Müzikli Atlas | Libya’nın funk ve reggae müziğine bir yolculuk

Kendi sınırları haricinde kalan tüm diyarları ‘bir arada’ gören ve onların da sadece iki-üç geleneksel şarkı formuna yer veren ‘Dünya Müziği’ adı altında ele alırsak, Libya’nın funk müziğine ulaşmak çok kolay olmayacak. O halde bu hafta gelin Libya’nın funk ve reggae müziğine doğru bir yolculuğa çıkalım.

Kavel Alpaslan kalpaslan@gazeteduvar.com.tr

Arapça konuşan dünyada, kültürü ve müziği hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz yerlerden biri Libya. Ne Doğusundaki Mısır’a ne de Batısı’ndaki Magreb diyarına benzemiyor bu ülke. Afrika’nın Akdeniz’e açılan doğal kapısı diyebileceğimiz Libya’nın binlerce yıldır -farklı isimlerle de olsa- hep kendine ait bir ‘üst başlığa’ sahip oluşu belki açıklayıcı olabilir. ‘Üst başlık’ dememizin bir diğer sebebi de Libya’nın devasa büyüklüğü içerisindeki çeşitlilik.

Libya’nın müzik kültürü için de benzeri bir yorumu yapabiliriz. Libya müziği; Akdeniz, Arap, Bedevi, Afrika ve daha nice kültürün katkılarıyla dolup taşıyor. Ya da mesela Libyalı sanatçıların Arapça konuşan ülkeler arasında funk müziğin neredeyse bayraktarlığını yaptığını biliyor muyduk? Kendi sınırları haricinde kalan tüm diyarları ‘bir arada’ gören ve onların da sadece iki-üç geleneksel şarkı formuna yer veren ‘Dünya Müziği’ adı altında ele alırsak, Libya’nın funk müziğine ulaşmak çok kolay olmayacak. O halde bu hafta gelin Libya’nın funk ve reggae müziğine doğru bir yolculuğa çıkalım.

AHMED FAKROUN

İlk konuşacağımız isim hiç tartışmasız Ahmed Fakroun. Bingazi’de 1953 yılında doğan Fakroun, sadece vokal değil birden fazla enstrüman da çalabiliyor: Gitar, darbuka, saz, klavye, bas gitar... Kendi çalsın ya da çalmasın, şarkılarındaki enstrüman çeşitliliğini düşündüğümüzde bu bilgi sürpriz değil tabii. Fakat birden fazla müzik tarzını da tek bir şarkıda buluşturabiliyor oluşu, Fakroun’u daha da özel kılar. Sanatçının en ünlü ve aslında en erken şarkılarından bir tanesi olan Nisyan (1977) ile başlayabiliriz:

Fakroun’un şarkılarında kullandığı üslubu daha iyi tercüme edebilmek adına Bantmag’da yayınlanan bir yazıdan, Njoom Al Leyel parçası hakkındaki ifadeleri paylaşabiliriz:

“James Brown-vari bir funk vokaliyle başladığı parça aslında basit bir reggae ritmini takip ediyor. Sonrasında perküsyonun parçanın mimarisine hâkim olmasıyla birden bu basit ritim keskin bir funk’a evriliyor. Bu funk ateşi Fakroun’un vokalinin kesilmesiyle adeta bir Zamrock sertliğinde Afrika paternli bir gitar solosuyla daha da alevleniyor. Nefeslilerin de bu aleve har vermesiyle parça üçüncü kez ritim değiştirerek zamansız bir funk baladına dönüşüyor.”

HAMİD AL-SHAERİ

Sıradaki sanatçımızın dünya sahnesine güçlü bir şekilde çıkışı yakın bir tarihe denk geliyor. Bingazi, 1961 doğumlu Hamid Al-Shaeri, aslında uzun yıllardan beri müzik yapıyor. Fakat Ortadoğu ülkelerinin alternatif müzik eserleri üzerine çalışan Habibi Funk’ın spot ışıklarını Al-Shaeri’nin üzerine bir kez daha tutmasıyla birlikte kendisi çok daha geniş bir dinleyici kitlesi tarafından takip edilmeye başlandı.

