İnanılmaz bir şey oldu ve geçen hafta TBMM’de 5 partinin vermiş olduğu 10 önerge toplu olarak tartışıldı. Sonrasında 5 partinin kısmen katıldığı ve diğer 9 partinin katılmadığı bir genel kurul oturumu ile önergeler kabul edildi. Böylece müsilajı araştırma komisyonu kuruldu. Bu müthiş bir adımdı. İklim için aylarca 30’a yakın önerge verilmiş, bir araştırma komisyonu kurulamamıştı. Sonrasında başka bir gerekçe ile kurulmuştu.
Ama bu durum görünenin çok ötesinde bir dönüşümün de habercisi. Son dönemde Sedat Peker muhalefete taş çıkartacak bir kampanya yaptı ve ülke gündemini belirleyen kişi oldu. Yaptığı o kadar büyük bir işti ki, bir mafya liderinin ortalığa döktüğü bu kadar skandal toplumun ilgi odağı oldu. Buna rağmen iki ayın sonunda hâlâ haberdar olmayan bir yüzde 37 (Metropoll, 10 Haziran 2021) olduğunu gördük. Peker’in gücü muhalefetin üstüne çıksa da iki haftada müsilaj meselesinde toplumun yaptığını yapamadı. Mayıs ayı içinde sadece iki haftada toplum araştırmacıların söylemlerine sahip çıktı ve mevcut kısıtlara rağmen basın inanılmaz bir toplumsal öğrenme aracı haline geldi. Buradaki medya tabii ki “marjinal medya”. Deniz salyası meselesine toplumun bu kadar sahip çıkması, bilimin en sert söylemlerini anlaması muhteşemdi. Türkiye Raporu’na göre haziranın ilk haftası itibariyle müsilajdan haberi olmayan sadece yüzde 11,4’lük bir kesim vardı.
Muhalefetin yapamadığını yapan bir Sedat Peker’in de yapamadığını yapan bir toplum var. Nüfusun en az yarısı, Peker’in en az bir bölümünü seyretmiş ve ülke reytinglerini kırmış. Ama müsilaj meselesinde popüler araçların hiçbiri ortada olmadığı halde konu toplumun ana meselesi olmuş. İşte böyle bir resimde, iktidar, önceden reddederken şimdi gelen dokuz önergeye kendisininkini de ekleyip komisyonu kurdu.
Ancak baştan söyleyelim, bu komisyon müsilaj meselesine çözüm üretmekten çok uzak. Hatta Marmara Denizi’nin tabutuna çivi çakacak. Neden mi?
Birincisi, bu araştırma komisyonu, ama araştırmayacak. Araştırmaları sıfırdan dinleyecek. Yani tam bir zaman kaybı. Zaten yıllarca dinlemediler, şimdi dinleyince neden bir şey değişsin ki?
İkincisi, acil olan işler var, ona dair kararlar almayacaklar. Hâlâ Ergene Derin Deniz Deşarjı çalışmaya devam edecek mi? Hâlâ arıtması olmayan tesislere, yasalara aykırı bir şekilde çalışmalarına göz yumulacak mı? Hâlâ İlbank’ın ihalelerini konuşmayacak mıyız? Üç aylık komisyon bunlara en az bir üç ay daha zaman sağlayacak.
Üçüncüsü, komisyonun bunları yapması üç ay sürecek ve bu sürede Marmara iyice ölecek, Karadeniz de ölme tehlikesi yaşayacak. Geçen hafta Marmara’yı kaybettiğimizi ama Karadeniz’i kaybetmemek için Marmara’yı kurtarmamız gerektiğini anlatmıştık. Bu çelişki gibi görünse de durumun bir hakikat olduğunu geçen hafta hidrobiyolog Levent Artüz ifade etti.
Özetle, komisyon bu işin çözümü değil ama görmemezlikten de gelemeyeceğiz. Çünkü komisyon da demokrasinin, halkın ne kadar gündem olduğunun, meseleye ne kadar bakıldığının vs. gibi pek çok alt başlığın bir göstergesi. Bu üç nokta ve bu söylediklerimiz size bir önyargı gibi gelebilir. Bunu gidermek için Çevre Komisyonu müsilaj özel oturumu tutanaklarını okumanızı mutlaka tavsiye ederim. Eminim çok şeyler öğreneceksiniz.
Son olarak, burada iki zıt tehlike var. Birincisi aşırı beklenti, ikincisi ise beklentisizlik. İlki teslimiyet, ikincisi demokratik görevleri savsaklamak anlamına geliyor.
HALKIN MÜSİLAJ EYLEM PLANI
Çok açık ki bu süreç toplumsal tartışmalar, ona malzeme veren araştırmacılar ve buna aracılık eden medyanın başarısı. Burada durmamamız gerekiyor ve belki kendi eylem planımızı örgütlememiz gerekiyor.
Geçen hafta bu konuda (i) arıtamadığın şeyi üretmeyeceksin, (ii) arıtması olmayan tesisler kapatılsın, (iii) şartnameler müteahhitle değil, demokratik bir kurul ile yazılmalı, (iv)"Derin Deniz Deşarjı” gibi, "Ön Arıtma” gibi bütün yalancı yatırımlar kapatılsın ve (v) doğadan aldığını aldığın gibi geri ver, gibi beş temel ilkeye varmıştık.
