Nazarlıklar, yalnızlıklar, sürgünler

Mehmet Veysi Boran’ın 'İki Meltem Arasında' romanı, Everest Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

Mehmet Veysi Boran’ı tanımıyordum. Adını, Everest Yayınları'ndan yayımlanan ilk romanı 'İki Meltem Arasında' yayınlandıktan sonra duydum. Ancak metniyle kurduğum bağ kırk yıllık tanışmışız gibi hissettirdi bana.

Okurun metinle kurduğu bağ, yazarıyla kurduğu bağ içseldir, hisseldir, kıymetlidir. Benzer metinler yazmıyoruz M. Veysi Boran ile, kurduğum bağ buradan değil. Roman bir vadide geçiyor. Ve o vadiyi çok iyi bildiğimi, çocukluğumun o sokaklarda, benzer sokaklarda geçtiğini söylemek isterim.

Bu bakımdan 'İki Meltem Arasında'nın vadisi bana hiç yabancı gelmedi. Dedelerimizin nenelerimizin hayat yeşerttiği, anılarını nesilden nesle aktardığı, hatıralarımızın büyüyüp, yaşadığı mekanlar. Vadi, ova, dağ, sokak, köy, kasaba, şehir ve eni sonu bir sığınağa dönüşen ev, evin fotoğraflarla dolu odaları, ağzı körlenmiş gizli geçit ve suretlerimizi saklayan kuyu... Genel görüntülerden, giderek özel anlamlara, arayışlara kavuşan, zihnimizin dehlizlerindeki en kırılgan hatıralara kapı aralayan yaşam sahnelerimiz, 'İki Meltem Arasında' da vadi olarak karşımıza çıkmış.

'İKİ MELTEM ARASINDA'DA HİKAYE İLE DİL

M. Veysi Boran ustalıkla kurduğu bu hikayeyle sadece roman kahramanlarına değil, aynı zamanda okurlarına da nefes aldırmış. Hikayesini oluşturan gidişler, dönüşler, döngüler, ileri ve geri sarmalar yazarın kuruduğu dilin metaforik hareket alanı gibi işlenmiş. Yavaş, sakin okunan bir metin çıkmış ortaya. Hikaye ile dil, eşzamanlı, yan yana, bir sarmaşık gibi birbirine dolanarak, birbirini çoğaltarak ilerlemiş. Hikayenin sustuğu yerde dil konuşmaya başlamış, dilin sustuğu yerde hikaye. Bu elbette yazarın bundan sonraki metinlerinde ilerleyeceği düzlemin işaretini de veriyor. Bir ilk romanda böyle dil işçiliği pek alışıldık olduğumuz şey değil. Bu bakımdan da metni başarılı bulduğumu söylemeliyim.

Genel olarak, fotoğraf kareleri gibi ilerliyor metin. Karşımızdaki her fotoğraf karesinin detaylarını anlatırken, onun için özel bir dil ve biçim seçiyor yazar. Böylece, fotoğraflar, fotoğraftaki mekanlar, insanlar olaylar metinden çıkıp canlanıyor sanki. Bu hisle diğer fotoğrafa ve başka bir olaya, mekana geçiyoruz. Bir roman kahramanı gibi işlenen vadi gelip karşımıza dikiliyor. Onun dağından ve vadisinden esen meltemler gelip yüzümüze değiyor. Çoğu sesi duyamıyoruz ve aynı zamanda kulaklarımız delice çınlıyor. Kavak bahçelerinde, dere kenarlarında dolaşıyor, rengarenk çiçekleri, kuşları, üzerlik tohumundan yapılmış nazarlıkları, sardunyaları görüyor, sırlarla dolu sandığı açıyor, Pamuk’tan Şahmeran’ı, akikayı, kaledeki iskelet dolu kuyuyu dinliyoruz. Bir çocuğun dille sınavını, husumetler, biz ve ötekiler arasına sıkışarak yabancılaşmasını, yalnızlaşmasını izliyoruz. Pencereleri ağzı açık kalmış canavarlar gibi görünen boşaltılmış evlerin yanından geçiyoruz. Bir bayram sabahı atılan çığlıkları duyuyoruz, sonra sürgün olup yollara düşüyoruz. Böylece hikâye bizim içimizde ve biz de hikayenin içinde ilerliyoruz.

İki Meltem Arasında, Mehmet Veysi Boran, 112 syf., Everest Yayınları, 2024.

IŞIĞIN AÇISI, ZAMANLAMASI, KURGULAMASI...

Mehmet Veysi Boran’ın aynı zamanda bir fotoğraf sanatçısı olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var. Hikaye kurmayı, görmeyi, detayı ve önemli olanı yakalamayı, ona temas etmeyi ve kabuklarını soyarak, değiştirerek, görünene değil, çekirdeğe, aslolana ulaşmayı gayet iyi biliyor. Tecrübeli. Detaycı. Nesnelere tek tek önem veriyor, biçim veriyor. Bu konuda da titiz. Işığın açısını, zamanlamasını, hatta ışığı kurgulamasını da çok iyi biliyor. Ancak, bu defa elinde fotoğraf makinesi yerine kalem var. Bunu metinde de rahatlıkla yapıyor. Detaylarda geziniyor, oradaki gizemi çözmeye ve onun hakikatini ifşa etmeye niyet ediyor.

Bu bakımdan 'İki Meltem Arasında', hız, heyecan ve didaktiklik vadetmiyor. Sakin, kararlı ama donuk değil, canlı bir dille, metaforlara yaslanarak ilerliyor. Geçmişi çağırıyor, kendi zamanına bakıyor ve geleceğini arıyor. Okurla mekânsal düzlemde de edebi, dilsel düzlemde de buluşuyor. Çoğu yerde okura kendi içine dönme, düşünme ve bu hikâyeyi veya bu hikâyenin yarattığı çağrışımlarla kendi hikâyesini kendinde çoğaltma imkânı da tanıyor.

Felaketler arasına sıkışarak sağırlaşmış bir ailenin yüzyıla yayılan beş kuşak hikayesini yüz on iki sayfalık bir metinde yer yer bağırarak, yer yer susarak anlatıyor.

M. Veysi Boran’ı merakla takip etmeye devam edeceğim.