David Joel Stern. Asıl adı böyle. Biz onu ise sadece 'David Stern' olarak biliriz. Tabii ki ismen. Fiilen ise; eski NBA komisyoneri ya da başkanı, ne derseniz deyin. En önemlisi spor dünyasının gidişatını sonsuza kadar değiştiren adam. Vizyon deyin, ticari zeka deyin, organizasyon deyin, ne derseniz deyin. Ama şu bir gerçek: O, endüstriyelleşen spor dünyasının başlıca aktörlerinden biriydi ve onun sayesinden veya yüzünden hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmamıştı.
1 Ocak 2020 ve NBA'in efsane patronu David Stern hayatını kaybetti. 1 Ocak bundan böyle benim için 'yaşı büyütülmüş futbolcuların yaş günü' değil, spor dünyasının gelmiş geçmiş en büyük patronunun ölüm yıl dönümü olacak.
David Stern'ün dünyası esasında yazılasıdır, bunu çok iyi bilenlerdenim. Ama David Stern'ün yarattığı dünya ise bence çok daha dikkat çekicidir. Bazen bazı kişileri iyilikleriyle ve kötülükleriyle hatırlarız. David Stern ise kendi nezdinden ziyade asıl olarak yaptıklarıyla hatırlanacak bir şahsiyettir. Yıllar geçtikçe de öyle olacaktır.
1984 yılında NBA'in patronluk koltuğuna oturmuştu. NBA organizasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde yerel bir lig görüntüsü veriyordu. Zaten Amerika'da ABA ve NBA olarak iki basketbol ligi vardı. 1976'da bu iki lig birleşmişti. Bu konuyu ilgili “TBT103: ABA ve NBA nasıl birleşti?” yazımı da mutlaka okuyun derim. Bu iki lig birleşmişti, evet ama kimse bu işin global bir meseleye dönüşeceğini düşünememişti. Bu iki ligin birleşmesi için yaşanılan süreçteki aktörler belki uzun vadede bu işin hesabını yapmıştı. Bunu bilemeyiz. O dönem için bile bu iki ligin birleşmesi Amerika'nın kendi basketbol eğlencesi açısında büyük bir adım olmuştu. Çünkü takım sayısı artmıştı. İki ayrı ligde yer alan yıldız oyuncular aynı potada eritilmeye başlanmıştı. Rekabet oluştu ve en önemlisi organizasyon büyüdü. Bu işi özetleyen cümle şu olabilir aslında; “Bir elin nesi var, iki elin sesi var...”
1984'te patron oldu Stern ama zaten 1980-84 yılları arasında başkan yardımcılığı da yapmıştı. Yani işin hep içindeydi. Bir anda hiçbir yerde yokken gökyüzünden düşmüş biri değildir David Stern. NBA kariyerinin Michael Jordan'la başlamış olması gerçekten çok enteresan bir tesadüftür. İşin ilginç yanı, biz bunu bugün söylüyoruz. Muhtemelen o bunu ta o zamanlar fark etmişti. NBA'in geleceğini inşa ederken muhakkak bir planı mevcuttu. Uzun uzun yine bir gün David Stern'ü yazacağız ama şimdilik birkaç ana 'alt-başlık'la başlayalım.
TELEVİZYON'DA NBA
David Stern'ün NBA'de patronluk kariyerininde sıçrama yapmasına neden olan şeyin Michael Jordan olduğunu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Asıl mesele komisyoner seçilir seçilmez halihazırda kucağında bir Los Angeles Lakers-Boston Celtics rekabeti ve NBA'in en büyük iki yıldızının bu iki takımda olmasıydı. Lakers-Celtics rekabeti hep vardı ama asıl bu süreçte alevlenmesinin nedeni televizyonlardı. Stern, NBA'in televizyonlarla birlikte her eve girmesi konusunda müthiş işlere imza atmıştı.
