Mısır'ın gerçek hakimi kimdi?

Osmanlı İmparatorluğu'nun en uzun yüzyılında Mısır'ın tarihi, sürdürülebilir olmayan ekonomi hamleleri ve sanayi girişimlerinin, daha doğrusu kötü yönetimin, bir ülkenin bağımsızlığını savaşmadan kaybedebileceğinin kanıtıdır.

Abone ol

DUVAR - Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Fransızları Mısır'dan çıkarmak üzere Osmanlı-İngiliz ittifakı kapsamında İngiliz donanmasıyla Mart 1801’de Ebukir Körfezi’ne ayak basan iki yüz kadar Arnavut askerinden biriydi. Fransızlar ve İngilizler gittiğinde Kahire uleması ve eşrafı Osmanlı'nın gönderdiği valiye suikast düzenleyip 1805'te Kavalalı Mehmet Ali’yi vali ilan ettiklerinde ise sadece 35 yaşındaydı. Napoléon'un yaptıklarına hayran olan paşa, makamını sağlamlaştırmak için önce orduyu modernleştirdi. Mart 1811’de Osmanlı’nın yüzyıllardır yapamadığını başarıp Mısır’ı Memlûklerden temizlediğinde ordunun hantal ve inatçı kanadından kurtulmuştu. Sultan II. Mahmut ise modernleşmeye direnen Yeniçerilerden ancak 1826’da kurtulabilecekti.

Paşa, 1807’de İngilizleri İskenderiye’den çıkardıktan sonra ticarete el koydu. Napoléon’un savaşları yüzünden, Malta ve İspanya’da bulunan İngilizlerin tahıla ihtiyacı vardı. Paşa, delta civarında üretilenlere el koyup hem iç hem de dış ticarette tekel uyguladı. Bu süre zarfında kazancını dikkatlice ve yavaşça artırdı. Topraktan elde ettiği gelirleri artırmak için, ülkedeki sulama sistemini geliştirip özellikle pamuk ekimine özen gösterdi. İltizam sistemini iptal ve 'bütün Mısır toprağının devlete ait olduğunu' ilan etti. Devlet adına bütün toprakları aldıktan ve eski sahiplerini (çoğunlukla Memlûk Beyleri) uzaklaştırdıktan sonra, araziyi ailesi ve arkadaş çevresi arasında bölüştürdü, toprağı eski kiracılarının işlemesine izin vererek devlet mülkiyeti haline getirdi. Zamanla bu kiracılar, vergilerini ödedikleri takdirde işledikleri arazilerin sahibi oldular. Tarım alanındaki atılımlar, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu devletin güçlenmesinin başlıca sebebi oldu. 1805-1812 arasında yıllık gelirleri yaklaşık üç kat arttı; 1806-1811 arasındaki dönem ise ticaret açısından kârlı geçti. 1813 ve 1814’te kadastro sayesinde toprakların düzenli kaydına kavuştu ve mültezimlere ait toprakları da miri (mülkiyeti devlete ait olan topraklar) ilan edip vergiye tabi tuttu. 1820’de tüm yiyecek maddelerinde tekel uygulamaya başladı. Böylece fellahlar, ürettikleri her şeyi hükümete satıp Paşa’nın belirlediği daha üst bir fiyattan geri almak zorunda kaldılar. Köylüleri angarya işlerde çalışmaya zorlayarak yüklerini daha da artırdı. Nisan 1817’de İskenderiye ile Nil arasındaki antik kanalı yeniden kazdırıp Sultan II. Mahmut’un onuruna yaptırdığı kanala 'Mahmudiye' adını verdi. Üç yıl süren inşaatla bitirilen 72 kilometrelik kanal, 3 milyon franga mâl oldu. İskenderiye’nin su ihtiyacını karşılayan kanalın yapımında Aşağı Mısır’ın çeşitli bölgelerinden 300 bin kişi angarya olarak çalıştı. Kazının ilkel tekniklerle yapılması sebebiyle ve sıcak hava yüzünden 100 bin kişinin bu süreçte öldüğü belirtilir.

