Mor Dayanışma: Türkiye bana bir şey olmaz ülkesi haline geldi

Mor Dayanışma, “Erkek egemen politikalar = Yalanlar, dolanlar, hak gaspları, İstanbul Sözleşmesi Uygulansın" diyerek Kadıköy'de Süreyya Operası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Kadınlar erkek şiddetinin arttığına dikkati çekerek 'Türkiye'nin bana bir şey olmaz ülkesi haline geldiğini' söyledi.

Abone ol

DUVAR - Mor Dayanışma, 8 Mart'a giderken, 'İstanbul Sözleşmesi uygulansın' sloganıyla taleplerini yinelemek için Kadıköy'de Süreyya Operası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, 'Erkek egemen politikalar = Yalanlar, dolanlar, hak gaspları, İstanbul Sözleşmesi Uygulansın' pankartı açılırken, 'Tecavüz kriz masaları derhal açılsın', 'Grevio raporu Türkçeye çevrilsin' dövizleri taşındı.

Basın açıklaması metnini Mor Dayanışma üyesi Çağla Akdemir okudu. Pandemi süreci ile krizlerin daha da görünür hale geldiğini ve kadınların gündeminde şiddet, yoksulluk, işsizlik, hastalık, bu süreç ile artış gösteren ev emeği ve emek sömürüsü olduğunu belirten Akdemir, araştırmaların da pandemi döneminde kadına yönelik şiddetin arttığını, kadınların kazanılmış haklarına saldırıların katlandığını gösterdiğini söyledi.

İktidar koalisyonunun attığı her adımın erkek egemen sistemden yana olduğunu ve kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin rol almak yerine İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanunu hedef tahtasına koyduklarını defalarca deneyimlediklerini belirten Akdemir şunları söyledi: "Mor Dayanışma olarak kadına yönelik şiddetin önünü açan politikaları, yalanları, ihlalleri teşhir etmekten, kadınları ölüme sürükleyen uygulamaları dillendirmekten, şiddetin durdurulması için gerekli adımların atılmasını talep etmekten vazgeçmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nde ve 6284’te geçen geniş şiddet tanımları şiddetle mücadelede de kabul görüyor mu? Yoksa ‘senden kötü durumda olanlar var’ diyen görevliler gibi kadınların beyanları kulak arkası mı ediliyor? Kadınların çektiği acının derecesine göre kadınlara psikolojik şiddet mi uygulanıyor?”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN ÖNEMİ

İstanbul Sözleşmesi’nin önemine vurgu yapan Akdemir, sözlerine şöyle devam etti: “Toplumsal cinsiyet rollerinin ve klişelerin değiştirilmesini ve eğitimin her aşamasında toplumsal cinsiyet eşitliği konulu dersler yapılmasını önerirken, çeşitli üniversitelerde görevli erkeklerin son dönemde artan açıklamalarıyla cinsiyet ayrımcılığı ve ataerki yeniden üretiliyor. 6284 Sayılı Kanun’da ilköğretim ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda dersler konulması maddesi varken, uygulama tam tersi yönde ilerliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddeti önleme konusundaki bir diğer önerisinin STK ve medya ile işbirliği yapılması ancak ana akım medyada şiddetin önlenmesi konusunda farkındalık yaratmak yerine toplumsal cinsiyet rollerinin ve şiddetin yeniden üretiliyor ve meşrulaştırılıyor.

'LGBTİ+ DERNEKLERİNE KAYYUM ATAMANIN ÖNÜ AÇILIYOR'

STÖ’lerle işbirliği yerine kadın derneklerini kapatma, mühürleme politikasının uygulandığını söyleyen Akdemir, "Son dönemde iktidarın gündeme getirdiği, sivil toplum örgütlerinin keyfi olarak faaliyetlerinin kısıtlanabileceği ve mal varlıklarına el konabileceğini içeren yasa değişikliği ile sivil toplum güçsüzleştirilmek ve örgütlenme hakkımız elimizden alınmak istenmektedir. Bu kanunla özellikle kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın ve LGBTİ+ derneklerine kayyum atamanın önü açılıyor” dedi. 

