Müzikli Atlas I Eski Sovyet coğrafyasında post-punk'ın dönüşü: 'Ezilmiş insanların müziği elbette karanlık olacak'
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden otuz yıl sonra post-punk çok daha güçlü bir şekilde geri döndü. Geleceksizliğe mahkum edilen insanlar içinse bir ifade biçimi hâline geldi. Bugün Eski Sovyetler Birliği ülkelerindeki post-punk sahnesinin öncü gruplarından Molchat Doma ve Ploho'ya bağlanarak bu geri dönüşü konuşuyoruz.
Uzak bir ihtimal olarak tartıştığımız ‘dünyanın sonu’ ihtimali
sessiz bir revizyon yaşıyor. 1980'lerin sonundan bu yana
gelir dağılımdaki adaletsizliğin önü alınmaz bir şekilde artışı,
sosyal hakların bir bir kaybedilişi, iklim krizi, savaşlar ve göç
dalgaları... Tüm bunların yarattığı geleceksizlik hâli akıllara bir
soru getiriyor: Ya her zaman uzak bir ihtimal olarak ötelenen
‘dünyanın sonu’ çoktan gelmişse? Ya o gelecek artık şimdiki, hatta
geçmiş zamanda yaşanıyorsa?
Böylesi bir zaman diliminde kendimize yol bulmak istiyorsak
müziğin rehberliğinde tarihi kurcalamaya başlayabiliriz:
İstikametimiz ‘tarihin sonu’ fasaryasının ortaya atılmasına neden
olan Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve post-punk.
Bugün eski Sovyetler Birliği ülkelerinde post-punk grupları çok
güçlü bir geri dönüş yaşıyor. 1980'lerde Viktor Tsoi öncülüğünde
KINO grubu ile Sovyetler'i sarsan post-punk, tekrar Rusya ve
Belarus gibi eski Sovyet ülkelerinde Molchat Doma ve Ploho gibi
gruplar öncülüğünde büyük ilgi görüyor. Coldwave, Darkwave ya da
Sovietwave gibi isimlerle karşımıza çıkan bu müzik, ‘Doomer’ adı
verilen internet menşeili bir karamsar karakterin müziği olarak
dünya çapında yankı buluyor.
Molchat Doma - Etaj albümü kapağı*
O halde Post-punk'ın nasıl bir geri dönüş yaşanıyor? 1980'ler
ile günümüz arasında belli başlı köprüler kurmak mümkün mü? Eski
Sovyetler Birliği ülkeleri nasıl günümüz post-punk'ına öncülük
ediyor? Sovyetler Birliği'nin son yıllarında ve yıkılışından sonra
hakim olan melankoli ve karanlık, günümüzün geleceksizliğiyle mi
buluşuyor dersiniz? Belaruslu grup Molchat Doma'dan Roman
Komogortsev (baş söz yazarı, gitar ve klavye) ve Rusya'dan Ploho
grubunun frontman'i Victor Uzhakov ile bu sorumuza yanıt
aradık.
Artık post-punk dediğimiz zaman gözler ilk olarak eski Sovyetler
Birliği coğrafyasına çevriliyor. Artan prodüksiyonlar bir tarafa,
bölgenin bugün terk edilmiş binalarla özdeşleşen ‘iç karartıcı’
Sovyet mirası sanki bu müziğe eşlik ediyor. Sovyet coğrafyasında
nasıl bu denli güçlü bir geri dönüş yaşadığını sorduğumuzda Uzhakov
bize bunun hiç de şaşırılacak bir şey olmadığını söylüyor:
“Ben janrının ötesinde düşünmeye çalışıyorum. Bence farklı
biçimleri var. Mutsuzluğun müziği kalbinde her zaman bir şeyler
bulabilir. Geçmişte Rusya'da Vertinskii, Utesov, vs. vardı. Bu
isimler romantik şarkıları temsil ediyordu. Fakat 80'ler ve
sonrasının müziğini konuşacak olursak yaşanan gerçeğin şaşırtıcı
olduğunu düşünmüyorum. Ezilmiş ve hakkı yenmiş insanların soğuk ve
karanlık müziği elbette bugünlerde popüler olacak. Neden olduğu
belli değil mi? Bu müzik gerçeğin aynası gibidir.”
