Tahrir Devrimi’nin beraberinde getirdiği mütevazı kazanımların toplumsal ve siyasi sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan 2013 Mısır darbesinin hemen ardından Abdülfettah es-Sisi, devletin bütün kurumlarıyla yeniden dizayn edilmesine karar verdi. Darbe başarılı olup da ordunun itaatini garanti eden yeni ekip bu konuda oldukça kararlıydı. Kimsenin yeni rejime yüzde 99 oranında bağlı olmasına, ya da “size bağlıyız ama….” denmesine tahammülü yoktu. Darbeciler, acımasız bir yarışa girildiğinin farkındaydı ve muarızı olarak gördüğü Müslüman Kardeşleri tamamen yok etmediği takdirde onların yeniden iktidara gelmesinden ve toparlanma sürecine girmesinden endişe ediyordu.
Sisi yönetimi, bu amaçla başlattığı operasyonla devletin bütün aygıtlarını ele geçirdi, TV kanallarını satın aldı, devletin stratejik kurumlarının başına kendi adamlarını geçirdi. Medyayı da istihbarat aygıtına havale etti. Kafasına göre bir parlamento oluşturdu. Bütün bunlar tamamdı ama sıra Ezher’e ve ülkedeki diğer dini kurumlara geldiğinde durumun kritikliği hemen fark ediliyordu.
Mısır halkı, sadece Müslüman olduktan sonra değil Firavunlar döneminde de dindar bir halk sayılırdı ve nasıl ki Firavun’u Güneş Tanrısı Ra’nın oğlu olarak gören politik sistemin ürettiği dinin büyücüleriyle halkı binlerce yıl yönettiyse, modern dönemde işleyen mekanizma da çok farklı değildi. Bunun farkında olan yöneticiler de kurumsal bir değişim yaşanacaksa her zaman işe, önce dini kurumlarla yani Ezher’le başlardı. Sisi de aynı şeyi yaptı.
Ancak yeni Ezher Şeyhi Ahmet et-Tayyip istediği standartlara sahip biri çıkmadı. Çok ilginç, devlet kurumları içerisinde Sisi’yi anayasal sınırlara çekmeye çalışarak aslında dolaylı olarak onun yasalara uygun davranmadığını söyleme cesaretini gösteriyor ve hâlâ kurumun başında kalabiliyordu.
Şeyh Ahmet et-Tayyip’in temsil ettiği dini liderlikle Cumhurbaşkanlığı'nın temsil ettiği siyasi liderlik arasındaki gerilim artık gizlenemeyecek bir noktaya ulaşmış durumda. Sisi ile Ezher Şeyhi arasındaki anlaşmazlığa kişisel bir anlaşmazlık olarak okumak çok doğru bir yaklaşım olmayabilir. Bu konuda yakın dönemde yaşanan iki olay, aslında meselenin kişisel olmadığına dair işaretler barındırıyor.
Bu anlaşmazlığın ilki Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi'nin “talak”ın (boşanma) sözlü olarak değil devlet kurumlarına başvurularak yapılması noktasında Ezher Şeyhi üzerinde yaptığı baskının ardından patlak verdi. Sisi'nin boşanmanın devlet tarafından resmi olarak tanınması için belgelenmesi gerektiği yönünde Ezher’e ve diğer dini kurumlara yaptığı çağrıyı Yüksek Ulema Konseyi’nin reddetmesi, krizi iyice alevlendirdi. Diğer bir anlaşmazlık ise Sisi yönetiminin dinde yenilenme baskısı karşısında Ezher’in direnmesi konusunda yaşandı.
Mısır’daki mevcut yönetimin dinle ve dini kurumlarla olan ilişkisini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. 1990'larda silahlı İslami gruplarla rejim arasındaki çatışmalar, devletin dini kurumlara (El-Ezher ve Vakıflar) karşı tutumuna ilişkin önemli bir değişikliğe işaret etmekteydi. Rejimin şiddet yanlısı İslami gruplarla mücadele, kendisine ideolojik kaynak sağlayacak dini kurumların desteği olmadan düşünülemezdi. Öte yandan serbest piyasa politikalarına geçiş çağında siyasi meşruiyeti sağlama arayışı, Modern Mısır tarihinin en önemli meşruiyet kaynaklarından biri olan dini alanı kontrol etme ihtiyacını zorlamaktaydı.
Darbe sürecine gelindiğinde ise bu kez seçim yoluyla işbaşına gelmiş bir harekete karşı mücadele etme zorunluluğu, işin aslında 90’lı yıllardan daha zorlu bir aşamaya geçtiğini gösteriyordu. Bu durum, yeni rejim nezdinde dini kurumların önemini daha da artırıyordu. Nitekim Ezher, 2012 Anayasası'nın 4. Maddesi, ardından 2013 Anayasası'nın 7. Maddesi'yle devletin diğer kurumlarından bağımsızlığını elde etti. Mevcut rolünü kurumsal kazanımlara tahvil edebilen Ezher, dini yorumlamaya yetkili tek organ oldu. Bu anayasal avantajlar, devlet kurumlarının kendi içinde bir bölünmeye tanık olduğu bir siyasi ortamda, geleneksel güçlerin temsilcisi konumundaki Ezher'in siyasi iktidara karşı direnişinde elini güçlendirdi.
Muhafazakar ve geleneksel düşünceyi temsil eden geleneksel güçler, Mısır'daki iktidarın sosyal temelinin önemli bir bileşeni konumunda. Mısır'ın çeşitli yerlerindeki binlerce enstitü ve üniversite şubesi aracılığıyla yerel topluluklara derinlemesine nüfuz eden el-Ezher, ayrıca kendisine yapılan bağışlar sayesinde de büyük bir sosyal rol oynamakta.
Sisi'nin geleneksel sosyal güçlerle ilişkisi sürekli bir karşılıklı rekabet ve çekişmeye dayanıyor. Bu düşmanlığın bir sonucu olarak, son 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde geleneksel toplumun parçası olan seçmenin ilan edilmemiş kapsamlı bir boykotu üzerinden Sisi'yi cezalandırılmasına tanık olundu. Hatta rivayet o dur ki Ezher Şeyhinin ailesi bile Sisi’ye oy verme konusunda gönüllü değildi.
Özetle, el-Ezher ile mevcut rejim arasındaki anlaşmazlık, gazete sayfalarını işgal eden günübirlik sorunların ötesine geçiyor. Zira tüm bu tartışmalı konular yalnızca daha derin bir anlaşmazlığın görünümleri olmanın ötesinde, ileride nereye varacağı belli olmayan bir çekişme ve rekabetin derinleşmesiyle sonuçlanacak bir sürecin başlangıcına işaret ediyor olabilir.