Milli Eğitim'in protokolleri

Eğitim ve öğretimin yürütülmesinden sorumlu olan Millî Eğitim Bakanlığı yetkisini bazı kurumlara protokollerle devredemez. Toplumun geleceği için laik, bilimsel ve çağdaş eğitimde ısrarcı olunmalıdır.

Abone ol

Hasan Aydın*

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in TBMM kürsüsünden yaptığı, "Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2023 yılı itibarıyla geçerli 2 bin 709 tane protokolü var. Bunların içerisinde, sizin tarikat- cemaat dediğiniz bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız." açıklamasının üzerinden günler geçmesine rağmen bu konuya ilişkin tepkiler ve yorumlar hala sürüyor. Muhalif eğitim sendikaları, veli dernekleri, bazı muhalefet partilerinin temsilcileri, barolar, çeşitli kadın kuruluşları ve daha pek çok STK, tarikat protokolleri ile ilgili açıklamalara karşı basın açıklamaları ile görüşlerini dile getirirken, kimi kuruluşlar da Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında suç duyurusunda bulundu.

EĞİTİM SEN: 'BAKANIN İTİRAFI'

Milli Eğitim Bakanı'nın "tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz sözleriyle, yıllardır eğitim sistemi üzerinden sürdürülen 'eğitimde dinselleşme' uygulamalarını bakanlık politikası olarak sürdüreceklerini itiraf ettiğini" açıklayan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası( Eğitim Sen) devamla şu hususların altını çizdi: "Bakan Tekin'in eğitim sistemini yıllardır kuşatan dini tarikat ve cemaatleri Sivil Toplum Örgütü (STK) olarak tanımlaması dikkat çekicidir. Okullar belli inanç ve mezhebi temsil eden zihniyetin kuralları ve uygulamaları ile karşı karşıyadır. MEB bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda 'manevi danışman' sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan dini dernek ve cemaatlerle art arda protokoller imzalamaktadır. Eğitimde söylemler ve materyaller dini referanslara göre düzenleniyor. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak zorundadır. Eğitim sistemi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenmelidir."

Bakan Tekin'in tarikat protokollerine ilişkin açıklamaları 1924 Anayasa'sına 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan bir değişiklikle 2. madde olarak giren ve bugünkü Anayasada da değiştirilmesi bile teklif edilmeyecek olan laiklik ilkesine aykırıdır. Devlet, herhangi bir kişi, grup ve akımın görüşünün, inancının başkalarına zorla kabul ettirilmesini önlemenin yanında, iktidar mekanizmasının olanaklarını şu veya bu inanç ve dinin hizmetine sunmamak durumundadır. Laiklik bir inancın rahatsız edilmesini yasaklarken, hiç bir inancın da kamu alanını yasal olmayan uygulamalarla işgal etmesine izin vermez. Eğitim Birliği Yasası ve laiklikten verilen her ödün ülkenin geleceğini kısa sürede tehdit eder hale gelir.

EĞİTİM İŞ: 'ANAYASA VAR, KİMSE ANAYASA'NIN ÜZERİNDE DEĞİL'

Eğitim ve Bilim İş görenleri Sendikası (Eğitim -İş) Genel Başkanı, Kadem Özbay da Bakan'ın sözlerinin itiraf niteliğinde olduğunu, ancak bu itirafın bile gerçeği yansıtmadığını, bakanlığın tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokol sayısının ifade ettiğinden çok daha fazla olduğunu söyledi. "Yıllardır çocuklara karşı işledikleri suçlarla gündeme gelen tarikat ve cemaatleri 'sivil toplum örgütü'olarak tanımlaması da bu yapıları meşrulaştırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir" diyen Özbay, siyasi iktidarın okullarda, zorunlu eğitimde istediğini yapma hakkı ve yetkisi olmadığını vurgularken "Anayasa var, kimse Anayasa'nın üzerinde değil. Öyle geçmiş olsun, o Türkiye yok diyemez yani" dedi.

Bilindiği üzere 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip,13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmış, tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber verme, murada kavuşturmak ve muskacılık gibi eylem, ünvan ve sıfatların kullanılması, bunlara ait hizmetlerin yapılması ve bu ünvanlarla ilgili elbise giyilmesi de yasaklanmıştı.

