Rabia Naz küçücük çocuktu. Erkenin de erkeni oldu aramızdan ayrılması. Kendi isteğiyle ayrılmadı. Ama henüz can çekişen küçücük kızın etrafına toplaşmış karanlık adamlar grubu öyle münasip gördü, öyle dediler. Zira aralarından birinin küçük kıza arabayla çarpıp öldürmekten, belki daha beterinden, ağır suçun altına girmesi tehlikesi vardı. Ve inanmamızı buyurdular. Güç sahibi karanlık adamlar tehlike sevmezler. Karanlık severler, tehlike sevmezler.
Burası bir ülke. Devleti var. Buna göre, kanunu, hukuku da olması gerekiyor. Hukuk ve kanun varsa, onların koruyucusu, yürütücüsü de olmalı. Hepsi beraber, 11 yaşındaki kız çocuğunun intihar ettiğine inanmamızı istiyor.
Rabia Naz’ın ailesiyle ilişkisinde ya da kısacık hayatının başka sahalarında, henüz üzerinde yaşamanın neye benzediğini bile tam anlamadığı yeryüzünden kendini boşluğa atıvermesine yol açacak arıza bulunmadığını biliyoruz. Üstelik kendini attığı iddia edilen yerden çuval bile atamıyorsun.
Rabia Naz’ın babası, kızı için adalet arıyor. Daha kökten, daha doğal adalet arayışı var mıdır? Kızını öldürmüşler, “kızın kendini öldürdü” diyorlar. Rabia Naz’ın babası inanmıyor. Çünkü bildiği, şahit olduğu bir dizi çarpıklık, yamukluk, izah edilemez davranış, onu bir şeylerin çarpıtıldığına, saklandığına ikna etti. Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan artık ne savcıya güveniyor ne polise. Çünkü hukuk ve kanunun resmî temsilcileri, küçük kızın ağır yaralanması ve ardından götürülüp başka yere bırakılması, onun da ardından hayatını kaybetmesi hadisesinde faillerin ensesine yapışmış gözükmüyorlar.
Aksine. Devlet dersinde ellerine cetvelle vurulup kulağı anahtarla çekilip kanatılan ve köşeye cezaya gönderilen, kızını kaybeden baba. Hiçbir dediğini dikkate almıyorlar, onu savuşturmak, susturmak ve geçersizleştirmek için uğraşıyorlar.
Evet, bir insanı geçersizleştirmek. Bunun için uğraşıyorlar. Küçücük kızını kaybetmiş babayı tehditle, zorla, süründürerek vazgeçirmek -yani geçersiz kılmak- mümkünmüş gibi.
Şu soru tabiî karanlık adamların toplaştığı binaların yan yüzlerinde, ajansın iktidara yaranmak için para almadan bastırdığı dev afiş misâli duruyor: Devlet görevlileri neden failin peşine düşmüyor?
İşin ucunda çok etkili ve yetkili kimseler olmalı.
Nurettin Canikli bunlardan biri midir?
Maliye’de başmüfettişliği müteakiben Gelirler Genel Müdürlüğü’nde daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı, İstanbul’da defterdar vekilliği yapan, AKP’nin kurucularından, genel başkan yardımcılarından, dört dönem boyunca Giresun milletvekili, iki dönem AKP grup başkanvekili, Gümrük ve Ticaret Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı sıfatlarını taşımış biri, Nurettin Bey. Rabia Naz’ın öldürülmesiyle ilgili soruşturmanın soruşturma dışında her şeye benzemesinden ve sanki fail ortaya çıkmasın diye yürütülen işleme dönüşmesinden -nüfuz “yönünden”- sorumlu tutulunca kızdı. “Rabia Naz Vatan'ın vefatıyla ilgili olarak çok ağır suçlama ile karşı karşıyayım,” dedi Twitter hesabından. “Son günlerde bir takım medyada ve sosyal medyada Giresun'un Eynesil ilçesinde geçen yıl Nisan ayında meydana gelen üzücü ve son derece hassas bir olayla ilgili olarak soruşturmayı yönlendirdiğimize ilişkin iftira, yalan ve hakaretler yer almaktadır.”
Sonrasında ne bekliyorsunuz? “Küçük yavrumuzun başına gelenin aydınlatılması için ve…” filan? Yok öyle şey. Nurettin Bey kendisi hakkındaki iddialarla meşgûldü. Şöyle devam etti: “Asılsız iddialara ilişkin hukuki süreç başlatılmıştır. Bahsedilen olay yargıya intikal etmiş, yargı süreci devam etmektedir. Ayrıca İçişleri Bakanlığı tarafından da idari soruşturma yapılmıştır. İdari olarak soruşturmaya müdahale ettiğimize ilişkin yalan ve iftiraların da soruşturulması için başvuruda bulunuyoruz.”
Yani şaibe altındaki “yargı süreci”nde hiçbir sorun yok, ayrıca içişleri bakanlığı da idarî soruşturmasını yapmış. Ne konuşuyorsunuz?
Ne konuşuyoruz? O “yapılmıştır”ın mânâsını hepimiz biliyoruz da ondan konuşuyoruz. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ olmasın diye konuşuyoruz.
