Uruguaylı protest gazeteci ve usta yazar Eduardo Galeano, dayanışma ile yardımlaşma arasındaki farklılığı şöyle tanımlar: “Hayır işlerine inanmıyorum; dayanışmaya inanıyorum. Hayırseverlik çok dikey. Yukarıdan aşağı iniyor. Dayanışma ise yatay. Ötekine saygı duyar.”
Kısa süre önce Tek Yürek mottosu altında “hayırseverlik” olarak sunulan, milyonların havada uçuştuğu yardım kampanyası, bu “dikey” hayır işlerinin “yapay” sınırlarını gösterdi. Bu yardım geçidinde de, küçük bir avans karşılığında sağlanan günah çıkarma işlevi hariç, egemenlerin sermayesi, sefalete ve toplumsal sorunlara kalıcı ve uzun erimli bir çözüm sunamadı.
Deprem bölgesine ilk aşamada gönderilen gıda ve giysi paketleri ile temel fiziksel gereksinimlerin giderilmesinin ardından artık daha yatay, daha çok saygı ve empati yüklü bir dayanışma ilişkisine geçmenin zamanı geldi.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun girişimiyle, deprem bölgesindeki kadınlar, kız çocukları, engelli bireyler ve yaşlılar için şiddetten arındırılmış güvenli alanlar yaratılması anlamına gelen “Mor Yerleşke” projesi de afet sonrası dayanışma ruhunun ve sorun odaklı çözüm üretme kapasitesinin en güzel örneklerinden biri.
Afet sonrası süreçte yapılan yardımların ağırlıklı olarak erkek bakış açısıyla gerçekleştirilmesi, kadınlara ciddi mağduriyetler yaşattı ve yaşatmaya devam ediyor. Kadınları yalnızlaştıran, toplumsal ağları zayıflatan bu tür süreçlerde “yatay” eksende sürdürülebilir dayanışma ağları oluşturulması ve onlara güvenlik hissi sağlayan iletişim/etkileşim ortamları yaratılması, kadınların zarar görebilirliklerini azaltıyor.
Böylesi kaotik ve travmatik dönemlerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda karnesi zayıf olan toplumlarda özellikle kırılgan kesimlerin ihmal edildiği, cinsel taciz, istismar ve şiddetin yeniden tırmandığı, yani ikincil mağduriyetlerin ortaya çıktığı bilinen bir gerçek. Hele ki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bu kadar derin olduğu bir ülkede, deprem bölgesindeki kadın ve kız çocukların bugünkü durumu, gelecekte yaşanacak krizlerin habercisi.
Bir yandan da kadınlar, bölgedeki güvenlik zafiyetinden dolayı iç çamaşırlarını bile değiştirecek güvenli alan bulamamaktan veya ıssız ve karanlık alanlarda tuvalete giderken bile tedirgin yaşamaktan şikayetçi.
Benzer durum kız çocukları için olduğu kadar, parçalanmış ailelerde yalnız kalmış kadınlar için de geçerli ve eşit derecede yıpratıcı. Yalnız yaşayan depremzede kadınların çadır alamaması da güvenlik risklerini artırıyor, mahremiyet hakkı ihlallerini gündeme getiriyor.
Kocaeli Üniversitesi tarafından çevirisi yapılıp Marmara depremine dair örneklerin eklemlendiği “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Yönetimi” (Chaman Pincha, 2009) başlıklı kitapta Marmara depremi sırasında yaşanan cinsel şiddet vakalarını tespit etmek mümkün. UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell da, geçtiğimiz hafta deprem bölgesine yaptığı ziyaretin ardından depremzede çocukların güvenlik duygusunu yeniden oluşturmaları ve duygularını ifade etmeleri için güvenli bölgeler gerektiği konusunda bir açıklamada bulunmuştu.
Bölgede Dünya Sağlık Örgütü hedefleri doğrultusunda yaklaşık 12 ay boyunca kalması planlanan Mor Yerleşke ile hem bu kesimlerin temel ihtiyaçlarının acilen karşılanması amaçlanıyor, hem de her yaş grubuna yönelik olarak kolay erişilebilen psiko-sosyal destek mekanizmalarının güvenli ortamlarda yaratılması planlanıyor.
21 metrekarelik 2 adet konteynerden oluşan bu yerleşkelerde şiddetten arınmış güvenli ortamlar oluşturulacak; kurumlar-arası koordinasyon sağlanarak örneğin deprem sonrası çadırda devam eden yaşantılarında eşinden şiddet gören kadınların en hızlı şekilde ilgili mercilere erişimine yardımcı olunacak. Mor Yerleşke’de yetkili mercilere ulaşıncaya kadar şiddet gören veya istismar riskiyle karşı karşıya kalan kız çocukları, kadınlar, engelliler ve yaşlılar için korunma imkanı söz konusu.