Anayasanın 174. maddesi ile korunan bu yasa ne yazık ki 1950'li yıllarda değişikliğe uğradı. 1990'da çıkan bir yasa ile türbelerin açılması için Bakanlar Kurulu Kararı onayı yerine Kültür Bakanlığı onayı yeterli görüldü.

VELİ-DER: 'YASADIŞI GERİCİ YAPILARI OKULLARIMIZDA İSTEMİYORUZ'

677 sayılı yasaya rağmen tarikat ve cemaatlere yapılan protokollerle eğitimde alan açılmaya çalışılması ilerleyen süreçte çok ciddi tartışmaları da beraberinde getirecektir. Okullardaki gerici örgütlenmelere karşı süreç içinde karşı duruş sergileyen Öğrenci Veli Derneği (Veli- Der) "Tarikat ve cemaatler STK değil, yasa dışı yapılanmalardır. Yasadışı gerici yapıları okullarımızda istemiyoruz" açıklamasını yaptı. Dernek, Bakan Tekin'in görevden alınmasını isteyerek Bakan hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını duyurdu.

Bakan Yusuf Tekin'in devlet okullarında görev yapan 1 milyon 150 bin civarındaki öğretmenin görevini farklı STK adları altında faaliyet gösteren tarikat ve cemaatlere protokoller aracılığıyla havale etmeye çalışması, bilgiye ulaşmanın çok hızlı olduğu bir dönemde ülke gerçekleri ile çelişmiyor mu? Pedagojik formasyon sahibi yüzbinlerce öğretmen dururken, formasyonu ve konu hakimiyeti hangi seviyede olduğu bilinmeyen 'dini danışmanları' öne çıkarmak mantığa uygun değildir. İzmir, Eskişehir ve pek çok ilde uygulamaya sokulan ÇEDES'in olumsuz uygulama örnekleri aylardır kamuoyunda tartışılıyor. Bakan'ın sayısını küçük gösterdiği protokollerin içerikleri, hangi bölgelerde uygulandıkları ve uygulama sonuçları net olarak neden açıklanmıyor? Devletin yetkilileri dururken, tarikat ve cemaatlerin gençlerin dağa çıkmasını önleyen özel bir formül ve uygulamaları mı var? Geçmişte de FETÖ'cüler, dağa gerek kalmadan devlet olanaklarını kullanarak şehir merkezlerinde binlerce kamu personelini darbe için yetiştirmedi mi? Laik ve sosyal devlet her türlü gerici akımlara karşı halkın ödediği vergilerle işlevini yürüten eğitim kurumlarını ve öğrencilerini korumak ve kollamak zorundadır.

ÇYDD: 'TARİKAT VE CEMAATLER ASLA BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR'

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ise tekke ve zaviyelerin 13 Aralık 1925 tarihli 677 sayılı devrim kanunu ile kapatıldığını, tarikat ve cemaatlerin asla bir sivil toplum örgütü olmadığını, hukuk ve yasadışı yapılar olduklarını ivedilikle kapatılması gerektiğini açıklarken önemli bir hususa dikkat çekerek devamında şu açıklamayı yaptı: "Yakın zaman önce Sayın Bakan'ın bu tehlikeli konuşmayı yaptığı yüce Meclis'imizin bir tarikat yapılanması olan FETÖ'nün militanlarınca bombalandığı asla unutulmamalıdır." ÇYDD de Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında tarikat ve cemaatlerle işbirliğine yönelik ifadelerinin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyet'e yönelik açık bir saldırı niteliği taşıması gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel, Bakan Tekin'in açıklamalarına tepki gösterirken, Yücel Bakan'ın görevden alınmasını istedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Diyarbakır milletvekili Sevilay Çelenk de Bakan Tekin'in tarikatlarla ilgili konuşmasını meclis gündemine taşıyarak soru önergesi verdi. Bu sorularına yanıt istedi. Çelenk, özellikle Bakanlık tarafından "dağa çıkan çocuk sayısı hakkında tanzim edilen bir rapor var mıdır? Varsa istatistiki veriler nelerdir?" sorusuyla önemli bir noktaya işaret etmiş oldu.