1820’li yılların ortasında 130 bin askeri bulunan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu askerleri Napoléon’un ordusunda yüzbaşı olan ve İslam’ı kabul ederek 'Süleyman Ağa' adını alan Seves aracılığıyla Fransız modeline göre, III. Selim’in Nizam-ı Cedid ordusuna benzer biçimde eğitti. Yunan ayaklanması gibi olaylarda Osmanlı ordusuna destek oldu. Navarin’de donanmasını kaybettiğinde Avrupa'dan gemi satın almak yerine kendi tersanesini kurmak istedi. 1829’da İskenderiye’de inşa edilen silah deposu ve liman için suçlular işçi olarak kullanıldı. Yapımında yaklaşık altı bin mahkûm çalıştığından, Mısır Arapçasında 'liman' sözcüğü 'hapishane' anlamını kazandı.

Kavalalı döneminde Mısır’ın endüstriyel anlamdaki en önemli başarısı, 1821’de piyasaya sürülen ve uzun lifleri sayesinde daha kolay işlendiği için dünya çapında ‘Mısır pamuğu’ olarak ün kazanan yeni bir pamuk ipliğiydi. Paşa’nın endüstrileşme konusundaki atılımları, genel anlamda tarımdaki başarısının aksine sonuçsuz kaldı. Ülkenin büyük bölümü, yanlış planlanmış endüstri girişimlerinin göstergesi olarak paslanmış makineleriyle atıl durumda kalmış iplik ve kumaş fabrikaları ya da terk edilmiş boya imalathaneleriyle doldu. Bu başarısızlığın sebebi, Mısır’ın yeterince metale ya da yakıta sahip olmamasından kaynaklandığı gibi, eğitimli mühendislerin tarım ya da eğitime katkıda bulunmak yerine, fabrikalarda istihdam edilmiş olmalarına temelleniyordu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, endüstriyel anlamda Mısır’ın işlenmiş ürün satmasını sağlayamamış olsa da ardıllarına bıraktığı ülkenin tek kuruş borcu olmadığı bir gerçekti.

John Marlowe, Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu yönetimi bir tür 'devlet kapitalizmi' olarak tanımlar. Mehmet Ali Paşa’nın sağladığı para sayesinde yapılması gereken işler, köleler, Mısırlılar ve yabancılar tarafından yerine getirildi. Hiçbir yabancıya imtiyaz yoktu, hiçbir yabancı başkent sömürülmemekteydi. Başarının meyveleri devlete aitti, hatalar ve zararlar da yine devletin yükümlülüğündeydi. Mehmet Ali Paşa döneminde yabancılar, parayla çalıştırılan hizmetlilerdi ve Mısır devleti üzerinde hiçbir söz hakları yoktu. Politik anlamda gücünün sarsıldığı dönemler olduysa da Mehmet Ali Paşa, ekonomik anlamda sadece kendi kendinin efendisiydi.

BİR SALTANAT DOĞUYOR

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1841’de valilik makamının kendi soyundan gelenlere ait olması imtiyazını sunan fermanı almasını sağlayan olay, oğlu İbrahim Paşa komutasındaki ordusunun Anadolu’nun içlerine kadar ilerleyip Osmanlı hanedanının varlığını tehlike altında bırakmasıydı. Bu süreç, Kavalalı'nın ordusunun 1831’de Suriye'yi istila etmesiyle başladı. Şinasi Altundağ’a göre Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’yi istemesinin sebebi, muhtemelen endüstri atılımları için gereken, kereste, maden kömürü ve bakır gibi doğal kaynaklar açısından zengin olması yüzündendi.

İbrahim Paşa, 30 bin kişilik ordusuyla Konya’ya kadar ilerlediğinde, Anadolu halkı onu bir 'isyankâr' olarak değil, 'kurtarıcı' olarak algıladı çünkü halk II. Mahmut’un ıslahatlarını hoş karşılamıyordu. Tarihe “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı” olarak geçen bu olayın sonunda Sultan, Mayıs 1833'te yapılan Kütahya Anlaşması ile Kavalalı’ya Mısır’ın yanı sıra Girit ve Hicaz valiliklerini verdi, oğlu İbrahim Paşa’yı ise Akka, Şam, Trablus ve Halep valisi ve Adana muhassılı (vergi toplayıcısı) olarak atadı. Ama bu unvanların, her yıl Sultan tarafından yenilenmesi ve unvanını korumak için sultana vergi ödenmesi gerekiyordu.

