Murat Somer: Seçmen rahatsız, MHP'ye kayış kasıtlı
Siyaset Bilimci Murat Somer'in seçim değerlendirmesine göre muhalefet açısından 50 günde elde edilen sonuç yine de ümit verici. Mevcut durumdan rahatsız olan seçmenin AK Parti'nin oylarını MHP'ye kaydırdığını belirten Somer, MHP ile AK Parti'nin öncelikleri çakışırsa Cumhurbaşkanının başka koalisyon ihtimallerini de değerlendirebileceğini ifade ediyor.
DUVAR - Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin ardından Erdoğan'ın referandumdaki oylarının nasıl arttığı, MHP'nin nasıl seçimin galibi olduğu tartışmaları sürüyor. Siyaset Bilimci Murat Somer seçim sonuçlarıyla ilgili kutuplaşma meselesine değinirken iktidarın sadık seçmeninin izlenen politikalardan rahatsız görünse de cumhurbaşkanlığı konusunda tercihini değiştirmediğini, rahatsızlığını "MHP'ye kasıtlı bir kaymayla gösterdiğini" belirtiyor.
Evrensel'den Serpil İlgün'e konuşan Somer, AK Parti MHP koalisyonu ile ilgili de farklı öncelikler nedeniyle görüş ayrılıkları çıkabileceğini anlatırken "Erdoğan'ın farklı koalisyon ve iş birliği imkanlarını da araştırabileceğini" ifade ediyor.
'MHP'NİN DAHA DÜŞÜK ALMASINI BEKLİYORDUM'
24 Haziran’a yaklaşıldıkça muhalefette umut ve güven artmaya başlamıştı ama sevinen taraf Erdoğan ve ortağı Bahçeli oldu. Seçim sonucunu bir cümleyle ifade etmeniz gerekse, ne söylersiniz?
“50 günde bu kadar olduysa ümit var” gibi bir başlık anlatabilir belki. Kutuplaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kitlesiyle kurduğu duygusal bağ, bu bağı besleyen tek yanlı enformasyon ve politik ekonomi yoluyla oluşturulmuş, “yakalanmış” bir kitle var. Bu sadık blok içinde izlenen politikalara karşı hoşnutsuzluk görülüyordu fakat cumhurbaşkanlığı konusunda yine de tercihini değiştirmedi. Rahatsızlığını parti seçiminde kendi bloğu içinde MHP’ye kısıtlı bir kaymayla ifade etmiş gözüküyor. Bu, muhalefetin doğru şeyler yapmadığı anlamına gelmiyor. Henüz yeterli olmadığı anlamına geliyor. Özellikle bağımsız kurumlara güvenilemeyen bir ortamda, sandık güvenliğinin vatandaş inisiyatifleriyle, siyasal partilerin iş birliğiyle, daha da fazla ihlal olmadan sağlanması geleceğe yönelik güven yaratmalı. Kolay değil. Muhalefetin adayları bir yandan sadık kitlenin aklına ve ekonomik çıkarlarına hitap etmeye çalıştılar, uzlaşma politikasıyla kutuplaştırmayı kırmaya, diğer yandan Erdoğan ve iktidar elitlerinin mütevazı halk yaşamından ayrıcalıklı yaşam tarzına dönüşümünü işleyerek duygusal bağı kırmaya çalıştılar. Bu iki strateji de gerekli ama aynı zamanda etkili olması zor. 50 günde, eşitsiz şartlarda bu kadar oldu. Zaten baskın seçim olmasının nedenlerinden biri de buydu.
24 Haziran’ın en şaşırtıcı sonucu ne oldu?
MHP’nin aldığı sonuç. Seçimin sonucunun tahmin edilmesinin zor olduğunu düşünüyordum. Erdoğan ve partisinin zayıflaması veya durumunu koruması beni şaşırtmayacaktı. Ama MHP’nin daha düşük almasını bekliyordum. Akşener’in de biraz daha çok almasını.
Gerek MHP içindeki tartışmalar, gerekse AKP’den MHP’ye, MHP’den AKP’ye 24 Haziran’a doğru daha da artan eleştirilere, Bahçeli’nin seçim çalışması yapmamasına ve de İYİ Parti etkisine rağmen MHP bu sonucu nasıl elde etti?