Bir çok konuda mevcut iktidarla ters düşmemek için çaba harcayan, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) de ilginçtir Bakan Tekin'in cemaat ve tarikatlarla ilgili konuşmasına vakit geçirmeden tepki göstererek "Ülkemizin bu yöndeki ihtiyaç ve yakın geçmişte yaşanan acı tecrübeler dikkate alındığında cemaat ve tarikatlara eğitim sisteminde yer olmaması gerektiğini" ifade etti.

Burada kısa alıntılarını yaptığımız sendika, siyasi parti ve bazı STK'ların dışında pek çok muhalif sol parti, kadın kuruluşları, yayın organları da laik eğitim sistemine yönelik açıklamaları farklı yöntemlerle protesto edip ses yükseltiler. Bakan'ın meclisteki açıklamalarını destekleyen Milli İrade Platformu içerisinde Menzil cemaatinin TÜMSİAD'ı, Erenköy cemaatinin Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Ensar Vakfı, İhlas Vakfı, KADEM ve Okçular Vakfı gibi çeşitli siyasi ve dini yapılar bulunuyor. Milli İrade Platformu 'nun yaptığı açıklama "Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin'i destekliyor, Bakanımızı ilkeli ve onurlu duruşundan dolayı takdir ediyoruz!" başlığı ile yayınlandı.

1950'Lİ YILLARDAN BUGÜNE TARİKAT-SİYASET İLİŞKİSİ

Günümüzde tarikatları konu alan kurgu TV dizilerinin yayınlarını şikayetle durdurabilen farklı bakanlıkların kadrolarını, hizmet alanlarını bir nevi kontrol altına alabilen, özel bir çok yurt ve özel okulu FETÖ vari yöntemlerle dizayn eden tarikatlar, özellikle 1950- 1960 yılları arasında din ve irtica istismarcılığı yapan siyasilerin ilgi alanına girdi. Demokrat Parti (DP) döneminde laiklik her fırsatta dinsizlik olarak kamuoyuna lanse edildi. Bu dönemde bazı milletvekilleri TBMM kürsüsünden dinsel devlet isteğinde bulundu. O dönem DP iktidarının koruyup kollamasıyla ve ülke genelindeki yeni mürit kazanımlarıyla yaygınlaşan tarikatlar ticari alanda aktif hale geldiler. 1960 darbesinden sonraki dönemde DP'nin devamı olarak uzun süre iktidarda kalan Adalet Partisi (AP) siyaset -tarikat- ticaret ekseninde tarikatların dal budak salmasına göz yumdu.

Özellikle sağ, muhafazakar partiler, seçimlerde kendilerini destekleyecek tarikat ve cemaatlere hoş görülü davranmaktan çekinmediler. Bu durum artık normal ve gerekli bir tutum gibi görülmeye başladı.1974 yılında CHP ve Milli Selamet Partisi arasında kurulan koalisyon hükümeti döneminde özellikle MSP'ye verilen bakanlıklar açıkça tarikatların faaliyet alanları oldu. Binlerce tarikat ve cemaat yanlısı personelin bu bakanlıkların çeşitli birimlerine ataması yapıldı. Sonraki yıllarda kurulan Milliyetçi Cephe hükümetleri sayesinde bakanlıklarda tarikatların, cemaatlerin ve milliyetçi unsurların hakimiyet mücadelesi devam edip durdu. Artık farklı partiler tarikat üyelerine milletvekili kontenjanları ayırmaya başladılar.

12 Eylül sol STK ve yapılarla uğraşırken Türk- İslam Sentezi ile dinci örgütlenmelerin önünü açtı. 1982 Anayasa 'sına okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini zorunlu olarak koyan askeri cunta, sinsi bir çalışma yürüten FETÖ'cülerin ve pek çok tarikat ve cemaatin işini kolaylaştırdı. Özel dersane ve özel okul faaliyetleri aracılığıyla faaliyetlerini artıran FETÖ'cüler sınav öncesi çaldıkları sorularla kendi öğrencilerinin iyi üniversiteleri kazanmalarını sağladılar. Ardından bu okullardan mezun olan kendi cemaatine ait öğrencilerin devletin farklı bakanlıklarında görev almasını sağladılar. FETÖ, mevcut iktidarların idari ve farklı mali proje teşvikleri sayesinde milyarlarca liralık bir güce sahip oldu. Ülke çapında farklı adlar altında açtıkları dershaneler ve özel okullarla bir çeşit paralel eğitim bakanlığı oluşturdular.

