Mimarlar yerel yönetim politikalarını konuştu

Yerel seçimler öncesi Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Dayanışma Derneği yerel yönetim politikalarına dair panel düzenledi. Panelde Ankara'nın son 25 yıl içindeki durumu ve başkanlık sisteminden yerel yönetimlerin nasıl etkileneceği konuşuldu.

Abone ol

ANKARA - Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Dayanışma Derneği'nin ortaklığında dün (24 Aralık) “Seçime Doğru Yerel Yönetim Politikaları Paneli" düzenlendi. Panelde, Ankara’nın son 25 yıl içerisinde geldiği durum, yerel seçim politikaları ve devlet örgütlenmesinin yerel yönetim sürecine yansımaları masaya yatırıldı.

Panele Ziraat Yüksek Mühendisi-Gazeteci Tevfik Kızgınkaya moderatörlük yaparken konuşmacı olarak Prof. Dr. Ruşen Keleş, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve Dr. Öğretim Üyesi Ozan Zengin katıldı.

'25 YIL İÇERİSİNDE KENTLERİMİZ NE HÂLE GELDİ?'

Panelde başta "25 yıl içerisinde kentlerimiz ne hale geldi" sorusunun yanıtını arayacaklarını belirten Tevfik Kızgınkaya açılış konuşmasını şu sözlerle sürdürdü, "Özellikle büyük şehirler ve özellikle bugünkü siyasi iktidarın temsilcilerinin yönettiği kentler ki bunların başında Başkent Ankaramız var ne hale geldiler? Yerel yönetimlerin yasal altyapısı ve işleyişi hakkında değişiklikler yapıldı. Yeni seçilecek olan arkadaşlar yeni oyunun kuralına göre yerel yönetimleri yönetecek. Bütün bu koşullar içinde de nasıl bir yerel yönetim politikası uygulanmalı ki düşündüğümüz çağdaş koşullara ulaşalım. Tüm bu sorulara yanıt arayacağız."

'GÖKÇEK DÖNEMİ ANKARA'DA İNANILMAZ BİR TAHRİBAT YARATTI'

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 23,5 yıllık eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek dönemini konu alan konuşmasında, “Ankara’nın talan edilmesinin süreci benim meslek hayatımın 25 yılını da kapsıyor. Murat Karayalçın’ın son dönemini ve Gökçek’in bütün yıllarına tanıklık ettim. Meslek hayatımda Ankara’da 3 belediye başkanına tanıklık ettim. Murat Karayalçın, Melih Gökçek ve sonra onun yerine gelen Mustafa Tuna. Gökçek dönemi Ankara’da inanılmaz bir tahribat yarattı" dedi.

'KENTİN SİSTEMATİĞİ BOZULDU'

Siyasal İslamcı bakış açısının Melih Gökçek ile birlikte mesajlarını verdiğini belirten Candan, "Neoliberalizmin rant odaklı değişimi karşımıza emsal hormonu ile büyütülmüş yüksek yoğunluklu yapılaşmaları çıkarttı. İncek’te Çayyolu, Çukurambar, Eskişehir yolu aksı ve Çavundur’da gördüğümüz 32 kata çıkan yüksek yoğunluklar planlamanın bütüncüllüğünden vazgeçerek kişiye özel rant sağlayarak kentin sağlıklı gelişimini ve altyapısını derdest eden değişimin örnekleridir. Bu rant odaklı büyüme kent merkezlerine doğru da sızmaya başladı. EGO hangarlarını yıktılar ve yerine 100 katlı yapılar yapılıyor. Danıştay binası yıkıldı onun yerine yapılan binanın yoğunluğu, DSİ’nin yeni yapılan binasına baktığınızda da yüksek yoğunluklu yapılaşma kent merkezine de gelerek aslında kent merkezini kilitleyen bir noktaya doğru gidiyor. Yüksek yoğunluk ile vadiler yapılaşmaya açıldı.Herkese ait olan vadilerin doğallığı satışa çıkartıldı. Kentte boşluk diye bir kavram kalmadı. Korkunç bir dolulukla karşı karşıya kalındı. İnsan öncelikli değil rant öncelikli politika izlendiği için kentin sistematiği bozuldu” dedi.

