'Misafir Odası' sergisi çevrimiçi ziyarete açıldı: 'Misafir odalarının sınıfsal bir arka planı var'

Aslı Öktener’in fotoğraf sergisi “Misafir Odası” çevrimiçi ziyarete açıldı. Öktener "Bizim kuşakta artık misafir odası kalmadı, öyle bir oda yok. Misafir odalarını bulmak da öyle kolay değil" dedi.

Abone ol

İZMİR - Çizgelikedi Fotoğrafta Kişisel Dil Geliştirme Programı kapsamında Aslı Öktener’in ilk kişisel sergisi olan "Misafir Odası"nın açılışı Çizgelikedi YouTube kanalında gerçekleşti. “Misafir Odası”, bu yıl 15. yaşını kutlayan Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi için de, ilk kez tamamen sanal ortamda gerçekleştirilen bir sergi olma özelliğini taşıyor.

Öktener’in ilk adımlarını yıllar önce atıp 2019’da yeniden odaklandığı bu çalışma, salgınla birlikte evlere kapanılan, ‘misafir’ olmanın tehlikeli olduğu bir zamanda sonuçlandı. Sergiyi fiziksel galeri mekânında açmaya hazırlanırken Covid-19 önlemleri çerçevesinde etkinliklerine ara veren Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi, "Misafir Odası"nı internet ortamına taşıyarak sergi açılışında çevrimiçi yayınlanan canlı bir söyleşiye de yer verdi.

Aslı Öktener

‘BİZİM KUŞAKTA ARTIK MİSAFİR ODASI YOK’

Etkinlikte ilk olarak söz alan Aslı Öktener, fotoğraf çalışmalarında başlangıç olarak kendi otoportrelerini çekmeye başladığını söyledi. Can Dündar’ın misafir odalarıyla ilgili bir yazısını okuduktan sonra projeye karar verdiğini aktaran Öktener, serginin hazırlık sürecini şöyle anlattı:

“Bizim kuşakta artık misafir odası kalmadı. Yani öyle bir oda yok. Misafir odalarını bulmak da öyle kolay değil. Bu yüzden çalışma boyunca İstanbul’da yaşayan bir komşumdan destek aldım. Sonrasında pek çok ilde gezdim. Ev ev dolaşmaya başladım. Sadece insanların evlerini fotoğraflamadım, anılarını da dinledim. Aslında çekimleri yaptıkça ben de geçmişe doğru bir yolculuk yapmış oldum. Benim açımdan da duygusal bir çalışma oldu.”

‘MİSAFİR ODALARININ SINIFSAL BİR ARKA PLANI VAR’

Etkinlikte konuşan Sosyal Psikolog Prof. Dr. Melek Göregenli, “Benim hiçbir zaman böyle bir odam olmadı ama benim büyüdüğüm evde de böyle bir misafir odası vardı” dedi. “Sergideki fotoğraflara bakarken sanıyorum pek çok insan da aynı duyguyu yaşayacaktır, bir anlamda kendi hayatımızın da içinden geçiyor duygusu yaşıyoruz” diyen Göregenli, misafir odalarını, “Mekânlar hayatlarımızın izini bıraktığımız şeyler. Bazen sadece hayatımızın dekoru gibi algılıyoruz ama aslında hayatımızın çok aktif özneleri. Nasıl bir mekânda yaşadığımız, nasıl bir hayat yaşadığımızı da gösteriyor. Yani pasif objeler değiller hiçbir zaman. Aynı zamanda yaşadığımız misafir odaları, tarihin belli bir dönemine işaret ediyor. Bunlar, kentli orta sınıf evlerin misafir odaları, yani sınıfsal bir arka planı var. Evin kamusal alanları, bir anlamda. Bir tür kent meydanı gibi… Nasıl her meydan, bize o kentle ilgili ipuçları verirse, kentte bırakılan izlerin toplamıysa, misafir odaları da evin kamusal alanı gibi. Evin başkalarına göstermek istediğimiz yanı…” sözleriyle yorumladı.

‘EV ASLINDA KADININ MEKANIDIR’

Evin bütün mekânlarına karşıtlıklar, diyalektikler içinde bakmamızın mümkün olduğunu dile getiren Göregenli, “içerisi-dışarısı, mahrem-kamusal, özel-genel, evin içinde yaşayanlar- evin dışından gelenler gibi, bu karşıtlıkların bir arada bulunduğu bir mekânsal örüntüdür ev. Literatürün de söylediği, mekânla ilgili ampirik çalışmaların da gösterdiği gibi, ev aslında kadının mekânıdır, hatta hayat üzerinde en fazla kontrol sağlayabildiği yerdir ev. Onaylanan toplumsal cinsiyet sistemi böyle tarif ediyor kadının konumunu… Ev kadının, kamusal alan da erkeğin gibidir. Bütün eşitsizlikler de buradan doğuyor zaten” diye konuştu.

