Mümkünse içeride değil dışarıda görüşelim Selahattin Abi
Av. Gürkan Çakıroğlu HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın mektubuna yanıt verdi: "Yaşadığımız acılara ve içinden geçilen zamana paradoks olmakla birlikte yadsınamayacak gerçeğimiz şudur: Hiçbir zaman sahip olamadığımız toplumsal sözleşmeye elimizle uzandığımızda tutacak kadar yakınız."
Gürkan Çakıroğlu*
Selahattin Demirtaş’tan bir mektup aldım. Bu mektuba, kahvaltıya gitmek istediğinde aldığı cevaba benzer bir karşılık vermeyi zul addederim. Mektup, başımla gözümle kabulümdür.
Atalarımız mührü 1921’de Anadolu’nun bağrına beraber vurmuşlar. Bu ahde sadakati vatanıma borç bilirim. Diğer türlüsünü ise bir asırdır yaşanan acılara, kaybedilen on binlerce yurttaşımızın ruhuna saygısızlık addederim.
Selahattin Abi (müsaadenle) seninle yüz seksen derece zıt zihniyetlerden gelen farklı mahallelerin çocukları olmamız aynı havayı soluyup, aynı suyu içtiğimiz ve aynı toprağa ayak bastığımız gerçeğini değiştirmiyor, değiştiremez.
Farklılıklarımız ne kadar çok olursa olsun ve birileri bunları ne kadar keskinleştirmek isterse istesin her birimiz diğerinin aynadaki aksiyiz. Bunun için her birimiz kendini en iyi bir diğerinin yüzünde, gözlerinin bebeğinde görür, bilir, tanır.
Her birimiz, bir diğerinin gözünde aynı şeylere güldüğümüzü, acılarımızı aynı şekilde yaşadığımızı ve hatta isyanlarımızın aynı kaynaktan beslendiğini görür.
Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz abi. Siyasi liderler ne kadar farkında bilmiyorum ama tarihin kırılacağı bir fay hattı üzerindeyiz. 1924’den günümüze hiçbir zaman toplumsal sözleşmelerle yönetilmedik. Küçük zümrelerin bize dayattığı siyasal sözleşmeler ise adaletsizlik, yokluk, sefalet, acı ve keder dışında bir şey sunmadı.
Her dönemin ezeni farklı olsa da ezileni hep biz yani toplum oldu. Bizi birbirimize kırdırarak kendilerine iktidar alanları yaratıp sefa içinde hayat sürdüler ve bizi öldürmeyen açlığa, süregelen bir huzursuzluğa mahkum ettiler.
Son on yılda ise otoriter ama göreceli olarak demokratik bir rejimden postmodern totaliter bir rejime sürüklendik. Geçmişin acılarını istismar ve milli, dini duyguları suistimal ederek iktidara gelenler, halka çok daha büyük acılar yaşattılar. Sizler de bu acılardan payınıza düşeni yaşıyorsunuz.
Hatta 4 Kasım’da size yapılanların 16 Nisan referandumunun olmazsa olmazı olduğunu, yani hepimizi mağdur edecek rejimin inşası için sizlerin esir alındığını görüyoruz. Son zamanlarda bu zulmü daha da artırma arzularının kaynağının gelecek seçimler olduğunun ise bilincindeyiz.
Kulağı duyan, gözü gören, kalbi mühürlü olmayan herkes olanların farkında. Dili bağlı olmayanlar da zulüm karşısında susmayarak saflarını belli ediyorlar.
Zulüm bu sefer haddini iyiden iyiye aştı ve birbirine mesafeli tüm mahallelerin kirli oyunu idrak etmesine, birbirini anlamasına ve karşılıklı adımlar atmasına vesile oldu. Küçük bir yönetici zümrenin sefa sürdüğü, toplumun her kesiminin cefaya talim ettiği bu düzen yok olmaya mahkum. Hamasi söylemlerle ruhlarımız esir alınarak müşterek geleceğimizin bizden çalındığının artık farkındayız.
Abi, yaşadığımız acılara ve içinden geçilen zamana paradoks olmakla birlikte yadsınamayacak gerçeğimiz şudur: Hiçbir zaman sahip olamadığımız toplumsal sözleşmeye elimizle uzandığımızda tutacak kadar yakınız. Yeter ki siyasi liderler de halk kadar istekli olup cesaret ve fedakârlık göstersinler.
Tabii bizler de boş durmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak toplumsal ve kamusal hayatta önceliklerimizi değiştirmeli, devlet-ırk-din yerine birey-yurttaş-etik kolonlarını yerleştirmeliyiz. Aksi halde bizim coşkun duygularımızı kötü emellerine alet edecek dış ve iç mihraklar hiçbir zaman tükenmeyecek.
Yeni bir geleceğin doğum sancılarını yaşadığımız bu günlerde pusulamız cesaret ve dayanışma olsun. Endişeye mahal yok. Yaşadığımız korkunç iklim, zifiri karanlığın sökmeye yüz tutmuş şafağıdır.
Selahattin Abi en kısa sürede ve mümkünse içeride değil dışarıda görüşmek üzere. Allah’a emanet olun.
*Avukat