Hızla ayağa kaldırılacağı ve yeniden inşa edileceği ilan edilen deprem bölgesinde enkaz kaldırmanın, hasarlı binaların yıkılmasının, en azından okullar açılırken havanın rahat nefes alabilecek hale geleceği kadar tamamlanamamasının açıklaması ne?
6 Şubat depremlerinde kullanılamaz hale gelen okulların öğrencileri ayakta kalabilen okullara nakledildi. Hatay'dan gelen haberlere göre ildeki okul sayısı yarı yarıya gibi bir oranda azalmış durumda. Dolayısıyla öğrenci sayısı da...
Deprem bölgesindeki diğer illerde de durum çok farklı görünmüyor.
Böylece sorun halledilmiş mi oldu peki?
Burcu Özkaya Günaydın'ın haberlerinin izini sürerek Hatay'la devam edelim.
İlk olarak 4 Eylül Pazartesi günü ilde anaokulu ve ilkokul birinci sınıflar için eğitim zili çaldı. Çaldı ama görüldü ki bazı okullarda öğretmen sayısı öğrenci sayısından fazla!
Neden?
Öncelikle psikolojik engeller var. Depremlerin üzerinden 7 ay geçtikten sonra bile bölgede devam eden sarsıntılar ve bitmeyen enkaz kaldırma çalışmaları velileri de öğrencileri de korkutuyor. Bir anne, "Beni asıl düşündüren hava. Çok tozlu her yer. Bu çocuklar bu tozun içinde ne yapacak" diye soruyor.
Yanıt?
Hızla ayağa kaldırılacağı ve yeniden inşa edileceği ilan edilen deprem bölgesinde enkaz kaldırmanın, hasarlı binaların yıkılmasının, en azından okullar açılırken havanın rahat nefes alabilecek hale geleceği kadar tamamlanamamasının açıklaması ne?
Bir de fiziki engeller var: Okula gidilecek servis yok, gelebilen öğrencinin karnını nasıl doyurup da dersi anlayabileceği konusunda çözüm yok.
Aynı gün Eğitim Sen'li öğretmenler açıklama yapıyor: Hatay özel afet bölgesi ilan edilmeli, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin okula ulaşımları ücretsiz karşılanmalı ve öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek verilmeli...
Aradan bir hafta geçiyor. Okulların tamamı 11 Eylül günü açılıyor. Çözülmesi gereken fiziki sorunlarda durum:
Depremden önce 500 lira olan aylık okul servis ücreti şehri, kendisi, geleceği yıkılmış insanların önüne 1500 lira olarak gelmiş.
Okul kantininde su 8 lira.
Öğretmenler bile okul binalarına girme korkusu yaşıyor...
Ama okullar açık!
Çocuğunun okulunun tadilatı bitmediği için eski devlet hastanesinde eğitime başladığını belirten bir veli şunları söylüyor: "Öğretmen, ‘bir hafta tadilat bitene kadar ister gelin ister gelmeyin. Gelirseniz oturur sohbet ederiz’ dedi. Zaten ulaşım zor, bu hafta gitmeyecek oğlum. Nasıl iyi bir eğitim olacak onu da bilemiyorum..."
Soran olursa "deprem bölgesinde eğitim başladı" denir mi peki?
Yeni öğretim yılının ilk gününde İstanbul'da da 'okula akın' yaşandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da yazın yüzünü sonbahara döndüğü bir Eylül gününde çocuklarının ellerinden tutup yola düşen anne babalar okul önlerinde, bahçelerinde toplandı.
Bu sırada yaşanan ilginç bir anı Ferhat Yaşar aktardı: Kağıthane’deki Hacı Ethem Ortaokulu’nun bahçesinde çocuklarını bıraktıktan sonra da beklemeye devam eden ailelerin yarattığı kargaşa nedeniyle okuldan “Öğretmenlerimize güvenemiyorsanız çocuklarınızı göndermeyin” diye anons yapılmıştı!
Anne babaların hassasiyeti o anda belli ki öğretmenleri zor durumda bırakmıştı. Ancak işte deprem korkusu, uyuşturucu çetesi korkusu, kötü okul mimarisi korkusu, 'kötü arkadaş' korkusu, tek başına 'büyükşehirde okula çocuk yollama' korkusu var!
Bunlara inanılmaz fiyatlar nedeniyle "servis dışında bir yolla çocuğu okula yollama alternatif bulunur mu" arayışı da eklenince velilerin bekleyişini de anlamak gerekiyor.
Öğretmenler sitemlerinde haklı görünüyor belki ama velilerin işi de kolay değil!
Satarım ama kullanmam!
"Düzenli olarak benden bez alan çok fazla kadın var. Birkaçı bebeklerinin pişik ve alerji olduğunu söyledi. Tabii yapacak bir şey yok, yine almaya devam ettiler. Ama ben asla bunu ne torunlarıma ne de çocuklarıma kullanırım. Durumu kötü insanların, başka seçenekleri yok..."
'Merdiven altı bebek bezi' satıcısının anlattıklarıydı bunlar Evrim Deniz'e...
Enflasyon yüksek ama düşecek, kur tutuluyordu ama artık tutulmayacak diye anlatılan ekonominin yarattığı manzaranın Diyarbakır'dan görünen bir parçası olarak kayda geçti...