1993 yılının 31 Mayıs günü, hayatımın en heyecanlı
kaçamaklarından birini yaptım: Okulu kırdım, İstanbul’a gittim ve
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki geri dönüş konserlerinde
Moğollar’ı dinledim. Ankara’daydım, 21 yaşındaydım, finallere
hazırlanıyordum ve daha önce böyle bir şeyi hiç yapmamıştım. Okulu
kırmaktan değil, tek başıma İstanbul’a gitmekten söz ediyorum… O
dönemde bu “büyük” şehirden korkuyordum, sonrasında hayatımı orada
geçirdim. Şanslıyım: İstanbul günlerimde Moğollar’la çok mesaim
oldu. Sadece İstanbul değil, Ankara’dan Mersin’e, Antalya’dan
Bursa’ya, Edirne’den İzmir’e pek çok yerde onları dinledim, aynı
sahneyi paylaştım. Küçük bir hesap yaptım, yollar, yolculuklar,
yemekler, konserler derken hayatımın 25 yılını onlarla geçirmişim!
Şöyle de diyebilirim: Moğollar çeyrek asırdır bilfiil hayatımda.
Buna, onları tanımadan geçirdiğim dönem dahil değil elbette…
Moğollar, 1993 yılında geri döndüğünde, 25'inci yılını
kutluyordu. O gün yaşadıkları heyecana bizzat şahidim. Sonrasında,
katıldığım her konser öncesinde yine aynı heyecanı gördüm. Az
değil, kesintisiz 25 yıldır (yeniden) sahnede Moğollar. Bir
topluluğu 25 yıl boyu “diri” tutmak zor. Üstelik Moğollar bunu iki
katına çıkardı. Aradaki suskunluk dönemlerini saymazsak, 50 yıldır
var olan bir topluluktan söz ediyoruz –ki dünya üzerinde bile
örneği çok yoktur. Suskunluk dönemi dediğime bakmayın, sadece yan
yana olmadılar. Ekibin her bir üyesi ayrı ayrı müzikle uğraşmayı
sürdürdü, topluluğu ve o ruhu dünden bugüne getirirken solo
üretimlerini aksatmadı. Bugün, kurucu kadrodan Cahit Berkay ve
hemen sonrasında topluluğa eklemlenen ancak kısa sürede topluluğun
bel kemiği olan Taner Öngür, yanlarına Serhat Ersöz, Emrah Karaca
ve Kemal Küçükbakkal’ı alarak yoluna devam ediyor. “Yeni”lerin de
mesaisi az değil aslında: Serhat 25 yıldır, Emrah ise 10 yıldır
Moğollar üyesi. Baktığımızda, bugün Moğollar hakkında söz sahibi
olduğunu söyleyen, tuhaf bir şekilde topluluğun isim hakkını alan
Murat Ses’ten daha fazla mesai yaptıklarını görüyoruz.
Kuruluşlarına dair rivayet muhtelif ancak bu bahiste
söylenebilecek tek şey şu: Moğollar, 1967 sonlarında yolları
kesişen beş5 genç tarafından kuruldu. Selçuk Alagöz Orkestrası’ndan
ayrılan Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu, Silüetler ekibinden Murat
Ses ve Aziz Azmet’le yan yana geldi, aralarına Hasan Sel katıldı.
Şüphesiz birileri daha önce bu ismi kullanmış, sahneye çıkmış,
birilerine eşlik etmiş olabilir ama bugün bildiğimiz Moğollar, bu
ekip tarafından kurulan. Bu yüzden miladı buradan başlatmak
gerekiyor.
Ekibin tarihini, iki ay kadar önce bu sayfalarda anlatmıştım,
tekrarlamayayım. O yazı, Moğollar tarihine giriş mahiyetindeydi.
Bir noktada bırakmış, hikâyenin kalanını sonra anlatmak üzere izin
istemiştim. Bu yazıda, kaldığım yerden devam edecek, Moğollar
tarihini (şimdilik) bugüne getireceğim. Bugünden sonrasını, yine
onlarla beraber yaşayacağız –ki bu, düşündüğümde beni
heyecanlandıran bir şey!
Yukarıda da söyledim: 50 yıllık bir topluluğun 25 yılına şahit
olmak, yaşadığım en büyük heyecanlardan. Üstelik dolu dolu yaşanmış
bir 25 yıl bu. Moğollar, yazının başında bahis açtığım konser
sonrasında hiç durmadı. 1992 yılında, bir televizyon programında
onların bir şarkısını dinleyen LeMan dergisi çizerlerinden Kaan
Ertem’in başlattığı imza kampanyası, onları yeniden yan yana
getiren adım. “Moğollar tekrar bir araya gelsin” başlığıyla açılan
kampanyada toplanan 4 bini aşkın imza sonrası verilen konser, yeni
Moğollar döneminin başlama vuruşu.
