Muhalefet reformdan ne bekliyor?
Ekonomideki yönetim değişikliğinin ardından yargıda da reform yapılacağı açıklandı. Muhalefet temsilcilerine göre acil atılması gereken birçok adım var. CHP bu adımları beş başlıkta sıralarken, HDP Kürt sorununun çözümünü merkeze koyuyor. İYİ Parti’ye göre ise siyasetin yargıyı etkilemek için kullandığı gücün ortadan kalkmasını sağlamak gerekiyor. DEVA ‘zihniyet reformu’ isterken, Gelecek Partisi’ne göre tam demokratik güçlendirilmiş parlâmenter sisteme geçişle sorunlar aşılabilir.
ANKARA - Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni geçen yıl kamuoyuna duyuran hükümet, İnsan Hakları Eylem Planı'nın güncelleneceğini ilan etmesine karşın geçen bir yılda dikkate değer bir adım hâlâ atmadı. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu toplantısına katılarak üyelerin önerilerini dinleyen Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, insan hakları alanında atılacak adımlara ilişkin çalışma yaptıklarını söyledi.
İktidarın “çalışmalarının” sürdüğü insan hakları alanına dair muhalefet partilerinin halihazırda çok sayıda talebi bulunuyor. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edildiği gün olan, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününe sayılı günler kala muhalefet temsilcilerine, Türkiye’de insan hakları alanında atılması gereken en acil adımların neler olduğunu sorduk. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), İYİ Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ile Gelecek Partisi’nin insan hakları alanında çalışma yürüten yetkilileri sorumuzu yanıtladı.
CHP’DEN ÖNCELİKLİ BEŞ ADIM ÖNERİSİ
Partisinin tüm politikalarda hak temelli bakış açısını esas aldığını belirten CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, tüm il örgütlerine İnsan Hakları İl Sorumluları belirlemesi için yazı gönderdiklerini, kadın, çocuk, mülteci, engelli alanlarında çalışan avukatlardan oluşan bir izleme mekanizması için grup oluşturduklarını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanan “2. Yüzyıla Çağrı” beyannamesinde “Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. 'Tek Kişilik Saray Hükümeti’, iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir” tespiti yapıldığını hatırlatan Karaca, hak temelli bakış açısının tüm politikalarda esas olması için adımlar attıklarını söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin baskı, korku ve cezalandırma yöntemleriyle yurttaşları çoklu ihlallerle baş başa bıraktığını belirten Karaca, “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” çerçevesinde “tüm hak alanlarında ortaya çıkan buhranı ortadan kaldırmak için” beş temel öncelikli adım önerdiklerini söyledi ve bunları şu şekilde sıraladı:
- Çocuk ve Gençlik Bakanlığı kurulmalı, bütünlüklü çocuk politikası tüm politika ve hizmetlerde temel alınmalı.
- Göç Bakanlığı kurulmalı, ülkemizde yaşayan yabancı uyruklu bireyler ve mülteci politikası yeniden, uzun vadeli olarak gözden geçirilmeli.
- Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yerine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıran, kadına şiddeti önleyici, kadını birey olarak ele alan çalışmalar yürütülmeli, Kadın Bakanlığı kurulmalı.
- Tüm yerel yönetimlerde; kurulmamış olanlarda Eşitlik Birimleri kurulmalı, tüm politika, proje, hizmetlerde eşitlikçi bakış açısının ilke olması sağlanmalı.
-Aslında hukuk sistemimizde hiç olmaması gereken OHAL Komisyonu’nda bekleyen on binlerce dosyanın geciktirilmeksizin incelenmesi tamamlanarak, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uygun şekilde Barış Akademisyenleri, binlerce beraat etmiş ya da “haklarında kovuşturmaya gerek yoktur” kararı verilenlerin, hakkında hiçbir soruşturma-kovuşturma olmayan yurttaşlarımızın görevlerine iadeleri hakkında derhal karar verilmelidir.
‘İLK ADIM SİYASETİN YARGI ÜZERİNDEKİ BASKISININ ORTADAN KALKMASINI SAĞLAMAK’
İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem’e göre Türkiye’de insan hakları alanında atılması gereken en acil adım, “Siyasetin yargı üzerindeki baskısının, yargıyı etkilemek için kullandığı gücün ortadan kalkmasını sağlamak."
Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin sebebi olarak yargı sistemini işaret eden Erdem şunları kaydetti:
“Türkiye’deki insan hakkı ihlallerinin en önemli sebebi yargının, iktidarın ya da ortağı olan partinin hoşuna gitmeyen kararları vermesi halinde, derhal görevden alınacağını ya da görev yerinin değiştirileceğini hatta belki, terör örgütüne yardım etmek ya da üye olmak vb. birtakım gerekçeler ile hakkında soruşturma açılacağını bilmesidir. Siyasetçi kişiliğimin yanında bir hukukçu akademisyen olarak söylemeye utandığım bu gerçek, Türkiye’de insan hakkı ihlali oluşturan bütün yargı kararlarının temel sebebidir. Adalet sistemimizi içten içe çürüten bu uygulamanın ortadan kalması için Adalet Bakanı’nın HSK’nın başı olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Mahkemelerimizin kararlarını verirken Anayasanın açık hükmü uyarınca uymak zorunda oldukları, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaması ya da göz önüne almaları gereken AİHM kararlarına değer vermemelerinin altında yatan neden de gene aynıdır.”
‘TÜRKİYE’NİN AK PARTİ İKTİDARININ YÜKÜNÜ OMUZLARINDA TAŞIYACAK HALİ KALMADI’
İktidarın kendisini eleştiren her muhalif kişiyi terörist ilan ettiğini, muhalif olan vatandaşlar hakkında savcılarca soruşturma ve dava açılabilme ihtimali olduğunu belirten Erdem, “Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına aykırı olarak gazetecilerin, siyasetçilerin, aydınların ve her kesimden vatandaşın uzun tutukluluk ile hapiste tutulması ve tutukluluğun adeta kişiye, hüküm öncesi ceza çektirmek için kullanılması, her gün karşılaştığımız insan hakkı ihlalleridir” dedi.
Toplumsal olaylarda polisin orantısız şiddet kullanmasının da ciddi insan hakkı ihlali olduğunu söyleyen Erdem sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü'nde dünyadaki bütün kadınlar kutlama yapmakta, bizim kadınlarımız polis tarafından coplanıp yerlerde sürünmektedir. Haklarını aramak için yollara düşüp Anayasa'daki barışçıl protesto haklarını kullanmak isteyen işçiler polislerce coplanarak, biber gazı yemektedir. Gene unutulmamalıdır ki polisin bu orantısız şiddetinin altında yatan en bariz sebep de, iktidar tarafından demokratik haklarını kullanan, eleştiren, hakkını arayan vatandaşların ülkeye zararlı kişiler olarak gösterilerek, düşmanlaştırılmasıdır.”
“İktidarın, vatandaşın demokratik hakkını kullanmasını önlemek için her türlü yola başvurma uygulamasından derhal vazgeçmesi gerekmektedir. Türkiye’nin çok önemli bir ayıbı olarak gördüğüm sayıları her geçen yıl artan, kadın cinayetlerinde ve çocuğa karşı istismar suçlarında da, iyi hal indiriminin uygulanmayacağına ilişkin hükmün en kısa zamanda TCK’ya konulması gerekmektedir. Vatandaşlar arasında yargıya güveni yüzde 2’lere düşüren AK Parti iktidarının yükünü, Türkiye’nin daha fazla omuzlarında taşıyacak hali kalmamıştır.”
HDP’Lİ DEDE: İLK ADIM ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİDİN KALDIRILMASI
Türkiye’de yasalara ve Anayasaya ilişkin sorunların olduğunu fakat insan hakları alanında yaşanan sorunun yasaların uygulanması noktasında ortaya çıktığını belirten HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, “Anayasa istediğimiz düzeyde olmasa bile 90’ıncı maddeden dolayı uluslararası sözleşmeler bizim iç hukukumuz niteliğinde. Dolayısıyla yasal olarak Avrupa’nın diğer ülkelerinden çok da geride değiliz. Uygulamada bu kadar sorun ve aksaklığın yaşanmasının sebebi hükümetin güvenlikçi politikaları. Bunun da baş sebebi Kürt sorununun bir barış ve diyalog çerçevesinde çözülememiş olması” dedi. Dede, insan hakları sorunlarını ortadan kaldıracak adımlara ilişkin çözüm önerilerini ise şu ifadelerle sıraladı:
“Tüm insan hakları sorunlarını etkileyecek, çerçeveleyecek düzeyde bizce atılması gereken ilk adım İmralı Adası’nda Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması, bu hukuksuzluğun, bu haksızlığın sona erdirilmesidir. En nihayetinde orada tecridin kaldırılmasıyla birlikte yeni bir barış sürecinin başlaması ve uygulamada Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünün açılması durumu söz konusu olabilecektir.”
