Mustafa Aplay: Edebiyatta türleri birbirinden ayırmanın faydasına inanıyorum

Mustafa Aplay ile ilk romanı 'Hep Peşinden’i konuştuk. Aplay, "Futbolu seviyorum. Edebiyatta da ritmi seviyorum. Maçın coşkusu ve hızıyla birlikte hikâyenin nabzı da yükselip alçalıyor" dedi.

Abone ol

Abdullah Ezik

DUVAR - Mustafa Aplay'ın ilk romanı 'Hep Peşinden’, Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı. Aplay, bütün bir romanı 90 dakikalık bir maç anlatımına sığdırırken ortaya biri 2018 diğeri ise 2118 yılında geçen, çok katmanlı bir anlatı çıkarıyor. Farklı dünyalarda geçen bu iki hikâye okura “hep peşinden” koşacağı garip, distopik, çok katmanlı ve sorularla dolu bir anlatı evreni vadediyor.

Mustafa Aplay ile ilk romanı 'Hep Peşinden' ve kitapta ele aldığı meseleler üzerine konuştuk.

İlk kitabınız 'Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım' geçtiğimiz yıl yayımlanmıştı, bu kez yeni bir kitapla, 'Hep Peşinden' ile okurun karşısına çıktınız. Genç bir yazar olarak yazma temponuzu sorarak giriş yapmak istiyorum. 'Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım’ın ardından 'Hep Peşinden’e giden yolda nasıl bir yazı alışkanlığı ile çalıştınız?

İlk kitaptan sonra öykü yazmaya devam ettim. Belirli bir yazma planım olmasa da sık yazıyordum. Ama ilk kitabın ardından ortaya bir öykü çıkarmak daha zor oluyor, yeni meydan okumalara ihtiyaç duyulabiliyor. Ben de birkaç öykü yazdım ve yayımladım. Daha sonra da kafamda epeydir dönen bir novella fikri için bir form buldum. Bu form, 'Hep Peşinden’in formu. Fikir beni heyecanlandırdı ve romana başladım. Sanırım ilk hali 20 günde ortaya çıktı. Ben öykülerimin çoğunu bundan uzun sürede yazdım. Bu işin bir matematiği olduğunu düşünmüyorum o yüzden. 20 günde yoğun bir tempoda yazdım metni. Bu süreçte okula gitmedim, geceleri uyumadım ve sadece buna odaklandım. Öyküde karşılaşmadığım bir şeydi tabii bu. Bu açıdan bakınca bir tempo farkından söz edebiliriz.

Yayımlanan ilk kitabınız öykü türündeydi, 'Hep Peşinden' ise bir roman. Öte taraftan sizi bugüne kadar daha çok dergilerde yayımlanan öykü ve denemelerinizle tanıyorduk. Öyküden romana geçiş nasıl oldu? Tür meselesine nasıl yaklaşırsınız?

'Hep Peşinden’in bir roman olduğunu söylüyorum ama bundan o kadar da emin değilim. Bir anlığına novella diye bir türü yok sayarsak bu metnin romandan çok öyküye yakın olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama Türk edebiyatında bu ayrımlar çok net yapılmamış, uzunluğa göre karar veriliyor daha çok. Öyküden romana geçtim mi bilmiyorum ama uzun bir metin yazdım nihayetinde. Daha fazla odaklanmam ve kurgu için daha çok çaba sarf etmem gerekti. Yeni zorluklarla karşılaştım. Bunlar roman olduğundan şüphe duymadığım bir metin yazarken de işime yarar umarım. Bu söylediklerimden de anlaşılacağı üzere ben türleri birbirinden ayırmanın faydasına inanıyorum aslında. Belki yeni kavramlar da üretmemiz gerekiyordur. Düşünmek lazım.

''FUTBOLUN RİTMİNİ NEDEN EDEBİYATA TAŞIMAYAYIM?' DİYE DÜŞÜNDÜM'

'Hep Peşinden’in oldukça ilginç ve orijinal bir biçimde kurgulandığını söyleyebiliriz. Bütün bir kitabın zamansal düzlemi 90 dakikalık bir futbol müsabakasına paralel bir şekilde gelişiyor. Bu yapı ve fikir nasıl gelişti?

Futbolu seviyorum. Edebiyatta da ritmi seviyorum. O halde neden futbolun ritmini edebiyata taşımayayım diye düşündüm. Maçın coşkusu ve hızıyla birlikte hikâyenin nabzı da yükselip alçalıyor. Bu yöntemi kullanmak istedim. Bunun dışında kurmaca bir eser ortaya koyarken en önemli başarının bir atmosfer yaratmak olduğuna inanıyorum. Stadyumda geçen bir anlatıyla çok güçlü bir atmosfer yaratabileceğim düşüncesi, beni 'Hep Peşinden’e götürdü.

Kitapta birbirine paralel şekilde işlenen iki temel zaman dizimi söz konusu: 2018 ve 2118. Bu 100 yıllık süreçte yaşanan git-gellerle romanın ana iskeleti ortaya çıkıyor. Sizi aradaki bu yüz yıllık süreç üzerinden bir metin kaleme almaya yönlendiren, geçmiş ile değil gelecek ile temasa geçiren ne oldu? 'Hep Peşinden', bugün ile gelecek arasında nasıl bir dünya vadediyor okura?