'YEREL YÖNETİMLER KAYYUMLARLA YEHDİT EDİLİYOR'

Candan, Gökçek döneminde yapılan uygulamaları sıralamasının ardından sözlerini şöyle devam etti:

“Yerel yönetimler İdari olarak kayyumlarla tehdit ediliyor. Mali olarak hazinenin iznine ve Cumhurbaşkanın özel yatırım yapması noktasına kadar aldığı yetkiyle şekilleniyor. Fiziksel ve imar planlaması sürecinde ise artık planlama süreçlerinin belediyeler tarafından yapılamayacağı günler olacak, Rant tek elden koordine edilecek. Saraçoğlu’nun ihalesi bile 100 günlük projeler arasına giriyor. Hatta imar planlarında sanayi alanların belirlenmesi bunların planlara işlenerek yatırımcıya ve belediyelere de devredilmesi Cumhurbaşkanının 100 gün planlamasında ele alınmış durumda. Yerel yöneticinin becerisi ile şekillenecek bir dönem değil emre amade parayı elinde tutanın hizmeti belirleyebileceği iktidarı elinde bulunduranın her şeye müdahale edeceği bir yerel yönetim süreci bekliyor. Burada önemli olan hizmetten çok hizmetin nasıl üretileceğidir. Ekonomik kriz sürecinde, dayanışan kentler planlaması yapmak, kırsalından kentlerine, ulaşılabilir bir kent yaratmaktan ve karşılaşma alanlarını çoğaltarak kenti canlandırmaktan geçiyor.”

'TÜRKİYE'DE MAALESEF MERKEZİYETÇİ VE BAŞKANCI BİR BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR'

Candan'ın ardından konuşan Dr. Öğretim Üyesi Ozan Zengin yerel yönetimlerde önemli değişikliklerin yapıldığını hatırlatarak şunları kaydetti:

“Başkanlık sistemi sert kuvvetler ayrılığıdır. Türkiye’de maalesef merkeziyetçi ve başkancı bir başkanlık sistemi var. Batı dünyasında indeksler noktasında ön planda yer lan ve yüksek puan alan sistem parlamenter sistemdir. Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı sistemi yürütme açısından ABD başkanlık sistemi örnek alınarak yapılan bir sistem. Günümüzdeki Cumhurbaşkanlığı sistemi idari işler başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ofisleri, eski bakanlık siteminde gördüğümüz cumhurbaşkanlığına bağlı kuruluşlar ve sayısı 9 olan politikalar kurullarından oluşan dörtlü bir ayak var. Cumhurbaşkanının bir tür sekretaryası haline gelen 16 bakanlığımız var. Yürütme artık tek başına Cumhurbaşkanı tarafından temsil ediliyor. Bu çok önemli bir değişiklik. Bu yapı ABD Başkanlık sisteminden örnek alınarak oluşturuldu. Ancak siyasal sistem yani anlayış olarak ABD Başkanlık sistemine aykırı pek çok hususla karşı karşıyayız. Bunun monarşiye doğru kayma ihtimalini kaygıyla öngörüyorum. Bunun çözümü federasyona gidelim değil. Bu halkın toplumun tüm kesimlerinin tartışması gereken bir durum. Bence kanaatimce parlamenter sisteme ve üniter yapıya dönüştürülmesidir. Türkiye başkancı yürütmenin egemenliğin asli parçası olduğu bir yapıya dönüştü. Belli ölçülerde otoriter ve totaliter bir durum arz ediyor. Yerel yönetimler bundan doğrudan önemli düzenlenmelerle etkilendi. Yerel seçimler sonrasında yerel yönetimlere ilişkin temel kanunlarda hem de özellikle belediyeler üzerinden tercih edilecek modelde önemli değişikliklere gidileceğini düşünüyorum. Bundan mülki idari sistemimiz de ciddi anlamda etkilenecek."

'BELEDİYE BAŞKANLARI GÖREVDEN ALINIYOR AMA SUSUYOR'

Sistem değişikliğinin yerel yönetimleri etkileyeceğini belirten Prof. Dr. Ruşen Keleş şunları söyledi:

“Bu koşullar altında belediye başkanlığına aday olacaklar ve belediye meclisi üyesi olacaklar için söylüyorum. Eğer kendileri görevden alındıkları zaman, Ankara ve İstanbul gibi büyük bir sessizlik içinde oluyorsa bırakınız yerel demokrasiyi , demokrasinin kendisi orada bitmiştir. Onların genç kuşaklara bundan sonraki seçimlerde aday olmayı düşüneceklere rehber olacak değerlendirmeler yapmaları gerekir demek ki onların demokrasi kültürü siyasi bilinci hiç mesafesindedir. Görevden alınıyor belediye başkanı ama susuyor ama o belediye başkanına imar planında değişiklik yapacaksın diye talimat veriliyor. Bütün olay kimin nerede aday olacağı noktasında dönüyor. Aday olanların seçildikten sonra ne yapacakları konusunda bir açıklama yok. Ana muhalefet partisi de dahil olmak üzere hiçbir partinin adaylarının yerel seçimlerde hangi amaçları gerçekleştireceklerine dair ortaya koydukları genel program plan görmedim. Olması gereken budur. Bu durumda seçim kazanandan halkın ne bekleyeceğini bilmediği koşullar söz konusuydu. Halk ne istediğini bilse seçimde hesap sorar." (DUVAR)