Mısır’a taşınmadan önce ülkesindeki kimi müzik grupları içerisinde dikkat çeken Al-Shaeri, ilk albümü Ayonha’yı 1983’te yayınlar. Bugün Arapça synth-pop’un öncülerinden kabul ediliyor ancak o da zamanında pek anlaşılamamış sanatçılardan bir tanesi. Belki bu yüzden aynı Ayonha şarkısı Habibi Funk tarafından 2022 yılında yeniden yayınlandığı zaman milyonlara ulaşabiliyor. 

AHMED BEN ALİ

Yine Habibi Funk tarafından kalp masajı yapılan bir diğer sanatçı, Ahmed Ben Ali var sırada. Aslında pek çok açıdan son dönemin en dikkat çekici isimlerinden biri. Arap müzik dünyasında -yapılan remixlerle de birlikte- ciddi bir popülerlik kazanan Dameek Majeb şarkısıyla biliniyor. Libya’nın geleneksel üflemeli çalgılarından zukra’nın Karayip müziğinin reggaeton ritmiyle birleşmesi sahiden dikkat çekici.

Fakat hem hikayesi hem de müzik tarzını okumakta fayda var, hatta bugünkü Müzikli Atlas yazımızın incisi de diyebiliriz. Fakroun ve Al-Shaeri gibi Bingazi doğumlu Ben Ali, hayatının bir bölümünde yurtdışına göçer: Kanada, Londra, Jamaika… İş-güç derken bu yolculuklarında reggae’ye olan tutkusu alevlenir. Memleketine 2003’te döndükten sonra burada bir stüdyo açar ve hem kendi kasetlerini hem de başkalarının albümlerini kaydetmeye başlar.

Ben Ali bugün Bingazi Uluslararası Havalimanı’nda teknik mühendis olarak hayatını idame ettiriyor. Buna karşın ‘temel hobi’ olarak gördüğü müzik yeteneği konusunda mütevazi olmasına fazla gerek yok: Sözler, vokal, enstrümanlar, kayıtlar, düzenlemeler… hepsini tek başına hallediyor.

‘Libya’nın geleneksel ritimleri ile reggae’nin ritimlerinin çok benzediğini’ söyleyen Ben Ali, bir Libyalının reggae dinlediğinde kendisinden daha kolay bir şeyler bulabildiğini dile getiriyor: “Biz reggae’yi ‘Libya sosu’ ile yapıyoruz ki böylece Jamaika reggae’sinden ayrılıyor. Bizim Doğu notalarını reggae ile karıştırdığınızda fantastik bir şeye dönüşüyor!”

Geldik yolun sonuna… Göründüğü üzere belli başlı ülkeler haricindeki ‘diğerlerinin’ yaptığı müzik, gelenekselin en basit ve çiğ halinden ibaret değil. Diğer kıtaların ve ülkelerin müziğini aynı kazanda kaynatıp hiçbir şeye benzemeyen bir bulamaç yaratmada bir sakınca görülmüyor. Fakat sanılmasın ki tek tehlikeli bakış açısı bu. Sadece “Dünya Müziği diye bir şey yoktur” dersek eğer kendimizi başka bir oryantalist cephede bulabiliriz. “Bakın bunlar da ‘o’ memleketlerden ama yine de Batılı gibi müzik yapabiliyorlar, bravo bunlara” yaklaşımına savrulmamak için ne yapmalı dersiniz?

Aslında bakarsanız her şeyin başında çeşitli dillerde ve memleketlerde yapılan müziklere kendi bilincimizde diktiğimiz kaftanı giydirmeye çalışmaktan vazgeçebiliriz. Gerisi çok da zor olmasa gerek. Bu çizgiyi benimsemeye çalışarak, farklı dillerde yapılan müziklere seyahat etmeye devam edeceğiz, haftaya görüşmek üzere.

Yazıda geçen şarkılara ve daha fazlasına ulaşmak isteyenler için çalma listesi:

https://open.spotify.com/playlist/1UPFn3ON2kUo8jhmSj6fNc?si=5b8e1a9722c84931

Tüm yazılarını göster