. Sevgili Rıdvan ve Hasan’a mezarları başında da söyledim: ‘Ailenizle gurur duyabilirsiniz’. Peki ben? Elim boş, yüzüm kara Cemil’in yanına nasıl gideyim? Onun mezarını bulamadım. Bu yüzden bu iki aileden kıskanırım. Sen ölüden kıskanır mısın? İşte bu duygularla yaşıyoruz."