Kamu personellerinin tayin ve terfilerinde etkin olan FETÖ'cüler hızlarını alamayıp çoğunluğu Afrika ve Orta Asya ülkeleri olmak üzere dünya genelinde 170 civarında yeni okullar açtılar. Sınavlarla ilgili çıkardıkları kitaplar ve dergi yayınları, radyo ve kurdukları ulusal yayın yapan gazetelerle, TV'lerle kendi propagandalarını açıkça yaptılar. Büyük şehirlerin rant getirisi olan arazilerine ciddi anlamda para yatırmadan ve vergi vermeden sahip oldular. Eğitim dışında emniyete, askeriyeye, sağlık ve adalet bakanlıklarına güçlerini yığan FETÖ'cüler bir süre sonra güç zehirlenmesine girerek devletin tüm mekanizmalarının kontrollerinde olmasında ısrarcı oldular. 2016 yılında, gelişmelerinde büyük katkısı olan AKP ile çelişki yaşayınca kanlı bir darbe girişimine başvurdular. Başarısız olan bu darbe girişimi sonucunda farklı ünvanlara sahip devlete sızmış on binlerce asker, öğretmen, polis ve hakim ve savcının işine son verildi. Yıllardır FETÖ operasyonları devam ediyor denilse de hala, bugünlerde FETÖ iltisaklı 445 aktif emniyet mensubu tespit edilip açığa alınabiliyor. 

Darbe girişiminden sonra aldatıldıklarını söyleyen yetkililer, ne yazık ki eskiyi çabuk unutup yeni tarikatların hamisi olmaya devam ediyorlar. Bugün FETÖ den boşalan alanları farklı tarikatlar doldurmaya başlamıştır. Bakan Tekin'in ifade ettiği STK görünümlü yapılar, gerçek anlamda iktidarın yereldeki temsilcileri ile güçlü bir diyalog halindedirler. Yerel yönetimlerden ciddi anlamda maddi destek gören, yer, mekan temin edilen, cüzi kiralarla devasa yerlere yerleştirilen bu STK görünümlü cemaatlere yapılan yardımların boyutu son İBB seçimleri sonrasındaki incelemelerde ortaya çıkmıştı.

YUSUF TEKİN'İN İCRAATLARI

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Müsteşarlığı döneminde (2013-2018) dini referansı öne çıkartan icraatları ile tanınmıştı. Mayıs 2023 seçimlerinden sonraki dönemde Millî Eğitim Bakanı olunca da karma eğitime karşı açıklamalarda bulundu. İzmir başta olmak üzere AKP'nin az oy aldığı illerde ÇEDES uygulamasını hayata geçirdi. Özellikle kadın öğretmenlerin beyaz önlük giymelerini teşvik etti. Son 2023 seçimleri öncesinde öğretmen alımlarında, kaldırılacağı sözü verilen mülakatın uygulanmasında ısrarcı oldu. Bugünlerde de tarikat ve cemaatlerle yapılan protokolleri savunması, önümüzdeki süreçte eğitimin hangi seviyede olacağının işaretini veriyor.

2022 PISA'da OECD ülkelerinin başarı ortalamasının altında puan alan Türkiye'nin bu durumu bakan Tekin'i ilgilendirmiyor mu? Eğitim ve öğretimin yürütülmesinden sorumlu olan Millî Eğitim Bakanlığı yetkisini, bazı kurumlara protokollerle devredemez. Tüm öğrencilerin nitelikli eğitime erişmeleri için Anayasa ve yasalarda var olan yükümlülükler, Milli Eğitim Bakanlığı'nca mutlaka yerine getirilmelidir. Toplumun aydınlık geleceği için laik, bilimsel ve çağdaş eğitimde ısrarcı olunmalıdır.

*Eğitimci