Milliyetçilik Hindistan’ın gözyaşlarına çare olmuyor

Hindistan’da son durum şöyle: Günlük 400 bin vaka ve 4 bine yakın ölüm. Vaka sayısı ve ölüm oranı bir rekora işaret ediyor, oysa son iki aydır Hindistan halkları zaten cehennemi yaşıyor.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Kürenin yedi gününde bu hafta ABD ile Türkiye arasında 24 Nisan’da yaşanan restleşmenin etkileri tartışılmaya devam edildi. Türkiye gündeminde 1915’te yaşananların soykırım olup olmadığı 'Twitter uzmanları'nca masaya yatırılırken, ABD cephesinde Joe Biden’ın Türkiye’nin hassasiyetine rağmen 24 Nisan’da “soykırım” ifadesini kullanmasının ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımındaki değişime etkisi ele alındı.

AB kendi içinde aşı tartışmaları ve ikili ilişkilere gömülürken, Rusya Covid kapsamında uygulanacak adımlar için toplumun gönlünü almakla meşguldü. Türkiye’deyse 17 Mayıs’a kadar sürecek tam kapanmanın özellikle ekonomik etkisi ve hükümetin salgını fırsat bilerek alkollü içecek satışını yasaklama girişimi en fazla tartışılan başlıklar oldu.

Küresel gündemin haftalık başlıklarında değişiklikler yaşanırken, bir ülke var ki aylardır aynı korkuyla ve endişeyle izleniyor: Hindistan. Asya kıtasının en kalabalık ülkelerinden biri olan Hindistan’da korona salgını nedeniyle parklarda ölülerin yakılması için binlerce insan kuyrukta bekliyor, hastaneler oksijen tüpü olmayana bakım hizmeti veremez noktaya geldi... Peki Hindistan’da ne oluyor? Hükümet nerede yanlış yaptı? Hindistan’ın Covid-19 krizine ve içinde yaşadığımız dünyanın düzenine yönelik sunduğu ipuçlarına bakalım.

'DESTAN'DAN FİYASKOYA KİBRİN KÖRLÜĞÜ

Salgın başladığında akıllara gelen en kötü senaryo dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'den çıkan virüsün, Hindistan’da hızla yayılmasına dayanıyordu. Virüsün -nüfusu az ya da fazla olsun- herhangi bir ülkede hızla yayılması, beraberinde ölümler, kalıcı hasarlar ve dolup taşan hastaneler bırakıyor. Ancak nüfusu 1,4 milyar olan, nüfus yoğunluğunun bir hayli yüksek seyrettiği Hindistan için durum daha korkutucu. İşin doğrusu, 2020’den 2021’e geçerken beklenen kabus gerçekleşmediği için hem Hindistan halkı hem de dünya kendini şanslı saymalıydı. Öyle ya Hindistan’da kapanma önlemleri işe yaramış, en azından durum kontrol altında tutulmuştu. Dahası jenerik ilaç üretiminde dünyanın sayılı merkezlerinden olan ülke çok değil, Şubat 2021’de iki Covid aşısının üretim merkezi olmuş, dünyaya aşı ihraç etmeye başlamış, hatta 'aşı diplomasisi'yle övgüleri toplamıştı.

Bu manzara yönetime gereğinden fazla özgüven verdi, kibre neden oldu. Bu özgüven öyle bir noktaya vardı ki Başbakan Narenda Modi, vakaların kontrol altında tutulmasını Hindu milliyetçiliğine bağladı. "Mahabharata Destanı"na gönderme yapan Başbakan, virüsle savaşı 21 günde kazanacaklarını söyleyerek milliyetçiliğin doruklarına çıktı.

Delhi’de başbakan özgüven dolu konuşmalar yaparken ülkenin çeşitli bölgelerinden yapılan festivaller, yetmezmiş gibi süren seçim çalışmaları, dini ayinler, düğünler aşamalı olarak vakaların artışıyla karşılık buldu. Yani var olan durum kibirden gözleri kör olan yönetime “dikkat” uyarısıydı. Ancak ne valiler ne de hükümet buna kulak verdi.

Öte yandan aşılama çalışmasında bir fiyasko yaşanıyor. Thiruvananthapuram Milletvekili Shashi Tharoor’un aktardığı verilere göre dünyadaki aşıların yüzde 60’ını üreten, buna kapasitesi yeten ülkede, Nisan 2021 sonunda sağlık çalışanlarının yalnızca yüzde 37’si ve nüfusun yalnızca 15 milyonu aşılanabildi (Hindistan’ın nüfusunun 1,4 milyar olduğunu tekrar hatırlatalım). Dahası sadece 10 milyon insana ilk doz aşı yapılabildi. Yani değil 21 gün, 210 günde bile aşılama istenen hedefe ulaşamayacak.

