Muhalefetin zafer için iki umudu ve bir acı gerçek

Sonuçta Kılıçdaroğlu, değişim isteyen bütün kesimlerin adayı olarak ikinci tura gidiyor. Kazanç halinde ‘itiraz edilebilecek’ yeni bir cumhurbaşkanı olacak ortada. Kayıp ihtimalinde ise buna neden olan olarak anılmayı kimse istemiyor doğal olarak.

Barış Avşar bavsar@gazeteduvar.com.tr

Seçimin ikinci turuna üç gün kala seçim meydanında iktidar üzerine biraz daha ekleyerek elindekini koruma, muhalefet ise ‘bu seçim yeni seçim’ diyerek yeni bir strateji sergileme çabasında.

İktidarın en temel meselesi, Erdoğan’ın ilk söyleyişinde biraz durakladığı, "zafer sarhoşluğu". ‘Sarhoş olma’ hali ile böyle bir benzetmede kullanırken bile duraksadığını göstermek için mi bekledi acaba Malatya’daki konuşmasında? Çünkü Cumhur İttifakı’nın hemen bütün kampanyası Erdoğan’ın meydan konuşmaları temelinde yürütüldü. Bazı tekrarların, yanlış vurguların bilerek yeniden yeniden yapıldığını gördük. İktidarın kampanyasında en büyük gücü şüphesiz ‘Erdoğan’ın büyüsü’… Ve çok büyük bir değişiklik de yok: İlk tur öncesi kullanılan dil, meydana çıkıldığında yine muhalefete yönelik ağır cümleler kurularak devam ediyor. Videolarla desteklenen kampanya uzatmalarda da sürüyor fakat burada iktidar, sandığa etkisinin ne olacağını çok kestiremediğimiz bir hata yaptı. ‘Montaj, şu, bu…’ itirafı, Kemal Kılıçdaroğlu’na, yani ülkenin kurucu partisinin genel başkanına ve cumhurbaşkanı adayına yönelik, gerçek olmayan görüntülerle bir kampanya yürütüldüğünün ilanı, muhalefeti ikinci tur öncesinde harekete geçiren iki önemli dayanaktan birincisi oldu. İlk tur öncesinde pek göremediğimiz bir atiklikle CHP örgütleri AK Parti önüne siyah çelenk bırakma eylemleri ile hem yeniden sandığa gitme konusunda sıkıntılar yaşayabileceği söylenen Kılıçdaroğlu’nun ilk tur seçmenini 28 Mayıs için motive etme şansı yakaladı hem de ilk turda oyunu alamadığı seçmene, ‘bakın montajla hakkımız yeniyor’ mesajı verdi.

İktidar tarafından gelen bu hata, durumu değiştirecek bir boyutta görünmeyebilir. Ancak iki seçim arası süre zaten çok fazla hataya zaman tanıyacak kadar uzun değil. Bu yüzden en az 3 milyon yeni seçmen hedeflemek durumunda olan muhalefet için 'ilk umut' olarak değerlendirilebilir. İkinci 'umut' yine bu konuyla yakın ilgili olarak geldi. Ancak içinde çok fazla soru işareti de taşıyor…

***

İlk turda yüzde 5’in üzerinde (yani Kılıçdaroğlu’nun az farkla da olsa öne geçmesi için gereken oranda) oy alan adayı Sinan Oğan, ikinci tur için Erdoğan’a desteğini açıkladı. Ancak ilk tur öncesinde neden MHP ve BBP ile aynı zamanda ‘milliyetçi’ de bir ittifak olan Cumhur’a değil de kendisine oy verilmesi gerektiğine dair parlak açıklamalar yapan Oğan, şimdi neden Cumhur İttifakı adayının desteklenmesi gerektiğine dair kitlesinin önemli bölümünü oluşturan seküler milliyetçi seçmene net bir mesaj vermiş görünmüyor. İlk turun ardından, "Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilecekken neden Bakan olayım?" diyen Oğan ‘ne olacağını’ açıklamadı. Bu konudaki yanıtı herhalde seçimi Erdoğan’ın kazanması durumunda alacağız. Ama o zaman da ilk turda Oğan’a oy vermiş seçmen olmanın ne anlamı olacak? İnandığını söylediği ve kampanya boyunca dillendirdiği politikalarla gelecekte de bir lider/lider adayı olarak yola devam edebilme niyeti olsa, ‘tarafsız kalalım’ ya da ‘seçmenimi serbest bıraktım’ açıklaması yapması beklenirdi. Olmadı. Olmadığı yerden de muhalefetin ikinci umudu ortaya çıktı.

