NBA'de Damian Lillard hadisesi ve uzantıları

Lillard, taksimetreyle 20 TL yazacak mesafeden attığı şutla benim yıllardır savunduğum bir yargıyı kanıtlamıştır. “Delilik ile dahilik yakın şeylerdir”. Lillard, deli midir dahi midir orasını size bırakıyorum. Ama kesin olan bir şey vardır ve bunu gördük. Portland şampiyon olmayabilir ama Lillard'ın bir şampiyon yüreği var.

Ara Gözbek agozbek@gazeteduvar.com.tr

Bu hafta başka bir konumuz olacaktı esasında. Zaten bildiğiniz gibi genel olarak cumartesi günkü köşemi Türkiye gündemi için, salı günkü köşemi ise NBA için ayırıyorum. Bu hafta normal şartlarda Ersun Yanal ve Fenerbahçe'deki felakete doğru gidiş hikayesini yazacaktım. Sonra düşündüm, bunun için çokça vaktimiz olacağını fark ettim. Tabii bunu bana düşündüren ise NBA'de birkaç gün önce yaşanan hadise. NBA'de playoff'larda Batı Koferansı'nın birinci turunda Portland Trailblazers, Oklahoma City Thunder'ı 4-1 eleyerek konferans yarı finaline yükseldi. Evet, çok büyük ihtimalle tarih kitaplarına bu bilgi bu şekilde geçecek. Neticede bu bile bir istatistik. Sayılar, yazılı bilgiler... Ama bilirsiniz ki istatistiklerin gözleri yoktur, istatistikler şahit değildir. Gözleri olan da, şahit olan da bizleriz. Ve tarihin pas geçmesine izin vermeyeceğimiz bir kişiye tanıklık etti gözlerimiz: Damian Lillard.

Portland Trailblazers – Oklahoma City Thunder serisi başlarken birçok kişi Portland'a şans vermiyordu. Hatta Thunder oyuncuları hem Portland'la hem Damian Lillard'la dalga geçen açıklamalar bile yapıyordu. Gelin görün ki Russel Westbrook'lu, Paul George'lu ve çok derin kadrosu olan Thunder takımını dalga geçtikleri bir adam tek başına yıktı. Bu hadisenin bu kadar gündeme oturmasının nedeni esasında serinin bitiş şekli oldu. Portland seride 3-1 öndeydi ve beşinci maç Portland'daydı. Portland skor olarak geriden geldi ve Thunder'ı 115-115'te yakaladı. Maçın bitimine 14-15 saniye kalmıştı artık ve son hücum Portland'daydı. Damian Lillard, elinde topla yarı alanı geçti ve maç zaten berabere olduğu için iki sayılık basket bile yeterliydi. Aksi takdirde maç uzatmaya gidecekti. Lillard ise kendisini savunan Paul George'a doğru usul usul ilerlerken süre de usul usul geriliyordu. Paul George da fazla yakından savunmuyordu çünkü faul olduğu takdirde Portland'ın atacağı iki serbest atıştan birini bile soktuğu takdirde Thunder elenecekti. Süre azalıyordu, 3-2-1 derken Lillard şutu 37 feet'ten (11,2 metre) gönderdi ve “bam!” girdi. Thunder üzgün bir şekilde eve dönecekken, Portland'ın sahasında stat adeta yıkılıyordu. Sahaya giren seyirciler bile oldu o sevinçle. Tam bir çılgınlık.

Meselenin üzerinden geçtik. Lillard zaten yapacağını yapmış. Şimdi ise bizim işimiz başlıyor. Atılan şut bize anormal göründüğü kadar sahadaki oyunculara da anormal göründü. Öyle ki maçtan sonra Thunder yıldızı Paul George “Ne denirse densin, kötü şut” gibi bir açıklama yaptı. Ayrıca bunun Türkçesi de şudur, ben size bir daha çevireyim; “Hayatımda gördüğüm atılan en saçma şut” Ben size bir şey anlatayım mı? Tamam, atılan şut anormal. Gerçek manada yürek isteyen bir atıştı. Ben zaten NBA tarihinde bir benzerine tanıklık etmedim. Ama Paul George'un anlattığı gibi saçma sapan bir durum da söz konusu değil. Paul George ve Russell Westbrook sanırım basketbolun nereye evrildiğinin farkında bile değiller. Zaten bu kafayla giderlerse hayatları boyunca bir şampiyonluk da göremeyecekler. Özellikle Russell Westbrook. Damian Lillard'ın bu şutu aslında NBA basketbolunun ne kadar değiştiğini bir kez daha bize gösterdi.