Araştırmak lazım ama AKP’den gelen oy bağlamında AKP’nin zayıflaması ve Meral Akşener’in başarısızlığı gibi okunabilir. İYİ Parti ya da Akşener’in kişisel başarısızlığı anlamında demiyorum. Çok adaletsiz şartlarda kampanya yaptılar. Buna rağmen aldıkları oy başarılı kabul edilebilir. Fakat AKP’den ve muhafazakar milliyetçi kesimden daha çok oy almaları beklenirdi. Bu durum bu kesimleri ikna edemediğini ya da edecek kadar başarılı olamadığını gösteriyor.
Dolayısıyla esas sorun, genel olarak muhalefetin AKP ve MHP tabanını ikna ederek bloklar arasında oy geçişlerini sağlayamaması...
Daha fazla sağlayamaması. Parti bazında 1 Kasım’a göre 7,5 puan geçiş var. Cumhurbaşkanlığı’nda Erdoğan bloğu korundu. Ama çok da değil, mesela 1.5 puan SP, iki-üç puan daha İYİ Parti çekebilseydi seçim ikinci tura gidecekti. O zaman da İnce’nin diğer muhalefet partilerinin oyunu toplama şansı olacaktı. İnce, kendi baz puanlarının çok üstüne çıktı fakat diğer adaylar daha başarılı olmadığı için kaybetti.
MHP’ye geri dönersek, ‘seçimden sonra bu ittifak dağılır’ görüşünün tersine, zorunlu bir koalisyonu ortaya çıkaran sonuçlar evet, MHP’yi güçlendirdi. Bu durum, izlenen güvenlikçi-milliyetçi politikalar üzerinde nasıl bir etki gösterir peki?
24 Haziran, MHP’nin nüfuz alanını genişletti. Özellikle devlet kadrolarında, terörle mücadele konusunda, Kürt meselesi konusunda Bahçeli’nin ve MHP’nin etkisi çok arttı. Bu anlamda daha güvenlikçi politikalar bekleyebiliriz. Fakat şöyle bir durum da var; Erdoğan şu an ekonomik alanda çok zor bir gündemle karşı karşıya. İktidarı sağlamlaşmış durumda ama başarılı bir yönetim göstermesi gerekiyor. Güvenlikçi politikalar kamuoyunun dikkatini başka yöne çekebilir ama büyük ekonomik maliyeti de var. Bunu da göz önüne almak zorunda. Daha kapsayıcı kadroları yanına çekme arayışları olacaktır.
MHP ile koalisyonun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Parlamento etkisizleşse de, başkanlığın kurumsallaşmasında Meclis ayağı, dolayısıyla MHP desteği önemli görünüyor çünkü...
Bugünden yanıtlaması zor. Son yıllardaki gidişat gösteriyor ki, iktidar devlette kapsamlı bir yeniden yapılandırmaya gitmeye çalışacak. Mevcut anayasa değişiklikleri bunun için cumhurbaşkanına imkân veriyor. Yeni tüzel kişilikler, bakanlıklar kurma, teşkilatlarının görev ve yetkilerini belirleme yetkisi münhasıran cumhurbaşkanında. Yani Türkiye’nin idari yapısında -hatta üniter yapıyla ilgili de olabilir- değişiklikler yapabilir. Bakanlıkları, -tartışmalı da olsa Diyanet İşleri Başkanlığı’nı değiştirebilir, genelkurmay başkanının görev ve yetkilerini yeniden belirleyebilir... Burada MHP ile farklı öncelikler nedeniyle görüş ayrılıkları çıkabilir. Ancak, çıkar birliğinin ikisine de yarar sağladığını düşünürsek, görüş ayrılığını derinleştirmemeye de çalışacaklardır. Cumhurbaşkanı farklı koalisyon ve iş birliği imkanlarını da araştırabilir.
'DİNLEMEYE BAŞLAMA, İKNA OLMAYA DÖNÜŞMEDİ'
İşaret ettiğiniz ekonomideki bozulmalar başta olmak üzere, iç ve dış siyasetteki sıkışmışlık, yeni bir hikâye sunamama, savunmada kalma gibi muhalefet açısından ikna etmeyi kolaylaştıran koşullar mevcut olmasına rağmen, Erdoğan’ın yüzde 53.6 oranıyla başkanlık mührünü cebine koymasını ne sağladı?
