Geçtiğimiz hafta küresel siyaset açısından hareketli günler yaşandı. ABD, NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yaparken, Rusya lideri Vladimir Putin, tarihsel ortaklarından Hindistan lideri Narendra Modi ile bir araya geldi. Modi’nin Ukrayna Savaşı başladığından bu yana Rusya’ya ilk ziyareti olması nedeniyle görüşme yakından takip edildi. Yeni Delhi ile Moskova arasındaki ilişkiler, Ukrayna Savaşı başladığından bu yana ABD ve Batı bloku tarafından markaja alındı, zira Rusya’yı izole ederek geri adım attırmaya dönük stratejide Hindistan’ın tarafını seçmesi önemli görülüyor. Moskova ile Yeni Delhi arasında neredeyse 80 yıla yayılan işbirliği/dostluk Rusya açısından da kritik önemde bu hafta Modi’nin ziyareti kapsamında Rusya-Hindistan ilişkilerine mercek tutacağız.
HİNDİSTAN BİR TARAF SEÇECEK Mİ?
Ukrayna Savaşı başladığında Batı blokundan gelen Rusya’yı izole etme stratejisi, Moskova’yla yakın bağları olan bazı ülkelerin taraf seçmeye zorlanmasına neden oldu. OPEC+’a Rusya’yı gruptan uzaklaştırması için yapılan baskı işlevsiz kalırken, ABD’nin müttefikleri üzerindeki etki gücü sorgulanmaya başlandı. Rusya’nın yumuşak karnı olarak görülen enerji gelirleri Batı stratejisinde “Rusya buradan ekonomik gelir elde edemezse, savaş için kaynak ayıramaz” öncülüyle Ural petrolüne fiyat sınırı getiren bir ambargoya kadar uzandı.
Rusya’nın gelirini petrol üstünden baltalama stratejisi, Türkiye, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin Rusya’dan petrol alımını arttırmasıyla en azından kısa vadede istenen etkiyi yaratmadı. Nihayetinde Rusya'nın bütçe verileri, enerji gelirlerinde bir azalmaya işaret etse de bu sanılanın aksine büyük bir yıkıma neden olmak şöyle dursun, iyimser senaryoların da önünü açtı.
Öte yandan Ukrayna Savaşı başladığında, Hindistan’ın Rusya ile yakın bağları biliniyor olmakla beraber, taraf seçmesi için adeta göz hapsine alındı. Buna karşın Yeni Delhi, BM oylamalarında çekimser oy kullanmayı tercih etti. Görünür olan Hindistan’ın nötr bir politika izlediği yönünde. Ancak Hindistan-Rusya ilişkilerinin tarihsel dinamikleri dikkate alındığında bunun incelikli bir Rusya yanlılığı da taşıdığı söylenmeli. Peki Hindistan neden Rusya’ya karşı sesini yükselten ülkeler içinde yer almıyor. Hindistan’ın en büyük sorunu Çin iken ve ABD Çin’e dönük bir örtük savaş yürütürken neden ABD yanlısı bir zemine kaymıyor?
TARİHSEL BAĞLARIN BAKİYESİ: RUSYA MI ABD Mİ?
Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazanmasıyla beraber, aynı dönemde kurulan Pakistan ile Keşmir sorunu etrafından dört kez doğrudan savaştı. Bu savaşlar iki ülke arasındaki sorunu çözmek bir yana ilişkileri ve aradaki düşmanlığı içinden daha çıkılmaz hale getirirken iki kutuplu yapı, iki süper gücün de tercihlerine yön verdi. SSCB, Hindistan’ın yanında konuşlanırken ABD, bazen doğrudan bazen örtük olarak Pakistan’ı destekledi. Nihayetinde dönemin SSCB lideri Kruşçev’in Hindistan’a açıktan desteğini ilan etmesiyle iki ülke arasındaki bağlar güçlendi. Hindistan’ın Bağlantısızlar Hareketi içinde yer alması SSCB’nin söz konusu dönemdeki politikaları açısından sorun teşkil etmedi. Benzer biçimde Moskova’nın üçüncü dünyaya borç ve yardımlar üzerinden ulaşma isteğinde Yeni Delhi yine uğrak adreslerin başında geldi. İki ülke arasındaki bağları güçlendiren bir diğer unsur, SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan BM Güvenlik Konseyi’nde gerektiğinde Hindistan için veto hakkını sakınmamasıydı. Bunun yanında iki ülke arasında SSCB’den giden silahlar bugünkü bağımlılığın da temellerini oluşturdu.
SSCB ile kurulan tarihsel bağlar, Rusya Federasyonu’yla devam ettiği gibi enerji gibi yeni alanların eklenmesiyle ivmelendi. Hindistan’ın geçmişten bakiye kalan Pakistan ile Keşmir sorunu ve Çin ile sınır sorunu Soğuk Savaş bitse de güncelliğini koruyor. Zaman zaman özellikle Çin ile Hindistan arasında sınırda yaşanan gerilimler küresel basında yer de buluyor. İşte bu koşulların belirleyiciliğinde Hindistan Rusya ile ilişkilerine özel bir önem vermek durumunda kalıyor.