Kütahya Antlaşması’ndan sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa, ordunun ihtiyaçlarına göre bir yandan yeni okullar ve fabrikalar açmaya, bir yandan da Avrupa’ya öğrenci göndermeye devam etti. Aşağı Mısır’da pamuk üretimini başlatabilmek için Nil üzerine bir baraj yapmaya karar verdi. Fransız başmühendisi Linant denetiminde başlayan çalışmalar için Piramitlerdeki taşlar kullanıldı. 1834’te başlanan baraj inşaatı, kesintili olarak devam ederek 1861’de tamamlanabildi.

Kaynak: S. Rappoport, History Of Egypt From 330 B.C. To The Present Time

1830’ların ortasına gelindiğinde Mısır ordusu 60 bin kişiye ulaşmıştı. II. Mahmut, Kavalalı'ya karşı Avrupa'dan destek bulamayınca Bab-ı Ali, Suriye halkını İbrahim Paşa’ya karşı ayaklandırma politikası uyguladı. 1839’un haziran ayında Halep’in kuzeyindeki Nizip’te Osmanlı ordusu yenildi. Yenilginin haberi İstanbul’a henüz ulaşmamışken II. Mahmut öldü ve tüm Osmanlı donanması İskenderiye’ye gidip Kavalalı’ya teslim oldu. Sadece bir ay içinde, Osmanlı İmparatorluğu ordusunu, donanmasını ve sultanını kaybetmiş; Kavalalı Mehmet Ali Paşa ise imparatorluğun en güçlü adamı haline gelmişti.

TANZİMAT FERMANI'NIN MISIR'A ETKİSİ

16 yaşında sultan olan Abdülmecid, Avrupa devletleri tarafından desteklendi. Avrupa devletleri, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya baskı yapıp Osmanlı donanmasını geri vermesini ve istila ettiği yerleri boşaltmasını istediler. Mehmet Ali Paşa ile Sultan arasındaki krizin en sıcak anında, İstanbul’da Gülhane Hatt-ı Hümayun’u okundu. Sultan Abdülmecid, kanun karşısında eşitlik, dini pratikleri özgürce uygulama haklarını içeren liberal prensipleri kabul ettiğini ve bunları uygulamak için reformlara başlayacağını Avrupa’ya bu fermanla duyurdu.

Kızıldeniz çevresinin sadece Kavalalı Mehmet Ali Paşa hakimiyetinde olmasını istemeyen İngiliz Başbakanı Palmerston’un 1839–1841 arasında yaptığı baskıyla Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Sultan Abdülmecid'in taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. 1 Haziran 1841’de Sultan Abdülmecid'in onayladığı fermanla Kavalalı Mehmet Ali Paşa, ömür boyu vali ilan edildi ve onun soyundan gelenler de bu makamı sürdürme hakkını kazandı. Fermana göre Mısır ordusu 18 bin kişiye indirilecekti ve Mısır, Bâb-ı Âli ile Avrupa devletleri arasında yapılacak tüm anlaşmalara müdahil olacaktı. Bu fermanla Mısır’ın Tanzimat Fermanı'nda yazılanlara boyun eğmesi söz konusuydu ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ticarette uyguladığı tekel böylece son buldu. 1841-1848 arasında Kavalalı’nın ülke genelindeki kontrolü zayıfladı. Bayındırlık faaliyetleri azalınca halkın angarya yükü de hafifledi.

