Birileri gelip size “Memleket müziğine en çok hizmet etmiş isim kimdir?” sorusunu sorsa ne cevap verirsiniz? Bu sorunun cevabı bende tek: Hasan Saltık. Hep öyleydi. En azından son yirmi yıldır… Hasan’ın kurduğu Kalan Müzik otuz yıl önce hayatımıza girdi ama o çok daha öncesinde bir şeyler yapmaya başlamıştı.
“Bir şeyler” dediğime bakmayın, büyük şeyler. Meraklısı, Ruhi Su albümlerinin, ‘80’li yılların sonundan itibaren Nepa bünyesinde yeniden ve tertemiz kayıtlarla, üstelik seriye yaraşır bir kapak düzeniyle yayımlandığını bilir. Bu, Hasan Saltık’ın işi. “Gönül borcumdu” der çünkü o albümleri dinleyerek büyümüş. Sayesinde, bugün herkes onları tertemiz kayıtlarla dinliyor. Seri, Nepa’dan Ada’ya geçti ve hâlâ aynı şekilde basılıyor.
Yine aynı yıllarda Unkapanı’nda verilen Kürtçe savaşının bayrak ismidir Hasan. O bayrağı tek başına açtı ve sonuna kadar savaştı. Bugün, 12 Eylül sonrasında cunta tarafından getirilen Kürtçe yasağı kalkmışsa, bu, Hasan sayesinde. O olmasa da kalkardı ama kim bilir kaç yıl sonra… Direndi, savaştı, açılan davalarla boğuştu, hayatı mahkemelerde geçti ama yılmadı. İlk Kürtçe kayıtlar, Rahmi Saltuk’un “Hoy Nare” albümünde yayımlanmıştı ve o karanlık iklimde hızla toplatılan albümün serbest kalması için çok çaba gösterdi. Sonrası geldi. Aynı dönemde Nepa bünyesinde yayımlanan iki albüm var. İlki, memlekette resmî yollarla dinleyiciye ulaşan ilk sözlü Şivan Perwer albümü, “Kirvem”. Onda da şarkı isimleri Türkçeydi. Kültür Bakanlığı bünyesinde çalışan ve kasetleri yayımlanmadan önce denetleyen Bandrol Kurulu içeriğe karışamamış, kapakta “sakıncalı” dilin kullanılmasını istememişti. Kapağa iliştirilen ifade, hasretin cümleleştirilmiş hâliydi: “1000 yıl sonra merhaba” Hasan Saltık, bu albümün gizli yapımcısı ama kapağa bakarsanız, “grafik tasarım” ona ait -ki doğrudur. O zaman öyle şeyler de yapıyordu.
Yukarıda ısrarla sözlü dedim çünkü hemen öncesinde, yine onun çabalarıyla yayımlanmış bir enstrümantal Şivan Perwer albümü var: “Destan / Halay”. Kapağında “müzikleriyle” ifadesi vurgulanmış. Hasan, kapağına yazdığı yazıda şöyle diyor: “Şivan Perwer ulusal kimliğinden taviz vermez kişiliği, üstün müzik kalitesi ve okuma tekniğiyle ana dilinde türküler söyleyerek sevildi ve geniş kitlelerce benimsendi. Şivan Perwer’in kendi okuduğu türkülerin bilinen gerekçelerle yayımlanmasının mümkün olmadığı bu ortamda sanatçının eserlerini enstrümantal yorumlarla hayranlarına ve müzikseverlere sunuyoruz.” Hasan Saltık imzası, Haydar Güvercin’le birlikte kapakta “prodüksiyon” kısmında.
Hasan’ın o dönemde yani Kalan Müzik öncesinde yaptığı işlerden biri, “Newroz” adlı albüm. Türkiye’de yayımlanan ilk Kürtçe albümlerden biri. Yönetmenliğini Hasret Gültekin’in yaptığı albüm, önce enstrümantal yayımlanmış, yasağın kalkmasından sonra Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç’un katılımıyla sözlü olarak yeniden piyasaya verilmişti. Enstrümantal yorumunda, kapaktaki puşili yaşlı adamın ağzında belli belirsiz bir beyaz bant vardır -ki yasağı protesto etmenin en güzel yollarından biri bu. Sözler kasete yerleşince fotoğraf tamamlandı, kapak renklendi.
