Muharrem İnce'nin çiğnenen onuru

Saraydan, ‘Ben seni desteklerim’ denmiş, söylendiğine göre. Çok mazoşist bu ya. Gerçekten böyle. ‘Gel beni kırbaçla’ tadında bir şey. Yani meğer ki zaten Erdoğan’ın desteklediği aday kazanıyorsa CHP’de ya da CHP’de genel başkana muhalif bir aday, bu destek için gidiyorsa saraya -müze kartsız- vay halimize!

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

‘Aşağıda anlatılanların birkaç yan kaynağı, üç tane de ana kaynağı vardır. Ama bunlardan yalnızca şimdi, yani başlangıçta söz edilecek ve bir daha bu konuya dönülmeyecektir. Önce ana kaynaklara değinecek olursak, bunlar polisteki sorgu tutanakları, avukat Dr. Hubert Blorna ve onun gerek liseden gerekse üniversiteden arkadaşı olan savcı Peter Hach’tır. Bu sonuncu kişi -doğal olarak gizlice- sorgu tutanaklarına, soruşturmayı yürüten makamın aldığı tedbir kararlarına ve nihayet araştırma tutanaklarına geçmemiş sonuçlara birtakım eklentiler yapmış, kendince onları tamamlama çabası göstermiştir. Ama -kesinlikle ve gecikmeksizin belirtilmesi gereken bir nokta- savcı bu işi resmi görevine ilişkin nedenlerden değil, tamamen özel nedenlerden yapmıştır, olup bitenleri hem kendi kendisine açıklayamayan hem de ‘Aslında düşündüğüm zaman bütün bunları anlamakla kalmıyor, mantıklı bile buluyorum,’ diyen arkadaşı Blorna’nın hali içine pek dokunduğu için yapmıştır.’

Yok olanları sıralamayacağım bir daha. ‘Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’*ndan bir parça ile programıma başladım sadece. Yoksa Heinrich Böll’ün harika bir öyküsünü, önümüzde cereyan eden şeylere benzettiğim yok.

-Burada yazar eline bulaşmış şeyleri silkelemeye çalışır. Yapışır düşmez o şeyler. Çocukluğundan kalma alışkanlıkla sol koluna siler. Parlar sol kazak kolu, mevzi mevzi.-

Durum karşısında ilk aklıma gelen, dışarıdan biri bu olanları okusa ilk aklına gelenin, gerçekten saraya gitmek kötü bir şey midir? sorusunu soracak olması. Hadi ben zaten böyle düşünüyorum da herkes mi böyle düşünüyor? Yani herkes mi bütün iktidarların mimari formu, kalbi sarayına vurmuş -bu yüzden çirkin- hallerine ilişkin benimle aynı fikirde?

Hadi sarayın muhalifleri, sarayı sevmeyenler, istemeyenler böyle düşünüyor da iktidar yanlıları da mı aynı düşüncede? Bu garip değil mi, bana mı öyle geliyor yoksa? Yani dünyadaki televizyon dizilerinin çoğunun kahramanları polis olsa da kimsenin, onları pek sevmeme hali gibi değil mi? Yani bir bakıma saray yanlılarının da bilinçaltlarında saray ziyaretlerini hiç de hayırlı görmedikleri gibi değil mi? Tabii ki üstü varsa…

-Gel de dışarıdan taşıma şimdi bilinci-

Benim daha da anlamadığım şu: Saraydan, ‘Ben seni desteklerim’ denmiş, söylendiğine göre. Çok mazoşist bu ya. Gerçekten böyle. ‘Gel beni kırbaçla’ tadında bir şey. Yani meğer ki zaten Erdoğan’ın desteklediği aday kazanıyorsa CHP’de ya da CHP’de genel başkana muhalif bir aday, bu destek için gidiyorsa saraya -müze kartsız- vay halimize!

Çok mu salak görünüyoruz sahiden? Tamam, anladım da bu kadar da mı?

Bırakın CHP’yi, şimdi iktidarın büyük ortağı MHP’nin genel başkanı seçiminde Erdoğan bir adayı açıkça desteklese kazanır mı sizce?

-Hadi buna belki, diyelim, tartışmayalım…-

Bu ülkenin komplolarının bile seviyesi bu kadar düştüyse vay halimize!

Ayrıca her şeyin, ‘saray at da izi kalsın’ gibi olması, bizi geçtik, iktidarı, onun maaşlı ve tımarlı yazarlarını rahatsız etmiyor mu?

Bolivya’nın devrik devlet başkanı Evo Moreles’e, "Peki ABD ne yapacak sizce eğer siz Bolivya başkanı olursanız? ABD’den korkuyor musunuz?" diye sormuştum; "Korkmak mı! Hayır hayır. Biz ABD'den hiç korkmuyoruz. ABD hükümeti eğer Evo Morales aleyhine konuşuyorsa, bu bizim için en iyi kampanyadır. Bu çok önemlidir. Bolivyalılar ABD’den, onun olabilecek müdahalelerinden kesinlikle korkmuyorlar." demişti… Saray’ın desteklemesi, en azından CHP içinde böyle bir etki yaratmaz mı? Yoksa ben mi çok hayalciyim?

Yani deli sorular kafamda böyle dolaşıyor ama sonra Katharina Blum yine yetişiyor imdadıma ; ‘Umschau gazetesinde yalnız 10 satırlık -ve tabii ki fotoğrafsız- bir haber yayınlanmış, haberde tepeden tırnağa dürüst bir insanın bir talihsizlik sonucu bu olaya karıştığından söz edilmişti. Ne var ki bütün bunlar -Frau Zündach Katharina’ya on beş gazete kupürü getirmişti- genç kadını avutamamış, Katharina hep ‘Bunları kim okur ki? Benim tanıdıklarımın hepsi Zeitung okuyucusu!’ demişti.’

*Çeviri- Ahmet Cemal- Can Yayınları. 11. Baskı.

Tüm yazılarını göster