Mehmet Ali Paşa 1849’da öldüğünde, ailesine neredeyse dört katı zenginleşmiş bir ülke bırakmıştı. El-Ezher Uleması tarafından ‘paşa’ ilan edildiği 1805’te, Mısır’ın nüfusu yaklaşık iki buçuk milyon kişiydi. Mehmed Ali Paşa'nın ölümünden iki yıl önce, 1847’de nüfus, dört buçuk milyona ulaşmıştı. Aynı dönemde İskenderiye’nin nüfusu da 15 binden 150 bine çıkmıştı. 1800 yılında ekili arazi 3 milyon 200 bin feddan’dı (1 feddan=4.39 dönüm). 1852 yılında ekili arazi büyüklüğü 4 milyon 150 bin feddan’a ulaşmıştı. 1789’da hükumet gelirleri yaklaşık 1 milyon 203 bin 500 sterlindi, bunun 1 milyon 052 bin 450’si araziden elde edilen gelir vergisiydi. 1846’da gelirler 4 milyon 200 bine çıkmıştı ve bunun yarısı arazi vergisinden gelen meblağ idi. 1800-1840 arasında ihracat, yılda 200 bin sterlin arttı ve toplamda 2 milyon sterlin çoğaldı. Aynı dönemin ithalatı da aynı oranda arttı. Mehmet Ali Paşa’nın saltanatının son döneminde, Büyük Britanya Mısır’ın toplam ihracatının yarısını satın almakta ve toplam ithalatının da üçte birini karşılamaktaydı. Bu gelişme, Mehmet Ali Paşa’nın katıldığı savaşlara rağmen, ülkedeki sulama sistemini geliştirmesi ve özellikle pamuk ekimine özen göstermesiyle sağlanmıştı.

SONUN BAŞLANGICI: SÜVEYŞ KANALI

Mehmet Ali Paşa’nın Çerkes kölelerinden birinden doğan, dördüncü oğlu Said Paşa, 1854’te vali olduğunda, babası tarafından yapımına başlanan Nil üzerindeki barajları tamamlattı. Kahire-İskenderiye arasındaki demiryolu da onun döneminde tamamlandı. Bu demiryolu 1856’da açıldığında, İsviçre-Danimarka arasındaki demiryolunun yapımına daha 12 yıl vardı. Mısır, ilk kez Said Paşa’nın zamanında Avrupa’dan borç almaya başladı. 1862’de Bab-ı Ali’nin onayıyla Saxe-Meiningen Bankası’ndan, otuz yılda geri ödenmek üzere ve yüzde 7 faizle 1 milyon 200 bin sterlin kredi alındı.

Abdul Hadi El-Gazza, "Süveyş Kanalı'nın İnşası", 1965, özel koleksiyon.

Said Paşa’nın dönemindeki en önemli olay, Süveyş Kanalı’nın yapımına başlanmasıydı. Akdeniz ile Kızıldeniz’in sularını birleştirmeyi hedefleyen bu kanalın başlangıcı bu yüzden, yapımını başlatan valinin ismiyle Port Said olarak anılır. Said Paşa, Fransız Elçisi Ferdinand de Lesseps’e kanalın yapımıyla ilgilenecek bir şirket kurma iznini verdiğinde, kanalın yapımında çalışacak iş gücünü sağlamayı kabul etmişti. Süveyş Kanalı Şirketi’nin 4 milyon sterlinlik hissesi, devlete aitti ama bu hisse şirketin sadece dörtte birini oluşturmaktaydı. 1855-1865 arasında İngiliz Başbakanı olan Vikont Palmerston’un diplomatik çabaları, kanalın yapımını on yıldan fazla bir süre geciktirdi. Palmerston, İngiliz yatırımcılara Kahire’den İskenderiye’ye, oradan da Süveyş’e giden demiryolu hisselerini almalarını önermekteydi. Kanal, Kasım 1869’da Palmerston’un ölümünden dört yıl, Said Paşa’nın ölümünden ise altı yıl sonra açılabildi. Hıdivliğe ait dörtte birlik hisse, İsmail Paşa iflasını açıklayıp İngiltere, Mısır maliyesini denetlemeye başladığında, doğrudan İngilizlere ait oldu.

Mahmoud Saiid, "Süveyş Kanalı Açılış Seremonisi", 1946-1947, 223 x 400 cm.

