Mülkiye New York Times'ta: Entelektüeller nasıl tasfiye edildi?

Türk siyaset tarihinde önemli rol oynayan Mülkiye üzerinde son yıllarda artan iktidar baskısı, New York Times gazetesinde kapsamlı bir makaleyle ele alındı. Gazete, Mülkiye'nin 'akademisyen tasfiyesinde özel olarak hedef alındığı' yorumu yaptı.

Abone ol

DUVAR - Amerikan gazetesi New York Times, Türkiye'de iktidarın akademi üzerindeki baskısını Mülkiye özelinde mercek altına aldı. Gazetenin haftalık dergisi New York Times Magazine'de yayımlanan kapsamlı makalede, ihraç edilen bir dizi akademisyenle söyleşilere yer verilerek Mülkiye'nin 'akademisyen tasfiyesinde özel olarak hedef alındığı' belirtildi. Makalede, Mülkiye'nin Türkiye'deki devlet kadrolarında klasikleşen yerinin yok edilmeye çalıştığı, birçok akademisyene "Sizin gibi insanların devri bitti" dendiği aktarıldı.

Suzy Hansen imzalı, 'Sizin Gibi İnsanların Devri Bitti': Türkiye Entelektüellerini Nasıl Tasfiye Etti' başlıklı makalede, Mülkiye'nin Türkiye tarihindeki rolü ve gelinen noktada yaşananlar anlatılıyor. Makalenin öne çıkan bir bölümünde şu ifadeler kullanılıyor:

'AKADEMİSYENLERİN BİR HEDEFİ VARDI'

"Türkiye'de birçok akademisyen, ülkelerinin bir gün bir demokrasi haline geleceği umuduyla büyüdü. Sosyoloji eya felsefe okudular; ihtilaf çözümü, barış inşası, azınlık hakları, sivil toplumun oluşturulması gibi alanlarda uzmanlaştılar. Kendilerinden de daha demokratik nesiller yetiştirecek açık fikirli üniversitelere katılabilmek için siyaset bilimi veya tarih alanında doktoralarını aldılar.

İyi yönetişim uygulamaları, adil bir yargı sistemi, özgür basın, insan hakları ve kadın hakları gibi alanlarda inançlıydılar. Bir hedef ve bir uzlaşı vardı; demokratikleşmenin ya parçasıydınız ya da değildiniz. Türkiye'de acılı ve adım adım ilerleyen bir süreç olarak demokrasi oluşturulmasına katılanlar küçük, tutkulu bir gruptu ama bu deneyimi dünya çapında Polonya'dan Tayvan'a, demokratikleşmekte olan ülkelerde yaşayan ve ülkelerinin ilerlediğini, daha iyiye gittiğini hisseden diğer halklarla paylaşıyorlardı.

'ÜNİVERSİTELERİ DAĞITMAK ÇOK DAHA ZOR AMA...'

Otoriter bir devlet demokrasi yanlısı bu kişilere karşı pek çok şey yapabilir - onları hapse atabilir, yargılayabilir- ama hükümetin nihayetinde, onları yaratan ve varlıklarını sürdüren kurumlara saldırması gerekir. Gazeteleri almak kolay olabilir. Sivil toplum kuruluşları kolaylıkla kapatılabilir. Üniversiteleri dağıtmak çok daha zordur.

Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Tayyip Erdoğan ve müttefiklerinin büyük tasfiye yoluyla yaptığı şey buydu. Binlerce akademisyen işini kaybetti ve birçoğu seyahat hakkından mahrum bırakıldı, pasaportları iptal edildi. Bir daha devlet üniversitelerinde veya özel üniversitelerde çalışamayacaklardı. Onlara davalar açılacak ve belirsizliği sürdürecek şekilde, bugüne dek sürüncemede bırakılacaklardı. Yurtdışındaki birçokları dönmeyecekti. Basında kendilerinden alıntı yapılmasından veya hatta gazetecilerle konuşmaktan korktular. Bazılarına hapis cezası verildi. En az biri intihar etti. Tasfiye edilen akademisyenlerin yaklaşık 90'ı Ankara Üniversitesi'ndendi ve 36'sı Mülkiyeliydi; bu durum, bu 160 yıllık siyaset bilimi fakültesinin özellikle bir hedef haline geldiği yönünde şüphe yaratıyordu."

'AKP MÜLKİYE GİBİ TARİHİ KURUMLARA KALICI ZARAR VEREBİLİR'

Makalede, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü eski Başkanı İlhan Uzgel'le yapılan söyleşiden yola çıkılarak, "Türkiye hükümetleri sıklıkla entelektüelleri tasfiye etmiştir; bunun sonucunda ülke yavaş yavaş yeniden, bir tür demokrasi suretine gerilemiştir" denildi. İstanbul'da düzenlenen Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde 20 yıllık AK Parti hâkimiyetinin ezici farkla son bulduğuna dikkat çeken NYT, "Türkiye'de özgür seçimler otoriter devlet yapısına her zaman karşı koymuştur" yorumunu yapsa da şöyle devam etti:

"Fakat Erdoğan yöntemindeki bu devir ile ilgili bir şey hâlâ daha farklı, daha kalıcı hissettiriyor; sanki AKP'nin baskıcı politikalarının devam eden varlığı, aslında dirençli olan tarihi kurumları kalıcı bir biçimde zayıflatacakmış gibi. Nihayetinde Mülkiye bir akademik fakülteden daha fazlasıydı; Türk devletine idarecilerini ve devlet adamlarını, hukuk uzmanlarını ve siyaset tarihçilerini sağlayan akademik fakülteydi. Mülkiye ile bağlantısı olanlar sadece Türk devletinin nasıl işlediğini anlamakla kalmıyordu; onlar, bir noktaya kadar, Türk devletinin kendisiydi."

