Müzisyenler tepkili: İş güvencesi yoktu, artık can güvenliğimiz de yok
Müzisyeni istediği her şeyi o anda çalması gereken bir makine olarak gören müşterilerin, bu istekleri yerine gelmediğinde saldırganlaştığını, en iyi ihtimalle “trip attığını” belirten müzisyenlerin ortak çözüm önerisi ise “eğlenmeyi ve eğlence kültürünü öğrenmek”.
Müzisyenlerin, özellikle de “canlı müzik” olarak bilinen işi yapanların, yani eğlence mekânlarında, kafelerde, barlarda müzik icra eden müzisyenlerin yaptıkları işin zorlukları sektörün içinde olanlar tarafından yıllardır bilinir. Ancak kamuoyunda eğlenmekle, iyi vakit geçirmekle özdeşleştirilen bu işin zorlukları zaman zaman medyaya yansıyan acı olaylarla sınırlı bir düzeyde de olsa konuşulabiliyor. Yine de çoğu güvencesiz ve sağlıksız şartlarda, uzun mesai saatleriyle ve düşük ücretlerle çalışan bu müzisyenlerin meslek hayatlarının olağan koşulları bu tartışmalar dindikten sonra unutuluyor.
2 Ekim’de Ankara Çayyolu'ndaki bir eğlence mekânında üç kişinin, istekte bulundukları şarkıyı bilmediği gerekçesiyle müzisyen Onur Şener’i bar/iş çıkışında öldürmeleri üzerine bu konu bir kez daha gündeme geldi. Müzisyenler olanlara tepki gösterirken kendi deneyimlerini, müzik yaparken yaşadıklarını, dinleyicilerin, müşterilerin tutumlarını ortaya koydular. Neredeyse tüm siyasi partiler, konuyla ilgili meslek örgütleri Onur Şener’in katledilmesini lanetlerken son olarak konuyu Cumhurbaşkanı Erdoğan da dile getirdi ve Onur Şener cinayetinin hukuki sürecinin takipçisi olacaklarını belirtti. Ancak birçok müzisyen ve meslek örgütü, yaşanan trajedinin istisna olmadığını, canlı müzik sektöründe çalışan müzisyenlerin benzer sorunları sürekli yaşadığını, konuyla ilgili daha yapısal ve müzisyenlerin çalışma koşullarını iyileştiren düzenlemeler yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Onur Şener cinayetinin yankıları sürerken bu kez çok benzer bir olay Hatay’da yaşandı. 10 Ekim Pazartesi günü kentte sokak müzisyenliği yapan Yusuf Karagündüz, “istedikleri şarkıyı bilmediğini söylediği” için iki kişinin saldırısına uğradı. Şüpheliler Karagündüz’ün yüzünde içki şişesi kırdı. Ağır yaralanan müzisyen tedavi altına alındı.
‘5 SAAT SAHNEDE KALIYORUZ’
Ardı ardına gelen bu saldırılar üzerine canlı müzik mekânlarında müzik yapan sanatçılarda görüştük.
Müzisyenler, sahne aldıkları mekânlarda genelde ortak sorunlar yaşıyor. Bunları, düşük ücretler, mekân işletmecilerinin olumsuz tutumu, uzun çalışma saatleri, teknik yetersizlikler ve dinleyici/müşteri profilinin değişimi olarak özetlemek mümkün. Ankara’da 5 yıldır sahne alan müzisyen Ezgi Tekin, uzun çalışma saatleriyle ilgili şunları söylüyor: “Pek çok kişiyle benzer şeyler söyleyeceğim sanırım. Müzisyene uygun görülen ücretin çok az olması, mekân sahiplerinin zaman zaman yarım saatlik sahne aramızı bile problem etmesi, bazen sahne sürelerinin gerçekten uzun tutulması en önemli sorunlar. Ben 5 saat sahnede kaldığımı bilirim. Bu hem müzisyene işkence, hem müzikal/sanatsal açıdan son derece saçma, hem de bir gecede bir sanatçı ya da grubun saatlerce çalmasının eğlenceli bir tarafı yok.”
Müzisyen ve Marmaris Müzik Emekçileri Dayanışma Derneği Başkanı Ali Yokuş ise durumu, “Sahne aldığımız mekânlarda henüz dinleyiciye ulaşmadan gerek teknik yetersizlikler gerekse işletmecilerle yığınla sorun yaşıyoruz. Başta maddi sorunlar geliyor, çoğumuz sosyal güvencesiz, iş güvencesiz, günlük kazandığımız gelirlerimizle ayakta kalmaya çalışıyoruz” diyerek özetliyor.