KONSTANTİNOPOLİTAN YAŞAM TARZI

Said Paşa, babası Mehmet Ali Paşa’nın özel mülkiyete imkân tanımayan toprak sistemini değiştirdi ve miras hukuku konusunda ilk adımı attı. Onun döneminde kadastro uygulaması da yapılmaya çalışıldı. Mehmet Ali Paşa, yönetim departmanlarında görevlendirdiği memurlara arazi hediye etme yolunu tercih etmişti. 1850’lerde Mısır’ın yönetici eliti, toprak satın alabilme ayrıcalığını edindiğinden, giderek daha Batılı bir yaşam tarzını benimsedi. En önemli yenilik, Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden sonra ‘Konstantinopolitan’ olarak adlandırılan ev tipinin ortaya çıkmasıydı. İstanbul'un sivil mimarisinden esinlenen evler, başkentteki gibi eğimli değil, düz çatılarla örtülüyordu. Bu evlerin çok sayıda geniş ve yüksek pencereleri vardı; pencerelerin önü demir ızgaralar ya da vitrayla örtülüydü. Mimarideki bu değişim, geleneksel Arap ve Memlûk kültürünün reddi anlamına geliyordu. Geleneksel kemerli pencerelerin yerini dikdörtgen pencereler almış, yeni binalarda ahşap kafeslerin (meşrebiye) kullanımı yasaklanmıştı. Bu yeni konaklar, yüksek duvarlarla çevrilmiş ana giriş kapılarından içerinin görüneceği biçimde tasarlanmıştı. Said Paşa’nın vali olduğu 1856 civarında, ‘Konstantinopolitan’ en popüler tarzdı. Evlerin içi, tıpkı vali soyundan gelenlerin evleri gibi en modern mobilyalarla döşeniyordu. Böylesi bir ev inşa etmek ve onu döşemek, sıradan bir memurun gelirini çok aştığından, valiler sık sık memurlarına bu şekilde yaşayabilmeleri için yüklü meblağlarda nakit yardımında bulunuyordu. İsmail Paşa dönemine gelindiğinde yönetici elitin yaşam tarzı daha da lüks hale gelmişti.

S. Rappoport, History Of Egypt From 330 B.C. To The Present Time, Volume 12 (of 12),The Grolier Society Publishers, London

AMERİKAN İÇ SAVAŞI'NIN MISIR'A ETKİSİ

İsmail Paşa, hem Sultan Abdülaziz'i Mısır ziyareti esnasında uygun biçimde karşılaması hem de Bab-ı Ali ile kurduğu iyi ilişkiler sayesinde, Nisan 1865’te Süveyş Kanalı’nın yapımını onaylayan fermanı aldı. Valiliğin (hıdivliğin) babadan oğla geçmesi hakkını ise 1866’da Mısır’ın Osmanlı’ya ödediği verginin 400 bin sterlinden 600 bin sterline çıkması karşılığında elde etti. 1863-1865 arasında Amerikan İç Savaşı sebebiyle yaşanan pamuk krizi, Mısır’ın kısa bir süreliğine gelirlerinin artmasını sağladı. Londra Antlaşması ve Mısır’ın serbest ticarete açılmasıyla pamuk temel ürün haline geldi. Fransa Seferi sırasında 8 bin olan İskenderiye’nin nüfusu, Mahmudiye Kanalı’nın açılması ve ilk tersanenin kurulmasıyla 50-60 bine vardı. Pamuk krizi esnasında ise tüccarlar ve vasıflı vasıfsız işçilerle şehrin nüfusu, birkaç ayda 100 binden 160 bine ulaştı; ticaret hacmi de iki katı arttı. Amerika’da pamuk üretimi yeniden başladığında ise Mısır’da kısa süreli bir durgunluk yaşandı. Edward Dicey’e göre, İsmail Paşa’nın Süveyş Kanalı’nın mutlaka açılması gerektiği ve yapmak istedikleri için daima borç bulabileceği yanılgısına kapılmasının başlıca sebebi, Amerikan İç Savaşı sırasında pamuk üretiminden elde ettiği gelirlerdi.