Peki küçücük kızı sahiden birileri arabayla çarpıp öldürdüyse ve daha sonra can çekişen bedenini götürüp evinin yakınına koyduysa ve ardından eli kolu uzun, ensesi kalın kim varsa devreye girdiyse ve şu veya bu yolla suçluları temize çıkaracak bir komplo hazırlanıp yürütüldüyse ne olacak? (Bakın, alelacele yıkılan metruk binadan söz etmedik bile!) Seçim sonucu gasp, seçmen iradesi heder ediliyor, yiyoruz bazı şeyleri mecburen; fakat küçücük kızın öldürülmesi ve nüfuzlu akrabaları var diye katilin gizlenmesi, buna devlet görevlilerinin de iştirakı sözkonusuysa bunu yesek de hazmedemeyiz.
“Yapılmıştır” dediğinde, Nurettin Bey, işte bu yüzden şöyle anlıyoruz: Niye hazmedemeyesiniz, pekâlâ edersiniz.
Şüphesi olan var mı: Nurettin Bey veya devletin o seviyelerinde dolaşmış başka bir-iki kişi, isteseler, Rabia Naz’a ne olduğunun ayrıntısıyla ortaya dökülmesi üç gün sürmez.
Çünkü bakın, fail kurtarma dolambaçlarını terk edip ne olmuş diye bakıldığında görünen ne kadar basit; matematikçi gözüyle: “Bir insanın 16,8 m yüksekten atlayıp 4,5 m yatay mesafe katedebilmesi için ~10 km/s [3 m/s] hızla atlaması gerekir. Bu, zaten 3-4 metre gerilip koşma yeri olan birinin bu mesafeyi 1 sn'de alması demektir. Bunu sorgulayan değil sorgulamayan birinin deli olması daha yüksek ihtimal.”
O halde bu niye yapılmıyor, Nurettin Bey?
Üstelik rezaletin son perdesine daha epey var belli ki: Kızını kendisinden, ailesinden ve bu dünyadan ayıran acımasızlığın peşine düşen, adalet arayışının önüne çekili, jilet tel gibi bir şeyden yapılma merhametsizlik engeline takıldıkça üstü başı paralanan ama yılmayan acılı baba, Sulh Ceza Hakimliği kararıyla Samsun’da “gözlem altına” alınacak. Yani akıl hastanesine yatırılacak! (Bu satırları yazarken, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama yaptı, Şaban Bey’in akıl hastanesine yatırılması kararının küçük kızın akıbetine dair “soruşturmayla ilgisi bulunmadığını” ileri sürdü. Bu tedbir, “aralarında Şaban Vatan’ın öz kardeşinin de bulunduğu şikâyetçilerin başvurusu üzerine başlatılan dört ayrı soruşturmada uygulanması zorunlu bir hukukî prosedüre dayanmakta”ymış!) Kızını kaybetmiş, adalet arayan babanın psikolojisi bozuk mu diye bakacak olmalılar!
Düşündüm ki, bu belki de yalnız Rabia Naz skandalıyla sınırlı kalmayan bir önleyici yaklaşımın ürünü. Osman’ı da gerçekte benzer sebeplerle kapatmadılar mı dört duvar arasına? Adalet arama, “burada yok” dendiği halde vazgeçmeme. Selahattin Demirtaş? Neden hapiste? Onunki de deli işi değil miydi? Barış Akademisyenleri? “Manyak lan bunlar!” denmemiş midir, iş fiks menü cezalarla içeri atmaya gelmeden evvel? Operasyon altındaki Yüksekova’dan haber geçmiş genç meslektaşımız Nedim Türfent, meselâ? Yaptığı bal gibi delilik. Akıl hastanesi yerine hapishane, ülkemizin içinden geçtiği hassas koşullarda mâkûl görülmeli!
Şaban Vatan, kızının intihar etmediğini, öldürüldüğünü, failin gizlenmesi için türlü dolap çevrildiğini ispata çabalarken, şimdi aklını kaçırmadığını ispat yükümlülüğüyle karşı karşıya. Yoksa şu meşhur devlet dersi yalnız öldürülen çocuklara dair bahisleri kapsamıyor mu? Dahası mı var? Öldürülen çocukların anababaları da bonus kabilinden göçertiliyor mu derste?
Sonuçlanmış seçimin sonuçlandığını ve kazanıldığını ispat etmeye uğraşan muhalif siyasetçiler Eynesil skandalına ilgisiz. Tedirgin edici bir sessizlik üretmekle meşgûller. Halbuki kızının katillerinin peşine düşmüş babanın akıl hastanesine yatırılmasını engelleyemezse, muhalefet ya da her ne diyeceksek artık, kendine öyle uzun boylu, okkalı siyasî hedefler falan koymasın. Bu son derece kritik bir sınav. Eğer Eynesil de Roboski kadar, Cizre kadar, Yüksekova kadar gözden gönülden ıraksa, nedir kardeşim bu toplumun “ülke bölünecek” derdinin mânâsı? Madem hayat ve kader İstanbul ve Ankara’dan ibarettir..?
Rabia Naz felaketi başından sonuna, toplum ve devlet hayatımızın mikro planda sahnelenmesi. İşin içinde fırsat bu fırsat yukarıyla iş bağlayan yakın akraba (Rabia Naz’ın amcası) bile var; eksiğimiz kalmasın diye. Belki de çözüm hepimizin topluca bir yere kapatılmasıdır.
* * *
NOT: Bu yazıyı bitirmek üzereyken, YSK’nın, yerel seçimlerde kazanan KHK’lı adaylara mazbata verilmemesi, onların yerine ikinci olan adayın kazanmış sayılması kararı duyuldu. Parlamento, hukuk ve kuvvetler ayrılığından sonra Türkiye’de kalmış yegâne demokratik kurum olan seçimlerin de mundar edileceği anlaşılıyor. Akıl hastanesi seçeneği hepimiz için giderek güçleniyor.