***

ATA İttifakı’nın yüzde 2.5 oranında oy alan ana gövdesini oluşturan Ümit Özdağ’ın dün Kemal Kılıçdaroğlu’na, CHP ile Zafer Partisi arasında yapılan bir mutabakat ile destek açıklaması, Oğan’ın Erdoğan’a destek açıklamasından daha çok ses getirdi. Bunda iki taraf arasında açık bir müzakere yaşanması ve yapılan anlaşmanın içeriğinin duyurulması önemli etkendir kuşkusuz. Ancak asıl önemli nokta, bu mutabakatın Kılıçdaroğlu’nu aday gösteren Millet İttifakı ile destek açıklayan Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güçbirliği gibi kesimlerde nasıl bir etki yaratacağıydı. İlk anda ortaya çıkan itirazlar olsa da görünen o ki bu itiraz hakkının kullanımı da büyük oranda seçim sonrasına bırakılacak. Sonuçta Kılıçdaroğlu, değişim isteyen bütün kesimlerin adayı olarak ikinci tura gidiyor. Kazanç halinde ‘itiraz edilebilecek’ yeni bir cumhurbaşkanı olacak ortada. Kayıp ihtimalinde ise buna neden olan olarak anılmayı kimse istemiyor doğal olarak. CHP-Zafer Partisi mutabakat metni de, hiç kimseyi memnun etmese bile, destekçi bütün kesimlerin rahatsızlığını minimum seviyede tutacak şekilde hazırlanmaya çalışılmış. Yerel yönetimlere kayyım uygulaması ya da göçmenlere yönelik politikalar konusunda, seçim ilk turda kazanılmış olsa, Millet İttifakı bileşenleri arasında yaşanabilecek bir kriz başlığı da böylece seçimin sonu beklenmeden açılmış/aşılmış oldu. Burada herhalde Meclis seçimlerindeki yenilginin, ikinci turun da kaybedilmesi durumunda ‘kriz’ yaşayacak bir ittifak bile bırakmayacağı da göz önünde bulundurulacaktır. Elbette asıl büyük riski alan CHP ve Kılıçdaroğlu. Bu kadar çeşitli bir destekçi grubuna verilen sözlerin sorunsuz yerine getirilmesinin zor olduğunu herkes görüyor ancak ortada bu riski almadan 28 Mayıs’a gidilecek bir rahatlık yok!

***

Muhalefeti de iktidarı da kapsayan acı gerçeğimiz ise şu: Zaten bütün partilerin seçmenleri arasında yüksek görünen göçmen karşıtlığı konusunda seçim yüzünden bu kadar alenileşmiş ‘biz göndeririz’ ve ‘yok biz daha iyi göndeririz’ yarışının ülkenin geleceğine düşürdüğü gölge ile kim kazanırsa kazansın nasıl baş edilecek? Topraklarının bir bölümünde halen askeri güç bulundurulan ve temasın daha yeni -ve Rusya aracılığıyla- başladığı Suriye ile nasıl bir iş birliği geliştirilerek seçmene bugün ‘vaat’ olarak sunulan gerçekleştirilebilecek? On yılı aşan sürelerde Türkiye’de nefes almış, hayat kurmuş, çocuk yetiştirmiş, üstelik milyonlara varacak sayılardaki insan geri dönmeye nasıl ikna edilebilecek?

"Seçim döneminde bunlar olur, sonra normale dönülür" diye kendimizi aldatmaktan kurtulup seçimler, adaylar, ittifaklar, montajlar, mutabakatlar üstü bu acı gerçeğimizle yüzleşme zamanı çoktan gelmedi mi?

Tüm yazılarını göster