UYARILARA KULAK TIKAMA VE MERKEZİLEŞME ADIMLARI

Hindistan’da son durum 1 Mayıs 2021 itibariyle şöyle: Günlük 400 bin vaka ve 4 bine yakın ölüm. Vaka sayısı ve ölüm oranı bir rekora işaret ediyor, oysa son iki aydır Hindistan halkları zaten cehennemi yaşıyor. Burada da vakaların sanılanın çok üzerinde olduğunu söylemek zor değil, zira hastaneye gidip test olabilmek, Covid-19’dan ölümün kayıt altına alınması başlı başına bir çaba gerektiriyor. Tahmini sayı söylenenlerin çok çok üzerine işaret ediyor.

Dünya nüfusunun 6’da 1’ine ev sahipliği yapan yönetimi Dünya Sağlık Örgütü, aslında aylardır uyarıyor. Filyasyon, aşı, hastane kapasiteleri ve kalabalık etkinliklerden kaçınılması için defalarca özel notlar yollandı. Ancak buna kulak verilmedi. Dahası da var elbette.

Modi yönetimi uzun süredir milliyetçi bir perspektifle ülkenin siyasi dinamikleriyle oynuyor. Keşmir sorunu akla gelen ilk örnek olmakla beraber, özellikle salgın döneminde bölge yetkililerinin kendi koşullarına göre karar alması yerine Yeni Delhi’nin karar verici olduğu adeta merkezi yönetime geçildi. Valilereyse sadece yetmeyen hastaneler, sağlık personeli, iç göçle mücadele bırakıldı. Yani bir nevi Modi yönetimi, salgını fırsata çevirdi ve 'tüm yetkiler merkeze' dedi.

Salgına karşı ekonomik destek ülkelerin gündemlerinin üst sırasında yer alıyor. Buraya kadar olan kısım Hindistan için de geçerliydi. Buna karşın destek için hazırlanan kurtarma paketi başlı başına bir muammaya dönüştü. Ayrılan paranın ne nerede olduğu ne de hangi oranda kime harcandığı belli. Bilinen, merkezlerde çalışmak zorunda kalan köylü nüfusun ve göçmelerin araç olmadığı için günlerce yürüyerek evlerine dönmeye çalıştıkları.

Salgına karşı 'mahir' olduğunu iddia eden hükümetin bir diğer yanlışının karşılığı sokaklarda protestolara neden oldu: Çiftçi eylemleri. Hükümetin tamamen büyük tarım şirketlerinin yararına olacak şekilde nüfusu 500 milyondan fazla olan çiftçileri açlığa ve mülksüzlüğe sürüklemesi 2020 yazından beri ülkede geniş çaplı protestoların temel nedeni. Yeni Delhi, çiftçilere biber gazı, polis copu ve şiddetle yanıt verdi. Hükümetin böyle bir kriz döneminde “inadım inat” diyerek halkı dinlememesinin bedelini hem çiftçiler hem de yoksul Hindistan halkı bir de virüse yakalanarak ödüyor.

Özetlemek gerekirse, 2020’yi sert önlemlerle bir nebze olsun korunaklı geçiren Hindistan’da Modi hükümetinin hırsı, milliyetçilikle beslenen kibri bugün vakaların yarım milyona yaklaşmasına ve ölümlerin 4 binlerde seyretmesine neden oluyor. Ülkede krematoryumlarda yer kalmadığı için cenazeler parklarda yakılıyor. Hindistan sokaklarında gözyaşı ve öfke var. Hastanelerde yer kalmadığı gibi oksijen tüpü bulmak hastaların üstesinden gelmek zorunda bırakıldığı bir diğer sorun. İktidar bir yandan destek paketinin nereye harcandığını açıklayamazken, aşı diplomasisiyle küresel düzeyde Hindistan’ın prestijini yükseltme derdinde. Ancak dünyanın ilaç ve aşı üretim merkezinde kendi halkına aşı sağlayamadı, sağlamayı umursamadı, zira dışarıdan gelecek dolar Hindistan halkından daha önemliydi. Aç kalmak istemeyen çiftçilerin seslerine kulak verilmedi ve gerilim tırmandırıldı, uzlaşma zayıflık olarak görüldü. Bu açıdan Modi hükümeti “Salgın nasıl yanlış yönetilir?” sorusuna yıllarca örnek verilecek bir fiyaskoya imza attı. Dahası, yeni bir virüs varyantı, 'Hindistan mutasyonu' varyantlar hanesine eklendi. Salgınlar, olağanüstü zamanlarda yönetim pratikleri, devlet ve toplum ilişkileri konusunda bazı gerçekleri açıkça ortaya koyar. Hindistan’da görülense milliyetçi söylemlerin, neoliberal kâr hesaplarının ve kibrin, halkın gözyaşlarına çare olmadığı…

Tüm yazılarını göster