Hasan Saltık, bunların öncesinde, Unkapanı’nda çaycılıktan koli taşımaya çok şey yaptı. ‘90’lı yılların hemen başında kendi firması Kalan’ı kurdu ve yoluna yeni ekibiyle devam etti. Yolumuz orada kesişti. Kalan Müzik emekleme dönemindeyken tanıştık, arkadaş olduk, sonrasında çok şey yaptık. Tanıdığım Hasan’ı anlatmaya çalışsam yazı uzar, kendimi tutamam, romantikleşirim. Tanıdığınız Hasan’ı zaten anlatamam çünkü bu, tek yazıya sığmaz. Yazının başında kurduğum cümleden yola çıkarak şunu söyleyebilirim belki: Hasan Saltık, memleketin herhangi bir döneminde görevde olan herhangi bir Kültür Bakanından çok daha fazla iş yaptı, memleket kültürüne büyük hizmetlerde bulundu. Aynur’dan Kardeş Türküler’e bize kazandırdığı şarkıcılar, topluluklar yeter... Tülay German yıllar sonra yeniden tanınmışsa, Fikret Kızılok albümlerini istediği gibi yapabilmişse, Selahattin Pınar’dan Seyyan Hanım’a pek çok isim arşivlerde kaybolmuş kayıtlarıyla hayatımıza girmişse ve en önemlisi dil kaygısı olmadan şarkılar/türküler seslendirilebilmişse, bunlar hep Hasan sayesinde.
Bu yazıyı okusaydı, “abartma Moruk” derdi ama sonra arkasına yaslanır, keyifli keyifli gülerek şu cümleyi kurardı: “Moruk, iyi ki yapmışım”. Sevdiklerine Moruk diye seslenirdi, ara ara Mösyö de derdi. Her şey bir yana, bana öyle seslenmesini çok özleyeceğim.
Hasan’la arkadaşlığımız konserlerden çilingir sofralarına, sıkıcı toplantılardan keyifli dost muhabbetlerine uzandı. Bugün bu yazıyı yazıyorsam müsebbiblerinden biri çünkü bana yol gösteren, çok şey öğreten isimlerdendir. İstanbul’u tanıyorsam, onun sayesinde. Çok insanla tanışmışsam, yine onunla alakası var. Onun yanına gittiğimde kendimi bir anda stüdyoda en olmayacak albümün kaydında bulur ya da hayalini bile kuramayacağım bir masaya oturmuş olurdum. Lagavulin eşliğinde karşılıklı jumbo karides kemirmek ya da Munzur suyuyla yapılmış kahveyi içmek, bir Kalan ritüeli. Çok değil, iki ay kadar önce yeni ofisini gezdirmiş, “Moruk, çok iş yapacağız burada” demişti. Unkapanı’na sıklıkla gitme sebebimdi. Artık bu da canımı acıtacak.
2001 yılında, dünyanın önemli müzik dergilerinden Songlines, okurlarına Kalan Müzik ürünlerinden oluşan bir CD armağan etmişti. Bununla çok gururlanır, o dönemde her yerde bunu gösterirdi. Böbürlenmeyi severdi. Ukalaydı. Bazen ikinci cümlede kavgaya başlardık, kimi zaman birbirimize katlanamazdık ama herhangi bir konuda yardıma ihtiyaç duyduğumda arayacağım ilk isim o olurdu. “Hasan, şunun telefonu vardır sende, versene” diye aramışlığım çoktur. Bugün, bu yazıyı yazarken, bir gazeteci arkadaşım benden bir telefon numarası istedi, elim Hasan’ı aramak için telefona gitti ve boş kaldı. O kadar inanmıyorum ki, dün geceden beri arayıp ölümünü ona doğrulatmak istiyorum. Çok acayip bir his bu ve yalnız olmadığımı biliyorum. Sabah Metin Solmaz aynı şeyi söyledi -ki birlikte çok şey yapmışlığımız vardır. Üçümüz yan yana gelince inanılmaz eğlenirdik.
Yaptıklarının hangi birini anlatayım? Ahmed Arif’in kendi sesinden şiirlerini derlediği (Saltuk Plak etiketiyle yayımlanan) “Hasretinden Prangalar Eskittim”den ilk Kürtçe film olan “Mem û Zin’in müziklerini topladığı albüme, Rebetiko albümlerinden kantoları, tangoları, gazelleri derlediği albümlere, bir çığır açan Arşiv Serisi’nden Neşet Ertaş külliyatına bir çırpıda onlarca isim, yüzlerce albüm sayabilirim. Kalan Müzik hepimizin çocuğuydu. Onu Hasan’la birlikte büyüttük ya da daha doğru bir deyişle Hasan büyütürken buna yakından şahit olduk.
Kalan Müzik tarafından yayımlanan ilk kaset, Grup Yorum’un “Yürek Çağrısı” albümü. Mayıs 1991’de piyasaya verildiğinde herkes bu yeni firmayı merak etmişti. Hasan Saltık’ın yolu toplulukla “Cemo / Gün Gelir” albümünde kesişmiş, bu birliktelik yeni firmaya taşınmıştı. Hasan Saltık, yasaklı olduğu günlerde bile Grup Yorum albümlerini inatla yayımlamayı sürdürmüştü. Bir dönem albümler çıktığı anda toplatılıyor, Anadolu’ya gönderilen koliler, kurşunlanarak ve açılmadan Kalan’a geri gönderiliyordu. Hasan buna rağmen yılmadı ve albümleri inatla yayınladı. Grup Yorum’un geldiği noktada Kalan Müzik ve Hasan Saltık’ın payı büyük.