Sonrası, yaşanan acı tatlı olaylarla yüklü. 1994 yılında
yayımlanan “Moğollar 94”, geri dönüş albümleri. Bilhassa
“Dinleyiverin Gari” ve “Issızlığın Ortasında” adlı şarkılar, o
dönem ve sonrasında çok büyük ilgi gördü ama bu dönemin asıl ilgi
gören şarkısı, 1996 tarihli albüm “Dört Renk”in açılışında yer alan
“Bişey Yapmalı”. Şarkı, konser salonlarından alanlara taşındı ve
gücüyle binlerce insana umut aşıladı, aşılıyor. Hâlâ bütün Moğollar
konserlerinin beklenen şarkısı… Yıllar sonra, bir başka 31 Mayıs
günü, yine Ankara’dan İstanbul’a gelirken dilimde olan şarkı,
buydu. 2013 yılında, Gezi Parkı’nda yaşananları duyduğumda,
Ankara’da çaldığım mekânı terk edip ilk otobüsle İstanbul’a gelmiş,
Moğollar konserinden 20 yıl sonra, o sokaklarda bambaşka bir
heyecanla yürümüştüm.
Moğollar, ilerleyen yıllarda yeni şarkılarını art arda üç
albümde topladı: “30. Yıl” (1998), “Yürüdük Durmadan” (2004) ve
“Umut Yolunu Bulur” (2009). Bunun dışında, eski şarkıları yeni
heyecanla kaydettikleri bir ikili albüm var: 2000 yılında
yayımlanan, “1968 – 2000”. Konserlerde hâlâ bu düzenlemeleri
çalıyorlar…
Topluluğu oluşturan müzisyenlerin ortak heyecanı, her zaman ilk
günkü gibi çalmaları. Bu yüzden her seferinde harikalar
yaratıyorlar. Bir dönem memleket türkülerini bize ulaştıran, şehri
kırsalla buluşturan, bunu yaparken kendi sound’larını başarıyla
oluşturan Moğollar, bugün, şarkılarında memleket meselelerinden
dünya ahvaline uzanıyor ve konserlerinde bu şarkıları barış ve
özgürlük için söylüyor. Bilerek ve isteyerek doğru bir duruş
içerisine girdiler, bundan taviz vermiyorlar. Sivas’ta yakılan
aydınlar, Bergama’da siyanüre karşı direnen köylüler, müzik
piyasasını ele geçiren tekeller, devletin içindeki çeteler, “yolun
ortasında henüz on altısında” vurulanlar ve yanıbaşımızda devam
eden savaş, şarkılarında dillendirdiklerinden sadece birkaçı. İlk
dönemlerini arayışla geçiren ve geldikleri noktada sadece
Türkiye’de değil Avrupa’da da başarı kazanan topluluk, ikinci
dönemlerinde sağlam adımlarla yürüyor.
Moğollar, 9 Şubat gecesi, 50'nci yıllarını dostlarıyla
kutlayacak. İzzet Öz’den Hayko Cepkin’e, Harun Tekin’den Nejat
Yavaşoğulları’na, Yekta Kopan’dan Nebil Özgentürk’e pek çok isim
sahne üzerinde olacak, Moğollar’la birlikte şarkılarını söyleyecek
ve hikâyeden kocaman bir romana dönen tarihe katkıda bulunacak.
Ben, 31 Mayıs 1993 gecesi yaşadığım heyecanı yaşayacak, konsere
yine aynı kalp çarpıntısıyla ve yanımda sevdiceğimle gideceğim. Bu
buluşma, ikinci 50'nci yılın ilk buluşması. Kadro eksik belki ama
ekibe katkıda bulunanlar, o gün bir şekilde aramızda olacak…
“Eksik”ten kastım, 2010 yılının 23 Nisan günü aramızdan ayrılan
Moğollar’ın kurucu elemanı, ebedi davulcusu Engin Yörükoğlu.
Topluluğun yaşadığı en büyük acı bu ancak onları durduran değil,
kamçılayan bir etken.
1993 yılındaki konser, “Düm-Tek”le sona erdiğinde “yeni” bir
dönemin başladığını biliyorduk ama bu dönemin bu kadar uzun, bu
kadar heyecanlı, bu kadar dolu olacağının farkında değildik. Ekip,
çok zamandır “Düm-Tek”i söylemiyor ama belki bir sürpriz yaparlar,
yeniden çalarlar ve kim bilir, ucuna da belki dinlemelere
doyamadığımız “Çığrık”ı iliştirirler. Şüphesiz 50 yıllık bir
külliyattan iki saatlik bir konserde çalınmak üzere seçilecek şarkı
sınırlı ama bizi hayal kırıklığına uğratmayacaklarını
biliyorum.
Yazıyı, Moğollar’ın 41'inci yılını selamlayan, Express’te
yayımlanan bir yazımın son paragrafıyla bitireyim: “…yetmiyor
dahasını istiyoruz. Bunun çok şey olduğunu düşünmüyoruz; memlekette
hep ‘iyi’ şeyler yapmasını beklediğimiz pek az müzisyen var.
Moğollar, bunlar arasında apayrı bir yerde çünkü yıllar önce,
bugünün rock dokusunu kendi elleriyle ve deyim yerindeyse oya gibi
işlediler. Dolayısıyla onlar mevzubahis olduğunda beklenti
düzeyimizi azamiye çıkartıyoruz ve 41. yılın sonunda ‘41 kere
maşallah’ diyerek nazar boncuğumuzu yakalarına iliştiriyoruz.”
41’in üzerine dokuz geldi, Moğollar 50’ye erdi. Nazar
boncuğumuzu tazeleme zamanı. Neyse ki hâlâ gençler ve bizi genç
kılıyorlar. İyi ki varlar, hep var olsunlar.