Şarkı yazarı ve müzisyen Emre Akbay da albüm ve single’larını yayınlarken bir yandan da geçinmek için Eskişehir’deki canlı müzik mekânlarında sahne alıyor. Akbay bugüne dek ses mikseri, sanatçı hoparlörü olmayan mekânlarda bile çalmak zorunda kaldığını söylüyor.
Uzun yıllardır profesyonel müzik yapan Serkan Bozkurt ise en önemli sorunun müşteri profili olduğunu ifade ediyor. Bozkurt bunu, “Çaldığımız mekânda genellikle müşteri potansiyelinden kaynaklı istek şarkı problemleri yaşanıyor. İstediği şarkının orada çalınan tarzla alakası olmamasına rağmen ısrar edip çalmamızı istiyorlar” diyerek açıklıyor.
'DİNLEYİCİ’ ESKİDENDİ, ARTIK ‘MÜŞTERİ’ VAR'
Canlı müzik yapılan, eğlenmek, iyi vakit geçirmek için tercih edilen mekânlardaki müşteri profili, müzisyenlerin ortak sorunlarından biri. Ezgi Tekin, “Canlı müziğe gelenlerin yaptığına ‘müzik dinleyiciliği’ denebilir mi bilmiyorum. Ülkemizde yeterli sayıda olmasa da kaliteli müzik üzerine kurulu mekânlar var. O mekânlara gidenler de genellikle müzik kültürü olan ve mekânda çalan grupları, müzisyenleri de tanıyan insanlar. Bence bunun dışında zaten dinleyiciden bahsetmek pek mümkün değil. Ben insanların sohbetine eşlik ettiğimi düşünüyorum” diyor.
Ali Yokuş ise “Dinleyici 20 yıl önce vardı. Şu anda istisnalar dışında herkes müşteri” diyerek özetliyor bu mekânlara gelen müşteri profilindeki değişimi: “Eskiden ön planda müzik varken şu an sohbete, içkiye, mezeye eşlik eder hale geldi. Gelişen teknoloji ile müzik üretiminin ve müziğe ulaşımın bu kadar kolaylaşması müziğe ve müzisyene atfedilen değeri çok daha aşağı çekti. Hemen her yıl baştan aşağı değişen eğitim sisteminin de bunda payı var tabii. Her alanda olduğu gibi müzikte de estetik algısından yoksun, tam bir tüketim toplumu haline geldik.”
Emre Akbay ise müşteri profilindeki değişimin bir süre önce daha görünür olduğunu ifade ediyor: “2016’dan bu yana ciddi bir kırılma vardı, müziğe bakış açısıyla ilgili. Eskişehir’de her zaman hafta sonları şehir dışından ‘dağıtmaya gelen’ tipler olur. Bunlar yıllardır aynı. Öğrenci kitlesinin değişimi burada daha kritik. Tabii mekânların değişimiyle çok organik bir bağ var. Ama yeni öğrenciler geldikçe sosyalleşme biçimleri daha sığ noktalara evrilmiş, bu hissediliyor. Şehirde rock ve alternatif mekânlar az olsa da bu mekânlara talebin de özellikle bu yıl arttığını görüyorum. Yani aslında dengelenmeye başladı müzik dinleyenler ve anlamayanlar, bunu olumlu buluyorum.”
Serkan Bozkurt, “İnsanımız canlı müzik dinlemeyi bilmiyor” diyerek daha net bir şekilde ifade ediyor bu sorunu: “Ben yaklaşık 24 yıldır canlı müziğin içinde, sahnelerde yer alıyorum. Ne yazık ki insanımız canlı müzik dinlemeyi ve canlı müzik esnasında nasıl davranması gerektiğini asla bilmiyor. Kendi aralarında çok yüksek sesle konuşuyorlar, hatta kimi zaman biz sahnede çalarken tavla oynayanlar oluyor, öyle düşünün. Bence konu yine eğitim sistemine bağlanıyor, her şeyde olduğu gibi nasıl eğlenileceği konusunda da eğitim şart.”
Konuştuğumuz tüm müzisyenler doğal olarak konuyu Onur Şener cinayetine getiriyor. Hepsinde derin yaralar açan bu olay, müzisyenlerin kendi mesleklerini, yaşadıklarını bir daha düşünmelerine ve kendi deneyimleriyle bir daha yüzleşmek zorunda kalmalarına neden olmuş.