Gelecekle ilgili tasarım epey önceden oluştu aslında. Gelecekte geçen ama onu bilim kurgu ögeleriyle değil, toplumsal olarak öngören bir öykü yazmak istiyordum. Nihayete ermemiş bir projenin, bir seçkinin parçasıydı bu fikir. Gelecekte muğlaklığın doruk noktaya ulaşacağı ve hayatı yaşanmaz hale getireceği öngörüsüyle bir “Kesinlik Devrimi” kurguladım. Buna göre, 2074 yılında dünya çapında bir devrim dalgasıyla Kesinlik hâkim olacaktı. Belirsizlik giderilmeye başlanacak, bunun için aşama aşama radikal kararlar alınacaktı. Söz gelimi, kimin hangi kitabı okuyacağını devlet belirleyecekti, kimin kiminle evleneceğini de… Sonra bir karakter, durumu sorgulamaya başlayacak ve zihin çeperlerini zorlayacaktı. Buradan bir öykü çıkarmak istedim ama öyküye sığmadı mesele. Ben de farklı bir kurguyla 'Hep Peşinden'de anlattım bu hikâyeyi.

Hep Peşinden, Mustafa Aplay, 104 syf., Ketebe Yayınları, 2022.

Bilinç, romandaki en temel meselelerden birisi. Anlatıcı, kendi bilinciyle bir başka bilincin kesiştiği noktada dünyaya daha öznel bir noktadan yaklaşmaya çalışıyor, bunu yaparken de belirli noktalarda zorlanıyor, yıpranıyor, tükeniyor ve kendini yeniden buluyor. Anlatıcının bilinci, tüm bu zamansal, mekânsal ve düşünsel karmaşada kendi yolunu nasıl buldu?

'Hep Peşinden’in kurgusunda zihinlerin, hikâyelerin kardeş olması fikrine de yer verdim. Buna göre 300 sene önce yaşayan biri, sizin hikâye kardeşiniz olabilir ve onun hikâyesi zihninizde akabilir. Hatta kendi hikâyenizin önüne bile geçebilir bu. Daha fazlası spoiler’a girer herhâlde ama böyle bir kurgu var 'Hep Peşinden’de. Biliç akışı da var ama akan kimin bilinci? Bilinç içinde bilinç yani. Özetlemek çok zor tahmin edeceğiniz üzere. Ama bilinç üzerine de, bilinç akışı üzerine de düşünüyorum, okuyorum. Bu konuda bir kaos var, eğlenceli bir kaos. Zaten ben kafanın içi kadar eğlenceli başka bir yer olduğunu düşünmüyorum. Post Öykü’de bilinç üzerine de bir şeyler yazmıştım. Ulaştığım berrak bir sonuç yok ama kurmacada işime yarıyor bu düşünceler.

Nadir, “her şeyin kesin” ve “önceden belirli” olduğu bir dünyada belirsizliğe yer olup olmadığı sorunu üzerinden hareket eden bir kahraman. Öyle ki bu süreçte tanrının varlığından/yokluğundan insanoğlunun serüvenine, topluluk olgusunun dönüşümünden kişisel yaşantımızla bu olgunun kesiştiği noktalara, aşktan geçim derdine, yaşama uğraşından şimdinin büyüleyiciliğe kadar birçok farklı mesele üzerine düşünüyor/düşündürtüyor. Nadir’in zihnini bunca meşgul eden tüm bu meselelerin kökeninde yatan nedir?

Nadir’in, Murat’ın ve benim zihnime dair keşif yapılabilir bu kitapta. Okur marifeti, üçünü birbirinden ayırabilmekte tabii ama tam anlamıyla da yapılamaz bu. Yani bütünüyle aynı değiliz ama Nadir, Murat ve ben benzer kaygılara, düşüncelere, hikâyelere de sahibiz aslında. Bazen tam zıddı olabiliriz birbirimizin, yine de zihnimiz benzer soruların peşinde. Benim onlarla aramda 100 yıl var. Nadir ile Murat’ın arasında da bir kurşun farkı… Hikâye de buradan doğuyor.

'KİTAPTA, MERKEZDE FUTBOL-YAŞAM İKİLİĞİ KALACAK BİÇİMDE BİRÇOK YAN HİKÂYE VAR'

'Hep Peşinden', oldukça katmanlı bir roman olmakla birlikte aslında kendi içerisinde birçok mikro hikâye de barındıran bir kitap. Dolayısıyla salt akan, düzlemi belirli bir romandan çok zamanla içerisine birçok yan hikâye/gönderi de ekleyen bir metin. Romanın bu çok katmanlı yapısında Nadir, başka hikâyelere, olaylara, katmanlara nasıl zemin hazırlar, yaklaşır? Bu çok katmanlılık, sizin öykücülük geçmişiniz ile nasıl bir bütünlük kurar?

Öykücülüğümden ayrılamaz bu yan hikâyeler elbette. O yan hikâyelerden apayrı öyküler de çıkabilirdi. Ama novellayı zenginleştirmek için kullandım. Karakterleri kurmak ve derinliği artırmak için ihtiyaç duydum onlara. Çalışırken bu yan hikâyelerin bir kısmının odağı dağıtabileceğini düşündüğümden çıkardıklarım da oldu. Merkezde futbol-yaşam ikiliği kalacak biçimde birçok yan hikâye var 'Hep Peşinden’de.

Kurguya paralel bir şekilde kurgu-dışı metinler de kaleme alan bir yazar olarak, bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Kurgu ve kurgu-dışı yazmak arasında sizin için nasıl bir etkileşim söz konusu?

Özgün bir deneme dili ve kurgusu da inşa etmeye çalışıyorum bu dönemde. Şimdilik yazdığım kurgu dışı metinler de yine bir biçimde kurguyu ilgilendiriyor ama zamanla önce sanatın, sonra da hayatın bütününe açılan bir deneme dünyası kurmak istiyorum. Edebiyat insanı olma arzumla ilgili ve bir toplama dâhil bunlar. Bir denge kurmak zor olmuyor o yüzden.