Peki geri dönüş adresi olarak neden Belarus ve Rusya gibi eski
Sovyetler Birliği ülkeleri ön plana çıkıyor? Müziğin bizde
uyandırdığı soğuk hisler sadece ‘hava koşulları’ ile açıklanacak
bir şey olmasa gerek... Komogortsev, yaşadıkları
coğrafyada yaşamın daha farklı bir ritme sahip olduğunu söylüyor ve
Sovyetler Birliği'nin mirasına dikkat çekiyor:
“Bu müzik Sovyetler Birliği'nde
80'lerin başında popüler oldu. Bugün kısmen değişmiş olmasına
karşın hâlâ popüler ve bağıntılı. Ben bunu, ülkelerimizdeki hayatın
diğer bölgelerden daha farklı oluşuyla ilişkilendiriyorum. Sovyet
mirası bize dönemin insan eliyle yapılmış pek çok eserini bıraktı
ve müzisyenler de ilhamı burada buldu. Hayat bu bölgelerde çoğu
zaman çok zor ve gri, özellikle başkentlerde yaşamıyorsanız.
İnsanlar da kurtuluşu böylesi bir müzikte buldu, çünkü onların
hâletiruhiyesine ve yaşam tarzına daha
uygun.”
Zamansal paralelliklerden konu açıldığında
1980'ler ile bugün arasında bağ kurulabileceğini söyleyen Uzakhov
bunu şöyle açıklıyor: “80'ler büyük bir enerjinin serbest
kaldığı dönemdi. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, SSCB'nin çöküşü ve
dünyanın pek çok ülkesinde insanların hükümetlerinden usandığı bir
zaman dilimiydi. Bu, sıkıntılı bir zamanın müziği. Eğer günümüz de
aynı şekilde değerlendirilemeyecekse, o zaman sıkıntılı zaman
dediğin nedir ki zaten? (gülüşmeler)”
BİR KAMU MÜLKÜ: KINO
Komogortsev'in de söylediği üzere bölgede post-punk'ın köklü bir
geçmişi bulunuyor. Gerek Leto (2018) filmiyle gerekse
post-punk'ın kazandığı popülerlikle birlikte 1980'lerin Sovyet
sahnesinin yıldızı Viktor Tsoi ve KINO grubunu artık çoğumuz
tanıyoruz. Bir trafik kazası sonucunda 28 yaşında yaşamını yitiren
Tsoi ve onun müziğinden izleri bugünün post-punk'ında
görebiliyoruz.
Sovyet coğrafyasında post-punk'ın arka planından söz açtığımızda
Uzhakov, KINO'nun tek başına kökleri temsil
etmediğini hatırlatıyor: “Tabii ki
onlar kökleri oluşturuyorlar! O dönem SSCB'de bu müziği yapan pek
çok grup vardı, hatta KINO ilklerinden değildi. Buna rağmen
KINO'nun 80'ler Rusya müziğinde en popüler ve en önemli
gruplarından biri olduğunu söyleyebiliriz. “
Komogortsev de bize KINO'nun müziğiyle birlikte nasıl halka mal
olduğunu anlatıyor: “Sovyet ve Sovyet sonrası post-punk'ı için
elbette öncü evet. Ancak dünya için öncü değil tabii ki. Şöyle
söyleyelim, KINO, 'stadyum seviyesine' ulaşan ilk grup ve bir nevi
'kamu mülküne' dönüştü. Doğal olarak, dün ve bugün herkesin
dilinde, bir şekliyle fenomen.”
Ploho albüm kapağı
'DÜNYA DAHA ÖNCE BU YÖNE BAKMADI'
Bugünün post-punk müziğini incelerken karşımıza yeni bir kelime
çıkıyor: Doomer. İngilizce 'Kıyamet' anlamına gelen
Doom'dan türeyen bu terim 2010'ların sonunda internette
ortaya çıktı. Bolca karamsarlık ve nihilizm içeren Doomer terimi,
özellikle 20'li yaşlarında vasat işlerde çalışmaya mahkum
bırakıldığı için hedefsiz kalan kesimleri anlatıyor. Dünyanın
amaçsızlaşmasından yakınan ve geleceğe dair umut taşımayan
depresif, melankolik ruh halini tanımlamak için kullanılıyor. Çoğu
internet terimi gibi doomer kişisinin de cisimleştiği bir görsel
var: Kafada bere ve kulaklık, kirli sakal, gözaltı morlukları ve
dudaktaki sigaranın buluştuğu bir yüz görüyoruz. Arka planda ise
genelde alacakaranlık vakti yağmur ve kasvetli bir şehir manzarası
oluyor.
Fakat günümüz meme kültüründe bu sözcüğün müziksel
yankısı, muadillerinden çok daha büyük. Öyle ki her yerde karşımıza
‘doomer’ çalma listeleri çıkıyor. Bizde kasvetli ve karanlık hisler
uyandıran bu listelerde Molchat Doma ve Ploho ise neredeyse
eksiksiz bir şekilde yerini alıyor. Farklı ülkelerden
kullanıcıların yaptığı listeler yine farklı coğrafyalardan
insanlarca dinleniyor ancak aynı hisleri tetikliyor.
