Murat Yetkin: Çalışan Gazeteciler Günü'nün nesini kutlayalım?

Murat Yetkin: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutlama mesajını okudunuz mu? Ben okudum. Dört cümlenin altını çizdim...

Abone ol

DUVAR - Gazeteci Murat Yetkin, 10 Ocak çalışan Gazeteciler Günü'nü değerlendirdi. 1961’de çıkarılan 212 sayılı Basın İş Kanunu'nu hatırlatan Yetkin, "Bu yasa gazetecilere –yasal zorunluluk halleri dışında- haber kaynaklarını saklı tutabilmekten, kolaylıkla işten atılmalarına karşı güvencelere dek yeni haklar, gazete patronlarına da bazı yükümlülükler getiriyor. Gazete patronları buna karşı çıkıp 10 Ocak 1961’de yayınlarını durdurunca, gazeteciler kolları sıvayıp kendi imkânlarıyla (ve 1 Şubat 1979’da suikastla öldürülen Abdi İpekçi önderliğinde) 11 Ocak günü 'Basın' adında bir gazete basmaya başlıyorlar. Üç gün sonra gün patronların boykotu kırılıyor, 212 sayılı Basın Kanunu+ uygulanmaya başlıyor. Gazetelerin baskı sayılarına göre kamu ilanlarından daha adil pay almaları, iktidarda kim varsa onların kayırılıp, eleştirel olanların cezalandırılmaması için de Basın İlan Kurumu oluşturuluyor. 10 Ocak budur" dedi.

Yetkin’in, yetkinreport.com’da yayınlanan 'Çalışan Gazeteciler Günü'nün nesini kutlayalım?' başlıklı yazısından bir bölüm şöyle:

Şimdi gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle yayınladığı tebrik mesajındaki üç paragraf, dört cümleye.

1- 'Bu aşamada sağlıklı bir kamuoyunun varlığı için medya çalışanlarımızın tarafsız ve doğru bilgilendirme hususlarındaki hassasiyetleri ve meslek ahlakını gözeten çalışmaları daha da önem kazanmaktadır.'

Az önce verdiğimiz rakamlardan da görülebileceği gibi halkın ezici çoğunluğu sağlıklı kamuoyu oluşumu ve demokrasi için medyanın öneminin farkında. Ama bunun bulunduğuna inanmıyor. Hatta medyanın haber ve bilgileri aktardığından memnun olduğunu söyleyen AK parti ve MHP’lilerin bir kısmının dahi, medyayı 'taraflı' bulduğu anlaşılıyor. Medyaya güven giderek azalıyor bu da satış ve izlenme oranlarına yansıyor.

2- 'Ülkemiz, demokrasimizin kesintiye uğradığı ve gelişme yolunda önüne engeller çıkarılan dönemlerden geçmiştir. Basınımızın ve tüm toplumumuzun, bu sürecin olumsuz etkilerinden kurtulması uzun zaman almıştır.'

Bu cümlelerle 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinde medyanın çoğunun takındığı, bugün utanarak okuduğumuz tutum ve 28 Şubat 1996 sürecinde yaşanan ağır kutuplaşmada takınılan tutum kast ediliyor. Bu eleştiri haklıdır. Öte yandan AK Parti döneminde aynı yöntemler ve daha fazlası muhalif, hatta muhalif sayılmasa da eleştirel olan medya kuruluşları ve gazeteciler üzerine tersine süreçle işletilmiş durumdadır. AK Parti öncesinde yüzde 70’in o günkü iktidarlardan yana olduğu eleştirisi, bugün de yüzde 70’inin bugünkü iktidardan yana olduğu şeklinde yapılabilir. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı kandırıldıklarını söyleyerek, 2002-2012 arası Fethullah Gülen cemaati ve onun devlet içindeki yasadışı yapısı ile paralelliği affettirmek istiyor ama Ergenekon, Balyoz, OdaTV gibi davalarla medya yapılarının nasıl değiştiği de hafızalarda. Yani toplum ve basının o dönemin olumsuz etkilerinden kurtulması uzun zaman aldı ama bu özgürleşme yerine başka etkilerin altına girmesi şeklinde oldu.

3- 'Medyamızın, yaşanan olumsuzluklardan çıkardıkları dersler ışığında, toplumsal hassasiyetleri dikkate alarak, karanlık odakların amaçlarına ulaşmasına engel olacaklarına, millet iradesini hiçe sayan vesayetçi anlayışlara artık itibar etmeyeceklerine ve halkımızı doğru ve tarafsız bilgilendirme görevini layıkıyla yerine getireceğine inanıyorum.'

Bu ilk bakışta iyi niyet temennisi gibi duran, uzun cümle, başka açıdan bakıldığında üstü örtülü bir 'dersinizi almışsınızdır herhalde' mesajı gibi de okunabilir. Buradaki kilit ifadeler, 'olumsuzluklardan çıkardıkları dersler ışığında', 'toplumsal hassasiyetleri dikkate alarak' ve 'artık itibar etmeyeceklerine' ifadeleridir. Gazetecinin görevi haber verirken doğruluğunu araştırmak mı olacak, 'toplumdaki hassasiyetleri' gözetmek mi? Ve toplumdaki hangi hassasiyetleri? Hangi vesayetçi anlayışa itibar edilmemesi gerektiği açık, onda bir sorun yok, ama hangi anlayışa itibar edilmesi gerektiği ve edilmezse ne olacağının ucu açık. Bu durum, ifade özgürlüğü bakımından yeni sorunlara yol açabilir; özellikle de yargı karşısında.

Bu tablo, ne yazık ki 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutlayacak değil, ancak bu tabloyu gözden geçirip, haber alma ve haber verme hakkının düzgün şekilde kullanılması için mevcut koşullarda neler yapılabileceğini düşünme imkânı veriyor bizlere."

YAZININ TAMAMI