Çok iyi oyuncular gelip geçmiştir NBA tarihinden, çok büyük oyuncular da. Çok ama çok azı oyunu değiştirmiştir. Bakın buraya dikkat, çünkü bunu iyi anlamamız gerekiyor. Çok eskiye gitmeyeceğim. Stephen Curry'i örnek verelim. Oyunu değiştirdi gerçek manasıyla. Artık bütün çocuklar antrenman sahasına gidip sadece üç sayılık atış çalışıyorlar. Oyunun ne kadar şuta yönelik evrildiğine hepimiz şahidiz. Eskiden pivot oyuncuya bile “orada ne işin var, pota altına girsene” denirdi. Şimdi ise mesela, atıyorum Brook Lopez'e “Brook, ne duruyorsun orada öyle ağaç gibi. Çizgiye kadar açılıp alanı boşaltsana. Köşeden bir iki şut göndermen gerekebilir” deniyor. Russell Westbrook gibi oyuncular her gün değişen oyundan bir adım daha uzaklaşırken, bu değişen oyun Damian Lillard, James Harden gibi oyunculara her gün bir adım daha yakınlaşıyor. Bakın Carmelo Anthony ne hale geldi. Sadece onun suçu değil, bu noktaya gelmiş olması. Oyunun değişmesi ve Carmelo'dan uzaklaşması işin asıl doğru detayıdır. Anthony'nin değişen oyunla beraber oyununu değiştirememesini eleştirebilirsiniz. Ama bazen neyin ne zaman nereye varacağını da asla öngöremezsiniz. Normal hayatımızda da böyle değil midir?

17 Ağustos 1999 depremi öncesi Türkiye'deki jeoloji mühendisleri “potansiyel işsiz” olarak görülürken yaşanan bir doğal afet, bir felaket “jeoloji mühendisliği”ni çok önemli bir alan olarak zihinlerimize kazıdı. Öyle ki o güne kadar kimsenin tanımadığı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara bir anda Türkiye'nin en ünlü kişisi haline geldi.

LeBron James'i gözünüzün önüne getirin. Gerçek manada oyunu değiştirdi. İstediğiniz kadar “bir Michael Jordan değil” veya “bir Kobe Bryant değil” deyin. Basketbol oyununa ne kadar yön verdiği tartışılmaz. Eskiden pozisyonlar ve numaraları bile vardı. Point gard bir numaraydı, şutör gard iki numaraydı, kısa forvet üç numaraydı, uzun forvet dört numaraydı, pivot beş numaraydı. Sonra Cleveland'da bir çocuk gördük. “Ben bir, iki, üç, dört hepsini direkt oynarım. Mecbur kalırsam beş'i de oynarım” dercesine bir oyun koydu ortaya. LeBron James, NBA tarihinin ilk “pozisyonsuz” oyuncusudur. Pozisyonlar kalktı onun yüzünden, hatta birbirine girdi de denilebilir.

İnternet alışverişi, AVM'leri bitirdi. Eskiden “internetten hiç alışveriş yaptın mı” diye sorulurken şimdi ise bu, günlük yaşamın normal alışkanlığı haline gelmiş durumdadır. Yani düzen ve sistem değişim gösterebilir. Biz de istemli veya istem dışı olarak buna adapte olmak durumunda kalırız. Düşünün bir fikir, nasıl yapının kendisine dönüşebiliyor.

NBA basketbolu bir evrim geçirdi. Bu oyun bundan 15 yıl evvelki oyundan tamamen başka bir oyun. Farklı tanımlamalar ve içerikler barındırıyor. NBA logosunu ve Jerry West siluetini gözünüzün önün getirin. Jerry West'in kıvrılarak potaya doğru “drive” ettiği bir pozisyonun siluetidir o. Şimdi NBA logosunu değiştirmeye kalksalar kesinlikle logoda Steph Curry'nin şut attığı pozisyonun silueti kullanılması gerekir. Çünkü o şut silueti bugünkü oyunu her şeyden çok daha fazla temsil ediyor. Düşünün ki oyuncular “fundamental” olarak bile gelişmeye ihtiyaç duymuyor. Çünkü şut atabildiği sürece diğer yapabilecekleri ikinci hatta üçüncü plana itiliyor.

