Ukrayna bir tampon bölgedir, NATO ile Rusya arasında. Bir kum
torbasıdır, tarafların hınçla yüklendiği.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ukrayna savunmasında; elini taşın
altına sokuyor. Belki Suriye’de, Libya’da önüne taş koyan Rusya
Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’i sinir etmek için yapıyor,
belki zoraki işbirliğinde hesabı biraz doğrultabilmek için.
Özellikle 2016’dan beri bu böyle. Şimdi yeni bir evredeyiz.
Amerikan-Türk ilişkilerindeki gidişat tedirgin edici boyutlara
varınca bu kez Erdoğan’ı Ukrayna’da NATO’nun öncü kuvveti olma
pozunda görüyoruz. Bir nevi rüşvet; Türkiye’nin klasik müttefik
ağındaki yerine bir iki perçin atmak için. Beraberinde Montrö
tartışmaya açılıyor. Amerikalıların Karadeniz’e çökmek için öteden
beri beklediği bir taviz.
Rüzgâr tersten vurunca ‘Şimdilik Montrö’ye bağlıyız’ denildi. Ne
zamana kadar? ‘Yerine daha iyisini koyuncaya kadar.’ ‘Ama
umutsuzluğa kapılmayın. Kanal İstanbul’la zaten Montrö’yü delmiş
olacağız.’ Kabaca dosta düşmana verilen perspektif böyle.
Erdoğan, Kırım ve Donbass’ın Ukrayna’nın yeniden kontrolüne girmesi
konusunda Trans Atlantik kanadının en şahinlerini geride bırakacak
şekilde Kiev’in sözcülüğünü yapıyor. Dahası Bayraktar TB2’lerin
Ukrayna envanterine sokulmasıyla Karabağ senaryosunu Donbass ve
Kırım’a taşıma planları masaya konuluyor. Ne umut!
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ukrayna ittifak üyesi olsa bu
kadarı bile fazla dedirtecek açıklamalar yapıyor. Gayet kışkırtıcı!
Elbette her şey Amerikan-İngiliz kurgusuna göre işliyor.
***
Bu curcunada Ukrayna ile netameli işleri olan ABD Başkanı Joe
Biden iki savaş gemisini Karadeniz’e gönderiyor. Yakında
Boğazlar’dan geçip 4 Mayıs’a kadar Karadeniz’de kalacaklar. Montrö
ancak 21 gün kalmalarına müsaade ediyor. O yüzden ‘gözü kör olası
Montrö!’
Ankara bu tırmanışın kenarında değil tam ortasında. NATO adına
şahinlik iyi de Kiev’den yana kendini bu kadar net ortaya koyan,
Batı hesabına ‘öncü ok’ olan tercihin esaslı bir muhatabı var:
Rusya. Ruslar, Ukrayna sınırlarına doğru askeri yığınağı sürdürüp
Hazar Denizi’ndeki savaş gemilerini Don-Volga kanalından yüzdürüp
Azak Denizi üzerinden Karadeniz’e indiriyor. Mahaçkale’deki Hazar
Filosu Sivastopol’deki Karadeniz Filosu ile birleşiyor. Ukrayna
Devlet Başkanı Zelenski Donbass cephesini teftiş edip İstanbul
ziyaretine hazırlanırken Putin, Erdoğan’ı arıyor. Kremlin’e göre 9
Nisan’daki telefon görüşmesinin çıktısı şu:
Putin, Ukrayna'yı Donbass’ta tehlikeli kışkırtıcı hamleler yapmakla
suçladı; 2015 tarihli Minsk anlaşmalarının çözümün alternatifsiz
dayanağı olduğunu vurguladı; Kanal İstanbul
bahsinde Montrö’nün korunmasının önemini hatırlattı.
Ayrıca Suriye, Libya ve Karabağ’daki durum ele alındı. Ukrayna
krizinin orta yerinde başka bölgelerde her an krize dönüşebilecek
hassas ortaklıklar hatırlatılıyorsa bunun mesaj değeri
yüksektir.
***
Moskova son dönemeçte pozisyonunu iyice belli etti. ‘Ayrılıkçı’
Rusların iki özerk cumhuriyet ilan ettiği Donetsk ve Luhansk’a
müdahale olursa Rusya seyirci kalmayacak. Hem Kremlin sözcüsü
Dimitri Peskov hem Devlet Başkanlığı İdaresi Başkan Yardımcısı
Dmitri Kozak Rusya’nın gerekirse vatandaşlarını korumak için
müdahale edebileceğini söyledi.
