Türkiye, Moskova’da Rusya ve İran’la Suriye konusunda anlaştı.
Esat’ın meşru muhataplığı yani Suriye’nin meşru liderliği kabul
edildi. Nusra ve IŞİD mücadele edilecek terör örgütleri olarak
belirlendi. Suriye’nin mezhepçi olmayan, demokratik, laik yapısının
korunacağı vurgulandı. Bildiride ne yok? Ne Esat’a ne PYD’ye ismen,
doğrudan atıf yok.
Yani Türkiye “bugün Esat’ın meşru liderliğindeki Suriye’nin
yapısı demokratik, laik ve gayrimezhepçidir, bunun böyle olduğunu
tanıyor ve korumak için ortaklarım Rusya ve İran’la birlikte
taahhüt altına giriyorum” dedi Moskova’da.
Böylece Türkiye, Moskova Bildirisi’yle hem çaldığı melodiyi
değiştirdi, hem orkestrasını, hem de orkestradaki enstrümanını. Ait
olduğu hür dünyaya ve NATO üzerinden de baş müttefiği olan ABD’ne
sırtını döndü. Viyana ve Cenevre süreçlerini bıraktı, Rusya ve
İran’la Astana masasına oturdu. Masanın görünmeyen muhatabı da
görüşmelere katılacağını değil ama görüşmelerin yapılmasını
desteklediğini açıklayan Suriye.
Görülebildiği kadarıyla, bu durumu dengelemek için bildiriye
BMGK 2254 sayılı karara ve ISSG’a (Uluslarararası Suriye Destek
Grubu) atıf konulmuş. Yine de Rusya ve İran’ın hamlesinin
Türkiye’yi çizginin o yanından bu yanına çekmek olduğu ve bunu
şimdilik başarmış göründükleri ortada. Bakalım bir yıl öncesinden
kalan BMGK 2254’te neler var?
BMGK 2254 şunları öngörmüş: Kapsayıcı ve Suriyelilerce
yönetilecek siyasi süreç. Devlet kurumlarında devamlılık (tersten
okuyun Esat kalmak zorunda demek). Suriyelilerce seçilecek en geniş
yelpazede muhalefet (yani PYD dahil). Suriyelilerin sahibi olacağı,
yöneteceği siyasi geçiş süreci sonucunda Suriye’nin geleceğine
Suriyelilerin karar vermesi (yani güncel koşullarda dümeninde
Esat’ın olacağı bir süreç). 18 ay içinde yeni anayasa ve ardından 6
ay içinde yeni seçimler (Esat’a rağmen yazılmayacak bir anayasa
yani) . Ülke genelinde ateşkes. Ayrıca 8. maddede terörist
unsurlardan bahis var, PYD/YPG’ye atıf yok.
Bir adım geri çekilip, tekrar bakalım. Diplomaside saha ve
salonun ayrı saatleri var. Sahadaki cephelerin de farklı saatleri
olduğu gibi. Türkiye, Moskova Bildirisi’yle Suriye’de askeri çözüme
karşı olduğunu kayda geçiriyor. Ama Rusya ve İran’dan farklı
biçimde Şam’dan davetli olmaksızın sahada Fırat Kalkanı adıyla
askeri harekat yürütüyor. Hedefi de (arkasında ABD/koalisyon
olmadan) Bab’ı fethetmek. Biz Bab yollarında 36 şehit vermişken,
Suriye’de başka neler oluyor?
Omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG)
Rakka’yı IŞİD’den almak üzere kenti sarıyor, ardında ABD ve
koalisyon desteği var. Suriye Ordusu ardında Rusya, İran ve İran
destekli Hizbullah milisi desteğiyle Halep’in tamamını cihatçı
direnişten temizledi, cihatçılar Idlip’e tahliye oluyor. IŞİD, ani
bir hareketle Palmira’yı geri aldı, Rusya havadan bombalıyor. Bu
durumda bir sonraki durak neresi? Idlip.
Idlip nerede? Giderek Peşaver’leşen Hatay’ın dibi. Ankara’daki
akıl nedir? Halep’ten tahliye olan cihatçıları Idlip-Hatay
üzerinden dolaştırıp, Bab cephesinde kullanıma sokmak. Bab’da TSK
“desteğinde” çarpışması öngörülen ÖSO unsurları savaşıyor mu?
Hayır. TSK savaşıyor, IŞİD’i atıyor, ardından gelip ÖSO yerleşiyor.
Bu durumda Halep’in cihatçısı, Idlip’in Nusra’sı da onu orada
barındırmayacağına göre gelir Türkiye’nin mi başına bela olur,
gider koşa koşa Türkiye için Bab cephesine nefer mi yazılır?
Bu arada Vaşington’da yeni dışişleri ve savunma ekibi elleri
kaşınarak Şubat’ta koltuklarına oturmayı bekliyor. IKB ile anlaşma
yapan (TEC’in de ortağı) Exxon’un CEO’su Tillerson Dışişleri
Bakanı, eski CENTCOM Org. Mattis Savunma Bakanı, eski DIA
yöneticisi Özel Kuvvetler kökenli Korg. Flynn Ulusal Güvenlik
Danışmanı, G.W. Bush dönemi BM Daimi Temsilcisi Bolton Dışişleri
Bakan Yardımcısı. Şimdi siz bu her biri sahayı ve oyuncuları
avuçlarının içleri gibi bilen arkadaşlara “biz Ortadoğu’yu Osmanlı
ecdadı olduğumuz için ve komşuluk hatırına hattızatında sizden iyi
biliriz” yollu Davutoğlu Ahmet Hoca’vari dersler vereceksiniz.
Yeni ekibi bırakalım, şimdiki ABD Dışişleri Bakanı John Kerry,
Moskova Bildirisi’nden sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu aramış.
Çavuşoğlu, medyaya sızdırıldığı kadarıyla, “her şey bildiride var”
diye yanıt vermiş. Yani sert yapmış diplomatikçe. ABD ne demiş?
“Türkiyeli dostlarımız Suriye’de hareket etmek için bize de
ihtiyaçları olduğunu elhak bilirler” yollu konuşmuş. Tercümeye
gerek var mı?
Diplomaside “ya sabır, ya sabır” deyip ondan sonra “dedim mi,
demedim mi, ya Allah” nidalarıyla komşu ülkeye dalmak yok. Belki
başkaları da, hatta mazallah müttefiklerimiz de bize şu aralar “ya
sabır, ya sabır” diyordur. Ve ben de “yine de oynar mısın benimle”
diye eski bir Bülent Ortaçgil şarkısı mırıldanıyorum.
İyi pazarlar.