BORÇLANARAK MODERNLEŞMEK

Hıdiv İsmail Paşa, Abdülaziz’in maiyetiyle 1867’de Fransa’ya vardığında Fransız İmparatoriçesi Eugénie’yi Mısır’a davet etti. İmparatoriçe’nin daveti kabul etmesi üzerine Hıdiv, Piramitlere ulaştıran Gize yolunun yapımının hızlandırılması için emir verdi. Yolun yapımında 10 bin fellah görevlendirildi ve fellahların çoğu aşırı sıcakta çalışmaktan öldü. Bu arada yine fellahlardan oluşan ve turistleri develer üstünde piramitlere götürerek para kazananlar, çeteler halinde işçilere saldırarak yolun yapımına engel olmaya çalıştılar. Buna rağmen, yolun yapımı tamamlandı. Edward Dicey, bu hikayenin "İsmail Paşa’nın Mısır’ı nasıl despotça yönettiğinin bir örneği" olduğunu söyler. Timsah Gölü’ne bakan İsmailiye Sarayı ve Kahire Opera Evi de İmparatoriçesi Eugénie’nin ziyareti için bu dönemde tamamlandı.

İsmail Paşa, Mısır’ın modernleşmesi anlamında yaptığı atılımları bulduğu borçlarla gerçekleştirdi. 1869 yılının kasım ayında gerçekleşecek olan Süveyş Kanalı’nın açılışı için davetler aylar öncesinden yapıldı. Mayıs ayında Avrupa seyahatine çıkan İsmail Paşa, Floransa, Viyana, Berlin, Paris ve Londra’ya giderek kanalın açılacağını Avrupa’ya duyurdu. Bilim, sanat, edebiyat, basın, ticaret, ulaşım, mühendislik ve ekonomi alanından dünyanın önde gelen uzmanları Mısır’a davet edildi. Davet edilenler, iki ay boyunca devam eden kutlamalara katıldılar ve ulaşımdan konaklamaya kadar davetlilerin bütün masrafları karşılandı. Süveyş Kanalı Şirketi adına yapılan davetlerin masrafı, sonradan Mısır’ın ödeyeceği borçlara eklendi. Süveyş’e davetli isimler arasında, kraliyet soyundan gelenlerin yanı sıra arkeolog Karl Richard Lepsius ve Marcellin Berthelot, yazar Émile Zola ve Théophile Gautier ile Henrik Ibsen gibi isimler de vardı. Süveyş’in açılışında sahnelenmek üzere Giuseppe Verdi’ye antik Mısır’ı anlatan Aida operası sipariş edilmişti, ancak Verdi zamanında operayı bitiremediğinden açılışta bunun yerine onun bir başka eseri olan Rigoletto sahnelendi.

SAVAŞTAN KAÇANLAR İÇİN GÜVENLİ SIĞINAK

Avrupa soylularının Mısır ve İstanbul’a gelip gittiği esnada, tüm Mısır’ın yabancı nüfusu arttı. Courrier de Marseille’de yer alan bir sayım sonucuna göre, 1868’de Mısır’ın nüfusu, Kıptiler hariç 4 milyon 911 bin 619 kişiydi. Avrupalı ve Suriyelilerin sayısı 250 binken Mısır’da sadece 50 bin Türk yaşamaktaydı. 200 bin nüfuslu İskenderiye’de 25 bin Yunan, 18 bin İtalyan, 16 bin Fransız ve 13 bin İngiliz vatandaşı vardı. Aynı dönemde Kahire’nin nüfusu ise 400 bine ulaşmıştı. 1850’lerden başlayarak özellikle İskenderiye’de Yahudi ve Ortodoks Hıristiyan nüfus giderek arttı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, ticaretin gelişmesi için Rumları Mısır’a çekebilmek amacıyla onlara toprak bağışlayıp vergi muafiyeti sunmuştu. Kırım ve Balkan savaşları esnasında da İskenderiye, pek çok kişi için sığınılacak bir kent oldu. Şam’da ayaktakımının şehrin Yahudilerine saldırdığı dönemde, İskenderiye’de sükûnet hâkimdi.

