Hem Türkçede hem de dünyanın diğer dillerinden iyi bildiğimiz bir şarkı: Partizan Marşı. Grup Yorum ve Bandista yorumlarıyla Türkçede ünlenen bu şarkının bestesi insanın iliklerine kadar işliyor. ‘Partizanların soğuk altındaki yürüyüşünü’ anlatan şarkının meramını sözler olmadan da hissedebiliyoruz neredeyse.
Şarkının isminde geçen ‘Partizan’ ifadesi ister istemez bizi İkinci Dünya Savaşı’na götürüyor. Gerçekten de komünist partizanların Nazilere karşı mücadelesi sırasında ciddi bir üne kavuşur. Oysa Rusça ‘Po Dolinam i Po Vzgoryam (Vadiler Boyunca ve Tepeler Üzerinden)’ ismiyle de bilinen bu şarkının kökleri çok daha eskiye gidiyor. Hatta bugün dünyanın dört köşesinde komünistler ya da anarşistlerce benimsenen bu şarkının ortaya çıkış hikayesi ne biriyle ne de ötekiyle doğrudan ilişkili sayılmaz. Çünkü Birinci Paylaşım Savaşı’nda cephede askeri bir marş olarak bestelenen bu şarkı daha sonra karşı devrimcilerce de benimsenir!
SİBİRYA TÜFEKÇİLERİ
Şarkının sözleri aslında Zaporijya Kazaklarından Vladimir Gilyarovski’nin (1855-1935) bir şiirine dayanıyor. Osmanlı-Rus 93 Harbi’nde gönüllü olarak savaşmış bir şair olan Gilyarovski aynı zamanda savaşları takip eden bir gazetecidir. Ekim Devrimi’nden sonra anılarını yazmakla ilgilenecektir. Gilyarovski’nin Sibiryalı Tüfekçiler hakkında yazdığı şiir, 1915 tarihli askerler için şarkıların yer aldığı bir yayında yerini alır. Sözleri şöyledir:
“Taygadan, tayganın derinliklerinden / Amur’dan nehre, / inatçı bir bulut gibi sessiz / Sibiryalılar savaşa giriyor. / Sessiz tayganın, korkunç fırtınalı Baykal’ın ve Sibirya karının / sert bir şekilde yetiştirdiği. / Ne yorgunlukla ne de korkuyla / Gece ve gündüz savaşıyorlar / Sadece gri kalpaklarla / (…) Dinle Sibirya: Senin ünlü yıllarında, şanlı eski zamanlarını hatırlayarak / büyük bir ulusun onurunu senin evlatların koruyacak. / Özgür Rusya yeniden ayağa kalkacak kederli inancımızla. / Eski Kremlin surlarının içerisinde bu şarkı duyulacak. ”
İZ SÜRMEK ZORLAŞIYOR
Tam da bu noktada iz sürmek biraz zorlaşıyor. İleride kaydedilen versiyonlarda bizim bildiğimiz melodi kullanılsa da şarkının 1915 versiyonunda kullanılan besteye ulaşmak mümkün değil. Daha eskiye dair ipuçlarımız yok, bir ihtimal bestenin Ukrayna’da geleneksel kökleri de olabilir. Ancak yine de söylentilerin çamurlu zeminine basmadan şarkının ilk şeklini bu tarihte aldığını söyleyebiliriz.
Daha sonra Ekim Devrimi’yle birlikte patlak veren İç Savaş sırasında Kızıllar ve karşı devrimci Beyazlar, Gilyarovski’nin sözlerini değiştirerek aynı besteyle yeniden yorumlayacaktır. Fakat bestenin bildiğimiz kadarıyla ortaya çıkışı, eşine az rastlanır bir hikâyeye sahip.
Ekim Devrimi’nin ardından Romanov Hanedanlığı’na sadık kalanlardan Albay Mihail Drozdovski, İç Savaş’ta General Lavr Kornilov güçlerine, yani karşı devrimci Beyaz Orduya katılır. Ekim Devrimi’nden sonra kendi birliğindeki Bolşevikleri infaz ederek safını zaten belli etmiştir. Böylelikle bugün Romanya sınırları içinde bulunan Yaş’tan Don’a 1918 yılındaki yürüyüşünde Bolşeviklere karşı savaşır. (Aynı yıl yaralanır, daha sonra iyileşemeyince Rostov-na Donu’da ölecektir.) İşte bu yürüyüşüne dair de bir şarkı yapılır. Sözlerde Drozdovski’nin yürüyüşü övülür ve Bolşeviklere karşı savaş, milliyetçi öğelerin bol keseden kullanımıyla kışkırtılır.