‘YASALARLA İLGİLİ EN BÜYÜK SORUN TERÖRLE MÜCADELE KANUNU’
“Diğer taraftan yasalar boyutuyla da adım atılacaksa en büyük sorun ve sıkıntı ‘Terörle Mücadele Kanunu’dur. Bu kanunun varlığı bile sorundur. Bu kanun nezdinde terör tanımı çok muğlak, esnek ve uluslararası terör tanımına denk gelmiyor. Kanundaki terör kavramı üzerinden hükümet, vesayeti altındaki yargı üzerinden tüm muhalifleri terörist ilan ediyor. Şu anda hiçbir muhalifin hukuki güvenirliği ne yazık ki yok. Terörle mücadele kanununun tümden kaldırılması ya da değişiklik yapılarak terör tanımının daha net, uluslararası ölçülere uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.”
YENEROĞLU: ACİLEN YAPILMASI GEREKEN ZİHNİYET REFORMU
DEVA Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Türkiye’de insan hakları alanında en acil ihtiyaca ilişkin, “hukuk devletini idrak edemeyen iktidarın değişmesi” yanıtını vererek şunları söyledi:
“Türkiye’de insan hakları alanında atılması gereken en acil ama bir o kadar da Cumhurbaşkanı'nın tabiatına aykırı adım, kendisinin başta kuvvetler ayrılığı ve vatandaşlarımızın temel hakları olmak üzere anayasal düzeni kabullenip hukukun üstünlüğüne tabi olmasıdır. Yürütmenin başı olarak yargıdan elini çekmesi ve yargıyı sopa olarak kullanmaktan vazgeçmesidir.”
Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ve hukuk alanında çok köklü yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu belirten Yeneroğlu, “Ayrıca tüm kuvvetleri tek elde toplayan keyfi yönetimin tekrar demokratikleşmesi ve denetime açık hale gelmesi, yapısal reformlarla yargı bağımsızlığının teminat altına alınması gibi adımlar sıralanabilir. Ancak acilen yapılması gereken ‘zihniyet reformudur.’ Bunun için kutsal devlet inancı aşılmalı, devletin insan onurunu korumakla mükellef olduğu bilinci tüm siyasetçilerde yerleşmeli, insan haklarına saygılı ve kendisini Anayasa ile bağlı gören bir yönetim anlayışı egemen olmalıdır” ifadelerini kullandı.
‘EN ACİL İHTİYAÇ HUKUK DEVLETİNİ İDRAK EDEMEYEN İKTİDARIN DEĞİŞMESİDİR’
Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemelerce uygulanmadığı dönemde Türkiye’nin acil ihtiyacının “zihniyet reformu” olduğunu belirten Yeneroğlu, atılması gereken adımlara ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anayasa’da AYM kararlarının yasama, yürütme, yargı organlarını ve herkesi bağladığı yazmasına rağmen, ilk derece mahkemesi bir yerlerden aldığı cesaretle AYM kararlarına uymuyorsa, devletin en tepesindeki insanlar AYM üyelerine aba altından sopa gösteriyorsa, Cumhurbaşkanı masumiyet karinesini yok sayıp suçsuz insanların cezaevlerinde tutulmalarını sağlıyorsa ve Türk Ceza Kanunu’nda geçmeyen suç kategorileri belirleyebiliyorsa, orada artık hukuk reformu beklemek anlamsızdır. Türkiye’nin acil ihtiyacı zihniyet reformudur.”