Türkçesi Balkanlardaki senaryo tekrarlanırsa buna Güney Osetya
senaryosuyla yanıt verilecek. Rusya’ya “Kendi vatandaşlarımı
koruyorum” gerekçesi yaratmak için Doğu Ukrayna’da Rus pasaportları
çoktan dağıtıldı. Eğer savaş patlak verir de Rusya bölgeye girerse
Kırım’daki gibi bir referandumla Donbass’ın Rusya’ya bağlanması
senaryosu devreye sokulur. Rusların elinde bu konuda müthiş bir koz
var. Kırım ilhak olduğunda Ruslar eleştirilere Kosova örneğiyle
yanıt vermişti: Kosova ABD ve Türkiye’nin başını çektiği grubun
desteği ile Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan ettiğinde BM
Uluslararası Mahkemesi “Uluslararası hukuka uygundur” demişti.
Ruslar bunu Kırım için bir emsal olarak masaya koyuyor.
***
Gel gelelim Putin-Erdoğan görüşmesinin Zelenski-Erdoğan
buluşmasının yansımalarına. Erdoğan 10 Nisan’da Ukrayna Devlet
Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşmesinin ardından ortak basın
toplantısında, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine desteği
yineledi. "İşbirliğimiz hiçbir surette üçüncü ülkelere karşı bir
girişim değildir" dedi. Kırım’ı kendi toprak bütünlüğü içinde
gören, Doğu Ukrayna’daki Ruslara da ‘vatandaşlık’ kontenjanından
kalkan olacağını söyleyen Rusya hangi taraf oluyor acaba? Ruslar da
zaten askeri sevkiyatın kendi toprakları üzerinde olduğunu, kimseyi
tehdit etmediğini söylüyor. Bu sözler Putin’in, Almanya Şansölyesi
Angela Merkel’in “Endişeliyiz” uyarısına verdiği yanıtta da
geçiyor. Ne âlâ! İki taraf da tanklarla tozu dumana katarken asla
üçüncü bir tarafı hedef almıyor. O zaman asayiş berkemal, herkes
dağılabilir.
Erdoğan ‘Donbass’ta ayrılıkçı Ruslara karşı savaşı destekleriz ama
bu üçüncü bir ülkeye karşı bir durum değildir’ demek istiyorsa
Rusya’yı bunun dışında nasıl tutabildiklerini de izah etmesi
gerekir. Sabah akşam Rus ayrılıkçılığından Rusya’yı sorumlu tutup
failden bahsetmeyen bir pozisyon ortaya çıkıyor. Krizin en önemli
muhatabının adı yok. Bu durumda Zelenski’ye “Kimi dost tuttuğuna
dikkat et” diyen Rus yetkililer haksız sayılabilir mi?
Devamında Erdoğan "Karadeniz'in bir barış, huzur ve işbirliği
denizi olmaya devam etmesi temel hedefimizdir” diyor. Ne var ki
kendileri 1936’dan beri bunu temin eden yegâne uluslararası
sözleşmeyi paspas yapmaya çok kararlı. 5 Nisan’da Kanal İstanbul
ile ilgili “Türkiye, Montrö'deki sınırlamaların dışında tamamen
kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır” demesinin
başka bir anlamı var mı? Amerikalıların hep istediği bu! Yeri
gelmişken 104 imzalı amiraller bildirisi nedeniyle gözaltına alınan
emekli Koramiral Kadir Sağdıç’ın ifadesini de buraya iliştirelim:
“Bizim hakkımızda gözaltı kararı verilmekle, Montrö’nün yeniden
düzenlenmesini isteyen ABD, Fransa ve İngiltere’ye Montrö’yü
tartışırız mesajı gitmiştir.”
Erdoğan bir tarafta Ukrayna’yı SİHA’lar ve askeri anlaşmalarla
umutlandırıp diğer taraftan Rusya gerçekliği karşısında, “Krizin
barışçı ve diplomatik yöntemlerle çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Tırmanmanın bir an evvel son bulmasını temenni ediyoruz” diyor. Ama
yatırım savaşa, barışa değil.