NBA'de oyuncuları değerlendirirken, NBA tarihini vesaire, neden sizce her zaman 80 öncesini 'old era' ve 80 sonrasını 'modern era' olarak ayırıyorlar? Yani eski dönem ve modern dönemler olarak. Ne yani 1980'den itibaren bir anda modern basketbol mu oynamaya başlamıştı lig? Tabii ki hayır, cevabı aslında çok basit; Televizyonlar.
DREAM TEAM (RÜYA TAKIM)
1992 Barselona Olimpiyatları'ndan hatırlanan en mühim olay Amerika Birleşik Devletleri'nin erkek basketbol takımıdır yani nam-ı diğer Rüya Takım (Dream Team). Nasıl bir projeydi ama? Bir tarafta Michael Jordan oynuyordu diğer tarafta onun ayakkabılarını giyen, ondan imza isteyen Avrupalı oyuncular. Çok enteresan bir tabloydu aslında bu. Bu esasında David Stern'ün işiydi. Çünkü bu aslında NBA'in global pazarda çok net yer edinmesini sağlayan başlıca unsurlardan biriydi. NBA'in bütün süper yıldızlarından kurulu bir takımla Barselona'ya gidip, her maç şov yapıp, herkesin ağzı açık maçı seyretmesini sağlamak. David Stern'ün buradaki en büyük başarısı aslında kendi liginin oyuncularına ve yeteneklerine güvenmiş ve inanmış olmasıydı.
BASKETBOLUN 'MESİH'İNİ BULMAK: MICHAEL JORDAN
Tamam tamam, biliyoruz. Michael Jordan, en büyük. 'Spor ayakkabıları giyen bir tanrı', 'Majesteleri' , vesaire. Amerikan ve genel global basketbol dünyasının Michael Jordan'ı 'Mesih' veya 'Jesus' olarak görmelerini nedeni aslında ona tanrısallık yüklemek değildir. Entelektüel bir süzgeçten geçirince konuyu şöyle bir gerçeklikle karşılaşıyoruz zira; Tarihte yıllar ve çağlar M.Ö veya M.S olarak ayrılır. 'Sıfır' ise İsa'nın doğumu olarak kabul edilir. Michael Jordan'ı da basketbol tarihindeki 'sıfır' olarak görme fikrine açıkçası katılmıyor değilim. Gerek oyun olarak ve gerek NBA'in gidişatı olarak gerçekten ondan öncesi ve ondan sonrasıdır işin doğrusu.
Bu fikir esasında Stern'ün işlerinden biridir. Marka yüzü yaratmak, bir insanı ürüne dönüştürmek, gerekirse 'Buda' yerine koymak... Ama ne olursa olsun insanların hayatlarında yer etmek. Bugün birçok sporcu reklamlarda oynuyorsa bu büyük oranda Michael Jordan'ın sayesinde ve dolayısıyla o firmalarla paslaşarak çalışan David Stern'ün sayesindedir. Çünkü bir sporcuyu bir sporcudan fazlasına dönüştürme projesi tamamen onun vizyonuna aittir.
SALARY CAP (BÜTÇE SINIRI)
David Stern'ün NBA'de yaptığı en mühim işlerinden biri de 'Salary Cap'tir yani 'Bütçe Sınırı'. Bu kural ile takımlar belirli bir bütçenin üzerinde takım kuramazlar. Yani kısacası para babası bir adam parayı bastırıp bütün NBA yıldızlarını kendi takımında toplayamaz. Bu ilk bakışta serbest piyasa yapısına ters düşüyor olsa da ligin uzun vadede rekabet kazanması adına mantıklı bir yaptırımdır. Bu yönetmeliği geldiği ilk sezondan itibaren yürürlüğe koyduğuna göre anlaşılıyor ki başkan yardımcısı iken bu projenin üzerinde bir hayli çalışmış ve hazırlıklı gelmiştir göreve. Yoksa bir dönem ligin en önemli iki oyuncusu Michael Jordan ve Charles Barkley, iki kanka, iki yakın arkadaş aynı takımda oynamayı bilmiyorlar mıydı?
UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE
David Stern'ün bir konuda hakkı teslim edilmemiştir. NBA'de ve daha doğrusu Amerikan spor sektöründe çok ciddi bir 'uyuşturucu meselesi' mevcuttu. David Stern, bu işi bir hayli temizledi. Denetimler, testler, yaptırımlar... Profesyonel sporcular için para neredeyse her şeydir ve sporcular oynayamazsa para kazanamazlar. David Stern işe buradan başladı. Yani burada 'paranın gücü adına' bir manevrada bulundu. Bu ligin devamlılığı ve toplumun gidişatı için çok önemliydi. Çünkü sporcular, özellikle basketbolcular Amerika'da çocukların idolleriydi; o yüzden steril bir lig uzun vadede daha verimli olacaktı. Bu, global pazarı da etkileyecekti. Sonuçta bir ürünü dünyaya satmadan önce temizlenip cilalanması gerekirdi. Stern, bunu çok iyi bilen bir dahiydi o yüzden NBA'de uyuşturucu meselesine karşı çok sıkı bir çalışma yürüttü.
KILIK KIYAFET DEVRİMİ
Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı en önemli devrimlerden biri kılık kıyafet ve şapka devrimidir ama o kadar icraatın içinde bu fazla dikkat çekmez. Halbuki bu bir toplumun sosyolojik şekillenmesi adına o kadar önemlidir ki. Buna David Stern bile el attı. NBA maçını izlerken dikkat ederseniz oyuncuların daha sahaya çıkmadan evvel arenaya gelişleri bile gösterilir. Stern, oyuncuların maçlara geliş gidiş şekillerine bile müdahale etti. Böyle hiphop kıyafetleriyle değil, takım elbise, en azından gömlek giyme zorunluluğu gibi yönetmelikler getirdi ki bugün düşününce çok matrak geliyor insana. Ama bu bile aslında ligin şekillenmesinde ne kadar ince düşündüğünü gösteriyor bizlere.
David Stern ile yazılabilecek o kadar şey var ki aslında ama artık yazımızı sonlandırma vakti geldi. Aklıma 1997 yapım 'Batman ve Robin' filminden bir replik geldi;
Bruce Wayne yani Batman, onu büyüten kahyası Alfred'e şöyle sorar; “Alfred, hiç ömrünü bu evde hizmet ederek geçirdiğin için üzüntü veya pişmanlık duyuyor musun?”
Yaşlı Alfred'in cevabı nettir; “Kahramanlara hizmet etmek mi efendim? Tek üzüntüm sanırım sizinle çıkıp o düşmanlarla dövüşememiş olmaktır.”
Bruce Wayne, hayran gözlerle şöyle sonlandırır diyaloğu; “Tüm kahramanlar maske takmaz.”
Yani Bruce Wayne burada kendi hayat hikayesindeki görünmeyen asıl kahramanın Alfred olduğunu vurgular bizlere. NBA'de de böyledir hikayenin özeti. Hepimiz duvarımızda Magic Johnson, Michael Jordan, Shaquille O'neal, Kobe Bryant posterleri ile büyüdük. Onların ayakkabılarını giyip okulda hava attık arkadaşlarımıza. Basketbol maçı yaparken sahada bir basket sokup onların ismini haykırdık semaya. Onların formalarını giydik. Şimdi yeni yıldızlar var NBA'de. İsimler, formalar ve posterler değişir. Ama unutmamamız gereken şey NBA'in gerçek yıldızı, o forması olmayan, posterini asmadığımız 'bugünkü NBA'i yaratan kişidir ve artık aramızda olmayacaktır. Işıklar içinde yat David Stern. NBA'in babası ve gerçek yıldızı.