Makalede Mülkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet memuru ve diplomatlar yetiştirmek için kurulduğu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından yeni başkent Ankara'ya taşınmasının simgesel bir anlam da taşıdığı belirtilirken, "Mülkiye zaman içinde Türkiye cumhuriyetinin sadece önde gelen entelektüel ve siyasi motorlarından biri değil, aynı zamanda bu cumhuriyeti ayakta tutmak ve dönüştürmek isteyen bir muhalefet merkezi haline de gelecekti" tespiti yapıldı.

'2004'TE BÜROKRASİ İLE BAĞLARI KESİLMEYE BAŞLANDI'

Mülkiye'nin yıllar içinde Türkiye'de yeni anayasa yazımından dış politikaya birçok alanda belirleyici rol oynadığına, 'dış politikanın anlık kazanımlar için kullanılmasını dizginlediğine' ve Türkiye'nin askeri darbelerle dolu tarihinde Mülkiyelilerin pek çok hapse atıldığına dikkat çekilen makalede, "2000'lere gelindiğinde, Erdoğan'ın liderliğinde daha liberal görünümlü, post-İslamcı bir parti yükselişteydi. Mülkiyeli akademisyenlerin birçoğunun düşünce yapısı öyle kapsayıcıydı ki, 2003'te başbakan olan Erdoğan'a sempatiyle yaklaştılar. Fakat bundan kısa süre sonra, perde arkasında bir şeyler olmaya başladı" denildi. Bu noktada Uzgel'in, "2004 civarında, Mülkiye'nin Türk bürokrasisi ile bağları kesilmeye başlandı. AK Parti bu bağları kesiverdi. Bürokrasi sistemine onların çevresi hâkim olmaya başladı" sözlerine yer verildi.

'ARTIK BİZİM SIRAMIZ'

Makalede "2000'lerin başlarında, Mülkiye hocaları alışık olmadıkları ve şüpheli gelişmeleri fark etmeye başladılar. Devlet kurumlarındaki hükümet apparatçikleri, normalde kabul edilen araştırma projelerinin başvurularını reddetmeye başladı" denilirken, Uzgel'in 2009 yılında hem TÜBİTAK'a hem ABD'deki George Washington Üniversitesi'ne yaptığı başvurunun Türkiye'de reddedilmesi ama ABD'de kabul edilmesi buna örnek gösterildi. Gazete, makale için Uzgel'in yanı sıra görüştüğü akademisyenler Elçin Aktoprak, Canberk Gürer ve Kerem Altıparmak'a da atıfta bulunarak, şu ifadeleri kullandı:

"Hocaların anlattığına göre bu kurumlardaki tavır şu yöndeydi; AK Parti'nin mütedeyyin veya muhafazakâr destekçileri on yıllar boyu seçkin akademi camiasından dışlandıklarını ve şimdi akademideki avantajlara kendilerinin sahip olma sıralarının geldiğini söylüyordu. Uzgel'in başka akademisyenlerden duyduğu üzere, bunu bazen insanlara doğrudan da söylüyorlardı: "Artık bizim sıramız geldi."

Makalede Mülkiye'nin yıllardır iktidar karşıtı protestolara ev sahipliği yaptığı, birçok öğretim üyesinin Barış Bildirisi'ni imzaladığı, rektör ve dekan değişikliklerine rağmen kadroları ile öğrencilerinin özgürlükçü bir duruş sergilediği, bu nedenle de bir hedef haline geldiği yorumu yer aldı.

'ERDOĞAN'IN TÜRKİYE'Sİ İÇİN FAZLA AYRIKSI'

NYT, makalenin sonlarında kurumun geleceği için pek de parlak olmayan bir tablo çizdi: "Fakat eğer otoriter rejim yeterince uzun süre ayakta kalırsa, pek eleştirel olmayan sesleri bile bastırabilir. Mülkiye profesörlerinin birçoğu Erdoğan'ın İslami veya faşist bir devlet istediğine inanmıyordu. AKP'nin Türkiye'nin geleceği için önermesi, karakteri olmayan bir ülke gibi görünüyor - AKP'yi tehdit eden bir kimlik benimsemediği sürece özgür olduğuna inanabilen bir ülke... Mülkiye gibi kurumlar, her şeyin ötesinde, ruhen ve ilkesel olarak bağımsızdılar. Bu tür kurumlar Erdoğan'ın Türkiye'sinden çok sebepten ötürü var olamaz; bu sebeplerden biri de basitçe, fazla ayrıksı olmaları..." (DIŞ HABERLER)