Şimdi de araştırmacıların ortaya koyduğu bulgulara göre bir eylem planı çıkartalım mı? Elimizdeki bilgiler bize acil, kısa vade ve orta vadede eylemleri şart koşuyor. Uzun vade diye bir şey telaffuz edemiyoruz, çünkü öyle bir vade hiç yok. Olsa bile ona en fazla “acil, kısa ve orta vadeli eylemlerin kalıcı olacağı dönem" diye yer verebiliriz.
Acil: Bu eylemler, mesela, bir ay içinde yapılmalı ki Marmara’nın tabutuna çivi çakmayı bırakalım, Karadeniz’deki riski birazcık olsa da azaltalım. Bunlar:
Acil 1: Ergene Derin Deniz Deşarjı Projesi kapatılsın, arıtması olmayan tesisler de kapatılsın.
Acil 2: Kentlerde fosfor ve azot kirliliği kaynaklarından alternatifi ile değiştirilebilenlerin (örneğin deterjanlar) kente girmesi ve kullanımı yasaklanmalı. Bu kararı belediye meclisleri planlarına mutlaka dahil etmeli.
Acil 3: Marmara’ya sıcak su basan kömür santralleri ve endüstriler kapatılsın, arıtma yapmadan boşalan fabrikalar hem kapatılsın, hem de yasal işleme tâbi tutulsun.
Acil 4: Bütün derin deniz deşarjı projeleri ve ön arıtma projeleri iptal edilsin.
Acil 5: Türkiye’de kirletici kaynakların tamamı liste olarak kamuoyu ile paylaşılsın. Bilgi en önemli politika aracıdır ve bu olmadan bizler asla gerçekleri bulamayacağız.
Kısa: Bu eylemler bir yıl içinde tamamlanmak zorunda.
Kısa 1: Paket arıtma sistemleri için acil mühendislik ve şeffaf ihale! Evet çok doğru duydunuz. Arıtma merkezileştikçe büyür ve zor hale gelir. Yani ölçek bir meseledir. Ama küçük arıtmalar daha kolay ve esnektir. Büyüdükçe büyük müteahhitlere rant kapısı olur zaten. Ayrıca minik sistemlerin atıklarını şehrin içinde tekrar kullanma şansınız da doğar. Hem Türkiye’de atıksu arıtmada iyi bir sanayi mevcuttur. Ama bütün bu faydalar için çok iyi bir mühendislik yapılabilir, ülke çapında bir arıtma seferberliği düzenlenebilir ve tabii ki düzenlenmelidir
Kısa 2: Geri dönüşüm ve depozito sistemi hızla kurulsun. Hükümet poşeti paralı yapma uğruna yeni geri dönüşü ve depozito sistemini öldürdü. Marmara denizinde 2016 itibariye kilometrekarede 500 kilogram çöp deniz tabanında varken bunu da çözmek zorundayız. Bunun için geri dönüşmeyen her şeyin üretimi yasaklanmalı, İBB’nin açmayı planladığı gibi, kirlilik yükü getireceği çöp yakma tesisleri durdurulmalı.
Kısa 3- Atık arıtma sistemi kurmayan bütün tesislerin (i) verdiği kümülatif zararın işleme konması, (ii) bu tesislerin kapatılması ve (iii) görevini layığı ile yerine getiren ile getirmeyenin ayrılması gerekiyor.
Orta: Bu eylemler 3-5 yıldan önce tamamlanması gerekenlerden oluşuyor.
Burada hem kapsam, hem kapsadığı alanın arttırıldığı alanlar yer almalı. Kapsadığı alan meselesinde mesela Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e kanalizasyonu boşaltan tesisler söz konusu. Ama âlâsı var, Anadolu’da çayırlara ve derelere kanalizasyon boşaltan bir altyapı olduğunu kim biliyor? Kapsam ise aslında ilkelerin tamamen uygulanması ile ilgili. Yani doğadan aldığını aldığın gibi geri dönüştürebileceğin gerçek bir altyapı modeli. Yüzde 100 geri dönüşüm, yüzde 0 atık. Para kısmı ise en kolayı, Kanal İstanbul dahil bütün gereksiz projelerin kaynakları fazlası ile yeter.
Bunlar şimdiye kadar gördüğümüz verilerden ortaya çıkan basit bir planlama örneği. Farklı şekillerde yapılabilir ama kısıtları ve çerçevesi buna benzemek zorunda. Ancak ekleyelim, siyasetçiler nefret edecek belki ama denetleme burada şart. Hem de denetleme demokratik olmalı, eskisi kesmez.
MÜSİLAJ SEFERBERLİĞİ REJİM MESELESİ
Müsilaj meselesi herkesin meselesi, bunu toplum başardı. Şimdi ötesine geçmek gerekiyor. İlk sorun tabii ki rejim. Halka ve doğaya gelince çalışmayan, mevzuatı uygulamayan bu rejim. Çok acil bir şekilde mevzuata aykırı bütün tesisler durdurulmalı. Yani mevzuat çalıştırılmalı. Çok açık ki en kısa zamanda ülkeyi müsilaj meselesinde hukuk sistemine uyumlu hale getirmeliyiz. Kısa vadede de bütün yalan politikaları çöpe atıp gerçekleri uygulamalıyız.
Zaman daralıyor. Şimdiye kadar bakanlık yüzlerce ton müsilaj topladı. Yani yüzlerce ton yalan aslında. Her gün milyonlarca metreküp kanalizasyon, tonlarca çöp, yüzbinlerce metreküp sıcak su Marmara’ya boşaltılırken birkaç yüz metreküp müsilaj toplamak sadece ve sadece bir skandal. Bizim ise acil olarak gerçek adımlara, gerçek cezalara, gerçek hedeflere ve gerçek politikalara ihtiyacımız var.