Sadece bunlar değil, ilk döneminde cesur adımlar attı ve kimsenin yayımlamaya cesaret etmediği kimi albümleri Kalan Müzik etiketiyle piyasaya verdi: Asım Can Gündüz’ün ilk albümü “Anasının Gözü – Cin Gibi”, Seyir Defteri’nin “Tırışkadan Nağmeler”i, Hüsnü Arkan’ın “uzaktan” yolladığı “Bir Yalnızlık Ezgisi”, bu albümlerin birkaçı… Sema & Taksim albümleri, Tuncel Kurtiz’li “Şeyh Bedrettin Destanı”, Muammer Ketencoğlu’nun yaptığı “Halklardan Ezgiler” serisi, “Red Songs” adıyla yayımlanan “Dünya Devrim Şarkıları” serisi ve daha nicesi, Kalan Müzik işi.
Hasan, sonrasında bir modaya dönüşecek “iş”leri de Kalan Müzik bünyesinde yaptı. Ayşegül’ün ilk albümü “Güzelleme”yi yayımladığında, Türkiye’de yeni bir akımı başlattığının farkındaydı. O dönem, yaptığımız bir söyleşide şunları söylemişti: “Paraya ihtiyacım vardı, satacağını da biliyordum. Tamamen Beyoğlu sanatçılarıyla yaptık bu kaseti. ‘Biz’ dedik, ‘halk müziğini TRT kalıplarının dışında, bağlama kullanmadan tamamen gitarla yapacağız’. Parçaları seçtik, bas gitar, akustik gitar… Bağlama kullanmadık ama türkü hangi yöredense o yörenin renk sazlarını kullandık. Maliyeti de çok komik: 100 milyona mal ettik, bana 4 milyar para kazandırdı.” Hasan, buradan kazandığı paraları “Arşiv Serisi”nin prodüksiyonuna yatırdı. Kalan Müzik, bu adımlarla büyüdü. Yorgo Bacanos, Sabite Tur Gülerman, Deniz Kızı Eftalya, Şükrü Tunar, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Necdet Yaşar, Cüneyd Orhon, Özdal Orhon, Lale – Nerkis Hanımlar, Fevzi Aslangil, Kani Karaca ve nicesi, bu seriyle gün yüzüne çıktı. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Davut Sulari, Hisarlı Ahmet, Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Malatyalı Fahri Kayahan, Nida Tüfekçi, Talip Özkan gibi isimler de öyle…
Belkıs Özener albümüyle başlattığı “Yeşilçam Şarkıları”, modaya dönüşen bir diğer seri. Yakın dönemde Handan Kara albümü de bu seriye dahil edildi. Şarkıları, onları söyleyenleri, bestecileri ve nicesini iğneyle kuyu kazarak aradı, buldu. Kimi eser sahiplerinin varislerini bulmak için gazeteye ilan verdi. Kimsenin hakkı onda kalmadı, Kalan, adı üzerinde tarihe “kalan” bir firma oldu. Bugün, yapılması gereken, bu firmayı ve Hasan Saltık ismini yaşatmak -ki başta eşi Nilüfer, Kalan Müzik çalışanlarının hepsi ve firmanın çevresinde olan muazzam danışman ordusu bu işi layığıyla yürütecektir. Hasan’ın hayallerinden biri, Kalan’ın 30. yılını büyük bir şölenle kutlamaktı. Göremedi ama umarım onun adına yaraşır bir kutlama yapılır -ki bunun bir anmaya dönüşeceğini, bu hayalleri kurarken düşünemezdik.
Hasan Saltık, bu ülkenin en büyük değerlerinden biri. Artık yok ama adı yaşıyor, yaşayacak. Arkasında inanılmaz bir miras bıraktı. Bu, hepimize bırakılmış bir miras. Onu sırtlamak, büyüterek geleceğe taşımak hepimizin borcu. Kendi adıma bunu layığıyla yapacağıma söz veriyorum.
Kimi insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi gelir ya, Hasan Saltık onlardan biriydi. Bu yazı, en zor yazdığım yazılardan. Dikkat ederseniz, onunla hatıralarım yok çünkü birine girsem ötekini çağırır, o diğerine pası atar. Onları başka zaman yazarım, anlatırım. Şimdilik, onu, 25 yılı aşkın bir süredir yanımda, yakınımda olan arkadaşım Hasan’ı çok ama çok özleyeceğimi söyleyeyim ve başta Nilüfer, ailesine, yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı dileyeyim. İzninizle, yazının sonunda ona son kez sesleneceğim…
Moruk, bize kazandırdığın her şey için sana çok teşekkür ederim. Erken gittin, mızıkçılık ettin ama biz oynamaya devam edeceğiz. Bir gün mutlaka görüşeceğiz. Onun için “hoşça kal” demiyorum. Eyvallah…