Zira deprem bölgesinde şiddet vakaları yine eski hızını yakalamak üzere. Geçen gün Hatay'da deprem sonrasında iki çocuğuyla birlikte “daha güvenli” olduğunu düşünerek 9 ay önce boşandığı eski eşinin evinde kalmaya başlayan bir kadının uyuduğu sırada üzerine sıcak su atıldı. Eski eş, artçı sarsıntı nedeniyle suyun elinden “döküldüğünü” iddia etti.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu verilerine göre 2022 yılında 381 kadının katledildiği, “şüpheli” kadın ölümlerinde artış yaşandığı, kadınların her ne hikmetse sürekli “balkondan düştüğü” bir ülkede, deprem döneminde bu şiddetin tamamen sonlanacağını, cezasızlığın ortadan kalkacağını düşünmek biraz iyimserlik olur.
Sorun, aslında tüm yaş gruplarını kapsıyor. Çünkü kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların, artık kanıksandığı, tarikatlar içinde altı yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilip yıllar sonra hak arama mücadelesine başlamasının bile bir süre sonra unutulduğu bir ortamda, eşitsizlik küçük kız çocuklarına yönelik bakışta da kendini hep gösteriyor.
Afet öncesinde de sonrasında da sosyal hayattan izole edilen kız çocukların ve kadınların sorunlarında kör kuyulardan bile derin bir sessizlik yaratılmak isteniyor; afet sonrası yaşadıkları olası hak ihlalleri karşısında “el alem ne der?” baskısı depremzede kadınların üzerinde hortlak gibi geziniyor.
Dolayısıyla, Mor Yerleşke, bu travmatik dinamiklerden yararlanarak erken yaşta evliliğe zorlanan kız çocukları için mobil bir sığınak olacak; psikologlar tarafından rehabilitasyon desteği de sağlanacak. Böylelikle kız çocukları afet ortamının ağır yükü altında susmayacaklar, içlerindeki kaygılı gemileri pupa yelken bırakabilecekler.
Standart olarak her yerleşkede üç çalışan olacak: çocuk gelişimci, psikolog ve ebe veya hemşire. Sürdürülebilirliği sağlamak adına personelin finansmanı bir yıl boyunca özel sektörden karşılanacak. Üçer aylık periyotlar halinde dönüşüm yapılarak yerleşkelere yeni personel gelecek. Bu kişiler ise paydaş derneklerin uzman havuzlarından seçilecek.
Ama, gönüllü olarak da Mor Yerleşkelere gelip bölgedeki kırılgan gruplara destek olmak isteyen uzmanların çalışmalarını sürdürmesi mümkün olacak. Dolayısıyla hem gönüllü hem de profesyonel çalışanların bir arada olduğu, sürdürülebilirliğin sağlanacağı bir sistem öngörülüyor.
Mor Yerleşke’nin bir diğer önemli boyutu da “cinsel sağlık” ve “üreme sağlığı” hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması. Jinekolojik muayene odaları, kadınlar için emzirme odaları gibi kolaylıklar da Mor Yerleşke’ye entegre edilecek. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye ofisi verilerine göre depremden etkilenen bölgelerde Mart ayı itibariyle 24 bin kadının doğum yapması öngörülüyor.
Öte yandan Türkiye’de regl yoksulluğu ve regl tabusu afetten önce de vardı; sonrasında da var gücüyle kendini gösteriyor. Kadınların çadır kamplarda kendileri için hijyenik ped, tampon gibi menstrüel ürünlere ve iç çamaşırı, sabun, tuvalet kağıdı gibi hijyeni destekleyici ürünlere erişiminde halen psiko-sosyal tabuların olduğu düşünüldüğünde, bu yerleşkeler kadınların kişisel hijyen gereksinimlerini de karşılamalarında önemli bir kolaylaştırıcı olacak.
Çadırlarda kadınların iç çamaşırlarını sık sık değiştirememelerinin ve banyo yapamamalarının idrar yolu enfeksiyonları ve perineal kızarıklıklara yol açtığı düşünüldüğünde, Mor Yerleşkeler, halk sağlığı açısından da önemli bir katkı sunacak.
Çocuklar için bez ve mama da temin edilecek olan Mor Yerleşkelerde, depremzede çocuklar için oyun terapi olanakları ve çocuk parkları da geliştirilecek; buralarda gerek uzman eğitimciler, gerekse gönüllü sanatçılarla çocuklarn travma sonrasında bilişsel ve psikolojik olarak yeniden inşalarına destek sağlanacak.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre enkaz altından çıkarılan kişilerin yüzde 70’lik kısmının ampüte olduğu düşünüldüğünde, Mor Yerleşkelerde engelli bireylere yönelik de psiko-sosyal ve sağlık hizmetleri olacak.
Ayrıca depremden önce ve deprem sonrasında engelli olanlar için ayrı çadır, ayrı tuvalet ve tekerlekli sandalye gibi ihtiyaçlar da giderek artıyor. Enkaz altında işitme cihazını, tekerlekli sandalyesini yitiren engelliler için de bu tür kritik malzemelerin temininde, engellilere yönelik banyo ve tuvalet konmasında sivil sektör-özel sektör arası yatay dayanışma ağları önemli.