İlk olarak Çin ile yaşanan sorunlar uyarınca Pekin’in İslamabad ile yakın ilişkilere sahip olduğu biliniyor. Hindistan karşıtı komşular ittifakının yansıması Şanghay İşbirliği Örgütü’ndeki toplantılara da zaman zaman yansıyor. Bu çerçevede Rusya dengeleyici bir unsur olarak görülüyor. Ayrıca yeni bir gerilime gebe coğrafyasında Hindistan, tıpkı SSCB’den istediği gibi, Rusya’dan BM Güvenlik Konseyi’nde kendi aleyhine olan bir durumda bir kararın veto edilmesini isteyebilir. Her ne kadar ABD, Pakistan ile savaşı döneminde Hindistan’a insani yardım başta olmak üzere çeşitli destekler sunmuş olsa da Pakistan ve Çin karşında Hindistan'ın özellikle BM nezdinde Rusya ile daha yakın bir ilişkiye sahip olduğu not edilmeli. İşte bu durum, bazen Moskova, Yeni Delhi’nin çıkarlarına meydan okuyucu pratiklerde bulunsa da Hindistan’ın Rusya’yı açıktan kınama/eleştirme konusundaki suskunluğunu pekiştiriyor. Nitekim Hindistan’ın Macaristan Darbesi, Prag Baharı, SSCB’nin Afganistan müdahalesine sessiz kaldığı dikkate alındığında Ukrayna konusunda, barış çağrılarıyla sınırlı kalan suskunluğu daha iyi anlaşılır.
İkincisi, Hindistan ABD ile ilişkilerini güncel gelişmeleri dikkate alarak şekillendiriyor ki burada Çin’in sınırlandırılması temel birleşme noktası. ABD ile belirli yakınlaşmaları olmakla beraber Hindistan iki nedenle ABD ile yakınlaşmasına sınır koyuyor. İlk olarak Pakistan ile ABD ilişkileri ve ABD’nin tarihsel tutumu Hindistan açısından kuşku sebebi. İkincisi, Rusya’nın aksine ABD, müttefikleri ve dahi işbirliği içinde olduğu ortaklarının iç işlerine karışmakta Rusya’ya göre daha istekli bir aktör. Bu ise özellikle Modi Hindistan’ında uygulanan aşırı milliyetçilik, ayrımcılık gibi pratikler dikkate alındığında sorunlara gebe bir ilişki anlamına geliyor. Buna karşın Rusya, ortaklarının içişlerinden uzak durmayı, benzer biçimde kendi iç pratiklerine karışılmasını istemeyen bir aktör. Bu nedenle Hindistan için ABD, belirsiz ve kararsız bir aktör izlenimi verirken Rusya, tarihsel bağların da etkisiyle “güvenilir ve uzun vadeli” ortaklığın adresi olarak görülüyor.
GÜNCEL İLİŞKİLER SİLAHLANMA VE ENERJİ
Yukarıda denildiği gibi Hindistan ile Rusya arasında SSCB’den bakiye alan bir savunma işbirliği alanı mevcut. SSCB ile kurulan bu tarihsel bağlar, Rusya’nın da Hindistan savunma sanayisinde ciddi bir pay almasının önünü açtı. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü (SPRI) 2024 raporuna göre Hindistan yüzde 9.8 payla 2019-2013 arasında dünyada en fazla silah ithal eden ülke, üstelik Yeni Delhi’nin ithalatında bir önceki döneme göre yüzde 4.7’lik bir artış var. Rusya Hindistan pazarının hala en güçlü tedarikçisi olarak liderliğini korurken payındaki gerileme dikkat çekici. 2019-2023 arasında Rusya, Hindistan savunma sanayisinde yüzde 36’lık bir pay aldı, onu yüzde 33 ile Fransa ve yüzde 13 ile ABD takip etti. Rusya açısında bu durum dikkat çekici zira Moskova’nın payı 1960-64’ten bu yana ilk defa yüzde 50’nin altında düştü. Yine de hem satılan yeni silahlar ve teçhizat hem de önceki ekipmanın modernizasyonu dikkate alındığında Rusya’nın payında ciddi bir gerileme olması sürpriz olur.
Hindistan, kendisi enerji kaynağına sahip olmakla beraber, dünyanın rafinerisi olarak anılan ülkelerin başında. Bu açıdan Hindistan rafinerilerine ham petrol girmesi ekonomide çarkların dönmesi açısından hayati. Ukrayna Savaşı öncesinde Hindistan ile Rusya arasındaki petrol ticareti gayet mütevazıyken savaşla beraber Hindistan, Rusya’dan en fazla petrol alan ülkelerden biri oldu. Öyle ki iki ülke arasındaki ticaret hacmi 65 milyar dolara çıktı. Nükleer enerjide devam eden işbirliği de ivmelenmeye devam ediyor.
Bu iki güncel başlık, Hindistan’ın jeopolitik gerçekleriyle bir araya geldiğinde, Hindistan için bugün Rusya’yı açıktan kınayan söylemlerde bulunmak için aşması gereken eşiğin yükseldiği söylenmeli. Bununla beraber Hindistan, nihayetinde ABD ile Çin arasında bir karşılaşma olacağının ve bunun Asya Pasifik sahasında gerçekleşeceğinin farkında. Bu nedenle ABD ile ilişkilerinde Çin eksenli yakınlaşmayı önemserken, Rusya ile Çin arasındaki aşırı yakınlaşmanın kendisinin lehine olmadığının da farkında. İşte bu noktada Yeni Delhi’nin hem güncel hem de gelecek projeksiyonunda Rusya’yı ötelemeyen ancak ABD’ye de kapıyı kapatmayan bir politika yürüttüğünü, bir süre daha bunun süreceğini iddia etmek mümkün.