Dönelim Zelenski’ye; o da "Verilmesi gereken tepki konusunda Kiev
ve Ankara'nın vizyonu aynı” diyor. Bu tepki barıştan mı savaştan mı
yana? Askeri tatbikatlar, Donbass’a yığınaklar, SİHA’larla keşif
uçuşları, ara sıra karşı cepheyi test eden atışlar, NATO gemileri
ve uçakları barışı mı müjdeliyor? Washington, Londra, Ankara
üçgeninde pişirilen strateji nedir? Londra’da üç gün geçiren
Savunma Bakanı Hulusi Akar haftalardır Amerikan, İngiliz ve
Ukraynalı mevkidaşlarıyla neyi konuşuyor? Savunma bakanları
arasında da paralel bir trafik işliyor. Bu tablo bize Minsk
düzlemine dönüş konusunda bir inisiyatif mi vaat ediyor?
Erdoğan bir de Kırım’ın ilhakını tanımama kararını sürdürdüklerini
vurguluyor. Bunu en çok tekrarlayan dünya lideri. Ayrıca ortak
açıklamada işgal altındaki tüm toprakların geri alınması için
koordinasyonun sürdürüleceği belirtiliyor.
Barışçıl çözüme vurgulardan belki gerilimin Minsk zeminine doğru
kıvrıldığı sonucu çıkarılabilir. Fakat burada müzakere edilen
Donbass bölgesi, Kırım değil. Rusya, Normandiya Dörtlüsü olarak
yürüttükleri müzakerelerde Kırım’ı tartışma konusu yaptırmadığı
gibi Kırım Platformu’nu da “Rusya’nın toprak bütünlüğüne kasteden
bir oluşum” olarak görüyor. Kiev-Ankara eşgüdümünün sağlandığı
Kırım Platformu’nun ilk zirvesi 23 Ağustos’ta Kiev’de düzenlenecek.
Erdoğan Kırım’ı kurtarmak için Kiev’e,
Putin’in Simferopol'de yaptırdığı caminin açılışı için
Kırım’a davetli. Bu top nasıl çevrilecek?
Bir taraftan da Türkiye ile Ukrayna arasında varılan mutabakata
göre Kırım’ı terk eden Kırım Tatarları için Kiev, Mikolayiv ve
Kerson şehirlerinde TOKİ tarafından 500 konut inşa edilecek. Ruslar
bunu Kırımlıları Kırım dışında kalıcı hale getirecek bir çözüm
olarak memnuniyetle karşılayabilir.
***
Son tırmanışın tehlikeli yerlere gitmekte olduğu görüldüğünden
taraflar birkaç gündür demiri soğutma eğiliminde. Dimitri Peskov’a
göre kimse savaşa gitmiyor. Ukrayna Genelkurmay Başkanı Ruslan
Homçak da ışığı görmüşe benziyor: "Ukrayna topraklarının güç
yoluyla kurtarılması çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanacaktır,
bu kabul edilemez."
Yine de tanklar hâlâ yollarda. Her halde savaşa ramak kala
Normandiya Dörtlüsü nerede kalmıştık diyecek. En nihayetinde
Ukraynalılar da Amerikalılar ve İngilizlerin Ukrayna için
ölmeyeceğini biliyor. Ruslar muhataplarını ‘gerçekçi’ düşünmeye
zorlamak için gerilimi kullanışlı görüyor ama savaş onlar için de
yıkıcı sonuçlar vaat ediyor.
Bu tarafta da başka bir gerçek kendini dayatıyor: Erdoğan, Ukrayna
çengeliyle Batı ile sorunlarını çözmek isterken Rusya ile
tersleşmenin maliyetiyle yüzleşiyor. Turizm sezonu açılıyor; Avrupa
ile kapılar işlemiyor, yine en kıymetlisi Ruslar. Covid-19
tablosunda durum vahim, Sinovac sevkiyatını
durduran Çin’den hayır yok, Sputnik V için Rusya’nın kapısı
çalınıyor. Sağlık ve turizm derken kart çekme sırası Putin’e
geçiyor. O yüzden Donbass’ı, Kırım’ı kurtarmayı görüntü ile
sınırlayıp Ruslarla darbeli dostluk ilişkisine devam etmek
zorundalar. Savaşmanın bedeli olduğu gibi savaşıyor gibi yapmanın
da bedeli var.