Böylesi bir buluşma bir tesadüf mü? Yoksa 'gezegenimizin mahşeri
sonunu' paylaşıyor olmak hemhal olmayı kolaylaştırıyor mu dersiniz?
Komogortsev, bunun kendileri için mutluluk verici olduğunu dile
getiriyor: “Teknolojik gelişme sayesinde, hangi ülkeden olursa
olsun insanlar birbirlerini kolaylıkla bulabilmeye başladı. Benzer
düşünen insanlar rahatça etkileşime geçiyor ve bu onların
yaşamalarına da yardımcı oluyor. Ne kadar güzel! Bizimki de dahil
olmak üzere müzik, onlar arasındaki köprüden ibaret ve buna vesile
olabiliyor olmak mutluluk verici.”
Uzhakov ise söz konusu etkileşimin bir akım
olmadığı görüşünde. Öyle ki Tik Tok platformunda post-punk
şarkıların kullanılmasının yaygınlaşması ile bu paylaşımın aynı
olmadığı görüşünde: “İnternet sayesinde insanların, dünyanın
geri kalanından çok da farklı olmadıklarını fark ettiğini
düşünüyorum. Benzer müzikler ve filmlerden hoşlanıyoruz ve insanlar
iletişmek istiyor. İnternet çağından önce insanlar yaşadıkları
ülkelerin propagandalarının kurbanıydı. Ve şimdi deneyimleri
herhangi bir izne tabi olmadan paylaşabiliyoruz. Üstelik bu
paylaşım herhangi bir vize ya da bazı yeni pasaportları
gerektirmiyor. Şu an bizim grubumuzla röportaj yapıyor olmanız da
internetin bize bu imkanı tanımasıyla birlikte gerçekleşiyor.
(Sözün gelişi) Batı'da daha önce Rusya'da çok iyi post punk
gruplarının olacağı kimin aklına gelirdi? Kimsenin! Dünyanın Rusya
sahnesine olan ilgisinin bir tesadüf ya da 'tik-tok modası' gibi
bir şey olarak görülmesinden hoşlanmıyorum. Dünya daha önce bu yöne
hiç bakmadı ya da bakamadı...”
MELANKOLİNİN SAKLI GÜCÜ
Uzhakov'un da vurguladığı üzere müzik gerçekten
yaşamın aynasıdır. Ancak müziğin zaman konusunda fazla ortodoks
olduğunu söyleyemeyiz. Sadece post-punk gibi on yıllar arasında
seyahat edip kendini yeniden doğurması nedeniyle değil; söz konusu
yolculuk sadece geçmişten günümüze tek yönlü gerçekleşmediği için
bunu savunuyoruz. Gelecek ve şimdiki zaman arasında da seferler
düzenleniyor. ‘Tarihin sonu’ yerini ‘gezegenin sonuna’ çoktan
bırakmışken olmayan gelecekten gelen müzik de sadece karanlığı ve
melankoliyi yansıtıyor.
Ancak melankoli her zaman pasif değildir. Yasa kıyasla
dönüştürücü bir gücü vardır. Tutulan yas ister 40 gün ister 40 yıl
sürsün bir gün bitmek zorundadır. Ve bitince kendini
reddettiklerine kolayca teslim edebilir. Ancak melankolinin varlık
sebebi reddiyedir. Geleceksizlikte kaybolan dünya ve karanlığa
gömülen eski Sovyetler Birliği coğrafyasındaki post-punk'ın
taşıdığı melankolik hava da sanki bize bu saklı gücü aktarıyor.
* Molchat Doma albüm kapaklarında çoğu
zaman 20. yüzyıl sosyalizm deneyimleriyle özdeşleşen brutal
mimariye yer yeriyor. İsmi “Evler Sessiz” anlamına gelen grubun
brutal mimariden aldığı âşikar ilhamı sorduğumuzda şu yanıtı
alıyoruz: “Gelecekte nasıl olacak bilmiyorum ama biz bundan biraz
uzaklaşmak istiyoruz çünkü kendimizi tekrara düşmek istemiyoruz.
Genelde kapaklarımız, yaptığımız müziğimizi yansıtır. Bu, müziğin
bir resim karesinde dondurulmuş hali gibi bir şey işte. Şimdi
müzikte biraz daha farklı bir rotamız var ve gelecek kapağın nasıl
olacağını tahmin bile edemiyorum.”