Laf dönüp dolaşıp AKP karşıtlığına ve özel olarak da Kürt meselesine getiriliyor. Sonra da hızla “Hepimiz aynı gemideyiz” tiradına, diğer bir deyişle “Hepimiz kardeşiz” türküsüne bağlanıyor. Hiçbir kele merhem olmayan eski bir türkü... Hani Behzat Ç.’yle Tiktok’un ne ilgisi var derseniz, ilgisi bu...
Behzat amirime değil de başka bir konuya değinecektim bu hafta.
Tiktok isimli Çin tasarımı
sosyal medya uygulamasının Türk ruhuna modellenmesini yazacaktım.
Tiktok inanılmaz bir şey. Evli kadınlar bu aplikasyonu kullanarak
“Kimin kocası buuu?” şarkısına klip
çekme akımı başlatmış. Bu konu şimdilik bir köşeye geçsin. Marş...
Az sonra döneceğim.
Zira tam bu konuyu yazacakken, gündeme yeni bir olay düşmesin
mi? Düşsün canını yidiğim. Sabah’ın söyleşi ağına bu kez de
Erdal Beşikçioğlu yakalanmış.
Üstelik Behzat Ç. adlı dizide yüz bölüm boyunca ketum ketum
dillendirdiği filozofik cümlelerden ve Behzat amirimin
eyvallahsızlığından hiç mi hiç nasiplenmediğini de göstermiş.
Resmen İsmail Türüt’e bağlamış. Oysa ne şahane söylemişti; “Mutsuz
olalım, ne var?” Biz Angaralılar mutsuzluğumuzun engin denizlerinde
o gün bugündür tevekkülle cruise yüzdürüyorduk. Gemi arıyorduysan
buraya geleydin. Mutsuz kalaydın be hacı...
Behzat Ç.'den bir kare
Şimdi bu konuyu ben yazmayayım da kim yazsın? Fakat Tiktok
akımlarını da bu hafta Gazete Duvar’da yazmasam, birileri bir
yerlerde yazmaya kalkıp pûç edecek. Ona da içim hiç razı değil. Derken
derken bir de baktım ki ne göreyim, yeni Türkiye ruhunu üfüren
Sabah’ta söyleşme akımı da Tiktok akımı gibi bir formata dayanmıyor
mu? O zaman ben de ikisini birlikte yazarım.
Erdal Beşikçioğlu az biraz beklesin gemisinde. Mümkünse tek ayak
üzerinde. Ceza verdim ben ona. Şuracığa bir Tiktok parantezi açayım
evvela. Tiktok Çin’den yayıldığına göre, milli ve yerli bir kültür
ve eğlenme temayülünün kurucu aparatını oluşturmuyor tabii. Fakat
işte milli bünyeye öyle bir uyarlanma ve öyle bir yerlileşme
potansiyeli var ki “Yeni Türkiye ruhunu” da bu potansiyel
biçimlendiriyor gibi geliyor insana. Tiktok, muhafazakar kesimin
yoğun ilgi gösteriyor göründüğü, popüler ses kayıtları üzerine
video eklemeye imkan veren bir uygulama. Bütün sosyal medya
uygulamaları gibi o da takipçilik sistemiyle işliyor.
Tiktok’ta danslar, kaba saba şakalar, basit dil oyunları ve çoğu
“manasız” ev içi hâl ve hareketlerin tekrarlarından gülmece
akımları üretiliyor olması, bu uygulamanın ve içeriklerinin
aşağılanmasını da kaçınılmaz hale getiriyor. Eleştirenler bu
uygulamanın ve yarattığı akımların daha çok AKP tabanında karşılık
bulduğunu düşünüyor olsa da bunun doğruluğundan emin olmak zor.
Gelelim Erdal Beşikçioğlu’na, o da eksik kalmamış ve bir kısım
çok ünlü, yarı ünlü ya da ünü-geçkin gibi Sabah’a söyleşi vermiş.
Sabah kervanıyla yola düzülenlerin mesiyanik cümlesini de bihakkın
telaffuz etmiş: “Hepimiz aynı gemideyiz!” Oy oy oy Şebboy! Yeri
gelmişken, benim Madenli kuzenlerim arasında çok komik bir ablam
var, ondan bahsedeyim. Birinin bir şeyini beğenmeyince, şöyle
yukarıdan aşağı bir güzel küçümser. Bakışıyla. Sonra normal
şartlarda hiç de hakaret sayılmayacak bir hitap kullanır bu
küçümsemenin hakkını vermek için. İşte “Şebboy” da o hitap
biçimlerinden biridir. Öyle bir vurguyla söyler ki bu şebboyu,
nedenini anlamasanız da muhatap olanın ağır bir hakaret yediğini
derhal sezersiniz. Şebboy olmak istemezsiniz yani. Kısacası Erdal
Beşikçioğlu kendini sanki biraz şebboy etmiş.
Ne var ki herkes orada aynı şebboy saksısını görmüyor. Behzat Ç.
tivitır hesabı, “Adamın dibisin Behzat Abi” tivitleriylen
yıkılıyor. Adamın dibi mi, kazanın dibi mi siz karar verin artık.
Bu dip dalgasıyla bir Diriliş çekilir, payitahtta bir saray da
Beşikçioğlu’na tahsis edilir. Olmadı Fırat’ın doğusuna şerif tayin
edilir. Görürsünüz kısa zamanda. “Devletimiz öl dese ölürdük” demiş
adam. Daha ne olsun...