'45 BİN 920 KADIN İHBAR ETTİ'

Belediye Kanunu’na göre 237 belediyede sığınma evi olması gerektiğini hatırlatan Akdemir, sadece 32 belediyede kadın sığınma evi bulunduğunu belirterek, herhangi bir yaptırım olmadığı için belediyelerin bu konuya öncelik vermediğine dikkati çekti: “Türkiye’de kadına yönelik şiddetin hangi boyuta ulaştığını sadece geçtiğimiz yıl kullanılmaya başlanan KADES uygulamasına 45 bin 920 kadının ihbarda bulunmasından bile görebiliyoruz ancak şiddetin boyutunu gösteren bu sayılara rağmen bu şiddetin önlenmesine dair nasıl çözümler bulunduğu muamma. Sadece 2020 yılında şiddete uğrayan ve öldürülen kadın ve çocuk sayısı 2 bini aşmışken, ülke genelinde 3 bin 454 kapasiteli 144 sığınma evinin olması şiddeti önlemede olduğu gibi şiddet halinde müdahalede de ne kadar geride kaldığımızı ortaya koyuyor.”

'GREVİO RAPORU TÜRKÇE'YE ÇEVRİLSİN'

Kadına yönelik şiddeti önleme taleplerinin görmezden gelindiğine dikkat çeken Akdemir, iktidara İstanbul Sözleşmesi kapsamında yapılması gerektiğini belirtti: “Cinsel şiddetle mücadele kapsamında tecavüz kriz masalarının oluşturulması yönündeki İstanbul Sözleşmesi maddesi doğrultusunda herhangi bir adım atılmadı. Henüz bir tane bile tecavüz kriz masası kurulmuş değil. İstanbul Sözleşmesi'nin yargılama başlığı altında; kadınlara yönelik şiddetin suç sayılıp cezalandırılması gerektiği yer alsa da, 2020’de 711 failden sadece 54 erkek tutuklandığı, 5 faile ev hapsi veya elektronik kelepçe verildiği bilgisi bu konuda da erkek yargının faillerden taraf olduğunu gösteriyor. Taraf devletlere her türlü şiddet olayıyla ilgili birleştirilmemiş istatiksel veriyi düzenli aralıklarla toplamaları ve kamuoyuyla paylaşma yükümlüğü veriyor. Ancak gerçek ve güvenilir veriye ulaşılmadığı gibi bu tür verilerin ‘’kadın cinayetleri azaldı, şiddet azaldı’’ söylemlerini güçlendirmek için çarpıtılıp gizlendiği bir süreci deneyimledik. Son 3 yıldır Grevio raporunun Türkçe’ye çevrilmediğini bunun da gerçek verileri saklama saikiyle yapıldığını, kadın örgütlerinin tuttuğu çetelelerden şiddetin arttığını, kadınları koruyamadığınızı çok iyi biliyoruz.”

'KADIN KATLİAMLARININ ÖNÜ AÇILDI'

Kadın düşmanı politikaların, kadınları hedef gösteren söylemlerin, eril şiddeti meşrulaştıran haberlerin, kadın katillerine verilen ceza indirimlerinin kadına yönelik şiddetin sorumlusu olduğunu belirten Akdemir, “İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284’ün etkin uygulanması için daha kaç kadının ölmesi bekleniyor? Kadınları ikincil konumda gören tahakküm zihniyeti meşrulaştırılmıştır. Kadın katliamlarının önü açılmıştır” dedi.

Akdemir kadınların taleplerini şu şekilde sıraladı:

* Mevcut sığınma evlerinin koşulları iyileştirilmeli ve hiç bir kadının geri gönderilmeyeceği şekilde sayıları ve kapasiteleri arttırılmalıdır.

* Kadınların 24 saat boyunca ulaşıp destek alabilecekleri acil ve konuya özel destek hattı derhal oluşturulmalıdır.

* Tecavüz kriz merkezleri acilen oluşturulmalıdır.

* Kadına yönelik şiddetle mücadelede yer alacak her birim, her kurumda bulunan ve bulunacak kişilerin toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından yeterliliği denetlenmelidir ve personellere kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda düzenli ve sürekli eğitimler verilmelidir.

* Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi MEB müfredatında okutulmalıdır.

* Kadınlara şiddetle mücadelede izlemesi gereken yollar ve haklarla ilgili bilgilendirici yayınlar yapılarak yaygınlaştırılmalıdır.