AMA YOL YAPTI

Said Paşa ve İsmail Paşa’nın, Mısır’a davet ettikleri uzmanlar sayesinde başardıkları azımsanacak gibi değildir. 1863-1879 arasında yaklaşık bin mil tren yolu, 8 bin mil kanal yapıldı ve 5 bin mil elektrikli telgraf hattı çekildi. Pamuktan elde edilen gelir sayesinde, şeker üretimine başlandı ve şeker işleme tesisleri kuruldu; İskenderiye’ye yeni bir liman açıldı ve okul sayısı 4 bin 500'e yükseldi. İsmail Paşa, büyük hedeflerini gerçekleştirebilmek için bilinçsiz bir borçlanma ile modernleşme girişimlerini finanse etti. Said Paşa’dan devraldığı 3 milyon Cüneyh’lik borç (4 milyon sterlin), 1879 yılında valiliği oğluna devrettiği zaman 90 milyon Cüneyh’e çıkmıştı. İsmail Paşa’nın iç ve dış toplam borcu ise 400 milyon sterline ulaşmıştı ve borcun büyük bölümü İngilizlereydi. 1875’te İngilizler, Süveyş Kanalı hisselerinin yüzde 44’ünü satın alıp en büyük hissedar oldular. Ancak bu bile, İsmail Paşa’nın borçlarını ödemesine yetmedi. İsmail Paşa, 1876’da İngiliz ve Fransızlardan oluşan bir komisyonun Mısır maliyesini denetlemesini istedi. İki yıl sonra, yeni bir kabine oluşturup maliye bakanlığına bir İngiliz'i, bayındırlık bakanlığına ise bir Fransız'ı atadı. Haziran 1879’da bu kabineyi feshetmek istediği zaman, İngilizler Bab-ı Ali’ye baskı yapıp onun görevden alınmasını sağladılar ve yerine oğlu Tevfik Paşa’yı geçirdiler.

Roubaix (France), Archives nationales du monde du travail, fonds Fives-Lille, 1994 001 303

Tevfik Paşa ve ondan sonra hıdiv olan oğlu II. Abbas Hilmi Paşa, Osmanlı'ya bağlıymış gibi görünen ama ekonomisini yabancıların yönettiği bir ülkenin 'göstermelik' Müslüman yöneticileri oldular. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Batılılaşma prensiplerine uygun şekilde modernleştirdiği Mısır, Tanzimat Fermanı ile beraber ticarette tekeli kaybetmesi ve doğru biçimde endüstrileşme gerçekleştirilemediği için I. Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı'dan koparılarak İngiliz himayesindeki bir krallığa dönüştü. Hıdiv II. Abbas Hilmi Paşa'nın yerine 1914'te amcası Hüseyin Kamil, sultan olarak atandı. Kısacası, Mısır'ın cumhuriyet olmayı başardığı 1953'e kadar ülkenin asıl yöneticisi İngilizlerdi, yani alacaklılarıydı. Bu yüzden bugünkü tarih kitapları, Mısır'ın 1882-1952 arasındaki dönemini “İngiliz himayesi” (British protectorate) olarak anlatır.

Kartpostal.Ralph Bodenstein, "Sugar and Iron: Khedive Ismail's sugar factories in Egypt and the role of French engineering companies (1867-1875)", ABE Journal [En ligne], 5 2014, mis en ligne le 01 décembre 2014, consulté le 30 mai 2018.
Kaynaklar:

John Marlowe, A History of Modern Egypt and Anglo-Egyptian Relations 1800-1853, Praeger, 1954, New York.

Emine Foat Tugay, Three Centuries Family Chronicles of Turkey and Egypt, Oxford University Press, 1963, Büyük Britanya.

Trevor Mostyn, Egypt’s Belle Epoque Cairo 1869-1952, Quartet Books, 1989, Londra

Edward Dicey, The Story of the Khedivate, Rivingstons, 1902, Londra.

Gabriel Baer, A History of Landownership in Modern Egypt 1800-1950, Oxford University Press, 1962, Büyük Britanya.

F. Robert Hunter, Egypt Under the Khedives 1805-1879 From Household Government to Modern Bureaucracy, University of Pittsburgh Press, 1984, ABD.

Robert Ilbert, “İskenderiye Kozmopolit Bir Kent miydi?”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Baskı, 1999, İstanbul.

Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, Türk Tarih Kurumu, 1988, Ankara.

Süleyman Kızıltoprak, “Mısır’ın İngiltere tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi”, yayınlanmamış doktora tezi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Siyasi Tarih ve Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, 2001, İstanbul.

Encyclopedia of the Modern Middle East.

The Cambridge History of Egypt, Modern Egypt from 1517 to the end of the 20th Century.

Levant Herald Daily Bulletin 1867-1869.