“Öte yandan insan hakları bağlamında ‘sivil toplum’ ve ‘basın özgürlüğü’ de üzerinde titizlikle durulması gereken temel başlıklardır. Sivil toplum devletin güdümüne girmişse, hele hele basın özgür değilse o ülkede insan hakları ihlalleri ve suistimaller kaçınılmazdır. Devlete düşen görev, sivil toplumu dizayn etmekten vazgeçmek ve basının özgür bir şekilde çalışabilmesinin önünü açmaktır. Velhasıl, Türkiye’de insan hakları alanında atılması gereken an acil ihtiyaç, hukuk devletini idrak edemeyen iktidarın değişmesidir.”
YAZICI: İLK ADIM DEVLETİN BÜTÜN ORGANLARININ ANAYASAYA UYGUN DAVRANMAYA ÖZEN GÖSTERMESİ
Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Serap Yazıcı’ya göre ise, “Türkiye’de uzunca bir süreden beri devam eden ağır insan hakları ihlâllerinin sona ermesi için atılması gereken ilk adım, devletin bütün organ ve makamlarının Anayasa hükümlerine uygun davranmaya özen göstermesi.”
Türkiye’nin 1987’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını, 1989’da ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığını kabul ettiğini hatırlatan Yazıcı, “Ne var ki uygulamada, özellikle yargı alanında bu reformlara yeterince uyulmaması, insan hakları sorunlarının yaşanmasına yol açtı. Böyle olmakla beraber Türkiye, 2010’ların başına kadar liberalleşme adımlarını sürdürmeye devam etti” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“2013’teki Gezi Parkı protestolarının bastırılmasında kullanılan ölçüsüz polis gücü, Türkiye’nin hukuk devletinden uzaklaşmakta olduğunun ilk işaretleriydi. Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün bastırılması amacıyla iki yıl süreyle uygulanan olağanüstü hal yönetimi ise, yakın siyasi tarihimizde görülmediği ölçüde hak ihlâllerine yol açtı. OHAL süresince haklarında basit bir disiplin soruşturması dahi yapılmadan yaklaşık 130 bin kişi, kamu görevinden ihraç edildi. İhraç işleminin pasaport iptali gibi bazı sonuçları, sözü geçen kamu görevlilerinin ailelerine de teşmil edildi. Dahası ihraç edilen kamu görevlileri, hiçbir alanda istihdam edilemezken küçük bir işletme açmaları ve hayatlarını bu yolla idame ettirmeleri dahi engellendi. Daha vahimi, bu kişilerin banka hesabı açmaları dahi engellenerek yakınlarının parasal desteğini elde etmeleri imkânsızlaştırıldı. Böylece 130 bin kamu görevlisi ve aile üyeleri, sivil ölüme mahkûm edildi. Bütün bu uygulamalar, Anayasamızın hukuk devletini düzenleyen 2. maddesi; suç ve cezanın kanuniliğini, cezanın şahsiliğini, sanığın masumiyeti karinesini düzenleyen Anayasanın 38. maddesi ve adil yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesi ihlâl edilerek gerçekleştirildi. Öte yandan Anayasa'nın 15. maddesinin olağanüstü hallerde hürriyetlere sunduğu güvenceler de ihlâl edildi. Sadece bu uygulama dahi Türkiye’deki insan hakları ihlâllerinin temelinde yer alan asıl faktörün, anayasa hükümlerine uymamak yönündeki tutum olduğunu göstermektedir. Bu, adeta bir anayasasızlaştırma sürecidir.”
‘İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN TEMELİNDEKİ ASIL FAKTÖR CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’
Türkiye’de yaşanan insan hakları alanındaki ihlallerin temelindeki asıl faktörün Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olduğunu belirten Yazıcı, atılması gereken adımlara ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Nihayet Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber yargı tümüyle siyasal iktidarın kontrolüne tâbi kılındığından hukuk devletinin en önemli güvencesi olan yargı denetimi, pratik değerini kaybetmiştir. Böylece artık Türkiye, insan haklarının korunduğu, güvence altına alındığı demokratik bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşarak hızla otoriterleşmektedir. Bugün itibariyle Türkiye’de insan hakları ihlâllerinin temelindeki asıl faktör, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Dolayısıyla sorunun çözümü, bu hükûmet sisteminin terk edilmesi; kuvvetler ayrılığı esasına dayanan, yargının bağımsızlığını teşvik eden tam demokratik güçlendirilmiş parlâmenter sisteme geçişle mümkündür.”