Bu, girişte bahsettiğim konuyla ilgili. Siyasetçiyle tabanı arasında kurulan ilişki eğer yüzde yüz rasyonel bir ilişki olsaydı -rasyonel olmamasını olumsuz anlamda söylemiyorum, çünkü siyasal aktörlerin güven ilişkisi için tabanlarıyla duygusal bir bağ kurmaları gerekir- o zaman Erdoğan’ın yaptığı hatalar, yalpalaması, yorgun gözükmesi vs. daha fazla oy kaybına yol açardı. Erdoğan’ın tüm siyasi kariyeri boyunca seçmenleriyle kurduğu güçlü bir bağ var. Bu bağ bir yandan uyguladığı politikalarla ilgili, ama öte yandan da kişisel bir bağ. Mütevazı bir geçmişten gelerek, toplumun önemli bir kesimine hitap eden bir başarı hikayesi sundu. Bu sayede kendi tabanıyla güçlü bir bağ kurdu. Bir tür “yakalanmış kitle” yarattı. Yani başka tarafa bakmaktan adeta suçluluk duyan, sadık bir kitle. Popülist söylem kullanan liderlerle tabanı arasında böyle duygusal bir ilişki olduğunda, sevdiğiniz liderin zor durumda kalması, sizi ondan uzaklaştırmaz. Tersine, onu size daha da yaklaştırabilir. Aynı şey hata yapmasında da geçerlidir. Arkadaşınız, sevgiliniz hata yaptığında ondan hemen uzaklaşmazsınız, bunu yapmanız kendinizi, kendi duygularınızı, kararlarınızı da reddetmeniz anlamına gelir.
Dolayısıyla, örneğin ‘dış güçler ve içerideki işbirlikçiler dövizle oynayarak Erdoğan’ı devirmek istiyorlar’ propagandası tam da o duygusal bağa sesleniyor?
Evet. Kitlenin liderin mücadelesiyle kendini özdeşleştirmesi söz konusu. Kutuplaşmış kitleler arasındaki psikolojik “birbirini çekememe”, liderler düzeyinde bir vekalet savaşı üzerinden yürüyor sanki. Bu, antidemokratik ortamın da yarattığı bir şey. Özellikle Erdoğan kitlesi için son derece dezenformasyona açık, alternatif enformasyona kapalı bir dünya yaratılmış durumda.
Böyle bir bloklaşma olmasını sağlayan bir diğer önemli faktör de şu; ekonomik açıdan devletten aldığı destekleri vatandaştan alınan vergilerle sağlanan imkanlar olarak değil de, minnettarlık duygusu içinde AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlayan bir kitle oluştu. Dolayısıyla politik ekonomi faktörü de çok önemli.
Ne olursa sözünü ettiğiniz bağın zayıflaması hızlanır?
Erdoğan özellikle ekonomide, kalkınma konusunda iyi bir performans gösteremezse ve muhalefet alternatif olabilirse elbette bu bağ zaman içinde değişecek, propaganda etkisizleşecektir. Seçmen son tahlilde rasyonel olarak cebini de düşünüyor.
Gerek İnce, gerek Akşener, gerekse Karamollaoğlu, Erdoğan’ın değiştiğini, artık o halkla iç içe, onlar gibi yaşayan insan olmaktan çıktığını, saraylarda yaşayan, ayrıcalıklı bir insan olduğunu vurgulayarak o bağı kırmaya çalıştılar. Fakat propaganda süresi bunun için çok yetersizdi. Erdoğan’ın seçmeninin bir kısmının bunları dinlemeye başladığını düşünüyorum. Ancak dinlemeye başlama, ikna olmaya dönüşemedi. Muhalefet alternatif göstermeye, güven vermeye devam ederse bu değişecektir. Değişimin bir yönü kuşak boyutuyla da oluyor. Özellikle genç seçmenler kendilerini yönetenlerin sundukları fırsatlara, yönetim performanslarına ve alternatiflere bakacaklardır. (Söyleşinin tamamı)