Şimdi dönelim yeniden Damian Lillard'a. Tanıklık ettiğimiz bu seriyi ben size anlatayım. Hani bazen sinemaya gideriz ve afişteki bazı isimler o filmi izlememiz için yeterlidir. Filmin reklamıdır o yüksek profilli şöhretler. Film başlar, izlersiniz ve filmden çıktığınızda afişte olmayan müthiş karakter kalır aklınızda. Yeni, genç, yakışıklı ve müthiş bir performans görürsünüz bir oyuncuda ve o oyuncu afişte ismi kocaman yazılan birçok isimden daha çok parlar size. O filmi onunla hatırlarsınız adeta. Dersiniz ki ardından; “acaba başka bir filmde görebilecek miyiz?” Bu Portland Trailblazers – Oklahoma City Thunder serisi tam olarak böyle bir mevzudur. Russell Westbrook, Paul George bizim sinema salonuna gitmemize neden olur, oldu da. Ama filme asıl damga vuran yeni yetme yıldız Damian Lillard'dı. Evet, hikaye tam olarak böyle.

Oklahoma City Thunder yönetiminin kesinlikle Russell Westbrook'la yazın konuşması gerekiyor. Konuşma da şöyle olmalı: “Russell, tamam merak etme, kontratın gereği paranı alacaksın. Takımda da yerini alacaksın. Ama biz yol haritamızı değiştiriyoruz. Burası artık Paul George'un takımı.” Çünkü istediği kadar istatistikleri alt üst etsin Russell Westbrook'un oyunu üzerine bir takım inşa edebileceğin bir oyun düzeni olamaz. Bu kadar topu domine eden bir oyuncu asla etrafındaki oyuncuların gelişimine yardımcı olamaz. Modern basketbolda her ne kadar şut her şeyin tanımı olsa da, asıl anahtar topun sürekli hareketli hale gelmesidir. O kadar hareketlendi ki top, maçlardaki takımların hücum sayısına bir göz atın veya maçların skorlarına. Sadece skora baksanız, eski maçlara göre sanki bir fazla periyot oynanmış zannedersiniz. Bunun açıklamasını sadece takımların daha fazla üç sayılık atışı kullanmasına bağlayamazsınız. Hücum sayısı da bir hayli artmış durumda. İşte bu oyun Stephan Curry, Kawhi Leonard, James Harden, Paul George, Damian Lillard gibi oyuncuların oyununa katkı sağlıyor, onları besliyor. Russell Westbrook gibi oyuncuların değil.

Damian Lillard, son 10-15 yıldır görmediğimiz bir şeye tanıklık etmemize neden oldu. Ben uzun zamandır bir oyuncunun bir takımı nasıl elediğini çok net görmedim. Bu hakikaten tarihe geçen bir performanstı. Portland nereye kadar gidebilir? Bu başka bir soru işaretidir. Bekleyip göreceğiz. Ama şu kadarını söyleyeyim; boş verin serideki performansını. Beşinci maçta Thunder'ın kalbini kıran son saniye attığı bu basket bize bir şeyi hatırlattı. Büyük oyuncular büyük zamanlarda ortaya çıkar. Yıllardır dünya medyasının LeBron James'i eleştirmesinin nedeni buydu mesela. Lillard'ın “mantıksız” hatta “saçma” olarak tanımlanabilecek bu atışını LeBron hayatta kullanmaya cesaret edemezdi. Lillard, taksimetreyle 20 TL yazacak mesafeden attığı bu şutla benim yıllardır savunduğum bir yargıyı kanıtlamıştır. “Delilik ile dahilik yakın şeylerdir” Lillard, deli midir dahi midir orasını size bırakıyorum. Ama kesin olan bir şey vardır ve bunu gördük. Portland şampiyon olmayabilir ama Lillard'ın bir şampiyon yüreği var.

Tüm yazılarını göster