Ali Yokuş kendisinin de zaman zaman tehditlere ve saldırılara maruz kaldığını, birçok müzisyenin profesyonel hayatlarında bu tür olaylarla karşılaştığını anlatıyor: “İstek parça çalmadığım için bana silah da çekildi, küfür, hakaret de edildi geçmişte. Çok kez oldu üstelik. ‘Ölürüm Türkiyem’ çalmadım diye terörist olmakla da suçlandım, ‘Bella Ciao’ çalmadım diye faşist olmakla da. Hatta alkollü ortamda geceyi ‘İzmir Marşı’ ile bitirmeyi reddettiğim için AKP'li dediler yakın zamanda. Bunları koca camia ülkenin her yerinde her gün yaşıyoruz.”
Emre Akbay da geçmişte yaşadığı sorunlar nedeniyle artık müzik yaptığı mekânları seçtiğini, her yerde sahne almadığını söylüyor. “Çok şey yaşadım sahneye müdahil olmak isteyen müşterilerle ilgili, ‘canlı müzik’ yapan herkes de kaçınılmaz bir şekilde yaşamıştır bunu. Muhatap olmak zorunda, dil bilmek zorunda kalıyoruz” diyen Akbay, konuyu yine mekâna getiriyor: “Sarhoşla sarhoşa uygun dilden konuşmak mecburiyetinde oluyoruz çünkü o sarhoş mekân sahibinin bir tanıdığı çıkıyor. Güvenlik olan mekân, hatta iyi korunan popüler mekân sayısı da az bu arada. Ben kişisel olarak güvende hissettiğim mekânlarda çalmaya karar verdim.”
Sahnede hiç şiddete maruz kalmadığını ifade eden Ezgi Tekin ise genel olarak müzisyene karşı takınılan tavrın yanlışlığının altını çiziyor: “Şiddet görmedim. Fakat ‘hayır’ cevabını kabul etmeyenlerle zaman zaman hepimiz karşılaşıyoruz. Yıllar önce çaldığım bir etkinlikte, milli bayram falan da olmamasına rağmen ‘İzmir Marşı’ çalmamız için gerçekten çok ısrar edildiğini hatırlıyorum. Biz çalarken sahneye gelip yalvarmaktan, biz susunca ayağa kalkıp çatal bıçakla masaya vurmaya kadar varan bir ısrardan bahsediyorum. Bu halk içki masasında memleket kurtarmayı çok seviyor.”
‘EĞLENMEYİ ÖĞRENMEMİZ GEREKİYOR’
Onur Şener’in katledilmesine ve geçtiğimiz günlerde Yusuf Karagündüz’ün ağır yaralanmasına bahane gösterilen “istek şarkıyı çalmama”, en büyük sorunlardan biri. Müzisyeni istediği her şeyi o anda çalması gereken bir makine olarak gören müşterilerin, bu istekleri yerine gelmediğinde saldırganlaştığını, en iyi ihtimalle “trip attığını” belirten müzisyenlerin ortak çözüm önerisi ise “eğlenmeyi ve eğlence kültürünü öğrenmek”. Emre Akbay bunu, “Performansın başından sonuna isteği çalınmadı diye dik dik bakanlar, ‘zaten bu mekânda isteğim de çalınmıyor’ deyip kavga çıkaranlar… Bunlar yaşanıyor, yaşadım. Kültür bilmemek, içmeyi bilmemek, dinlemeyi bilmemek. Eğitilmemiş olmak... Hele ki kadın müzisyensen iş on katı daha zor. İyi niyetli sarhoşlar sürekli sahneye bir şeyler yolluyor, para saçanlar, hele ki pop-rock bi mekânda, pavyon değil, ama yapıyorlar. Yok edilen bir eğlenme kültürü var. Bu kültürü yaşatmamız lazım. Bakın bu mekânda böyle eğlenilir, şu mekânda böyle eğlenilir diye bir kültürün spesifik olarak yeniden yerleşmesi lazım” diyerek özetliyor.
Serkan Bozkurt ise şunları söylüyor: “Sürekli insanların saçma sapan isteklerine maruz kalıyoruz. Aslında canlı müzik insanlar gelsin diye yapılmaz, sen canlı müzik yaparsın insanlar seni dinlemeye gelir. Seni tercih eden gelir, istemeyen gelmez. Olay bu kadar basit ama maalesef böyle olmuyor. Anneler, babalar, size bir çağrım var. Çocuklarımızı 1 yaşından itibaren eğitelim. Onları nazik bireyler olarak yetiştirelim. Hakkı, hukuku öğretelim. Çeyrek asrı bu işe vermiş bir müzisyen olarak tek temennim daha güvenli, daha adil, refah dolu ve barışçıl bir ülkede müzik yapmak.”