Mor Yerleşke Projesi kapsamında, İzmit Belediyesi, iki konteynerden oluşan bir Mor Yerleşke’yi Adıyaman’da kurmak üzere hazırlıklarını sürdürüyor.
Kahramanmaraş’ta ise Bilgi Üniversitesi Travma Çalışmaları-Travma ve Afet Ruh Sağlığı Çalışmaları Derneği uzmanları ile Mor Yerleşke’nin hayata geçirilmesi planlanıyor.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) başkanı Canan Güllü, Mor Yerleşkelerin yaygınlaşması için özel sektör dahil diğer paydaşlarla görüşmelerini sürdürüyor.
Sabancı Vakfı, Boyner Grup, Vuslat Doğan Sabancı'nın kurduğu V Vakfı, Tez-Koop sendikası, Penti ve Shell ile varılan anlaşmalar çerçevesinde planlanan 25 mor yerleşke Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, Hatay, İslahiye, Mersin, Adana ve İzmit’te de hayata geçirilecek. Yani çadır kampların yakınlarında –hem deprem bölgesinde, hem depremin göçünü alan bölgelerde bütüncül bir şekilde- yerleşkeler kurulacak.
Boyner Grup, 14 adet rehabilitasyon ünitesinin kurulumunu şimdiden üstlendi ve ilki de Kahramanmaraş’ta hayata geçirilecek. Boyner Grup yönetim kurulu üyesi Ümit Boyner, bu konuda yaptığı açıklamada, “Rehabilitasyon ünitelerinin sayısını çoğaltmak, daha çok kadının ve çocuğumuzun hayatına dokunabilmek adına herkesi projeye destek vermeye davet ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki kadın iyileşirse dünya iyileşir,” dedi.
Sabahattin Ali bir şiirinde, “Göklerde kartal gibiydim, Kanatlarımdan vuruldum; Mor çiçekli dal gibiydim, Bahar vaktinde kırıldım,” der. Mor Yerleşkelerin sayıları ve erişim alanları genişledikçe, bahar vaktinde kadınların mor çiçekli dal gibi kırılmaları da artık sadece şiirlerde kalacak. Göklerdeki kartallarla yarışacak kadar örgütlü ve güçlü bir kadın hareketimiz varken başka türlüsü zaten düşünülemez.
Afetlerin etkisi, Mersin başta olmak üzere civar illere yönelik göçlerle birlikte 10 ili değil tüm Türkiye’yi kapsayacak. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde çoktandır sınıfta kaldığımız bir ortamda çadır kampların yakınlarında Mor Yerleşkelerin yaygınlaştırılması ve TKDF’nin Ev İçi Şiddet Acil Yardım Hatları’na erişimin devamlılığı önemli. Geçen sene acil yardım hattına 5 bin 15 kadın şiddet çağrısı yapmıştı.
“Bilgi Üniversitesi, Anne Çocuk Eğitim Vakfı AÇEV, Çocuk Gelişimi ve Eğitimcileri Derneği, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO ve UNFPA, bu süreçte yol arkadaşlarımız olacak. Çoklu katılımcılık ve sürdürülebilirlik ana amacımız,” diyor bu konuda görüştüğüm Canan Güllü.
Rivayete göre sevdiğiniz birini yitirdiğinizde yüreğinizde kırk mum yanmaya başlar ve her gün bunlardan biri söner, ama kırkıncı mum ömrünüzün sonuna dek ebediyen yanar çünkü acınızı sadece o tek mum ayakta tutar.
Şubat başından beri birbiri ardı sıra gelen depremlerde, günler geceler boyu otuz dokuz mum söndürdük, ciğerlerimizden geriye kalan zayıf nefeslerimizle.
Geriye kalan kırkıncı mum, depremden sağ kurtulan kadınları, çocukları, engellileri, yaşlıları, herkesi ama herkesi yaşatmak için...
Yüreklerimizdeki devasa yangınlara rağmen, içimizde kalan son mum, her türlü istismara, eşitsizliğe, şiddete, haksızlığa, yoksunluğa meydan okuyan Mor Yerleşkeler aracılığıyla, örgütlü kadın dayanışmasının yatay yardımlaşma gücüyle, toplumsal cinsiyet eşitliğini afet sonrası yeniden kurmak için yanıyor.
Depremin, kural tanımazlığın, boşvermişliğin, bilime kafa tutmanın sonucunda herkeste olduğu gibi kadınlar özelinde de açılan yaralar, yine kadın dayanışmasıyla, bütünsel, kapsayıcı ve sürdürülebilir sosyal destek yapılarıyla iyileşecek; zehri emen de içindeki irini akıtan da yine “yatay dayanışma ağları” olacak. Yaralar ancak dayanışmayla ve “mor duygudaşlıkla” kabuk bağlayacak.