Klopp’un zamana uyguladığı baskı öyle sarsıcıydı ki, Mourinho, kumpas kurmaya bile zaman bulamadı. Daha doğrusu, bırakın kumpas ya da muamma olgunluğunda bulmaca oluşturmaya, takımı doğru dürüst top kontrolü bile yapamadı. Özellikle Mané öyle karşılayıcı hamleler yaptı ki, hem bir orta saha oyuncusundan daha çok top kaptı, hem de pozisyon başlangıçlarını bozdu.
Maçın başlangıç düdüğüyle birlikte Klopp, Mourinho’ya öyle bir baskı uyguladı ki, adeta bu baskı, güneş ışığını bile sızdırmayacak yoğunluktaydı. Bir süre sonra bu baskı sersemleştirici etkisini göstermeye başladı. Yalancı, gölge baskılar bile, artçı baskı şiddeti göstererek, Tottenham’ın oyun görüşünü karartarak, basit topların, hiç beklenmedik serseri toplara dönüşmesini sağladı. Baskı bir bütün olarak Mourinho ve oyuncularını körleştirdi. Gözleri gece karanlığında arabanın farına takılmış tavşan gibi olan Tottenham, bu şiddetli baskıya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Sahada oyuncular çok şaşkındı, saha kenarında ise Mourinho oyuncularından daha şaşkın bir ifadeyle, kararsız ve ürkek bir profil çiziyordu. Mourinho’yu hiç bu halde gördüğümü hatırlamıyorum.
Oysa Mourinho, sözüm ona, bu büyük baskıyı öngörerek takımını sahaya sürmüştü. 4-4-2 şeklinde dizilmiş olan Tottenham, top Liverpool’a geçtiğinde iki savunma seti olarak karşılamak üzere tasarlanmıştı. Hatta sol kanat atakları için, özellikle de Mané için iki sağ bek görevlendirilmişti. Biri Mané’nin hamle zamanını kısıtlayacak, diğeri de koşu yolunu kapatacaktı. Ama baskı, bütün sahaya adeta bir mühendisin statik hesapları titizliğinde dengelenip yayılınca iki bek başka oyunculardan destek göremeyip, makus talihlerine boyun eğdiler. Ve gol de o bölgenin en uç noktasından geldi.
Klopp, geriden pas zamanlamasını öyle muhteşem ayarladı ki, Mourinho’nun bütün savunma tedbirleri çöktü. Liverpool defansı, yer değiştiren, markajdan kurtulan ya da küçük bir boş alan bulan, arkadaşlarının hareketliliğini, inanılmaz bir titizlikle izleyip tam pozisyon değişim anlarında topu ikinci ya da üçüncü bölgeye gönderdiler. Bu tempo ve zamanlama Guardiola takımlarında bile görmediğimiz, tam zamanlı, pozisyon başlangıç paslaşmasıydı. Özellikle ritm kazanmış koşucu oyuncunun koşu yoluna atılan paslar, her tür savunma dengesini bozabilecek hava topu etkisi yaratıyor.
Mourinho, ancak yetmişinci dakikada posası çıkmış bu oyundan vazgeçip, daha ilerde baskılayan bir oyuna geçti. Ama kim ne derse desin Mourinho, bu maçta, gol odaklı bir oyun kurgusuyla Klopp’un karşısında çıkmamıştı. Daha çok karşılayan ve bu karşılamadan doğan doğaçlama tesadüflere gol girişimi olarak bel bağlamıştı.
Klopp’un zamana uyguladığı baskı öyle sarsıcıydı ki, Mourinho, kumpas kurmaya bile zaman bulamadı. Daha doğrusu, bırakın kumpas ya da muamma olgunluğunda bulmaca oluşturmaya, takımı doğru dürüst top kontrolü bile yapamadı. Özellikle Mané öyle karşılayıcı hamleler yaptı ki, hem bir orta saha oyuncusundan daha çok top kaptı, hem de pozisyon başlangıçlarını bozdu. Ben şimdiye kadar topla dripling yapan en hızlı oyuncunun Messi olduğunu sanıyordum. Ama öyle değil, bu oyuncu Mané’den başkası değil. O tam bir Afrika çitası.
Mourinho belki, Mané ve Robertson karşısına iki bek çıkararak, özelikle ters tarafa Robertson’un atacağı ters diyagonal topları engelledi ama Mané ve Robertson’un bildiğimiz ezberini bozamadı.
Aynı şeyi sağ kanatta yapıp Son’u, Trent Alexander-Arnold karşısına koyup, Arnold’u biraz geride tutmayı başardı. Ama bütün bunlar bir işe yaramadı ve Mourinho, Klopp’a kaybetti. Galiba Klopp, bu yıl fena halde şampiyon olmaya kararlı.