Fakat ben yine de Erdal Beşikçioğlu’nun derdinin acil bir
kişisel kazanım elde etmek olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir şeye
şimdilik pek ihtiyacı olduğunu da sanmıyorum doğrusu. Yandaş
medyada ustaca kurulan sözde “müzakere” arayışına sorgusuz sualsiz
eklemlenmeyi tercih etmiş sadece. Yurttaş hak ve özgürlüklerinin
gasbı üzerine temellenen iktidar uygulamalarını, “ortak çıkar”ların
gereği olarak tanımlayan sağ söyleme apolitik bir biçimde ikna
olmuş gibi geliyor bana. Dünyayı baş aşağı gösteren Sabah resminin
de bu nedenle bir parçası olmuş.
Sabah söyleşilerinin hepimizi aynı gemiye doldurmak ve tehlikeli
sularda yüzdüğümüze ikna ederek, Pîrî Reyiz’e sorgusuz sualsiz
itaat ettirmekten başkaca bir derdinin olmadığını evvelce enine
boyuna yazmıştım.
Gelelim Sabah söyleşileriyle Çinli Tiktok uygulaması arasındaki
muazzep benzerliğe. Sabah söyleşileri de aslında bir formattan
ibaret. Karşı mahalleden, Teoman’dan, Rojin’e ve oradan Erdal
Beşikçioğlu’na varıncaya kadar, birbirinden oldukça farklı konuklar
çağrılıyor. Bu isimlerin her birine de toplamda üç buçuk adet soru
soruluyor. “Behzat Ç.’nin bu kadar sevileceğini tahmin ediyor
muydunuz” sorusundan, hooop “Askerliğinizi terörün en
yoğun yaşandığı 90'larda, Güneydoğu'da yaptınız. Hiç ölümle
burun buruna geldiniz mi askerliğinizi yaparken” sorusuna
geçiliyor. İnanın ben bile Tiktok akımından Sabah söyleşilerine
böyle şizoid bir akışla geçmiyorum. İki kelam ediyorum alıştırma
kabilinden.
Olay her söyleşide dönüyor dolaşıyor Kürt meselesine gelir gibi
yapıyor. Hakikatte hiç gelemiyor o ayrı. Fakat söz bir şekilde
oraya getirildiğinde istenen cevapları almak da çok kolaylaşıyor.
Sabah söyleşilerinin formülü belli. Her hafta karşı mahalleden bir
ünlü, Sabah gemisine bindirilecek. Formül bu. Burada uzun uzadıya
yazmayayım. Yalnızca şunu söyleyeyim: Ayıptır lo!
Formüller ve formatlar anlam mücadelesinin ve kültürel
hegemonyanın en az içerik kadar önemli bir unsuru. Kültürel alan
biraz da o formüller sayesinde herkesin doluştuğu “gemi” oluyor.
Herkesin atladığı o gemi bir Tiktok. Formatlanıyoruz böyle
böyle...
Yine de Tiktok, Sabah söyleşilerinde olduğu gibi siyasi iktidar
aklının yukarıdan tümüyle yönettiği bir kültürel pratik değil.
Üstelik Çin malı da olsa yerelde “aşağıdan” besleniyor ve
çeşitleniyor. Bu tür akımlardan biri biterken diğeri başlıyor. Biz
bu tür bir komikliğin yabancısı değiliz aslında. Belki evveliyatı
da vardır ama benim hatırladığım, TV8’de Şahan Gökbakar’ın cevizkıran tiplemesinden Recep İvediklere, banalin
sınırlarını arşınlayan bu tarz bir gülmeceye aşinayız zaten.
Tiktok kullanıcılarını sahiden de ağırlıklı olarak AKP’li
gençler oluşturuyorsa burada da ilginç bir durum söz konusu. Çünkü
bu mecrada ürettikleri içeriklere bakınca, bu gençlerin AKP’nin
“kültür dava”sını üstlenmeye pek de gönüllü olmadıklarını ve
kendilerine biçilen çuvala sığmadıklarını görmemek mümkün değil.
Tiktok akımlarını izledikçe, “Asım’ın nesli”nin gerçekten de “Ne uzun boylu bir
hayâl” olduğunu düşünüyorsunuz.
Sabah söyleşilerine gelince, bu söyleşilerde ise planlanan
mesajdan sapmaya ya da aykırılığa pek yer yok. Söyleşiyi yapan
kişinin konuklarıyla ilgili yeni herhangi bir şey keşfetmeye de
niyeti yok. Dediğim gibi, laf dönüp dolaşıp AKP karşıtlığına ve
özel olarak da Kürt meselesine getiriliyor. Sonra da hızla “Hepimiz
aynı gemideyiz” tiradına, diğer bir deyişle “Hepimiz kardeşiz”
türküsüne bağlanıyor. Hiçbir kele merhem olmayan eski bir türkü...
Hani Behzat Ç.’yle Tiktok’un ne ilgisi var derseniz, ilgisi bu.
Sabah söyleşileri “hepimiz kardeşiz” adlı türküye her hafta yeni
bir sanatçıyla klip çekiyor esasen. Söz ve müzik belli... “Hepimiz
kardeşiz” türküsüyle bir Tiktok akımı başlatılsa, gençlerin bu
söyleşilerden çok daha ilgi çekici videolar üreteceği de kesin.
Son olarak şunu söyleyeyim; Tiktok akımlarının hiç değilse
parodisi de yapılıyor. Kimin kocası buuu / benim kocaaam / evimin
direğiii biçiminde devam eden sözler, “evimin Şıreği” olarak
değişiveriyor. Diğer bir deyişle, aynı gemiye doluşmayı reddeden
bir karşı akım da derhal boy gösteriyor. Sabah söyleşilerinde o da
yok. Söyleşi yapmaya razı olan ünlü kişi yeni Türkiye ruhunu
üfürmek üzere, Tiktok kadar bile işlevsel olmayan bir aparata
dönüşüyor...