.

‘KADININ KÜRATÖR GİBİ DÜZENLEDİĞİ BİR MEKÂNDIR’

Kadının eve kapatılmasının onun politik eşitsizliğinin mekânda izlenmesi olduğunu ancak maruz bırakıldığı adaletsizlik sonucunda kendisine başka bir imkan yarattığını dile getiren Göregenli, evin üzerinde mekânsal olarak sağladığı kontrolün, kadının hayat karşısında ayrıntıları fark edebilmesini sağladığını söyledi.

“Ev mekanı üzerinde sağladığı kontrol, kadına ayrı bir dünyayı inşa etme becerisi kazandırmıştır. O nedenle misafir odası evin diğer mekanlarından çok farklıdır, o yüzden girilmez. Kadının adeta bir küratör gibi düzenleyip, o düzeni evde yaşayan diğer insanlara karşı da cengaverce koruduğu bir şeydir, girseniz de oturmaya korkarsınız. Kadının kendi ve aynı zamanda evdeki herkes hakkında, evin dışındaki insanların izlenimlerini biçimlendirmenin aracısı olan bir mekândır misafir odası. Bence ailenin bir müzesi adeta… İşlevsel değil, daha fazla seyirlik gibidir. O fotoğrafların hiçbirisi boşuna değildir. Bütün o örtüler, biblolar, kadının estetik beğenisini, maharetlerini, temizliğini, duygularını yansıtan bir yer. Neyin gösterilebilir, neyin gösterilemez olduğuna dair bir karar verdiği, evin içindekilere değil, eve dışarıdan gelecekler için hazırlanan bir mekândır.”

'GİDEREK, “EVDE MİSAFİRLİK” OLGUSU ORTADAN KALKTI'

Aktarılan eşyalarla birlikte, bir anlamda hayatın da aktarıldığını ifade eden Göregenli son olarak şunları söyledi:

“Aktarımın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Eşya hayatı saklayan bir şeydir. Misafir odası hiç işlevsel değildir, sergi gibidir, bakacaksın ve bir izlenime kapılacaksın. Kadınların kendi hakkında ve aile hakkında ‘biz kimiz?’ sorusuna hazırladığı bir cevap, aileye dair bir kolektif kimlik örüntüsü misafir odası. Misafir odaları artık yok oluyor, çünkü biz kamusal alanlarımızı evlerimizde kurmuyoruz. Giderek, ‘evde misafirlik’ olgusu ortadan kalktı. Orta ve orta üst sınıflar, kendimiz ve ailemizle ilgili ‘biz kimiz?’ sorusuna daha çok dijital mecralarda cevap hazırlıyoruz. Eskisi kadar fotoğraf basmıyoruz. Hayatın yeni örülme biçimi, ev içi mekânlarımızın çehresini de değiştirdi doğal olarak. Kısaca, hayat, mekân aracılığıyla sürdürülen bir süreç, bir vakumda yaşamıyoruz.”

.

'MİSAFİR ODASINA BABAM BİLE GİREMEZDİ'

Belgesel fotoğrafçı Tahir Ün ise misafir odalarının bizim geleneksel kültürümüzle ilgili bir konu olduğundan bahsederek şöyle konuştu:

“Balkanlarda da, Kafkaslarda da var. Çin’in Uygur bölgesinde de konuklar için böyle özel odalar var. Sergi fotoğraflarını izlediğimde ben de annemi anımsadım. Evin en büyük ve en güzel odası misafir odasıydı, kapısı daima kapalı olurdu, hatta zaman zaman da kilitlenirdi. Ben hep girmek isterdim, annem de bana hep terlik fırlatırdı. Gerçekten de odada en güzel eşyalar ve en değerli el işlemesi örtüler, danteller vardı. Girdiğimde de evin diğer bölümlerinden farklı bir kokusu vardı, tertemiz, farklı kokardı. Yurt dışından gelen içkiler, sigaralar varsa, konuklar için sergilenirdi. Çok özel alanlardı, çok temiz tutulurdu, erkekle kadın arasında bir rıza ilişkisi doğururdu, babam bile giremezdi. Bu sergiyi izlediğimde bunu anımsadım. Şimdilerde kalmadı, kaybolmadan kaydetmek ayrıca önem taşıyor.”

Sergi, cizgelikedi.com adresinden ziyaret edilebilir.

.