İşin en ilginci ise şarkının bestesidir. Drozdovski, Ukrayna’da belli başlı bölgeleri ele geçirdiğinde besteci Dimitri Pokrass’a (1899-1978) söz konusu marşı yapmak üzere zorunlu görev verir. Pokrass, bu karşı devrimci marşa beste yapar yapmasına ama takibindeki dönemde Kızıl Ordu’nun süvari birliğine katılır. Kendisi daha sonra Sovyetler Birliği’nin önemli bestecilerinden biri olacaktır.
Gelelim şarkının Kızıllarca kullanımına. Başta da söylediğimiz gibi Bolşeviklerce söylenen şarkı İç Savaş yıllarında yaygınlık kazanır. Kızıl Ordu 1922’de Beyaz Ordu’ya karşı ülkenin en doğusunda son taarruza geçer. Amur Nehri civarında dondurucu soğukta Kızılların yürüyüşü de böylece bu şarkıyla birlikte anılır. Kızıl Ordu Korosu tarafından yapılan kayıtlarda Pyotr Parfenov tarafından yazılan sözler Sergey Alimov tarafından düzenlenir. Bestenin düzenlemesi ise T. Aturov olarak kayda geçer.
MAHNOVŞÇİNA VERSİYONU
Tabii kalkıp “Bu şarkı şu tarihte söylenmiştir” diyemeyeceğimiz için bazı yerlere kesin cevaplar vermekten kaçınmak gerekiyor. Çünkü Mahnovşçina örneği gibi bazen bizi yanıltan noktalarla karşılaşıyoruz.
Özellikle Bandista’nın söz konusu şarkının ‘Mahnovşçina’ versiyonuna atıfla söylemesi eski bir tartışmayı yeniden gündeme taşımıştı. Aynı beste İç Savaş’ta Anarşist Nestor Mahno’nun Ukrayna’daki ayaklanmasına dair de kullanılıyor. Mahnovşçina ayaklanmasının İç Savaş döneminde Kızıl Ordu tarafından bastırılmış olması, bu ‘müzikal’ tartışmayı daha da alevlendiriyor. Özetle bu şarkının daha sonra Kızıl Ordu tarafından resmi olarak benimsenmesi kimi Anarşist çevrelerin hoşuna gitmiyor.
İlk bakışta aynı melodinin 1919’daki ayaklanmada da kullanıldığını düşünebiliriz. Belki sahiden de Nestor Mahno’nun taraftarlarınca kullanılmış olabilir. Şarkının ortaya çıktığı yer ve zaman düşünüldüğünde bu öyle küçük bir ihtimal de sayılmaz. Ancak bugün bildiğimiz Mahnovşçina şarkısı çok daha yeni bir tarihte ve çok daha uzak bir mekanda karşımıza çıkıyor: Şarkı 1960’larda Fransız anarşist Étienne Roda-Gil tarafından yazılır ve bu sözlerle popülerlik kazanır.
“Mahnovşçina, Mahnovşçina / rüzgarda dalgalanır kara bayrağın / öfkemizle kara, / kanımızla kızıldır. / (…)”
ŞAŞIRTICI SEYAHATLER
Tabii bu durumu “Vay efendim bilmem kim çalmış” gibi değil, bir melodinin yıllar içerisinde Fransa’ya kadar şaşırtıcı seyahati olarak okumak daha doğru olacaktır.
Bir şarkının tarihteki köklerini kazımak insanı çoğu zaman hayretler içinde bırakan eğlenceli bir uğraş. Ancak derinlere açtığımız bu kuyuları giderayak kapatmak yerinde olacaktır ki kimse yok yere içine düşmesin. Bu yazı her ne kadar ‘kökünde aslında şunlar da vardır’ yazısı olsa da, meramımız bunların çok da önemli olmadığıdır.
Bir şarkının bestesi (hatta bestesinin iskeleti), sadece tarihin bir aşamasında karşı devrimciler tarafından kullanıldığı diye ‘karşı devrimci’ ilan edilebilir mi? Pek mümkün değil. Önemli olan sonradan kazandığı türlü anlamla, sözleriyle birlikte ele almak herhalde.
Haftaya yine Müzikli Atlas’ta dünyanın başka köşelerinde işitsel yolculuklar yapmak dileğiyle…